Dijital Bağımlılığın Yeni Yüzü: Etkileşim, Kaçış ve Kimlik Arayışı

Dijitalleşen Zihinler
Dijital çağ, insan yaşamının temposunu hızlandırmakla kalmadı; düşünme, hissetme ve bağ kurma biçimlerimizi de dönüştürdü. Akıllı telefonlar, sosyal medya platformları ve yapay zekâ sohbet botları artık yalnızca bilgiye ulaşmanın araçları değil, aynı zamanda duygusal düzenleme stratejileri hâline geldi. Günümüz bireyi çoğu zaman dijital ortamları “vakit geçirmek” için değil, kendini düzenlemek, yalnızlık duygusunu hafifletmek ya da stresle baş etmek için kullanıyor (Kardefelt-Winther, 2014).
Bu durum, dijital bağımlılığı yalnızca davranışsal bir sorun olmaktan çıkararak, psikolojik bir başa çıkma mekanizması hâline getiriyor.
Görünmeyen Duygusal Döngü
Dijital ortamlarda geçirilen zaman, yüzeyde “eğlence” ya da “bağlantıda kalma” motivasyonuyla açıklansa da, altında genellikle onaylanma ihtiyacı, değersizlik hissi ya da kaçınma davranışları yatıyor. Bildirim sesi, bir mesaj balonu ya da beğeni sayısı; beyinde dopamin salınımını tetikleyerek kısa süreli haz yaratıyor (Brand et al., 2019). Ancak bu haz döngüsü, doyum sağlamadıkça kişiyi sürekli çevrim içi kalmaya itiyor. Böylece birey, farkında olmadan kendi dijital koşullanma sistemini oluşturuyor.
Bu mekanizma özellikle gençlerde belirginleşiyor. Üniversite öğrencileri, hem akademik başarı hem de sosyal görünürlük açısından dijital dünyaya en çok yatırım yapan gruplardan biri. Sosyal medya hesapları artık yalnızca iletişim kanalı değil, bir tür benlik sunumu alanı. Paylaşımlar, filtreler ve hikâyeler aracılığıyla oluşturulan çevrim içi kimlik, bireyin içsel dünyasından çok, toplumsal onay sistemine uyum sağlayacak biçimde şekilleniyor. Twenge (2023), bu durumu “dijital benliğin sosyalleşmiş versiyonu” olarak tanımlıyor; yani birey artık kim olduğunu değil, nasıl algılanmak istediğini yansıtıyor.
Yapay Zekâ ile Yeni Bir Etkileşim Biçimi
Son yıllarda yapay zekâ sohbet botları, özellikle genç kullanıcılar arasında dikkat çekici biçimde yaygınlaştı. ChatGPT, Copilot, Replika gibi sistemlerle kurulan diyaloglar; güvenli, yargısız ve erişilebilir göründüğü için duygusal paylaşım alanı hâline geldi. Bu durum, bireyin duygusal yalıtılmışlık hissini azaltırken, aynı zamanda “kontrollü ilişki” arzusunu da güçlendiriyor.
Yapay zekâyla kurulan bu tür ilişkiler, psikolojik anlamda yansıtma ve aktarım süreçlerini dijital bir ortama taşıyor. Birey, kendini anlatırken aslında “dinlenilme” ihtiyacını tatmin ediyor, fakat karşısındaki varlık bir insan olmadığından bu ilişki döngüsü içsel düzeyde tamamlanmıyor. Bu da zamanla yalancı bir aidiyet ve dijital kaçış davranışlarını besliyor.
Akademik Kaygı, Dijital Kaçış
Dijital bağımlılık yalnızca sosyal yaşamı değil, akademik performansı da etkiliyor. Çevrim içi sınavlar, uzaktan gözetim sistemleri ve sürekli erişim beklentisi, gençlerin mahremiyet algısını zedeliyor. Öğrenciler, sürekli “gözlemleniyor” olma duygusuyla sınavlara giriyor, bu da performans kaygısını artırıyor. Aynı zamanda dijital platformlarda geçirilen uzun süreler, dikkat sürelerini kısaltarak odaklanma becerilerini zayıflatıyor (Panova & Carbonell, 2018).
Bu tablo, “dijital kolaylık” ile “dijital yorgunluk” arasında sıkışmış bir genç kuşağı ortaya çıkarıyor.
Dijital Dünyada Psikolojik Dayanıklılık
Dijital bağımlılıkla mücadelede amaç, teknolojiyi terk etmek değil; onunla farkındalık temelli bir ilişki kurmak. Dijital detoks kavramı, yalnızca cihazları kapatmak değil, aynı zamanda zihinsel uyarılma döngüsünü yeniden düzenlemek anlamına geliyor. Farkındalık çalışmaları, nefes egzersizleri, dijital sınır belirleme rutinleri ve zaman yönetimi teknikleri, bireyin teknolojiyle ilişkisini dengelemeye yardımcı oluyor (Lachmann et al., 2018).
Psikoterapi ortamında ise özellikle bilişsel-davranışçı yaklaşımlar ve mindfulness temelli müdahaleler, dijital bağımlılığa neden olan düşünce kalıplarını yeniden yapılandırmakta etkili. “Her mesajı hemen yanıtlamalıyım” ya da “çevrim içi olmazsam dışlanırım” gibi otomatik düşünceler, farkındalık yoluyla sorgulandığında, kişi kendi dijital davranışlarını bilinçli biçimde düzenlemeyi öğreniyor.
Sosyal Düzeyde Etkiler
Dijital bağımlılık yalnızca bireysel bir mesele değil, aynı zamanda toplumsal bir zihinsel sağlık konusu. Sürekli bildirim, çoklu görev baskısı, uyku bozuklukları ve tükenmişlik hissi artık öğrencilerden profesyonellere kadar geniş bir kitleyi etkiliyor. Bu nedenle dijital bağımlılığı önlemeye yönelik stratejiler, yalnızca kişisel farkındalıkla değil; eğitim, kurum kültürü ve toplumsal bilinç düzeyinde de ele alınmalı.
Üniversitelerde dijital okuryazarlık programları, çevrim içi sınavlarda etik ve mahremiyet standartlarının yeniden tanımlanması ve öğrencilerin çevrim dışı sosyalleşme fırsatlarının artırılması, koruyucu faktörler arasında sayılabilir.
Sonuç: Bağımlılıktan Bilinçli Etkileşime
Dijital araçlar, insan yaşamını kolaylaştırırken aynı zamanda içsel dengesini de zorlayabiliyor. Ancak her teknoloji, nasıl kullanıldığına bağlı olarak ya bağımlılık nesnesi ya da farkındalık aracı haline gelebilir. İnsan zihni, dijital dünyada kaybolmamak için önce kendi iç ritmini tanımalı. Çünkü teknolojik farkındalık, aslında bir öz-farkındalık pratiğidir.
Psikolojik dayanıklılık; ekranı kapatmakta değil, ekranın ardındaki duygusal ihtiyacı tanımakta başlar.
Kaynakça
Brand, M., Young, K. S., Laier, C., Wölfling, K., & Potenza, M. N. (2019). Integrating psychological and neurobiological considerations regarding the development and maintenance of specific Internet-use disorders. Journal of Behavioral Addictions, 8(3), 371–387.
Kardefelt-Winther, D. (2014). A conceptual and methodological critique of internet addiction research. Computers in Human Behavior, 31, 351–354.
Panova, T., & Carbonell, X. (2018). Is smartphone addiction really an addiction? Journal of Behavioral Addictions, 7(2), 252–259.
Twenge, J. M. (2023). Generations. Atria Books.
Lachmann, B., Sariyska, R., Kannen, C., Stavrou, M., & Montag, C. (2018). Commuting, stress and smartphone addiction. Journal of Behavioral Addictions, 7(3), 704–713.





