Zihinsel Gürültü: Sürekli Düşünmenin Neden Yorduğunu Bilim Nasıl Açıklıyor?

Nörobilim çalışmalarına göre beynimiz gün içinde 60-70 bin arası düşünce üretir. Bu
düşüncelerin büyük kısmı otomatiktir ve “varsayılan mod ağı” (default mode network)
tarafından oluşturulur. Bu ağ, zihnin boşta kaldığında bile düşünmeye devam ettiği
kısımdır. Yani bir iş yapmıyor olsak bile zihnimiz tam anlamıyla hiç boş değildir.
Zihinsel gürültü, özellikle kaygı bozukluğu yaşayan kişilerde belirgin artış gösterir. Çünkü
kaygı, dikkat sistemini tehdit taramasına zorlar. Beyin sürekli “bir şey olacak mı?” diye
tarama yapar ve bu tarama, farkında olmasak bile büyük bir enerji tüketir.
Ayrıca psikoloji, aşırı düşünmenin çoğu zaman kaçınma davranışı olduğunu söylüyor.
İnsan, hissetmek istemediği bir duygudan kaçmak için düşünmeye sığınır. Duyguyu
hissetmek yerine ona dair senaryolar üretir. Örneğin yalnızlık hissiyle yüzleşmek yerine
“Neden kimse beni aramıyor?” sorusuna takılır. Öfkeyi hissetmek yerine “Keşke ona böyle
demeseydim” diye tekrar tekrar düşünür.
Zihinsel gürültünün azaltılması ise “düşünceyi susturmak”la değil, düşünceyle ilişkinin
değişmesiyle olur. Kabul ve kararlılık terapisi (ACT), kişiye düşünceleriyle savaşmak yerine
onlara alan açmayı öğretir. Çünkü düşüncelerle mücadele ettikçe onlar güçlenir.
Düşünceyi bastırmak soğuk havada nefesi buğulandıkça daha da görünür hâle getirmeye
benzer: bastırdıkça belirginleşir.
Zihinsel gürültüyü azaltmanın üç temel yolu bugün bilim tarafından desteklenmektedir:
• Duygu toleransını artırmak: Hissetmekten kaçmayı bıraktıkça düşünceler azalır.
• Beden farkındalığını artırmak: Zihin gelecekte yaşar, beden ise şu anda. Bedenle temas
zihni şimdiye çeker.
• Bilişsel mesafe: “Bu düşünce bana ne söylemek istiyor?” diye sormak, onunla
özdeşleşmeyi engeller.
Sonuç olarak zihinsel gürültü, düşünce fazlalığı değil; duygusal kaçınmanın bir
sonucudur. Zihni susturmak değil, zihni duymayı öğrenmek yorar değil, iyileştirir.
Hazırlayan:
Uzman Psikolog Mustafa Cem Oğuz

