Kaygılı Çocuğunuz için Uyum Davranışlarınızı Azaltarak Ona Yardımcı Olabilirsiniz!

“Eli R. LEBOWITZ- Kaygılı ve Takıntılı Çocuklar” kitabından bir örnek;
Anna evine hırsız gireceğinden çok korkuyordu. Bir keresinde bir hırsızın onu kaçırdığıyla ilgili bir kabus görmüştü ve uyandığında bunun gerçek olduğundan emindi. Anna’nın babası Bryson bir şeyler yapmaları gerektiğine karar verdi. Hemen gidip ön kapı için yeni bir kilit aldı, bulabildiği en iyi ve büyük kilidi seçti. Kilidi taktırdı ve evlerinin korunduğunu görebilmesi için Anna’ya gösterdi. “Gördün mü Anna?” dedi. “Sana hiçbir şey olmasına izin vermeyeceğim!” O gece Anna yine evlerine hırsızların girdiğiyle ilgili bir kabus gördü. Annesi onu sakinleştirmeye çalıştı ama Anna hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ve uzun süre onu sakinleştirmek mümkün olmadı. Annesine, “Babam bile hırsızların geleceğini düşünüyor. İçeri girmemeleri için kocaman bir kilit aldı.” dedi.
Bu örnek, ailelerin çocuklarının kaygılarına karşı geliştirdiği koruyucu tutumların nasıl iyi niyetli ama olumsuz sonuçlar doğurabileceğini gösterir. Ebeveynler, çocuklarının acı çekmesini istemedikleri için onların korkularını yatıştırmaya, tehditleri ortadan kaldırmaya çalışırlar. Fakat bu tutum, çocuğa “Eğer annem ya da babam bu kadar önlem alıyorsa, demek ki gerçekten tehlike var” mesajını verir. Böylece çocuk, kaygısıyla baş etmeyi değil kaçınmayı öğrenir. Kaygı, aslında herkesin yaşamında belirli ölçüde var olan ve koruyucu bir işlev gören bir duygudur. Ancak arttığında çocukların gerçeklikle bağını zedeleyebilir ve günlük yaşamlarını kısıtlayabilir. Anna’nın yaşadığı durum, çocuk kaygısının kontrol edilemez hale geldiğinde hem çocuğu hem de aileyi nasıl etkilediğini gösterir. Sürekli önlem alma, uyku sorunları, ebeveyn-çocuk ilişkisinde gerginlik gibi sonuçlar doğurabilir. Peki çocuğunuzun kaygıyı kontrol edebilmesi için ona nasıl yardımcı olmalısınız?
Çocuğun kaygısıyla baş etmesine rehberlik etmek, onun duygusunu görmezden gelmek ya da “korkacak bir şey yok” demek değildir.
Tam aksine, “korktuğunu anlıyorum, bu duyguyla ne yapabiliriz birlikte bakalım mı?” diyebilmektir.
Çocuk, kaygısını bastırmak yerine tanımayı, duygusunun gelip geçici olduğunu fark etmeyi öğrenir.
Bu da zamanla güven hissini güçlendirir — dışarıdaki kilitlerle değil, içsel dayanıklılıkla kurulan bir güven.
Kaygı, çocuğun dünyasında artık tehdit değil, anlaşılabilir bir duyguya dönüşür.
Ebeveynin korumaya değil, güçlendirmeye odaklandığı her an; çocuğun kendi iç kilidini açabildiği bir ana dönüşür.
Ebeveynlerin kaygılı çocuklara karşı sergilediği uyum davranışları — örneğin çocuğun kaygılandığı durumları tamamen ortadan kaldırmak, onun yerine konuşmak, güvence vermek veya sürekli önlem almak — kısa vadede rahatlama sağlasa da uzun vadede kaygıyı besler.
Çünkü her uyum davranışı, çocuğa şu gizli mesajı verir:
“Sen bu durumla tek başına baş edemezsin.”
Oysa çocuk, kaygı veren bir durumla kontrollü şekilde karşılaştıkça, bedeni ve zihni o duygunun geçici olduğunu öğrenir.
Ebeveynin görevi bu süreçte çocuğun kaçınmasını desteklemek değil, cesaretini desteklemektir.
Uyum davranışlarını azaltmak; çocuğu kendi duygusal kaslarını kullanmaya teşvik eder.
Bu, onu aniden zorlamaktan ziyade, küçük adımlarla “dayanabilme” kapasitesini artırmak anlamına gelir.
Bir süre sonra çocuk, dışarıdaki tehditleri değil, içindeki gücü fark etmeye başlar.
Kaygının yönetilmesinde amaç, çocuğu korkusuz yapmak değil; korktuğunda da ilerleyebilmesini öğretmektir.
Ve bu, ebeveynin adım adım geri çekilmesiyle, çocuğun adım adım güçlenmesiyle mümkün olur.