DEHB’li Çocuklar ve Ebeveyn İlişkilerindeki En Temel Dinamik: “Anlaşıldığımı Hissetmek”

DEHB’li bir çocukla kurulan ilişki, yalnızca davranış yönetimiyle değil; duygusal güven, karşılıklı anlayış ve ebeveynin içsel dayanıklılığıyla şekillenir. Bu nedenle ebeveyn–çocuk ilişkisi, çoğu zaman düşünüldüğünden çok daha hassas bir duygusal altyapı gerektirir. Çünkü güvenli bir bağ, kendiliğinden değil; karşılıklı çaba, farkındalık ve gerçek anlamda “duyabilme” kapasitesiyle oluşur. Ebeveynin çocuğuna “seni anlıyorum” mesajını verebilmesi, DEHB’nin getirdiği zorlukları hafifletir; çocuğun içsel dünyasında düzen ve güven hissi yaratır. Buna karşılık anlaşılmadığını hisseden bir çocuk, savunucu davranabilir, daha kolay çatışmaya girebilir ve duygusal regülasyon güçlükleri belirginleşebilir. Dolayısıyla, tıpkı yetişkin ilişkilerinde olduğu gibi, DEHB’li çocuk–ebeveyn ilişkisinin kalbi de “anlaşıldığımı hissediyorum” duygusuyla atar.
DEHB çoğu zaman davranışlar üzerinden tanınsa da, ebeveyn–çocuk çatışmalarının temelinde davranıştan çok çocuğun duygusal deneyiminin yanlış okunması yatar. Talimatı duymuyor gibi görünen çocuk aslında girdiyi işlemekte gecikiyor olabilir; ödevden kaçıyor gibi davranan çocuk, başlama güçlüğüyle mücadele ediyor olabilir. Söz kesmesi, düşüncesini kaybetme kaygısıyla hızlanan iç trafiğinin bir sonucuyken; sinirlendiğinde sergilediği davranışlar çoğunlukla aşırı uyarılmış bir sinir sisteminin dışa yansımalarıdır. Bu davranışlar çoğu zaman ebeveyn tarafından “isteksizlik”, “inatçılık” ya da “umursamazlık” olarak yorumlanabilir. Oysa çatışmanın altında çoğunlukla çocuğun bir niyeti değil; nörogelişimsel farklılığın beraberinde getirdiği duygusal dalgalanmalar bulunur. Tam da bu noktada çocuğun ihtiyacı anlaşılmak, ebeveynin ihtiyacı ise yol gösterilmektir.
Ebeveynlerin ihtiyaçları çoğu zaman yalnızca davranış yönetimi stratejileriyle açıklanamaz. Çoğu ebeveyn “ne yapması gerektiğini” zaten bilirken, olumsuz duyguları yönetme ve olumlu davranışları sürdürebilecek psikolojik kapasite zamanla tükenebilir. Bu nedenle ebeveynlerin asıl ihtiyacı görülmek, anlaşılmak ve desteklenmektir. “Yalnız değilim” hissinin oluşması, tükenmişliği azaltan güvenli bir danışmanlık sürecinin sağlanması, suçluluk duygusunun hafifletilmesi, günlük yaşamda uygulanabilir rehberliğin sunulması ve çocuğuyla kurduğu bağın yeniden yapılandırılmasına destek olunması ebeveyn için en temel gereksinimlerdir. Ebeveyn güçlendiğinde çocuk da doğal olarak duygusal olarak düzenlenir; çünkü güvenli ilişki, her yaşta en güçlü düzenleyicidir.
Bu noktada, ebeveynin çocuğuna “seni anlıyorum” mesajını verebilmesi DEHB’nin getirdiği birçok zorluğu hafifletir. Çocuk, duygularının görüldüğünü ve duyulduğunu hissettikçe içsel dünyasında düzen ve güven oluşur. Buna karşılık anlaşılmadığını hisseden bir çocuk savunucu davranabilir, çatışmaya daha kolay girebilir ve duygusal regülasyon güçlükleri belirginleşebilir. Yani tıpkı yetişkin ilişkilerinde olduğu gibi DEHB’li çocuk–ebeveyn ilişkisinin kalbi de “anlaşıldığımı hissediyorum” duygusuyla atar. Bu duygu var olduğunda ilişki yumuşar; olmadığında davranış sorunları daha görünür hâle gelir.
Sonuç olarak, hem çocuğun hem ebeveynin anlaşılmaya ihtiyacı vardır. Bir ilişkide iyileşme, tek taraflı bir çabayla değil; karşılıklı güven, açıklık ve birbirini gerçekten duymaya yönelik içten bir niyetle mümkün olur. Güvenli bağlar kurulabilir; yeter ki birbirimizi anlamaya gönüllü olalım.



