Psikolojik Danışmanın En Güçlü Aracı: Kurulan Bağ.

Her danışan, seansa yalnızca bugünkü sorunlarıyla değil geçmiş ilişkilerinden taşıdığı; görülme, anlaşılma ve değerli hissetme arzusuyla girer. Bu arzuların altında çoğu zaman güvensizlik, reddedilme ve duygusal yalnızlık temaları yatar. Psikolojik danışmanın ilk görevi, bu ihtiyaçların güvenle var olabileceği bir alan yaratmaktır. Çünkü güvenli bir bağ kurulmadan değişim yalnızca yüzeyde kalır.
Terapötik ilişki, danışanın duygusal deneyimini yeniden düzenleyebildiği bir alan sunar. Güvenli bağ sayesinde, geçmişin izleriyle bugünün duyguları arasındaki aktarım fark edilir ve söze dökülebilir; yani ilişki, ilişki içinde konuşulabilir hale gelir. Danışan belki de ilk kez, eleştirilmeden, reddedilmeden, yargılanmadan, tüm yönleriyle kabul gördüğü bir ilişki yaşar. Bu deneyim, içsel temsillerde onarıcı bir kırılma yaratır. Kişi artık yalnızca başkalarıyla değil, kendiyle kurduğu ilişkide de şefkat ve kabule yer açar.
Güvenli terapötik bağ, değişimin başlangıcından çok daha fazlasıdır; iyi hissetmenin sürdürülebilir temelidir. Her terapötik ilişki, bireyin kendisiyle, başkalarıyla ve yaşamla yeniden bağ kurabilmesi için bir köprü işlevi görür. Psikolojik danışma süreci, bu köprünün üzerinde, eski ilişkisel kalıpların çözülüp yeni bağlanma yollarının “yeniden yazılabildiği” bir içsel alan sunar.