İletişim Bozuklukları: Söylenemeyenler, Duyulamayanlar ve İlişkisel Kopukluk

İletişim bozukluğu yaşayan bireyler ya da çiftler genellikle “Anlatıyorum ama anlaşılmıyorum” ya da “Konuşsak da bir yere varamıyoruz” ifadelerini kullanır. Bu durum, çoğu zaman ne söylendiğinden çok, söylenenin nasıl karşılandığıyla ilgilidir. Kişi duyulmadığını hissettiğinde, kelimeler anlamını kaybeder; iletişim yerini savunmaya, suskunluğa ya da çatışmaya bırakır.
İletişim bozukluklarının önemli bir kısmı, duyguların doğrudan ifade edilememesinden kaynaklanır. Öfke, hayal kırıklığı, değersizlik ya da yalnızlık gibi duygular açıkça dile getirilemediğinde; eleştiri, suçlama ya da geri çekilme şeklinde dolaylı yollardan ortaya çıkar. Bu da karşılıklı anlaşılmayı zorlaştıran bir döngü yaratır.
Bir diğer önemli etken, bireylerin iletişim modellerini geçmiş deneyimlerinden devralmalarıdır. Çocuklukta duyguların konuşulmadığı, çatışmaların bastırıldığı ya da yüksek sesle yaşandığı aile ortamlarında büyüyen bireyler, yetişkinlikte benzer iletişim kalıplarını farkında olmadan tekrar edebilir. Bu kalıplar, ilişki içinde otomatikleştiğinde iletişim bozukluğu kalıcı hale gelebilir.
Psikolojik danışmanlık sürecinde iletişim bozuklukları ele alınırken, amaç yalnızca “daha doğru konuşmayı” öğretmek değildir. Asıl hedef, bireyin ne hissettiğini fark edebilmesi ve bu duyguyu ilişkiyi zedelemeden ifade edebilmesidir. Kişi kendi duygusuyla temas kurabildiğinde, karşı tarafla temas kurması da mümkün hale gelir.
İletişimin iyileşmesi, tarafların birbirini sürekli ikna etmeye çalışmasından değil; anlamaya alan açmasından geçer. Dinlemek, çoğu zaman cevap vermekten daha dönüştürücüdür. Terapötik süreçte bu farkındalık geliştiğinde, iletişim bir mücadele alanı olmaktan çıkar ve ilişkiyi besleyen bir bağ haline gelir.
İletişim bozuklukları çözümsüz değildir. Ancak değişim, hızlı tekniklerle değil; duygusal farkındalık ve ilişki içindeki rollerin yeniden görülmesiyle mümkündür. Sağlıklı iletişim, kusursuz cümleler kurmaktan değil; temas edebilmekten doğar.
Hazırlayan:
Uzman Psikolog Mustafa Cem Oğuz

