İlk Adımı Atamamanın Psikolojisi: Yakınlık İsteği ile Kaybetme Korkusu Arasında Kalmak

Birçok birey için ilk adımı atmak, “haklıyken haksız duruma düşmek” ya da “değersizleşmek” anlamına gelir. Özellikle çocukluk döneminde duygularını ifade ettiğinde karşılık alamamış ya da incinmiş bireylerde, geri adım atmak yoğun bir tehdit algısı yaratabilir. Bu kişiler için susmak, duygusal olarak kendini korumanın en güvenli yolu haline gelir.
İlk adımı atamamanın bir diğer boyutu da reddedilme korkusudur. Kişi konuşmak istediğinde karşılık bulamazsa, ikinci bir incinme yaşama ihtimaliyle karşı karşıya kalır. Bu risk, çoğu zaman mevcut sessizliğin sürdürülmesini daha “katlanılabilir” hale getirir. Sessizlik acı vericidir; ancak tanıdıktır. Oysa temas, belirsizlik içerir.
İlişki içinde bu durum karşılıklı hale geldiğinde, bir bekleme döngüsü oluşur. Taraflar birbirini özler, konuşmak ister; fakat ilk adımı atan taraf olmaktan kaçınır. Zaman geçtikçe mesele yaşanan olay olmaktan çıkar, “kimin başlayacağı”na dönüşür. Bu da ilişkinin duygusal mesafesini derinleştirir.
Psikolojik danışmanlık sürecinde ilk adımı atamamak, güç, kontrol ve değersizlik temalarıyla birlikte ele alınır. Kimi zaman ilk adımı atmamak, bireyin kendini koruma biçimidir; kimi zaman da ilişki içinde görünür olma çabasıdır. Bu motivasyonlar fark edildiğinde, kişi kendi davranışını daha net görmeye başlar.
İlk adımı atmak, her zaman hatayı kabul etmek anlamına gelmez. Çoğu zaman bu adım, ilişkiyi kaybetmemeyi seçmektir. Duygularını ifade edebilmek, zayıflık değil; ilişkiyi onarmaya yönelik bir güç göstergesidir. Terapötik süreç, bireyin bu farkındalığı geliştirmesine alan açar.
İlişkilerde onarım, genellikle küçük bir temasla başlar. Bir cümle, bir bakış ya da bir soru, sessizliği kırabilir. İlk adımı atabilmek, mükemmel olmaktan değil; insani olmaktan geçer.
Hazırlayan:
Uzman Psikolog Mustafa Cem Oğuz

