Ruhun, dünyaya gelişinden itibaren bir "görülme" ihtiyacı vardır. Kendisini, ömür gibi kısa bir zaman diliminde aşikâr edememesi ve buna bir dil bulmak için yollar araması ise sancılı bir sürece işaret eder. Bu nedenle ruh, hem bilinmek hem de aynı oranda saklanmak isteyen çift yönlü doğasıyla işleri daha da karmaşık hâle getirir.
Takipçi sayısı, banka hesabındaki doluluk, kariyer basamakları, yeknesak ve içtimai ilişkiler, tefekkürsüz ibadetler ve dış odaklı ancak hakikatten uzak bir yaşam biçimi; ruhu, bir bebeği pışpışlarcasına geçici bir tatminle avutabilir. Bu kayıt altına alınmış dünyevi kazanımlar, ruhun müstakil, hür ve sonsuz doğasını durdurmaya yetmese de, bir müddet için dünyanın sermayeleri arasında süreci idare eden bir makina gibi işlevseldir.
Ancak, biyolojik yaş ilerledikçe - ki bu bazı bireylerde daha erken ya da daha geç gerçekleşebilir- sahip olunan dünyevi birikimler içimizdeki boşlukları doldurmaya yetmemeye başlar. Nasıl ki herkesin kendi hassasına uygun maddi ve manevi ihtiyaçları varsa, ruhların da farklı farklı talepleri zamanla gün yüzüne çıkar.
Bu sıkışmışlık hissi genellikle iki temel sebepten kaynaklanır: İlki, içinde bulunulan ortam, insanlar ya da eylemler bireyi yormakta ve tüketmektedir. İkincisi ise, görünürde her şey yolunda olmasına rağmen, ruh kendi varoluşunun daha yüksek bir mertebesine çağrılmaktadır. Bu çağrıyla birlikte bir şeyler ters gitmeye, enerjiler düşmeye; hem bedenen hem de zihnen yoğun bir yorgunluk hissi baş göstermeye başlar.
Böylesi zamanlarda, kişi artık sadece "görülmek" değil; derinden "hissedilmek" ister. Ruhuna iyi gelmeyen, samimiyetten uzak, menfaat esaslı ilişkiler, görünürlük sağlasa bile, ruh bu yapay teması elinin tersiyle iter.
Artık ruhun sesine kulak verme zamanı gelmiştir. Zira, emrine âmâde olacağımız bir yapının karşısında boynumuz kıldan incedir. Çünkü ölümsüz olan, muktedir olan, hür ve coşkun olan, sonsuz potansiyellere sahip ve hiçbir şeyle kayıt altına alınmayan yalnızca O'dur.
Eğer içiniz sebepsiz yere sıkılıyor, hayat eskisi kadar tat vermiyorsa; sahip olduğunuz imkânlar artık size neşe getirmiyorsa, bu ruhun size gönderdiği bir çağrıdır. Ruh şöyle fısıldar:
"Sana hak ettiğin daha güzel bir şeyi vadediyorum..."Yeter ki bu çağrıyı duyabilelim ve cesaret edebilelim.