İlişkilerde Tetiklenen Duygular: Geçmiş Yaraların Bugünü Nasıl Etkilediği

Tetiklenme, beynin geçmişte öğrendiği acı bir deneyimi şimdiki ana yansıtmasıdır. Bu
süreç bilinçdışı işler; kişi gerçekte bugünü değil, geçmişteki bir duygusal yarayı
deneyimler. Bu nedenle tetiklendiğimizde düşünme kapasitemiz daralır, beden alarm
moduna geçer, yoğun öfke, kaygı, terk edilme korkusu ya da suçluluk gibi duygular hızla
aktive olur.
Nörobilim, tetiklenmenin amigdala kaynaklı bir tehdit algısı olduğunu söyler. Amigdala
eski deneyimlere benzer bir durum gördüğünde “Tehlike var!” sinyali gönderir. Oysa ortada
gerçek bir tehlike yoktur; sadece geçmişteki anıların duygusal izleri yeniden canlanmıştır.
İlişkilerde tetiklenmelerin en yaygın kaynakları; çocukluk yıllarındaki duygusal ihmal, aşırı
eleştirel ebeveyn tutumu, güven kırıcı yaşantılar, travmalar ya da geçmiş ilişkilerde
yaşanan hayal kırıklıklarıdır. Örneğin küçükken ebeveyni tarafından sürekli görmezden
gelinen bir birey, yetişkinlikte partnerinin kısa bir süre ilgisiz kalmasını “Yine
önemsenmiyorum” şeklinde yorumlayabilir.
Tetiklenmeleri yönetebilmek için öncelikle farkında olmak gerekir. Hangi durumların bizi
yoğun duygulara sürüklediğini anlamak, bu süreci otomatiklikten çıkarır. İkinci adım,
duyguyu bedende fark etmektir. Tetiklenme sırasında kalp hızlanır, nefes düzensizleşir,
kaslar gerilir. Bu fiziksel sinyaller fark edildikçe kişi “Şu an tetiklendim” diyebilir.
Partnerle açık iletişim de bu süreçte kilit önem taşır. “Sen hep böylesin!” gibi suçlayıcı
ifadeler yerine “Bu durumda tetikleniyorum çünkü geçmişte benzer bir şey yaşadım”
demek, ilişkinin güven zeminini korur. Aynı zamanda yeniden öğrenme deneyimleri sağlar.
Son olarak, bireysel terapi bu süreçlerin köklerini anlamak ve dönüşüm sağlamak için
etkili bir yoldur. Tetiklenmeler bir zayıflık değil, iyileşmemiş yaraların işaretidir.
Hazırlayan:
Uzman Psikolog Mustafa Cem Oğuz

