Duygusal Açlık: İş Başarısıyla Değerli Hissedilmeye Çalışmak


Başarı, modern insanın en kıymetli varlıklarından biri hâline geldi. Kariyer gelişimi, terfiler, proje teslimleri, hedef tutturmalar… Tüm bunlar yalnızca iş dünyasının değil, aynı zamanda bireyin iç dünyasının da bir parçası artık. Takdir görmek, kabul edilmek, görünür olmak; uzun zamandır sadece özel ilişkilerle değil, mesleki performansla da ölçülüyor. Özellikle duygusal ihtiyaçları fark edilmeden büyümüş bireyler için iş yerindeki başarı, bir güvenlik battaniyesine dönüşüyor. Çünkü başarı, takdir getiriyor; takdir ise, kısa süreli de olsa içsel boşluğu susturabiliyor.
Psikolojide bu olgu “duygusal açlık” kavramıyla açıklanıyor. Duygusal açlık, temel psikolojik ihtiyaçların yeterince karşılanmadığı durumlarda ortaya çıkan ve bireyin bu boşluğu dışsal onaylarla, başarılarla ya da dikkat çekici davranışlarla doldurmaya çalıştığı bir içsel doyumsuzluk hâlidir. Yani kişi, sevgi, kabul, güven, aitlik gibi ihtiyaçlarına doğrudan temas edemediğinde; dolaylı doyum yolları arar. Bu yolların en sık kullanılanı ise başarıdır. Çünkü başarı, içinde yaşadığımız kültürde hem görünürlük hem de değer üretme aracı olarak yüceltilir (Deci & Ryan, 2000).
Susan David (2016), bu durumu “dışsal başarıyla içsel bütünlüğü karıştırmak” olarak tanımlar. Kişi dışardan başarılı, üretken, güçlü görünürken iç dünyasında sürekli onay arayan, kırılgan ve değersizlik hissiyle mücadele eden bir benlik barındırabilir. Bu benlik görünmezdir çünkü başarı hikâyeleri arasında kaybolmuştur. Çevresi tarafından “başarılı, çalışkan, ilham verici” olarak etiketlenen kişi, kendi içindeki kırıklığı dile getiremediği gibi, bazen fark edemez bile.
Bu sorunun kökleri çoğunlukla erken dönem deneyimlerde bulunur. Çocuklukta koşullu sevgiye maruz kalmış bireyler, “başarılı olduğumda seviliyorum”, “iyi performans gösterdiğimde kabul ediliyorum” gibi içselleştirilmiş inançlarla büyür. Bu inançlar, yetişkinlikte iş yaşamında kendini yeniden üretir. Patronun övgüsü, prim, terfi gibi unsurlar; ebeveyn onayının simgesel devamıdır. Bu nedenle, her başarı biraz da geçmişte alınmamış sevgiyi alma çabasıdır.
Fonagy ve Target (2003), bireyin öz değer algısının yeterince yansıtılmadığı durumlarda, benlik yapısının dışsal değerlere bağımlı hâle geldiğini söyler. Kişi, kendi iç sesinden değil, dışardaki yargılardan beslenir. Bu durum, duygusal olarak doyumsuz bir yaşamın da temelini oluşturur.
Duygusal açlıkla başarı arasında kurulan bu bağ, kısa vadede üretkenlik ve azim gibi görünebilir. Oysa uzun vadede kişi ne kadar başarsa da tam anlamıyla tatmin olamaz. Tatminsizlik, sistemik bir boşluk hâline gelir. “Daha fazlası” her zaman vardır. Hedefler tamamlanır ama huzur gelmez. İç dünyadaki eksiklik, dış başarıyla giderilmeye çalışıldıkça derinleşir.
Bu durum, sıklıkla tükenmişlik sendromu ile sonuçlanır. Maslach ve Leiter (2016), özellikle duygusal emeği yoğun olan mesleklerde çalışan bireylerin, değer görme arzusunun karşılanmaması hâlinde yoğun tükenme yaşadığını belirtir. İş yaşamında bu açlığın görünür olduğu alanlardan biri “aşırı bağlılık” davranışlarıdır. Çalışan, mesai saatleri dışında da ulaşılabilir olur, hastayken dahi mail yanıtlar, tatilde rapor yazar. Bu davranışlar yalnızca sorumluluk duygusundan değil, aynı zamanda görünür kalma ve değerini kaybetmeme çabasından beslenir.
Kurumsal kültür, bu tutumu genellikle ödüllendirir. Ancak bu ödül sistemi, bireyin kendi sınırlarını ihlal etmesini teşvik eder. Böylece kişi yalnızca zamanını değil, bedenini, ilişkilerini ve ruhsal dengesini de işine rehin verir.
Bu döngüyü kırmak için bireyin önce şunu fark etmesi gerekir: “Değerli olmak” performansa bağlı bir statü değil, varoluşsal bir haktır. İnsan yalnızca yaptığı işle değil, olduğu hâliyle de değerlidir. Bu farkındalık zamanla içsel tatmini besler. İçsel tatmin, dışsal onaydan bağımsız bir psikolojik sağlamlık getirir. Kişi üretmeye, çalışmaya, gelişmeye devam edebilir ama bu eylemler artık açlıktan değil, doyumdan beslenir.
Kaynakça
-
Deci, E. L., & Ryan, R. M. (2000). The “what” and “why” of goal pursuits: Human needs and the self-determination of behavior. Psychological Inquiry, 11(4), 227–268.
-
David, S. (2016). Emotional agility: Get unstuck, embrace change, and thrive in work and life. Avery.
-
Fonagy, P., & Target, M. (2003). Psychoanalytic theories: Perspectives from developmental psychopathology. Whurr Publishers.
-
Maslach, C., & Leiter, M. P. (2016). Burnout. In G. Fink (Ed.), Stress: Concepts, cognition, emotion, and behavior (pp. 351–357). Academic Press.