Bir adam, çok güzel bir kadına âşık olmuş. Methiyeler dizerek aşkını ilan etmeye karar vermiş. Kadın, uzun uzun dinledikten sonra gülümsemiş ve şöyle demiş:“Şu karşıdan kız kardeşim geliyor. O, benden çok daha güzel.”
Adam, bu sözleri duyar duymaz arkasını dönüp gelen kız kardeşe bakmış. O anda kadın, adamın ensesine sert bir şaplak indirivermiş ve demiş ki:“Daha güzelini duyduğun anda arkanı döndün. Sen, aşkın ne olduğunu dahi bilmiyorsun ki!”
İnsanların içinde bulunduğu duruma bir isim koymak bazen rahatlatıcı gelebiliyor. Genel olarak bir davranışı ya da hali istikrarlı bir şekilde devam ettirdiğimizde, zamanla bu durum kronikleşiyor.
Bazen bana soruyorlar: “En çok hangi tip hastalarla çalışıyorsun?” diye. Depresyon, anksiyete, kişilik bozuklukları vb. durumlarla diye cevap veriyorum ama düşündüğümde fark ediyorum ki ben, aslında insan olma yolculuğunda olanlara eşlik ediyorum. Kendi iç dünyasına bakma cesareti gösterenlere, hayatın anlamını geçici şeylerde bulamayınca sorgulamaları ve rahatsızlık hissi artanlara...Ve bazen de, bu "daha fazlasını" terapide de bulamayacağını anlayan birinin hayal kırıklığına yârenlik ediyorum. Çünkü biliyorum ki, gidiş yolu yanlışsa, sonuç her zaman yanlış oluyor.
"Dahası"na ulaşmanın aşk olduğunu sanan ve dönüp arkasına bakan birinin, yitip giden şeyin peşine düşmesine gönlüm razı değil. Çalışma şeklim de…Denklem aslında çok basit: Bir şey bitiyorsa, daha fazlasına sahip olsanız da biter. Ama eğer hissedilen şey gerçek bir aşk ise, gönül kabı dolar taşar… Lakin, kap genişler, genişler ve daha fazlasını almaya hazır hale gelir.
Bir kuş, gökyüzünü ne kadar kanatlarıyla ölçebilir ki?