Doktorsitesi.com

Yetişkin Olmak: Taşıdığımız Yükleri Tanımak ve Hafiflemek Üzerine Bir Deneme

Uzm. Psk. Mustafa Cem Oğuz
Uzm. Psk. Mustafa Cem Oğuz
13 Aralık 202510 görüntülenme
Randevu Al
Yetişkin olmak bazen sandığımız kadar “tamamlanmışlık” hissi yaratmaz. Aksine, birçok insan çocukluğunu çoktan arkasında bıraktığını düşünse de zihninde hâlâ o eski odaların kapıları aralıktır. Bir ses, bir bakış, bir kelime… Yıllar önce yaşanmış bir anın gölgesini bugüne düşürür. Bu yüzden yetişkinlik, aslında geçmişin bugünkü hayatımızda nasıl gezindiğini anlama sürecidir.
Yetişkin Olmak: Taşıdığımız Yükleri Tanımak ve Hafiflemek Üzerine Bir Deneme

Bilim der ki: Beyin geçmişi kaydeder ama yalnızca kaydetmez, onu bugün de çalıştırır. Amigdala, eski duygusal anıların sesi gibidir. Biri bize “Neden böyle yaptın?” dediğinde, beynimiz bu kelimeyi sadece bir soru olarak duymaz; yıllar önce duyduğumuz eleştirilerin tonuyla birlikte getirir önümüze. Bu yüzden yetişkinlikte verdiğimiz birçok tepki, sandığımız kadar “şu ana” ait değildir. Bu, kötü bir şey değildir; sadece insan beyninin nasıl işlediğini anlamamızı sağlar.

Yetişkinlikte en sık karşılaşılan duygu, kendi içimizde taşıdığımız yüklerle dış dünyanın beklentileri arasındaki gerilimdir. Örneğin, birçok yetişkin “duygularını belli etmemeyi”, “zayıflık göstermemeyi”, “her şeyi kendi içinde halletmeyi” bir olgunluk gibi görür. Ama psikoloji bize şunu söyler: Bastırılan duygular kaybolmaz, sadece yön değiştirir. Bazen bedene iner, yorgunluk olur. Bazen akla çöker, karamsarlık olur. Bazen davranışa yansır, öfke ya da geri çekilme olur.

Yetişkin olmak, çoğu zaman kendimizi güçlü göstermeye çalışırken aslında en çok kendimizden bir şeyler sakladığımız bir dönemdir. Halbuki bilimsel olarak en koruyucu şey, duygunun farkında olmaktır.

“Şu an gerginim.”
“Bu söz canımı acıttı.”
“Bu olay bana eski bir şeyi hatırlattı.”

Bu cümleler basit gibi görünür ama beynin alarm sistemini yumuşatır. Çünkü fark edilen duygu, kontrol edilebilir bir duygudur.

Yetişkin psikolojisinde ilgimi en çok çeken şey şudur: İnsanların geçmişleri farklıdır ama iç dünyalarının çalışması çok benzerdir. Değersizlik hissi yaşayan biri, bunu çoğu zaman başarısız olduğu için değil; çocukken yeterince görülmediği için yaşar. Terk edilme korkusu olan biri, genelde bugünkü ilişkisi kötü olduğu için değil; daha önce kaybettiği bağlar yüzünden tetiklenir. Yani bugün hissettiklerimiz, dün yaşadıklarımızın devamıdır. Ama güzel olan, bu döngünün fark edildiğinde değişebilir olmasıdır.

Beyin plastik bir organdır. Bu şu demektir: Düşünme biçimimiz, ilişki kurma şeklimiz, duygulara verdiğimiz tepkiler… Hepsi yeniden öğrenilebilir. Bilim buna “nöroplastisite” der. Ben buna “yetişkinlikte kendini yeniden kurmak” diyorum.

Bazen yetişkinler kendi davranışlarından bile şaşırır. “Her şey yolunda gidiyordu, neden bozma ihtiyacı hissettim?” diye sorar. İşte bu, geçmişte öğrendiklerimizle bugün hak ettiğimiz iyiliğin uyumsuzluğudur. İnsan tanıdık olana yönelir; bazen tanıdık olan huzur değil, kaos olsa bile. Bu yüzden kendini sabotaj etmek çoğu zaman bilinçli bir tercih değil, “eski benliğe geri dönme çabasıdır.”

Ama yetişkinlikte çok güzel bir ihtimal vardır: Duruşumuzu değiştirebiliriz. Duyguları bastırmak yerine anlamayı, kendimizi eleştirmek yerine şefkat göstermeyi, otomatik tepkiler vermek yerine durup düşünmeyi öğrenebiliriz. Bu öğrenme, çocukluktaki gibi hızlı olmaz ama daha bilinçli ve daha kalıcı olur.

Kimi zaman bir terapi odasında, kimi zaman bir kitapta, kimi zaman kendi içimize dönüp sorduğumuz basit bir soruda başlar bu dönüşüm:
“Bu his gerçekten bugüne mi ait, yoksa geçmişten mi geliyor?”

Yetişkinlikte en çok ihtiyaç duyduğumuz şey belki de budur: Kendimizi suçlamadan, yargılamadan, düzelmeye çalışmadan önce yalnızca anlamak. Çünkü duygu anlaşılmadan iyileşmez. Düşünce sorgulanmadan dönüşmez. İnsan kendisine dokunmadan değişmez.

Bu yüzden yetişkinliği şöyle tanımlıyorum: Geçmişten gelen yankıları fark ederek bugünde yaşamayı öğrenme sanatı.

Kimse yetişkin olmayı “öğretmedi.” Hiçbirimiz nasıl duygusal düzenleme yapılacağını, bir ilişkinin nasıl sürdürüleceğini, kırıldığımızda nasıl tamir olacağımızı bilerek büyümedik. Bu yüzden bugün bildiğimiz her şey öğrenilmiş şeylerdir. Bu da demektir ki bilmediklerimizi öğrenme ihtimalimiz hâlâ duruyor.

Son yıllarda yapılan araştırmalar bize şunu söylüyor: Kişi duygularını tanıdıkça zihninde yeni nöral yollar oluşur. Kişi bir davranışı değiştirdikçe beyni yeni bir kalıp üretir. Kişi kendine şefkat gösterdikçe stres hormonları düşer. Yani insan iyileşebilir. Yetişkinlikte bile, kırk yaşında bile, yetmiş yaşında bile.

Belki de asıl mesele “geçmişi silmek” değil; onun bugüne taşınış biçimini anlayıp yeniden düzenlemek. Çünkü kim olduğumuz, yalnızca yaşadıklarımızdan değil; onların içimizde nasıl yer tuttuğundan oluşur.

Ve bazen küçücük bir içgörü bile, insanın yıllardır taşıdığı duygusal yükü hafifletebilir:
“Demek ki bu benim hatam değil… Bu, öğrenilmiş bir şeymiş.”

İşte bu fark ediş, yetişkinlikte özgürlüğün başladığı yerdir.

Hazırlayan:
Uzman Psikolog Mustafa Cem Oğuz

Yazar Hakkında

Uzm. Psk. Mustafa Cem Oğuz

Uzm. Psk. Mustafa Cem Oğuz

Mustafa Cem Oğuz, 1983 yılında Ankara’da doğmuştur. Psikoloji alanındaki eğitimini tamamlayarak Türkiye’de pedagojik diplomaya sahip nadir uzmanlardan biri olmuştur. Genel psikoloji alanında yüksek lisans yapmış, eğitim sürecinde okul, huzurevi ve hastane gibi farklı kurumlarda stajlar gerçekleştirmiştir.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.