Doktorsitesi.com

Yetişkin İlişkilerinin Kırılganlığı: Yakınlaşmaktan Korkarken Bağlanmayı Arzulamak

Uzm. Psk. Mustafa Cem Oğuz
Uzm. Psk. Mustafa Cem Oğuz
13 Aralık 202513 görüntülenme
Randevu Al
Yetişkinlikte ilişkiler, hayatın en karmaşık ama en öğretici alanıdır. Bir yanımız yakınlık ister; sevilmek, anlaşılmak, biriyle aynı duyguda buluşmak… Diğer yanımız ise korkar; incinmekten, kaybetmekten, yanlış anlaşılmaktan. Bu yüzden yetişkin ilişkileri çoğu zaman bir salıncak gibidir: Bir ileri yaklaşırız, bir geri çekiliriz. Aslında bu sallanmanın bilimsel bir altyapısı vardır; rastlantı değildir.
Yetişkin İlişkilerinin Kırılganlığı: Yakınlaşmaktan Korkarken Bağlanmayı Arzulamak

Psikoloji bize şunu söyler: Her yetişkin, ilişkilerine çocukluğundan getirdiği görünmez bir çanta ile girer.

Bu çantada bağlanma deneyimlerimiz, öğrendiğimiz sevgi biçimleri, kırıldığımız anlar, terk edilişler, beklentiler, hatta hayal kırıklıklarımız vardır. Biz o çantayı taşırken fark etmeyiz ama ilişkideki tepkilerimizin büyük kısmı o çantadan çıkar.

Örneğin, çocuklukta duyguları görülmeyen biri yetişkinlikte duygusal yakınlığa karşı ihtiyatla yaklaşır. Çünkü yakınlık onun için güven değil, yük anlamına gelmiştir. Bir başkası, çocukluğunda ani kopuşlar yaşadıysa yetişkinlikte terk edilme korkusuyla aşırı bağlanır veya tam tersi, kimseye bağlanmaz. Yani yetişkin ilişkilerindeki birçok davranış, bugünle ilgili değildir; geçmişin bugün içinde yeniden canlanışıdır.

Beyin, ilişki söz konusu olduğunda güvenlik arar. İnsan beyni için yakınlık bir risk anlamına gelir çünkü duygusal bağ, incinme ihtimalini artırır. Bu nedenle bazı yetişkinlerin ilişkide gereksiz şüpheci, bazılarının fazlasıyla talepkâr, bazılarının ise aşırı mesafeli olması, bir kişilik problemi değil; sinir sisteminin geçmiş deneyimlere göre kendini koruma biçimidir.

Bilimsel araştırmalara göre, ilişkide “tetiklenme anları” genellikle gerçek olaydan çok, geçmişte yaşanmış bir duygunun yeniden hatırlanmasıdır. Partnerimiz bir şey söyler, biz aslında o söze değil; o sözün bizde uyandırdığı eski hisse tepki veririz. Bu yüzden bir kelime bile büyük bir tartışmayı tetikleyebilir.

Yetişkinlikte ilişkilerde en çok zorlanan şey, “anlaşılmadığını hissetme”dir. Bu his çoğu zaman partnerin gerçekten anlamamasından değil, bizim iç dünyamızdaki karmaşayı aktarmakta zorlanmamızdan kaynaklanır. Yetişkinlikte bir duyguyu kelimelere dökmek, geçmişte hiç yapılmamışsa, oldukça zorlayıcı olabilir. Çünkü duyguyu ifade etmek, savunmasızlıktır. Savunmasızlık ise beyin için bir risk sinyalidir.

Ama işin çok ilginç bir yanı var: İnsan en çok yakınlıkla iyileşir.

Ne kadar korksak da, kaçsak da, bağlanmak sinir sistemini düzenler, stres hormonlarını azaltır, duygusal dayanıklılığı artırır. Yani ilişkiden kaçınmak bizi güvende hissettirmez; yalnızlaştırır. İnsan biyolojik olarak bağ kurmaya programlıdır.

Fakat burada önemli bir ayrım var:

Bağlanmak, teslim olmak değildir.
Yakınlık, kendini kaybetmek değildir.
Sevilmek, bağımlı olmak değildir.

Birçok yetişkin ilişkide ya aşırı uyum sağlar ya da aşırı koruma duvarı örer. Çünkü orta yolu, yani sağlıklı yakınlığı hiç deneyimlememiştir. Sağlıklı yakınlık hem bağı hem bireyselliği içerir. “Ben varım, sen varsın ve biz birlikteyiz” diyebilmektir. Çocukluğunda bu modeli görmeyen yetişkinin bunu öğrenmesi zaman alır. Ama imkânsız değildir.

Psikoloji burada “duygusal esneklik” kavramından bahseder. Duygusal esneklik, kişinin ilişkide bir tetiklenme olduğunda tamamen içgüdüsel davranmak yerine bir an durup kendi duygusunu fark edebilmesidir.

“Şu an neden gerildim?”
“Bu his gerçekten partnerimin davranışıyla mı ilgili?”
“Bu duygu bana eski bir şeyi mi hatırlattı?”

Bu sorular basit görünür ama ilişkiyi başka bir boyuta taşır. Çünkü yetişkinlikte kurulan bağların en iyileştirici yönü, duyguların paylaşılabilir hâle gelmesidir. Paylaşılan duygu, kontrol edilebilir bir duygudur.

Bir ilişkide en çok güven yaratan şey kusursuzluk değil, duygusal dürüstlüktür. Birçok yetişkin kendi duygusunu gizlemeyi, ilişkiyi korumak olarak görür. Oysa duygu gizlendikçe gerginlik artar. Beyin gizlediği duygu üzerinden alarm üretir. Bu yüzden ilişkide “Ben iyiyim” demek çoğu zaman iyi gelmez, çünkü doğrusu “Ben biraz kırıldım ama bunun hakkında konuşabiliriz” demektir.

İlişkilerde bilimsel olarak en çok düzenleyen şey “güvenli iletişim”dir. Bu iletişimin üç ayağı vardır:

Duyguya isim vermek: “Kırıldım”, “kaygılandım”, “şu an savunmada hissediyorum.”

Kendini açıklamak: “Bu his bana eski bir deneyimi hatırlattı.”

Bağ kurmak: “Bunu birlikte çözebiliriz.”

Bu üç adım, ilişkide çatışmayı zayıflatır ve bağlanmayı güçlendirir.

Yetişkinlikte çoğu zaman şunu fark ederiz: İnsan sevmekten çok, sevilmeye uygun olup olmadığını sorgular. Oysa ilişkiler mükemmel olmak üzerine değil, iki insanın aynı anda kırılabilir olduğunu kabul etmesi üzerine kuruludur.

Ve belki de bunu kabul etmek en büyük özgürlüktür:
Yakınlaşmak riskli olabilir, ama uzak durmak iyileştirmez.

İnsan bağ kurdukça büyür, anlaşıldıkça esner, sevdikçe güvende hisseder.

Yetişkin ilişkilerinin kırılgan olmasının nedeni, insanların zayıf olması değil; insanların geçmişleri olmasıdır. Fakat güzel olan şu ki, geçmiş nasıl olursa olsun, bugün kurduğumuz bağlar bizi yeniden şekillendirebilir.

Bazen bir ilişkinin en iyileştirici cümlesi şudur:
“Buradayım ve birlikte bakabiliriz.”

İnsan yetişkinlikte en çok bunu duymaya ihtiyaç duyar.

Hazırlayan:
Uzman Psikolog Mustafa Cem Oğuz

Yazar Hakkında

Uzm. Psk. Mustafa Cem Oğuz

Uzm. Psk. Mustafa Cem Oğuz

Mustafa Cem Oğuz, 1983 yılında Ankara’da doğmuştur. Psikoloji alanındaki eğitimini tamamlayarak Türkiye’de pedagojik diplomaya sahip nadir uzmanlardan biri olmuştur. Genel psikoloji alanında yüksek lisans yapmış, eğitim sürecinde okul, huzurevi ve hastane gibi farklı kurumlarda stajlar gerçekleştirmiştir.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.