Özgüven ve Nöroplastisite: Beyin Değişirse, Özgüven de Değişir mi?

Psikodinamik yaklaşım, bireyin özgüven düzeyini yalnızca çevresel koşullarla değil, erken bağlanma deneyimleriyle, içselleştirdiği ebeveyn imgeleriyle ve egonun bu süreçlerde nasıl yapılandığıyla açıklar. Bir başka deyişle, bugün kendimize ne kadar değer veriyor, ne kadar inanıyor ve ne kadar “yeterli” hissediyorsak, bu çoğu zaman geçmişteki duygusal izlerin bir yansımasıdır.
Ancak özgüvenin yalnızca geçmişte belirlenen sabit bir özellik olduğu düşüncesi artık geçerliliğini yitiriyor. Nöroplastisite kavramı sayesinde biliyoruz ki, beyin yaşam boyu değişime açıktır. Duygusal deneyimler, ilişki biçimleri ve özellikle terapötik süreçler, bireyin hem düşünme biçimini hem de benlik algısını dönüştürebilir.
Psikodinamik terapi bu değişim için güçlü bir zemin sunar. Terapide kişi, bilinçdışında taşıdığı değersizlik, yetersizlik ya da suçluluk gibi duygularla yüzleşir. Bastırılan duygulara alan açıldığında, içsel çatışmalar çözülmeye başlar ve birey kendi benliğine dair daha gerçekçi ve şefkatli bir bakış geliştirebilir. İşte bu süreçte, nöroplastisite devreye girer: Beyin, yeni düşünce kalıplarını destekleyecek biçimde yeniden yapılanır.
Özgüven, böylece değişebilir. Sadece olumlu düşüncelerle değil, içsel yüzleşmeler ve duygusal dönüşümlerle. Geçmişte öğrenilen “ben yeterli değilim” inancı, yerini “ben yeterliyim ve değerliyim” anlayışına bırakabilir. Bu yalnızca psikolojik değil, biyolojik bir değişimdir.
Kısacası, beyin değişirse, güven de değişir. Özgüven, farkındalıkla, emekle ve terapötik bir süreçle yeniden inşa edilebilir.