Tarihin ilk resmi terapisti Freud’dur. Freud, kuramını oluştururken bir fizik yasası olan termodinamikten esinlenmiştir. Özellikle termodinamiğin ikinci yasası, günümüzde hâlâ psikolojiyle ilgili konularda bir metafor olarak bazı şeyleri anlamamıza çok yardımcı olur. Termodinamiğin ikinci yasası temelde şunu söyler: Bir sistemin düzensizlik derecesi (entropisi) zamanla artma eğilimindedir. Örneğin, yeni demlenmiş sıcak bir fincan kahve, sahip olduğu enerjiyi kaybederek ortam sıcaklığına gelir. Fakat tersi olamaz. Ortam, kendi sıcaklığını kahveye aktararak kahveyi ısıtamaz. Bir sistem – yani burada kahve – tamamen izole bile olsa en iyi ihtimalle enerjisi sabit kalabilir. Eğilimi ise daima düzensizlik derecesinin (entropisinin) artması yönündedir. Gerçekleşen olaylar her zaman düzensizlik derecesini artıracak şekilde olur. Bir kısım enerji, faydalı iş açısından daima boşa harcanır. Enerjinin tamamı faydalı iş üretemez, bir kısmı fayda üretmeyen bir enerji formuna dönüşür. Yani sistemin aleyhine çalışır. Benzinli otomobil motorları, benzinin yanması sonucu oluşan ısı enerjisini mekanik enerjiye dönüştürmek için tasarlanmıştır. Bununla birlikte, bu işlem %100 verimlilikle gerçekleşemez. Bir miktar ısı, egzoz gazlarıyla birlikte kaybedilir ve boşa harcanır.
Birey; biyolojik, psikolojik, sosyal ve cinsel bir sistemdir. Bu sistem için de enerji daima faydalı işler için kullanılamaz. Bir kısmı sistemin aleyhine çalışır. İnsanların kendilerini nasıl sabote edebildiklerini görmek için ruh sağlığı uzmanı olmaya gerek yok sanıyorum. Buna hepimiz hem kendi hayatlarımızdan hem de sevdiklerimizden tanık oluyoruz.
Çift terapisine gelecek olursak; çift, iki farklı sistemin bir araya gelmesinden oluşan yeni bir sistemdir. Burada birbiriyle etkileşim hâlinde olan bir sürü sistem vardır. Bireylerin başlı başına bir sistem olduğunu söylemiştik. Daha sonra bir çift sistemine dâhil olurlar. Daha sonra evlilik sistemine dâhil olurlar. Evlilik sistemiyle birlikte, kök ailelerin de dâhil olduğu yeni bir sistem daha ortaya çıkar. Bu sistemlerin tümü birbiriyle etkileşim hâlindedir. Bireyin dâhil olduğu her yeni sistem, düzensizlik derecesini yani entropiyi artırır. Birey için çift olmak, çift için evlenmek, evliler için de kök ailelerle ilişkilerde bulunmak zorlu geçişlerdir. Bazen işler karmaşıklaşabilir. Çünkü tüm bu geçişler, bireyi ve çifti yeni bir sisteme dâhil ettiği için entropiyi artırır. Çift terapisinde esas mesele, her bir üst sistemin alt sistemin entropisini artırma tehdidine karşı alt sistemi güçlendirmekle ilgilidir. Yani çift terapisinde yapılan çalışmaya bir “negatif entropi” çalışması diyebiliriz.
Bir ilişkiye başlamak, bir insanı herhangi bir terapi çalışmasının değiştiremeyeceği kadar değiştirebilir. Burada hem olumlu hem de olumsuz diyebileceğimiz bazı değişimler gözlenebilir. Bireyin kararlı bir yapıdan, çift sisteminin de etkisiyle düzensizliğinin arttığı bir yapıya geçmesi, savunma mekanizmalarını altüst eder ve dirençlerini zayıflatır. Bunlar, kişinin hayatında gözle görülür şekilde olumlu değişimler yaratabilir. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü vardır.
Kişiliklerimiz, çocukluk travmalarımız ile şekillenir. En temel travma ise diğer cinsiyet ile karşılaşmaktır. Anlayacağınız üzere, diğer cinsiyeti tanımak, anlamak ve onu kabullenmekle ilgili çaresizliğimizin temelleri daha çocuklukta atılır. Temel travma olarak nitelendirebileceğimiz bu çaresizliğin kişiliğimiz üzerindeki etkisi parmak izi gibidir ve herkes için farklı sonuçlar doğurur. Bu etkiler, en çok romantik bir ilişki içerisindeyken kendini gösterir. Partnerlerimiz, kimsenin görmediği yüzümüzü görebilir. Ancak bu durum, aynı zamanda travmalar etrafında şekillenmiş kişiliğimizin kendi kendini sabote eden yönlerini değiştirmek için de bir fırsat sunar. İlişki memnuniyetine engel olan durumlara, çift terapisi ile yapılan müdahaleler, bireysel semptomlar üzerinde de etkili olur.
Memnuniyet verici bir ilişki yaşamamızın önündeki en büyük engelin bireysel psikolojik sıkıntılarımız olduğuna dair yaygın bir inanış vardır. Oysaki yapılan çalışmalar, çift terapisi uygulamalarıyla ilişki memnuniyeti artan çiftlerin, bireysel psikolojik semptomlarıyla ilgili de ilerleme kaydettiklerini göstermektedir. Çift terapisinden önce ve sonra bireylere uygulanan testlerde, terapiden önce klinik eşiğin üzerinde çıkan puanların, terapiden sonra klinik eşiğin altına düştüğü gözlenmiştir. Bu durum, birlikte kalmayı başaramayan çiftler için bile çift terapisinin pozitif sonuçları olabileceğini göstermektedir.
Termodinamiğin ikinci yasasından örnek verdiğimiz gibi, bir sistemde enerjinin tamamının faydalı işe harcanamayarak bir kısmının daima boşa harcanacak olmasını; kişilerin hayatında gerçekleşen ve kendilerine haz dolu bir ıstırap veren tekrarlamalarda görürüz. Bu durum çiftler için de böyledir. Tekrarlamalar, birey için dayanılması güç bir hâle geldiğinde ya da çift için ilişkiyi sürdürmeyi çok zorlaştıracak bir hâle geldiğinde terapi, önemli bir çıkış noktasıdır.
Bireysel terapilerde çoğunlukla danışanların âşık olmaları ya da bir ilişki içindeyken ilişkilerini bitirmeleri gibi girişimlerine şahit oluruz. İlişkilerin alanı, aslında özneler için bir iyileşme alanı olarak görülebilmekte. Çift terapisiyle ilgili yapılan araştırmalar da bunun boşuna olmadığını göstermektedir. Çünkü ilişkilerin alanında gerçekleşen iyileşmeler, özneler için de iyileştirici olur.