Bazen hayatın akışında, istemediğimiz ve ummadığımız değişiklikler olur. Bunlar bize iyi hissettirmez; bir an önce değiştirmek, daha doğrusu kurtulmak isteriz. İnsan zihni, tehdit olarak algıladığı her şeyi kendinden uzaklaştıracak yollar arar. Bu, zihnin en temel savunmasıdır: hayatta kalmak.
Bir rutin oluşturmak, sıradan olan hayat akışı, insana her şeyi kontrol edebileceği yanılsamasını getirir. Kendine “daimi bir korunaklı alan” yaratabileceği umudu da kişiyi hayatta tutar. “İdare makinası” gibi işleyen akıl, gün gelir işin içinden çıkamaz olur ve başka bir yapının—ilahi olanın, kendisinden daha güçlü ve sonsuz olanın—yardımına ihtiyaç duyar. Çünkü kontrol yanılsaması içinde olan insan, ruhunun bildiğini henüz hatırlamamakta; zihnini, yalnızca yaşantılarından topladığı “veriler” üzerinden çalıştırmaktadır.
“Hatırlamamakta” kelimesinin altını çizmek isterim. En saf haliyle bebeklikten, aklın egemen güç olduğu yetişkinliğe kadar geçen sürece ben “unutma” diyorum. İbn Arabi'nin düşüncesinden ilhamla; ruhlar, beden kılıfına girmeden önce, ervah âleminde yaratıldıkları o muhtelif zamanda, külli akla bağlıydılar. Yani ilahi olanla doğrudan temastaydılar. Ancak dünyaya gelince, hayatta kalmaları için akıl yetilerinin gelişmesi ve işlevsel hale gelmesi gerekiyordu. Bu nedenle yaşantılarından veri topladılar, bunları farklı şekillerde işlediler ve bir sonraki adımı bu veriler ışığında attılar.
Zihin şöyle işler: veri – işleme – kayıt – yeni veri – eski kaydı hatırlama – benzer işleme – çıktı... Bu bir döngüdür.
Bu döngüyü kırmanın yolu ise farklı bir işleyişe geçmektir: Kalbin varlığını hatırlamak.
Kur’an şöyle buyurur:
“Onlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d Suresi, 28. ayet)
Kontrol etmenin karşıtı; teslimiyettir. Teslim olmak, edilgen kalıp hiçbir şey yapmamak değildir. Aksine, elinden geleni yapıp ardından hakkında hükmün çoktan verildiğini bilerek, olanı sabırla karşılamayı bilmektir. Bu, zihnin tükenmişliğine karşı ruhun derinliğinden gelen bir duru kabulleniştir.
Hz. Yakup, oğlu Hz. Yusuf’un hasretine sabretti.
Hz. Eyyüp, hastalıklarına dayandı.
Hz. İbrahim, ateşe atıldı ve Allah’a sığındı; ateş ona serinlik ve selamet oldu.
Hz. Yusuf, haksız yere suçlandı ve yıllarca zindanda kaldı...
Dilerim ki Rabbim, yaşadığımız her türlü zorluğun ve sıkıntının altından kalkabilecek bir güç; kontrol edebileceği sanrılarından kurtulan bir akıl; doğru kararlar verip doğru adımlar atabileceğimiz bir irade; görünenin ardındakini görebilen, duyulanın ardındaki hakikati sezen bir kalbi uyanışı nasip etsin. Tabi tüm bunları taşıyabilecek şekilde kalplerimizi genişleterek bizleri huzura erdirsin.