Göz çevresinde yaşlanma

Göz çevresinde yaşlanma

Günümüz dünyasında kimse “yaşlanma” yı kendine yakıştıramıyor. Çünkü yaş 50 bile olsa aktif olarak çalışıyoruz, her türlü sosyal faaliyetin içinde yer alıyoruz ve her türlü fiziksel aktiviteyi yapabiliyoruz. Doğrusu gönlümüz “yaşlanmıyor” ama ya yüzümüz?

Yüzümüz ve özellikle göz çevresi, vücudun en çok hareket eden bölgesidir. Aynı zamanda buradaki deri vücuttaki en ince deridir ve güneşte kalma süresi vücudun her yerinden daha fazladır. Bu nedenlerle, yaşlanma özellikle göz çevresi ve yüzden başlar.

Peki, bu durumda ne yapmalı?

Bazı hastalarım bana “Beni ameliyat etmeden gençleştiremez misiniz?” diye soruyorlar. Bu sorunun cevabı zor değil, ama cevabın anlaşılması için yüzün nasıl yaşlandığına kısaca bakalım:

Yüzümüz nasıl yaşlanır?

Yüzümüzün en erken yaşlanma belirtisi göz altları ve üst yüzde başlar. Bunun 3 nedeni vardır:

Derinin gençlikteki elastikiyetini kaybetmesi

Yaşla gelen yanak altı yağ dokusunda erime ve hacim kaybı

Yukarıdaki nedenlerle yer çekimine karşı koyamama ve yere doğru “sarkma”

Çevremizde cerrahi olarak yüzünü gerdiren insanların “gergin” olduklarını, fakat genç bir insandaki dolgunluk ve parlaklığı taşımadıklarını görürüz. Bunun nedeni cerrahide yukarıdaki 3 faktörün tümünün düzeltilmemiş olmasıdır. Derinin gerilmesi ile sarkma bir ölçüde giderilmektedir, fakat derinin görünüşü iyileştirilmediği ve deri altı yağ dokusu kaybı yerine konmadığı zaman kişi gençleşmiş bir görünüme kavuşamamaktadır.

Günümüzde cerrahi uygulanmadan yapılan bazı işlemlerle yukarıda bahsettiğim 3 neden dengeli olarak düzeltilirse memnuniyet verici görünümler elde edilebilir. Yapılan minimal invaziv- cerrahi dışı işlemler genellikle aylar içinde tekrarlanması gereken işlemlerdir. Fakat cerrahi ile karşılaştırıldığında komplikasyonların daha az ve daha kolay düzeltilebilir olması, iş-güçten kalma süresinin çok kısa olması, maliyetin daha düşük olması nedeniyle günümüzün hızlı yaşayan insanları tarafından daha çok tercih edilmektedirler.

Peki, neler yapabiliyoruz?

1: DERİ:

Deri yüzü tamamen kaplayan ve görünümde en önemli olan dokudur. Yıllar boyu ultraviyole etkisinde kalan, lekelenen, damarlarında kırılmalar oluşan, kuruyan ve kırışan bir cilt elastikiyeti ve parlaklığını kaybeder. Cildin gençleştirilmesi (rejuvenasyonu) için cilt üzerine sürülen kremler ne yazık ki cilt altına yeterli oranda nüfuz edememektedir. Deri altından derinin beslenmesi ve toparlanması için bazı maddeler (ki bunlar kendi kanımızdan elde edilen plazma, hyalüronik asit gibi çeşitli su tutucu maddeler, vitaminler, amino asitler, peptidler vs. olabilir) deride küçük delikler açılarak deri altına verilebilir.  Bu işleme “Mezoterapi” denilmektedir. Bu işlem klasik enjektör ve iğnelerle yapılabildiği gibi, ucu iğneli motorize kalemle deride delikler açarak da yapılabilir. Bu işleme “Mikro-iğneleme” denilmektedir. Mikro-iğneleme işlemi, deride küçük delikler açarak mikroskopik düzeyde yaralanma yapmakta ve deri altındaki yenilenme-onarım mekanizmalarını da harekete geçirmektedir.

Deri yüzeyindeki kırışıklıklar çeşitli kimyasal ajanlar ve laser uygulamaları ile düzeltilebilmektedir. Deri yüzeyindeki kırışıklık ve lekeleri plazma enerjisi ile yok etme yöntemi yeni ve gittikçe daha çok kullanılan bir yöntem haline gelmiştir.

Örneğin üst kapak cildi nispeten genç yaşlarda katlantı yaparak üst göz kapağındaki makyaj platformunu örtmektedir. Bunun giderilmesi için geleneksel olarak üst göz kapağı blefaroplastisi yapılarak fazla cilt katlantıları alınırdı. Alternatif olarak plazma enerjisi ile cildin en yüzeysel katmanı buharlaştırılarak ciltte gerginleşme sağlanabilmektedir.

Deri altındaki yüzeye yakın mimik kasları deri altına yapışarak yıllar içinde yapıştıkları çizgiler boyunca kırışıklıklar oluştururlar. Bunların önlenmesi ve giderilmesi için de bu kasları geçici olarak yumuşatan ve zamanla yapışma yerlerindeki kırışıklıkların azalmasına neden olan Botilinum toksini enjeksiyonlarından yararlanmaktayız. Botulinum enjeksiyonları çok seyreltilmiş şekilde genç ciltlerde kullanıldığında cilt çizgilerinin oluşması önlenebilmekte, geciktirilebilmektedir. Bu uygulama ”Baby Botox” olarak adlandırılmaktadır. Bu uygulamanın bir diğer kullanım şekli ise “Mikro Botox” tur; bu uygulamada da botilinum toksini derinin içine aktif solüsyonlarla birlikte verilir, derideki yağ bezlerinin ve porların sıkıştırılması ile deride gerginlik ve parlaklık yaratılır. Uygulamaya hyalüronik asit de eklenirse derinin nemlendirilmesi de sağlanmış olur. Bu uygulamalar, özellikle göz çevresindeki kırışıklıklarda ve mimik hareketlerinin kaybolmasını istemeyen genç şahıslarda etkili olmaktadır.

2. HACİM:

Hacim konusuna gelince; yaşla birlikte vücudumuzun istemediğimiz yerlerinde yağ toplanmasının aksine, yüzümüzde yağ dokusu erimesi olur. Yüzümüzde deri altı yağ dokusunun yok olmasına bağlı çukurlukları göz altlarında, gözyaşı oluğu ve yanağın birleşim yerlerinde, yanaklarda görebiliriz. Kaş altında, şakaklarda ve dudaklardaki kayıp, bu dokuların sağlıklı dolgunluklarını kaybetmelerine neden olur ve yüzde bir “iskeletleşme” ortaya çıkabilir. Eskiden eksilen yağ dokularının yerine konulması vücudun başka yerlerinden alınan yağlarla yapılmaktaydı. Fakat bugün dermal dolgular büyük ölçüde bunun yerini almıştır. Dolgu maddeleri çeşitli olmakla birlikte en çok kullanılan ve en tatmin edici olanlar hyalüronik asit dolgularıdır. Hyalüronik asit vücudun kendisinde bulunan bir maddedir. Uygun yoğunluk, hacim ve teknikle uygun yerlerde deri altına verildiğinde hem hacim oluşturmak hem de derinin hidrasyonunu ve beslenmesini sağlamak şeklinde bir taşla iki kuş vurulmuş olur. Özellikle göz altı torbaları altında kalan ve yanakta yağ dokusu erimesine bağlı olarak belirginleşen gözaltı-yanak bileşkesi oluğu ve gözyaşı oluğunda bu tür uygulamalarla çok iyi sonuç alınmaktadır.

3.YER ÇEKİMİ:

Gelelim yer çekimine: Yer çekiminin etkisi yanakların aşağı doğru inmesine, göz altı oluklarının derinleşmesine, yanak-dudak bileşkesinde oluklar oluşmasına ve yüz ovalinin formunu kaybetmesine neden olur. Cerrahinin işe yaradığı durum aslında budur. Alternatif olarak, cildin iyiliğini artırarak ve cildi kalınlaştırarak, yer çekimine engel olacak noktalara dermal dolgu enjeksiyonları yaparak tatminkar sonuçlar alınabilmektedir.  

Örneğin göz altı torbaları yıllar içinde göz altından cilt altına fıtıklaşan yağ dokularından oluşur. Geleneksel olarak bunlar alt kapak blefaroplastisi yapılarak cerrahi olarak alınırdı. Alternatif olarak, bu torbalanmalar altında kalan cilt bölgesindeki çukurlaşma dolgu enjeksiyonu ile giderildiğinde göz altı yağ torbaları gizlenmiş olur.

Sonuç olarak göz çevresi ve yüzün cerrahi uygulanmadan gençleştirilmesinde cildin yapısının kuvvetlenmesi ve iyileşmesi, doku kayıplarının yerine konması, yaşlılık çizgilerinin azaltılması için farklı yöntemlerin bir arada kullanılması en doğrusudur.

Kişinin “rejuvenasyonu” demek, kişinin başka kişilere benzetilmeye çalışılması veya gerçekçi olmayacak şekilde gençleştirilmeye çalışılması demek değildir. Oluşan yeni görünümle ilgili olarak kişinin aynaya baktığı zaman kendini daha iyi görmesi, yakınlarının yüzünde aydınlık ve dinlenmiş bir ifade olduğunu ifade etmeleri, fakat yabancıların herhangi bir yorum yapamamaları gerekir. Önemli olan kişinin yine kendisi olması, yalnızca biraz daha gençken göründüğü gibi olmasıdır.

Bu makale 18 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Doç. Dr. Gölge Acaroğlu

Doç. Dr. Gölge ACAROĞLU, lisans öncesi eğitiminin ardından Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tıp eğitimini tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. 1990 yılında Hacettepe Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda ihtisas eğitimini tamamlamış ve Göz Hastalıkları Uzmanı olmuştur. 15 yıla yakın süre boyunca SSK Ankara Eğitim Hastanesi ve Ulucanlar Göz Hastanesi'nde Nöro-Oftalmoloji - Kapak - Orbita birimleri sorumlusu ve başasistanı olarak görev yapmıştır. New York Columbia Üniversitesi’nde Tiroid Göz Hastalığı ve Optik Sinir Kılıfı Cerrahisi konularında ve San Fransisko Kaliforniya Üniversitesi’nde Nörooftalmoloji ve Oküloplastik birimlerinde klinik araştırmacı olarak çalışmalarda bulunmuştur. 2004 yılında Doçentliğini alan Doç. Dr. Gölge ACAROĞLU, 2010 yılı itibariyle serbest hekimlik yapmaktadır.  Doç. Dr. Gölge ACARO ...

Yazarı sosyal medya'da takip edin
Etiketler
Göz çevresi
Doç. Dr. Gölge Acaroğlu
Doç. Dr. Gölge Acaroğlu
Ankara - Göz Hastalıkları
Facebook Twitter Instagram Youtube