Dinlenmediğini Hissetmek: İletişimde Görünmeyen Kopuş

Dinlenmemek, yalnızca sözlerin duyulmaması anlamına gelmez. Duygunun fark edilmemesi, ciddiye alınmaması ya da geçiştirilmesi de bu deneyimin parçasıdır. “Abartıyorsun”, “Buna takılma” ya da “Şimdi sırası mı?” gibi tepkiler, kişinin anlattığı şeyin değil; hissettiği duygunun geçersiz kılındığını düşündürür. Bu durum, ilişkide derin bir yalnızlık hissi yaratır.
Zamanla dinlenmediğini hisseden kişi, konuşmaktan vazgeçmeye başlar. Anlatmanın bir karşılığı olmadığını deneyimleyen birey için susmak, kendini korumanın bir yolu haline gelir. Ancak bu suskunluk, ilişkiyi sakinleştirmez; aksine görünmez bir mesafe oluşturur. İletişim sürüyormuş gibi görünse de, duygusal bağ zayıflar.
Bu kopuş çoğu zaman fark edilmez. Çünkü taraflar hâlâ konuşur, günlük konuları paylaşır ve birlikte zaman geçirir. Ancak önemli olanlar dile getirilmez. Kişi, anlaşılmayacağını düşündüğü duygularını içerde tutar. Bu da ilişkiyi yüzeyde işlevsel, derinde ise kopuk bir hale getirir.
Psikolojik danışmanlık sürecinde dinlenmediğini hissetmek, sıklıkla “Ne söylesem boş” ya da “Anlatsam da değişmiyor” ifadeleriyle ortaya çıkar. Terapötik çalışmada amaç, yalnızca daha çok konuşmak değil; daha doğru şekilde dinlenebilmeyi mümkün kılmaktır. Dinlemek, cevap vermek değil; karşı tarafın duygusuna alan açabilmektir.
Dinlenmek, kişinin görülme ihtiyacını karşılar. Bu ihtiyaç karşılandığında, savunma azalır, ifade kolaylaşır ve ilişki içinde güven yeniden inşa edilir. Dinlenmediğini hisseden bir bireyin en temel arzusu, haklı çıkmak değil; anlaşılmaktır.
İletişimde kopuş çoğu zaman yüksek sesle değil; sessizlikle yaşanır. Dinlenmek, ilişkinin duygusal temasını canlı tutan en önemli unsurlardan biridir. İlişkiler, duyulabildiği sürece bağ kurmaya devam eder.
Hazırlayan:
Uzman Psikolog Mustafa Cem Oğuz

