Değersizlerin hayatı

Değersizlerin Hayatı

Değersizlerin hayatı

 

Psikolojide anlamca yakın ve birbirini tamamlayan özsaygı (self esteem) ve özdeğer (self worth) kavramlarının birey ve toplum düzeyindeki etkileri üzerine odaklanacağız. Zira, bu kavramların ikisi birden ruhsal yapının taşıyıcı kolonlarından birini oluşturmakla kalmaz; aynı zamanda bireyin yaşam biçimine, işle, toplumla ve hatta yaşadığı fiziksel çevreyle ilişkisine, tüm düşünüş, hissediş ve davranış şekillerine etki ederler.

Özsaygı; kişinin kendini beğenmesi, takdir etmesi, kişisel özellikleri açısından saygıdeğer bulmasıyla ile ilgili inancını ifade eder. Özdeğer ise; kişinin koşulsuz şekilde ve kimseyle kıyas olmaksızın kendini değerli, sevilmeye layık bir kişi olarak algılamasıyla ilgilidir. Kişinin özdeğer algısı diğerine göre daha temeldir.

Özsaygı ve özdeğer algısı güçlü ve zayıf olan birey ve toplumlar arasında kıyas kabul etmez farklar oluşur. Bu algıları yüksek bireylerden oluşan bir toplum yaratıcılık, girişimcilik, istikrar, yardımlaşma – dayanışma, hayvanlara ve doğaya saygı gibi hemen her alanda çok daha ileri seviyelere gidebilme imkânı elde eder. Sözünü ettiğimiz iki kavramla ilgili algısı düşük bireylerden oluşan bir toplum ise yine her alanda sürekli sorun ve mutsuzluk üreten bir topluma dönüşür.

Her iki algının temeli ailede atılır ve çevre tarafından etkilenir. Özellikle özdeğer algısının oluşumunda anne babanın hayati bir rolü bulunuyor. Düşük özdeğere sahip ebeveynler, bu özelliklerini yüksek olasılıkla çocuklarına aktarırlar.

Ülkemiz, ne yazık ki, düşük özdeğer ve özsaygıya sahip birey yetiştirme açısından oldukça münbit bir toplumsal ortama ve aile yapısına sahiptir. Bu duyguları tam anlamıyla desteklemekten uzak okul ve eğitim ortamlarımız da yaygındır.

  • Sert, öfkeli veya kendisinden korkulan ebeveyn elinde büyümek,
  • Fikir veya isteklerinin önemsenmediği yaklaşımlara maruz kalmak,
  • Aşırı eleştirel, kontrol edici veya tersine ilgisiz, kendi haline bırakan aile yapısı,
  • Kişiye, isteklerini, düşüncelerini hayata geçirme ve hatalarından ders çıkararak öğrenme fırsatı vermeyen kısıtlayıcı yaklaşımlar,

Aşırı geleneksel, kapalı, aile ve/veya çevre baskısının yoğun hissedildiği ortamda büyümek gibi faktörler size tanıdık geliyor mu? İşte bunlar ve bunlara benzer aklınıza gelen ne kadar etken varsa, hepsinin özsaygı ve özdeğer algısını düşüren etkisi bulunuyor.

​Yapılan araştırmalar düşük özdeğer ve özsaygıya sahip olan bireylerin kendileri ve dış dünyayla ilişkilerinin son derece bozuk olduğunu ortaya koyuyor.

Bu kişiler;

Kendilerine karşı nefret derecesine varan bir sevgisizlik hissedebilirler.

Kendilerini aşağılamaya ve hiçbir iyi şeyi hakketmediklerine inanmaya yatkın olabilirler. Halk arasında “aşağılık kompleksine” sahip olduğu söylenen kişilerin özsaygı ve özdeğeri düşük insanlar olma ihtimali yüksektir.

Davranışlarını, kendi düşüncelerinden çok başkalarının ne düşündüğüne/düşüneceğine göre düzenlerler.

İsteklerini, tercihlerini, duygularını cesurca ifade edemez, başkalarına “Hayır” diyemezler.
Fevrilik, pasif – agresif davranış, şiddet uygulama, vandalizm gibi öfke potansiyeline güçlü şekilde sahip olabilirler.

Depresyona ve intihara yatkınlıkları daha yüksektir.

İşyerinde yıkıcı çatışmalara giren, despotik tarzda davranan, mobbing uygulayan veya mobbing mağduru olan, sinsice arkadan iş çeviren, zararlı hırs ve rekabet içine giren yönetici ve çalışanların düşük özdeğere sahip olma ihtimali yüksektir.

Sahip oldukları güçlü özelliklerini; başarılarını, yeteneklerini azımsayan veya tamamen yok sayan kişilerdir.

Özel, sosyal ve profesyonel ilişkilerinde kıskanç, dedikoducu, güvensiz davranabilirler.
Kendilerini sevmeme, değersiz bulma ve saygıyı hakketmediklerine inanmaları nedeniyle yaşadıkları çevreye, mekanlara yaklaşımları da kendilerine yaklaştıkları şekilde şekilde özensiz, bencilce veya tahripkâr olabilir.

Bazıları da düşük özsaygı ve özdeğer algılarının doğurduğu derin aşağılık duygularından kurtulmak için teresine bir tepkiyle “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” tarzı davranışlarla başkalarına üstünlük kurmaya çalışabilirler. Dikkatle bakıldığında kendilerini fazla abartan, diğerlerinden daha çok şey hakkettiğine inanan narisistik özellikli insanların en dipte düşük özsaygı ve özdeğer algısına sahip oldukları görülebilir.

Kendilerine değer vermeyen, kendilerini saygıya, sevilmeye layık bulmayan kişilerin başkalarına aynı duygularla gerçek anlamda yaklaşabilmeleri olası mıdır?

 

 

 

Bu makale 8 Aralık 2023 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Psk. Nazım Serin

Uzm. Psk. Nazım Serin, ilk,orta ve lise eğitimlerinin ardından, lisans eğitimine başladığı Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümünü başarıyla tamamlayarak "Psikolog" unvanı almıştır. Uzmanlığını ise yine Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümünde tamamlamış ve "Uzman Psikolog" unvanı almıştır.  Deneyim kazanabilmek adına birçok psikolojik danışma merkezinde,hastanede, Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu bünyesinde Uzman Psikolog olarak görev almıştır. Cleveland Gestalt Institute yönelimli Gestalt Temelli Psikoterapi, EMDR birinci ve ikinci düzey uygulayıcı eğitimleri, Krize ve Travmaya Müdahale Eğitimleri, EFTA (Avrupa Aile Terapileri Derneği) standardındaki aile ve çift psikoterapileri sertifika programı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın yönetmeliklerine uygun Aile Danışmanlığı gibi birçok kurs ve sertifi ...

Yazarı sosyal medya'da takip edin
instagram
facebook
youtube
Etiketler
değersiz hissetmek
Uzm. Psk. Nazım Serin
Uzm. Psk. Nazım Serin
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube