Çocuklada Diyabet Tedavisi


Tip 1 ve Tip 2 dışında başka diyabet türleri var mıdır?
Günümüzde birçok ülkede çocuklarda ve gençlerde görülen diyabet vakalarının %95’inden fazlasını Tip 1 diyabet oluşturmaktadır. ABD gibi bazı ülkelerde ise şişmanlık sıklığındaki aşırı artışa bağlı olarak Tip 2 diyabet vakaları da artmaktadır. Bu iki ana diyabet türü dışında eski ismi ile MODY (Genç yaşta ortaya çıkan Tip 2 diyabet) yeni ismi ile “Monojenik Diyabet” olarak da bilinen ve beta hücrelerinde zedelenme olmadan insülin salgılanmasının bozulması ile karakterize diyabet türü de vardır. Bu tür diyabet vakalarında pankreas gelişimini veya insülin salgılanmasını sağlayan genlerde bozukluk vardır ve bu nedenle en az üç kuşakta genç yaşta diyabet görülür. Bu diyabet türlerinin bazılarının insülin kullanmadan hapla tedavisi mümkündür. Genel olarak diyabet tanısının üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen ağırlık başına
0.5 üniteden daha az insülin kullanan ve bu insülin dozlarında kan şekerleri normal düzeyde seyreden çocuklarda “monojenik diyabet” ihtimali akla gelmeli ve gerekli genetik testler yapılmalıdır.
Balayı dönemi nedir? Balayı dönemi bir defadan fazla yaşanabilir mi?
Balayı dönemi, Tip 1 diyabetlilerde görülen geçici iyileşme dönemi olarak tanımlanabilir. Bu nedenle, adını bir tür geçici mutlu olma halini tarif eden “balayı”ndan almaktadır. Tip 1 diyabetlilerin %40 kadarında insülin tedavisi başlandıktan ve kan şekeri düzene girdikten sonra insülin ihtiyacı giderek azalmaya başlar ve dışardan hiç insülin almadan da kan şekeri normal seyredebilir. Genel olarak kan şekerleri normal seyrederken (<120 mg/dl) günlük insülin ihtiyacının günde 0.5 ünite/kg altına inmesi “Kısmi Balayı”, hiç insülin almadan kan şekerlerinin normal olması ise “Tam Balayı” olarak tanımlanır. Balayı dönemi hem diyabetliler hem de araştırmacılar tarafından heyecanla karşılanan bir durumdur. Çünkü diyabetin iyileşebileceği umudunu yaratır. Balayı dönemine giren çocuklarda kan şekerinin düzelmesi ve dışardan insülin verilmesi ile birlikte hem pankreas daha çok insülin salgılamaya başlar, hem de kan şekeri yüksekliğine bağlı insülin direnci düzeldiği için insülin ihtiyacı azalır. Diğer yandan bazı çalışmalar, beta hücrelerindeki iltihabi süreçlerde kısmi bir düzelme dönemi yaşandığını göstermektedir. Sonuç olarak bu dönemde diyabetliler rahat bir yaşam sürerler, ancak balayı döneminin geçici olduğu unutulmamalıdır. Balayı dönemi 1 yıla kadar uzayabilmekle birlikte şimdiye kadar kalıcı olduğu bildirilmemiştir. Ayrıca ilaçlarla da kalıcı balayı sağlamak mümkün olmamıştır. Yine de balayı dönemini uzatmak için çalışmalar sürdürülmektedir.
Genel olarak diyabetli çocuklar bir kez balayı dönemi yaşarlar. Tip 1 diyabet
tanısı alan çocuklarda üç yıl geçmesine rağmen günde 0.5 ünite/kg’dan az insülin ile kan şekerleri normal düzeyde seyrediyorsa Tip 1 diyabet tanısı gözden geçirilmelidir.
Bir yılda dünyada kaç kişi Tip 1 diyabet olur?
Onsekiz yaş altı çocuklarda Tip 1 diyabet sıklığı ülkelere göre değişmektedir. Tip 1 diyabet en sık 64.2/100.000/yıl ile Finlandiya’da görülür. Doğu Asya toplumlarında ise bu rakam 0.1-8/100.000/yıl civarındadır, yani çok düşüktür. Ülkemizde ise 18 yaş altında Tip 1 diyabet sıklığı 10.8/100.000/yıl olarak tahmin edilmektedir. Bu rakamlar çerçevesinde yılda dünya genelinde
80.000 civarında, ülkemizde ise 1700 civarında çocuğa Tip 1 diyabet tanısı konmaktadır. Son yıllarda özellikle küçük yaşlardaki çocuklarda Tip 1 diyabet sıklığında bir artış bildirilmekte ancak bunun nedeni bilinmemektedir.
Tip 1 diyabetliler ortalama kaç yıl yaşar?
Son yıllardaki tıbbi gelişmelerin ve diyabetlilerin bakımının düzelmesinin ışığında kendilerine iyi bakan Tip 1 diyabetlilerin normal bir ömür beklentisine sahip olduğu söylenebilir. Bununla birlikte sürekli yüksek HbA1c ile yaşayan ve erken dönemde komplikasyona sahip olan çocukların ömürlerinin bundan olumsuz etkileneceği de bilinmektedir.
Diyabet belirtilerini erken tanımak ve erken hastaneye başvurmak neden önemlidir? Erken hastane başvurusu diyabeti önler mi?
Tip 1 diyabet, tipik olarak ani başlayan, genellikle 2-3 hafta içinde diyabete özgü çok su içme, çok ve sık idrar yapma, kilo kaybı gibi bulguların ortaya çıktığı bir hastalıktır. Genel olarak bu bulgular dikkat çekecek kadar şiddetlidir ancak çoğu zaman aileler ve çocuklar hekime erken dönemde gelmezler. Tip 1 diyabetin temel özelliği, insülin hormonu eksikliğidir ve insülin olmayınca vücut enerji kaynağı olarak yağları kullanır ve bu da ketonların birikmesine neden olur. Tanı gecikmesi durumunda gerek kan şekerinin aşırı yüksekliği, gerekse aşırı keton birikimi nedeniyle “diyabetik ketoasidoz” adını verdiğimiz ve bazen koma ile sonuçlanabilen bir tablo oluşur. Bu nedenle Tip 1 diyabetli çocuklarda bulguların erken fark edilip, erken hastaneye başvurulması ketoasidozun önlenmesi için önemlidir. Seyrek de olsa ketoasidoz hayatı tehdit edebilir ve üzücü sonuçlar doğurabilir. Tip 1 diyabetlilerde ketoasidoza girmeden tanı koymak önemlidir ancak bu diyabet gelişmesini ya da Tip 1 diyabetin kalıcı olmasını önlemeyi sağlamaz. Tip 1 diyabette bulgular ortaya
çıktığında insülin salgılayan beta hücrelerinin büyük çoğunluğu zedelenmiştir ve günümüzde ne yazık ki bu hücrelerin iyileşmesi için kullanabilecek bir tedavi yoktur.
Tip 1 diyabeti atlatma şansı var mı? Diyabetten kurtuldum, bitti diye bir mucize ile geri dönen olur mu?
Tip 1 diyabetin iyileştirilmesi ve insülin tedavisinden kurtulmak bütün diyabetlilerin en büyük özlemi olmakla birlikte, ne yazık ki günümüzde henüz “diyabetten kurtulmayı” ve pankreasın eskisi gibi insülin salgılamasını sağlayacak bir tedavi yoktur. Ancak, bu konudaki araştırmalar tüm hızıyla sürmektedir. Özellikle balayı dönemini uzatmak, mümkünse kalıcı hale getirmek için vücudun bağışıklık sistemi üzerine etkili yeni ilaçlar üzerinde çalışmalar vardır. Tip 1 diyabetliler ve aileleri, diyabetin yaşam boyu kalıcı bir hastalık olduğunu kabullenmekte güçlük çekerler ve hep bir mucize olmasını beklerler. Eğer Tip 1 diyabet tanısı doğru ise bir mucize mümkün değildir. Şimdiye kadar Tip 1 diyabet tanısı konan ve “diyabetten kurtuldum, bitti” diye bir mucize ile geri dönen kimse yoktur. Bu bilgilere rağmen hemen hepsi “umut taciri” olan bazı kişiler, çeşitli bitkiler ile diyabeti iyileştirdiğini ileri sürerek diyabetlilerin umutlarını kötüye kullanmaktadır. Bu kişilere karşı dikkatli olunmalı ve hiç bir şekilde mucize tedavilere kanıp diyabet tedavisinin gereklerini yapmaktan vazgeçilmemelidir.
Diğer yandan daha önce Tip 1 diyabet tanısı konan bazı çocuklar ve gençler, diyabet tanısı üzerinden 3-4 yıl geçmesine rağmen düşük doz insülinle kan şekerlerini ayarlayabilirler ve kan şekerleri >150 mg/dl iken serum C-peptid düzeyleri >200 pmol/L olabilir. Bu durumdaki diyabetlilerde daha önce söylendiği gibi Tip 1 diyabet tanısının gözden geçirilmesi ve MODY olarak bilinen genetik diyabet türlerinin araştırılması gereklidir. Tip 1 diyabet tanısı ile izlenen bir çocukta daha sonra MODY türü diyabet tanısı konması ve insülin tedavisinin kesilmesi bazen “mucize oldu ve Tip 1 diyabet iyileşti” olarak algılanabilmektedir. Oysa söz konusu olan sadece diyabet türünde bir değişiklik olması, yani tanı hatasının düzeltilmesidir.
Tip 1 diyabetliler neden insülin kullanmak zorundadır? İnsülin yapılmasa kaç gün sonra durumları kötüleşir?
Tip 1 diyabet, vücudun ihtiyacı olan insülinin pankreasın beta hücreleri tarafından üretilmemesi sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, üretilmeyen insülin hormonunu yerine koymak vazgeçilmez bir öneme sahiptir. Tip 1 diyabete bu özelliğinden dolayı eski yıllarda “insüline bağımlı diyabet” adı
verilmiş, daha sonra ise diğer tür diyabetliler de bir süre sonra insüline bağımlı hale geldiği için bu isim bırakılmıştır. Tip 1 diyabetliler tanı anından itibaren insüline bağımlıdır. İnsülin hormonu vücudumuzun enerji kaynağı olarak kullandığı glikozun hücre içine girmesi için elzemdir ve insülin olmadığında önce yağ dokusu daha sonra ise kas dokusu yıkılarak vücudun enerji ihtiyacı karşılanmaya çalışılır ama bu fizyolojik bir yol değildir.
Tip 1 diyabetliler her gün ihtiyaçları kadar insülini iğne veya insülin pompası ile dışardan almak zorundadırlar. Bazen bir iki doz atlamak bile Tip 1 diyabetlilerin “ketoasidoz”a girmesine neden olabilir. Genel olarak kendi vücudu hiç insülin yapmayan diyabetlilerin, insülin yapmadıklarında bir kaç gün içinde durumları kötüleşir ve tehlikeli durumlarla karşı karşıya kalabilirler.
Günümüzde insülin nasıl üretiliyor? İnsülinin içinde ne var? İğneyle yapılan insülin ile pankreasın yaptığı insülin aynı mıdır?
İnsülin, eski yıllarda sığır ve domuz pankreasından elde edilirken, günümüzde “Recombinant DNA” teknolojisi ile bakteriler tarafından üretilmektedir. Dolayısıyla kullandığımız insülinler pankreasın ürettiği insülin ile aynı özelliklere sahiptir. Bu nedenle kullandığımız insülinler “İnsan insülini” olarak tanımlanır. İnsülin, 51 aminoasitten oluşan ve molekül ağırlığı 5808 dalton olan bir proteindir. İlk kez 1921 yılında Frederic Banting ve Charles Best tarafından ilaç olarak kullanılmaya başlanmıştır. Son yıllarda genetik mühendisliğindeki gelişmeler ile insülin aminoasit yapısı değiştirilerek emilim hızı farklı sentetik insülinler de üretilmeye başlanmıştır. Analog insülin olarak da bilinen bu insülinlerin sadece emilim hızları farklıdır; diğer özellikleri ise pankreastan salgılanan insülin gibidir.
İnsülin kan şekerini nasıl düşürüyor? İnsülin kilo aldırır mı?
Besinlerle alınan veya karaciğer tarafından kana verilen glikoz insülin sayesinde hücre içine girer ve enerjiye dönüşür. Fazla glikoz ise yağ olarak depolanır. Tip 1 diyabetli olmayanlarda besinlerle alınan şeker ile pankreastan salgılan insülin miktarı arasında çok ince bir ayar mekanizması vardır. Pankreas beta hücreleri, kan şekeri ile çok yakın bir ilişki içinde olup, ne kadar gerekli ise o kadar insülin salgılarlar. Bunun tersi olduğunda, örneğin bazı hastalıklarda olduğu gibi pankreas fazla insülin salgıladığında veya fazla insülin uygulandığında gereğinden fazla glikoz hücre içine girer ve kan şekeri hızlı bir şekilde düşer. Yani insülin, glikozun damar içinden dokulara geçmesini sağladığı için kan şekerini düşürür. Beynimize ise glikoz
insülinden bağımsız bir şekilde girer ve beynimiz kandaki glikoz miktarından doğrudan etkilenir. Dokulara gereğinden fazla glikoz geçtiği için kan şekeri düşerken, bu kez beyne giden glikoz azalır ve kandaki glikoz düzeyi 70 mg altına inince kan şekeri düşüklüğü bulguları hissedilmeye başlar.
Diğer yandan kilo alımı ile insülin arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Tip 1 diyabet olan çocuklar zayıflama şikayeti ile hekimlere başvururlar ve insülin hormonu yerine konunca daha önce kaybettikleri kiloları geri alırlar. Bunun nedeni, insülinin yağ dokusu sentezini arttırmasıdır. Kilo alınması için hem gereğinden fazla karbonhidrat almak ve bunu dengelemek için de fazla insülin yapmak gerekir. Sağlıklı beslenen ve gerektiği kadar insülin alan diyabetliler kilo almazlar. Dolayısıyla insülinin doğrudan kilo aldırıcı etkisinden söz etmek doğru değildir.
Kan şekeri yükseldiğinde neden çok idrar yapılır? Kan şekeri düşünce her insanda sinirlilik oluşur mu?
Normal koşullarda böbreklerden süzülen suyun büyük bir kısmı böbrek kanallarından geri emilir ve sadece atık maddelerin idrarla akmasını sağlayacak kadar su idrar yollarına geçer. Kan şekeri belli bir düzeyin (180 mg/dl) üzerine çıktığında ise böbreklerden “taşar” ve idrarla şeker atılmaya başlar. İdrarla atılan şeker böbreklerin ince kanallarından geçerken suyun geri emilmesini engeller ve bu nedenle de idrar miktarı artar. Normal koşullarda fazla idrar yapıldığında susama merkezi uyarılır ve çok su içilerek vücudun su dengesi korunmuş olur.
Kan şekeri düşüklüğü olan çocukların hemen hepsinde “sinirlilik”, “huzursuzluk” olarak tanımlanan belirtiler olur. Bunların nedeni adrenalin gibi kan şekerini yükseltmeye çalışan ve stres hormonu olarak da bilinen hormonların kanda yükselmesidir. Bu hormonlar hemen devreye girerek kan şekerinin daha fazla düşmesini engellerler ama bu arada “çarpıntı”, “terleme”, “sinirlilik” gibi bulgulara neden olurlar. Bu bulgular kan şekeri düşüklüğünü haber veren “alarm bulguları” olarak da tanımlanır. Diyabetli çocuklar bu bulgular sayesinde hemen kan şekerlerini ölçer ve gerekirse meyve suyu gibi basit karbonhidratlar alarak kan şekerinin daha fazla düşmesini engellerler. Genel olarak sinirlilik gibi bulgular kısa sürelidir ve kan şekeri yükselince bir rahatlama olur.
Kan şekeri düşüklüğü sık olduğunda, kan şekeri yüksekliğinde olduğu gibi bazı dokular hasar görür mü?
Evet hasar görür ancak biraz farklı bir durumdur. Kan şekeri yüksekliği,
çok uzun sürede ve daha çok göz, böbrek ve sinirlerde kalıcı zararlara yol açar. Bu zararların nedeni özellikle damarların iç tabakasını döşeyen endotel hücrelerinin içine gereğinden fazla şeker girmesi ve buna bağlı olarak ince damarların zedelenmesidir. Kan şekeri düşüklüğünde ise esas olarak merkezi sinir sistemi adı verilen beyin ve çevresindeki dokular etkilenir. Kan şekeri düşüklüğü beyin hücrelerinin şekersiz kalmasına neden olacak kadar şiddetli ve uzun sürerse beynin bazı bölgelerindeki hücreler kalıcı olarak hasarlanır. Özellikle küçük yaşlarda (5 yaşından önce) sık ve şiddetli kan şekeri düşüklüğü yaşayan çocuklarda öğrenme güçlüğü oluşabilmektedir.
Hipogliseminin hissedilmemesinin nedeni nedir?
Kan şekerinin sık düşmesi, kan şekeri düşüklüğünün hissedilmesini sağlayan ve “otonom sinir sistemi” adı verilen sinir dokularında duyarsızlığa ve bunun sonucunda kan şekeri düşüklüğünün hissedilmemesine neden olur. Sık kan şekeri düşüklüğüne bağlı olan “hipoglisemiyi hissetmeme” genel olarak geçicidir. “Hipoglisemiyi hissetmeme”nin bir başka nedeni ise, kan şekerinin sürekli yüksek olması sonucu oluşan kılcal damar zedelenmesine bağlı “otonom nöropati”dir ve bu şekildeki kan şekeri düşüklüğü duyarsızlığı kalıcı olabilir.
Kan şekeri yüksekliği ve keton pozitifliği durumunda ne yapılmalıdır?
Diyabet tedavisi sırasında her şey doğru yapılsa dahi kan şekerleri yüksek olabilir. Ancak, kan şekerlerinin sürekli yüksek olması, özellikle de keton oluşması işlerin yolunda gitmediğini gösterir. Bir çocuğun kan şekeri üst üste 240 mg ve üzerinde ise mutlaka idrarda veya kanda keton ölçülmelidir. Kan şekeri yüksek olan çocuklarda belirgin bir şekilde bitkinlik/halsizlik varsa bu insülin eksikliğinin, daha ötesinde keton oluşumunun bir göstergesidir. Vücut insülin eksikliğinde enerji kaynağı olarak yağları kullanır ve o zaman “keton” adı verilen, birikince bulantı, kusma, karın ağrısı, hızlı nefes alıp verme, bilinç değişiklikleri gibi “zehirlenme” belirtilerine yol açan maddeler birikir.
Kan şekeri yüksek ama keton negatif ise bol su içilmeli, öğün öncesi insülin dozu %10-20 oranında artırılmalı, uzun süreli ve ağır şiddetli egzersizlerden kaçınılmalıdır. Hem kan şekeri yüksek hem de keton pozitif ise bol su ya da soda içilmeli ancak bunun yanında yemek öncesi insülin dozu en az %20 oranında artırılmalı ya da en iyisi keton negatif oluncaya kadar 4 saat aralar ile ağırlık başında 0.1 ünite ek doz hızlı etkili insülin yapılmalıdır. Bunlara
rağmen keton negatif olmaz veya bulantı/kusma başlarsa günün hangi saatinde olursa olsun (gece yarısından sonra dahil) bir hastaneye gidilmelidir. Bu önlemler ateşli hastalık durumlarında çok daha fazla önem kazanır. Unutulmamalıdır ki, ketoasidoz nedeniyle hastaneye her yatış, diyabetli bireyin vücudunu hırpalayacak ve diyabet tedavisini aksatacaktır. Bu nedenle kan şekeri yüksekliği, özellikle de keton pozitifliği iyi bir şekilde yönetilmedir.
Eğer kan şekeri ölçme aletiyle aynı zamanda kanda keton bakmak da mümkünse aşağıdaki gibi davranılmalıdır.
b-OHB (b-hidroksi bütirat) düzeyi (mmol/L)
< 0.6= normal >1.0= Keton yüksekliği
0.6-1.0= Ek doz insülin + şekersiz sıvı alımını arttır
1.0-1.5= Ek doz insülin + şekersiz sıvı alımını arttır; 1 saat içinde iyileşme olmazsa diyabet ekibini ara
1.5-3.0= Diyabet ekibini ara
3.0 ve hasta görünümde= Ketoasidoz / Çocuk acile git.
Glukagon kol bölgesine yapılabilir mi? Spordan sonra olan baygınlıkta glukagonun etkisi daha mı azdır?
Glukagon ağır hipoglisemi ve acil durumlarda kan şekerinin hızlı bir şekilde yükselmesi için kullanılan bir ilaçtır. Glukagonun en iyi şekilde etki gösterebilmesi için kas içine yapılmalıdır. Kas içine yapılma bakımından ise en uygun bölge uyluk veya kalça bölgeleridir. Bu nedenle glukagon kol bölgesine yapılmamalıdır. Glukagon karaciğerde depo olarak bulunan glikojenin hızla glikoz olarak kana geçmesini sağlayarak kan şekerini yükseltir. Eğer bir kişi uzun süredir karbonhidrat almadan spor yapıyorsa karaciğerdeki glikojeni azalmış olabilir ama bu durumda dahi kan şekeri düşüklüğüne bağlı baygınlık varsa glukagon yapılmalıdır.
Diyabetlilerin boyları kısa mı kalır?
Diyabet kontrolü iyi olan çocuklar, normal ve başarılı bir ömür sürecekleri gibi, kendi genetik potansiyellerine uygun bir boya da erişebilirler. İnsülin, büyümeyi sağlayan hormon (büyüme hormonu) ve faktörlerin (insülin benzeri büyüme faktörü-1) yeterli salgılanmasında ve etkisinde olumlu rolü olan bir hormondur. Bu nedenle yeterli insülin alan çocuklar normal büyürler. Ancak, uzun süre kötü metabolik kontrolü olan ve yetersiz insülin alan çocukların büyümeleri yavaşlar ve bu çocuklar ergenliğe geç girerler. Eski yıllarda kötü metabolik kontrol yaygın bir sorundu ve diyabetli çocukların bazılarında boy
kısalığı, yağlanma ve glikojen birikmesine bağlı karaciğer büyümesi, geç ergenlik ve karın şişliği ile kendini gösteren “Mauriac” sendromu görülürdü. Tekrar belirtmek gerekirse, boy kısalığı Tip 1 diyabetin değil, uzun süreli kötü metabolik kontrolün bir sonucu olarak görülebilir.
Tip 1 diyabetli çocuklar diğer çocuklara göre çölyak hastalığına daha sık mı yakalanırlar?
Tip 1 diyabetli çocuk ve ergenlerin %1-10’unda çölyak hastalığı görülmektedir ve bu oran diğer çocuklara göre yüksektir. Tip 1 diyabet ve çölyak birlikteliği, ikisinin de “otoimmün” (bağışıklık sisteminden kaynaklanan) hastalıklar olmasından kaynaklanır. Çölyak hastalığının
5 yaşından önce diyabet tanısı alanlarda daha sık görüldüğü, çölyak tanısının çoğunlukla Tip 1 diyabet tanısından sonraki 2 yıl içinde konduğu bildirilmektedir. Çölyak hastalığı çoğunlukla belirsiz bulgulara sahiptir ve bu nedenle de Tip 1 diyabetlilerin yıllık takiplerinde çölyak taraması yapılır. Bununla birlikte ishal ya da kabızlık, karın ağrısı/şişliği, sindirim güçlüğü, iştahsızlık ve büyümesinde yavaşlama olan çocuklarda çölyak taraması yapılmalıdır. Tanı konmayan çölyak vakalarında sıklıkla kan şekeri düzeyi düşer ve insülin ihtiyaçları giderek azalır. Çölyak taraması için kanda IgA formunda antikorlara (tTG-A ve/veya EMA) bakılır.
Diyabetliler okul yaşamında nelere dikkat etmelidir? Öğretmenlerin sorumlukları nelerdir?
Diyabetli çocuklar zamanlarının çoğunu okulda geçirirler ve tedavilerinin kesintisiz sürmesi yanında kendi akranları gibi bütün okul aktivitelerine katılmaları için öğretmenlerinin desteğine ihtiyaç duyarlar. Günümüzde, öğretmenlerin diyabet tedavisindeki rolü giderek artmaktadır. Öğretmenler, kan şekeri düşüklüğünde ve diğer acil durumlarda ne yapmaları gerektiği konusunda eğitim almalıdırlar. Ayrıca diyabetli çocukların ara öğünlerini almaları, insülinlerini yapmaları için kolaylık sağlanmalı ve arkadaşları ile uyumlu bir okul yaşamı için bilgilendirme toplantıları yapılmalıdır.
Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı işbirliği ile Kasım 2010’da “Okulda Diyabet Programı” başlatılmıştır. Bu programın amaçları, diyabetli çocukların okuldaki bakımlarını güçlendirmek, öğretmenlere ve öğrencilere çocuklarda diyabet bulgularını öğreterek erken tanı konmasına yardımcı olmaktır. Program çalışmaları sırasında 25.000 okulda 585.000 öğretmen ve 7.5 milyon öğrenciye ulaşılmıştır. Ayrıca okulda diyabet bakımı konusunu işleyen rehberler hazırlanmış ve çocuk endokrin merkezlerinin taburcu olan her çocuk yoluyla
öğretmenlerine mektup gönderilmesi sağlanmış, www.okuldadiyabet.org kurularak kalıcı bir eğitim platformu yaratılmıştır. Son olarak ise kendi okullarında diyabetli çocukların erken tanınması ve bakımı konusunda fark yaratan öğretmenlere yönelik bir ödül programı düzenlenmiş ve ödül alan öğretmenlerle Paris’e bir eğitim gezisi düzenlenmiştir. Okulda diyabet konusundaki videolara http://www.youtube.com/user/OkuldaDiyabetTV linkinden ulaşılabilmektedir.
Diyabetli çocuk ve gençlerin okul gezilerine katılmasında, beden eğitimi derslerine girmesinde bir sakınca var mıdır?
Diyabetli çocuk ve gençlerin okul gezilerine ve beden eğitimi derslerine katılmalarında hiç bir sakınca yoktur. Aksine fiziksel aktiviteyi artırmak, kan şekerlerinin daha normal ve düzenli gitmesini sağlar. Ayrıca diyabetlilerin diğer yaşıtları gibi her türlü okul aktivitesine katılmasında yarar vardır. Diyabet tedavisinin gerekleri yerine getirildiğinde, diyabetli olmak hemen hiç bir şeye engel değildir. Bütün bu bilgilere rağmen bazı öğretmenler “sorumluluk alamam” diyerek, diyabetli çocuklara karşı gereğinden fazla korumacı, dolayısıyla kısıtlayıcı davranabilmektedir. Oysa diyabetli çocuklar okul yaşamında karşılaşabilecekleri sorunlarla, özellikle de kan şekeri düşüklüğü ile baş edebilecek bilgi ve becerilere sahiptirler.
Çocukların okulda bakımı için nasıl bir yol izlenmelidir? Öğretmenlere neler anlatılmalıdır?
Okulda Diyabet Programı kapsamında, taburcu olan her çocuğa öğretmenine ve/veya okul yetkililerine götürmeleri için bir mektup verilmektedir. Bu mektupta genel olarak, Tip 1 diyabetin özelliklerinden ve tedavisinden bahsedilmekte ve okulda karşılaşılabilecek sorunlar anlatılmaktadır. Bununla birlikte öğretim yılının başlamasından önce, okul yönetimine dostça ve sakin bir ziyaret yapılmalıdır. Diyabet ekibinden, bu ziyaretin hangi konuları kapsayacağı ve neler anlatılacağı hakkında yardım alınabilir.
Okul yönetimine yapılacak ziyaret; okul hemşiresini, öğretmenleri, okul müdürünü, diyabetli çocuktan sorumlu olan servis şöförünü ve diğer görevlileri (yemekhane sorumlusu vb.) kapsamalıdır. Diyabetli çocukta kan şekeri düşüklüğü belirtilerini genelde ilk gözlemleyecek olan kişiler, hemşirelerden ziyade öğretmenlerdir. Egzersiz kan şekeri düzeylerini belirgin şekilde etkileyebileceğinden (düşürme ihtimali daha yüksektir), beden eğitimi öğretmenlerinin ve spor hocalarının da diyabet hakkında
eğitimli olduğundan emin olunmalıdır. Ziyaret sırasında herkese aynı bilgiler verilmelidir:
Diyabet hakkında kısa ve basit bir açıklama
Kan şekeri düşüklüğü belirtilerinin bir listesi
Kan şekeri düşüklüğünü tedavi etmek için atılacak adımlar
Çocuğun yaşına göre değişen diğer bilgiler (ara öğün ve ana öğün zamanları, besin seçiminde yol gösterme, özel uyarılar vb.)
Okul personelinin, çocuğun diyabet olduğunu bildiğinden, ama onu “diyabetik” olarak damgalamadığından emin olunmalıdır. Yasalara göre hiç kimsenin eğitim hakkı engellenemez. Gereklilik olmadıkça, diyabetli çocuklar yaşıtlarından ayrı tutulmamalıdır. Tekrar belirtmek gerekirse, diyabetli çocukların beden eğitimi derslerine, okul gezileri gibi aktivitelere katılmalarında hiçbir sakınca yoktur.
Çocuğun diyabetli olmasının, yaşıtları tarafından nasıl anlaşılacağı ya da nasıl kabullenileceği konusunda endişelere sahip olunabilir. Diğer çocukların diyabet konusunda edinecekleri fikir, büyük ölçüde diyabetli çocuğun tavırlarına bağlıdır. Eğer diyabetli çocuklar, diyabet konusunda rahatça konuşabiliyorsa, çoğu arkadaşı da rahat olacaktır. Bazı çocuklar diyabetli oldukları için sıkıntı duyarlar ve bunu gizlemek isteyebilirler. Bu durumda çocuklara hemen diyabetlerini arkadaşlarına söylemelerine zorlamak yerine, öğretmenler daha çok destekleyici bir rol alarak çocuğun sıkıntısını aşmasına yardımcı olmalıdırlar. Eğer bir öğretmen, sınıfındaki diyabetli çocukla başa çıkmada zorluk yaşadığını hissederse, öğretmen ve okul yöneticileri daha fazla yardım alabilirler. Bunun için diyabet ekibi ile işbirliği yapılmalı, gerekirse çocuğun izlendiği merkezden bir hemşire okulu ziyaret etmelidir.
Diyabet kamplarının yararları nelerdir? Her çocuk bu kamplara katılmalı mıdır? Ülkemizde hangi illerde diyabet kampları yapılmaktadır?
Diyabet kampları, hem diyabet eğitimi hem de diyabetli çocukların diyabetle barışık ve arkadaş bir yaşam sürmesi için eşsiz fırsatlar sunar. Kamplarda diyabetli çocuklar, deneyimli diyabetli abileri, ablaları, doktorları, hemşireleri, diyetisyenleri, psikologları ve tıp öğrencileri ile 1 hafta birlikte yaşarlar. Kamplarda akran etkileşimi ve diyabet tedavisinde ustalaşmış kişilerle karşılaşma ve onları örnek alma diyabetli çocukların yaşamlarını değiştirebilir. Bunların ötesinde diyabetli çocuklar kamplar sayesinde yalnız olmadıklarını, diyabetin üzüntü kaynağı olmadığını, ailelerinden uzakta
kendi kendilerine yaşayabileceklerini deneyimleri ile görürler ve evlerine değişmiş olarak dönerler. Kamplarda eğitim ve arkadaşlık kadar eğlence ve spor da vardır. Çocuklar kamplarda kendilerine olan güvenlerini yeniden kazanırlar ve yaşamlarına yeni bir başlangıç yaparlar. Bütün bunları göz önüne aldığımızda diyabetli çocukların en az bir defa diyabet kamplarına katılmaları sağlanmalıdır.
Ülkemizde İstanbul, Kocaeli, Ege, Dokuz Eylül ve Akdeniz Tıp Fakülteleri ile Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Diyabet ekipleri her yıl düzenli kamp yapmaktadırlar.
Kampların yararları ve diyabetle barışık yaşam konusunda http://www.youtube.com/watch?v=GY_z18GHHog linkindeki “Arkadaşım Diyabet” belgeselini seyredebilirsiniz.
Çocukluktan erişkinliğe geçilirken diyabetliler ne gibi zorluklarla karşılaşırlar? Bu konuda neler yapılmalıdır?
Çocukluktan erişkinliğe geçiş dönemi 18-30 yaş dönemini kapsamakta, bu fazın ilk döneminde (18-24 yaş) “yuvadan” coğrafi, ekonomik ve duygusal olarak ayrılış/kopuş yaşanmaktadır. Gençler; akademik, sosyal ve ekonomik öncelikler ile diyabet bakımı arasında bir “sıkışmışlık” yaşadıkları gibi zorlukları aşma konusunda “kendine güvensizlik” de hissetmektedirler. Diyabetli çocukların da diğer çocuklar ve ergenler gibi zarar görmezlik duyguları, risk aldırmazlığı, otoriteye isyan, aile bireyleri ile kolay çatışma ve sorunlarını paylaşmaktan kaçınma, olgunlaşma eksikliği gibi özelliklere sahip olduğu bilinmektedir. Bu davranışlar geçiş döneminde metabolik kontrolün bozulmasına, erişkin kliniğine geçişin geciktirilmesine, diyabet kontrollerinden kopmaya, diyabet tedavisinin gereklerini yapmaktan uzaklaşmaya, hastaneye yatışların ve akut komplikasyonlara bağlı ölümlerin artmasına neden olabilmektedir.
Diyabetli çocuklar, geçiş döneminde bir taraftan aile merkezli, bağımlılığa dayalı modelden, bağımsızlığa dayalı bir yaşama geçiş yapmanın sancılarını yaşarken, diğer yandan erişkin kliniklerinin kalabalık, tip 2 diyabet bakımına odaklanmış, büyüklerle konuşmaya alışık ve daha “rutinci” bir atmosferde iletişim sorunları yaşamakta ve bocalamaktadırlar. Bütün bunların ötesinde ise bir iş/başarı elde etmek, kendine bir kimlik kurmak, askerlik, romantik ilişkiler ve evlilik gibi hayat sorunları da bu dönemi zorlaştırmakta ve diyabetlilerin çoğunluğu geçiş dönemini kötü bir tecrübe olarak hatırlamaktadırlar.
Neden tek bir çeşit insülin kullanmıyoruz? Neden farklı insülin çeşitleri var?
Diyabete yönelik uygulanan insülin tedavisinde, pankreasın insülin salınımı esas alınır. Diyabetli olmayan bir kişinin pankreası sürekli olarak insülin salgılar. Yemek yenilip kan şekeri yükselmeye başlayınca insülin daha fazla miktarda salgılanır. Diyabette; eksik olan sürekli insülin salınımını takviye etmek için bazal insülin, yemek sonrasında yükselen kan şekerini kontrol edebilmek için ise bolus insülin denilen tedavi şekli kullanılır. Günümüzde en sık kullanılan insülinler; hızlı etkili insülinler, orta hızlı etkili insülinler ve uzun etkili insülinler olmak üzere üç gruba ayrılır.
Hızlı Etkili İnsülinler
Hızlı etkili insülinler adlarından anlaşılacağı gibi çabuk etki ederek kan şekerini düşürürler. Hızlı etkili insülinler, bolus tedavisinde kullanılırlar. Yani yemekle yükselen kan şekerinin kontrolü için ya da ani yükselen kan şekerini düzeltmek için kullanılırlar. Analog ve insan insülini olmak üzere iki ayrı çeşidi bulunmaktadır. Yakın dönemde hızlı etkili insülinler grubuna ultra hızlı etkili insülin grubu da eklenmiştir. Amerika’da FDA (Gıda ve İlaç Dairesi) tarafından onaylanan inhale (nefes ile alınan) insülin ve onay çalışmaları devam eden Hızlı Etkili Analog İnsülin de bu yeni ultra hızlı etkili insülinler grubuna dahildir.
Orta Hızlı İnsülinler
Adından da anlaşılacağı gibi orta hızlı insülinlerin kan şekerini düşürme kapasitesi hızlı etkili insülinlerden daha yavaş, etki süreleri ise hızlı etkili insülinlerden daha uzundur. NPH insülin bu gruptan insülinlere örnek olarak verilebilir.
Uzun Etkili İnsülinler
Bu tür insülinlerin vücutta kalma süreleri uzun olduğu için bazal insülin tedavisinde kullanılırlar ve yemekle yükselen kan şekerini düşürmede etkili değildirler. Uzun etkili insülinlerin etki sürelerini daha da uzatma çalışmaları sonucunda bu gruba en son iki insülin daha dahil olmuştur.
İnsülin dozlarına karar verirken nasıl bir yol izlemeliyiz?
İnsülin dozlarına karar verilirken unutulmaması gereken en önemli nokta herkes için uygun tek bir tedavi dozu ya da çeşidi olmadığı, tedavinin bireye özgü olduğudur. Genel olarak sabah açlık kan şekeri istenilen düzeyden yüksek ya da düşük olduğunda bazal insülin dozu ayarlanır. Yemek sonrası kan şekeri yüksekliği ya da düşüklüğünde ise bolus insülin dozunda bir
ayarlama yapılmalıdır. Bolus insülin doz ayarlaması yemek öncesi tüketilecek karbonhidrat miktarına ve yemek yemeden önceki kan şekeri düzeyine göre yapılır. İnsülin dozu, genellikle büyük oranlar yerine küçük doz arttırma ya da azaltma şeklinde ayarlanır. Doz ayarlamalarının tek gün kan şekeri yerine en az 3 günlük kan şekeri eğilimine bakılarak yapılması daha faydalıdır. Yemekten hemen sonra kan şekeri yükselmesi görülebilir, bu yüzden yemek dozunun ayarlama kararı yemekten 2-3 saat sonraki tokluk kan şekerine göre yapılır. Genel olarak kahvaltı için gereken insülin dozu diğer yemeklerden daha yüksek olduğu bilinmektedir. Yüksek kan şekerlerini düzeltebilmek için kullanılan ekstra insülin dozu da kan şekerinin normal düzeyden ne kadar yüksek olduğuna bakılarak karar verilir.
İnsülin dozuna karar vermeden önce aşağıdaki sorunların cevaplanması gereklidir:
Yiyeceğim yemekte ne kadar karbonhidrat var ve yemeğin içeriği nasıl (yağlı, yüksek glisemik indeksli, yüksek proteinli gibi)?
Yemek öncesi kan şekeri düzeyim nedir?
Yemek sonrası aktivitem nasıl olacak (spor, normal günlük aktivite, uyuma vb.)?
Daha önce benzer durumda aldığım insülin dozunun etkisi ne olmuştu?, işe yarayıp kan şekerimi normal düzeyde mi tutmuştu?, hipoglisemi olmuş muydum? yoksa tam tersi kan şekerim uzun süre yüksek düzeylerde kalıp bir türlü düşmemiş miydi?
Yüksek kan şekerini nasıl düşürebiliriz?
Kan şekeri düzeyi hedef kan şekerinden yüksek ise düzeltme dozu denilen ek doz hızlı etkili insülin yapılır. Düzeltme dozu hesabı öncesi dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta vardır. Kan şekeri 250 mg/dL’ın üzerinde ise tekrar ölçülüp yüksek olduğu kesinleştikten sonra bu düzeyin riskli bir durumun başlangıcı olup olmadığının anlaşılması gerekir. Bunun için keton düzeyine bakılmalıdır. Keton genellikle idrarda bakılsa da evde, kanda keton düzeylerini ölçen ölçüm cihazları da kullanılmaktadır. Diyabetliler özellikle karın ağrısı, bulantı ve rahatsızlık hissettiklerinde, kullanılması önerilen bu aletlerin ölçtüğü keton düzeyine göre diyabetliye verilecek insülin dozu ayarlanmakta hatta gerektiğinde diyabetli bireyin hastaneye başvurması gerektiği bu yolla tayin edilmektedir.
Keton miktarındaki yükseklik kaygılanacak düzeyde değilse, yüksek şeker düzeyi düzeltme formülü yardımı ile hesaplanarak ek doz hızlı etkili insülin ile
normal düzeye indirilir. Bu formül de genellikle diyabetli kişiye göre belirlenir. Örnek olarak kişinin günlük toplam insülin dozu 1800 rakamına bölünerek bulunan sayı düzeltme faktörüdür. Yüksek kan şekeri düzeyinden hedef kan şekeri düzeyi çıkartılarak kalan sayı düzeltme faktörüne bölünür. Çıkan sonuç fazladan verilmesi gereken hızlı etkili insülin dozudur. Örnek olarak kan şekeri 350 mg/dl, hedef kan şekeri düzeyi 100 mg/dl ise ve düzeltme faktörü 50 ise; 350-100/50=5 ünite hızlı etkili insülin, 350 mg olan kan şekeri düzeyinin 100 mg’a indirebilecek demektir.
Hasta olduğumuzda insülin dozlarını nasıl ayarlarız?
Genel olarak hastalık sırasında diyabetliler normalden daha yüksek insülin dozuna ihtiyaç duyarlar. Yemek ya da genel olarak karbonhidratlı besin alımı hastalık nedeniyle azalmışsa insülin dozunun azaltılması gerekebilir. Ancak diyabetli kişi hiç şekerli ya da karbonhidratlı yiyecek almasa da insüline ihtiyaç duyacağından insülin asla tamamen kesilmemelidir.
Diyabetliler hasta oldukları zaman neler yapmalıdır?
Soğuk algınlığı, barsak rahatsızlıkları, ateş vb. rahatsızlıklar diyabetli kişilerin vücutlarını stres altına sokup yıpratabilir. Bu tür rahatsızlıklarda yeterli enerji alınmazsa vücut şeker bulamadığından yağ depolarını kullanır. Enerji için yağ yakıldığında da keton denilen maddeler kana salınır. İnsülin kan şekerini düzenlerken bir diğer fonksiyonu da bu yağın yıkımını ve sonrasında şeker komasına yol açabilecek kanın asitlenmesi olayını engellemektir. Bu nedenle hastalık döneminde de vücudun insüline ihtiyacı vardır ve bu dönemde mutlaka yeterli miktarda insülin verilmelidir.
Hastalık zamanında insülin tedavisi ve kan şekeri kontrolü nasıl yapılır?
Hastalık döneminde ilk kural insülin tedavisini kesmemektir. Hastalık döneminde insülin doz ayarlaması yapılır ancak insülin alımının tamamen kesilmesi söz konusu değildir. Diyabetli kişi hasta olduğunda kan şekerini her 2-3 saatte bir kontrol etmelidir. Kan şekeri normal hatta düşük olsa dahi özellikle kendisini iyi hissetmiyor ve karın ağrısı, bulantı gibi şikayetleri oluyorsa mutlaka idrarda ya da kanda keton düzeyini ölçmelidir. Kusma yok ise ve kan şekeri 180 mg/dl’nin altında ise, az şekerli sıvıları ufak yudumlar halinde yavaş ama sık olarak içebilir. Sıvı alımı hastalık döneminde hastalıkla mücadele edebilmek için de gereklidir. Kan şekeri 180 mg/dl’nin üzerinde ise, şekersiz ve mümkünse kafein içermeyen (çay, kahve kola kafein içerir)
sıvıları yudumlar halinde sık alması yararlıdır. Kusma varsa yarım ya da bir saat beklendikten sonra sıvı alımına başlanmalıdır. Yukarıda belirtildiği şekilde ancak bu sefer her 15 dakikada bir, 1 çorba kaşığı kadar sıvı alımı uygulanmalıdır. Kan şekeri düşük düzeyden yükseltilemiyor, bulantı,kusma durmuyor ve kişi hiçbir şey içemez haldeyse ya da diyabetli kişi uykulu halde ise mutlaka hastaneye gidilmelidir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi insülin bir doktora danışılmadan kesinlikle tamamen kesilmemelidir. Çünkü insülin tedavisi sadece kan şekeri düzeyini düzeltmek için değil kanda keton (asit) yükselmesini engellemek için de gereklidir. Öksürük ya da soğuk algınlığı ilaçlarını kullanırken diyabetlilere özel ilaç arayışına girmeye gerek yoktur. Normalde kullanılan soğuk algınlığı ilaçlarındaki şeker miktarı çok az olduğu için kan şekerini yükselten ilaç değil hastalığın kendisidir.
Uzun etkili analog insülin günde bir kaç kez yapılabilir mi?
Uzun etkili insülinlerin etkisi 24 saat sürse de bazı diyabetlilerin günde iki kere enjeksiyon yapması kan şekeri kontrolü için gerekebilir. Özellikle düşük insülin dozu ile tedavi edilen küçük çocuklarda ya da balayı döneminde iki enjeksiyon şeklinde kullanım uygulanabilir.
Unutulan dozlar nasıl telafi edilebilir?
Uzun etkili insülin dozu unutulduğu zaman takviye dozunun miktarı ve zamanlamasını doktorunuza danışmak en emniyetli çözümdür. Bolus dozu unutulduğunda eğer 1 saatten az vakit geçmişse yenilen karbonhidrat dozuna göre hızlı etkili insülin dozu hesaplanıp en kısa zamanda enjekte edilir. Yemek sonrası 1 saatten fazla geçmişse, kan şekeri ölçümü yapılıp yüksek kan şekerini normal düzeye indirecek hızlı etkili insülin dozu hesaplanarak verilir.
Yurtdışına çıkmadan önce bir diyabetli hangi noktalara dikkat etmelidir? Çantasını nasıl hazırlamalıdır?
Yurtdışına çıkmadan önce diyabetlilerin acil durumlarda gittikleri yerde hangi sağlık kuruluşlarına başvuracaklarını önceden belirlemeleri faydalı olabilir. Sağlık sigortaları varsa gittikleri ülkelerdeki anlaşmalı hastane ve kliniklerin listesini sigorta şirketlerinden alabilirler. Her türlü seyahate çıkmadan önce diyabetliler tedavi için gereken kan şekeri ölçüm cihazını, şeker striplerini, insülinlerini, insülin kalemlerini, kalem ucu iğnelerini ve şırıngalarını yanlarına almalıdırlar. İnsülin pompa tedavisi kullanan
hastalar diğer tedavi malzemelerinin yanında insülin pompası infüzyon seti ve rezervuar gibi ek malzemeleri de yanlarında götürmelidir. Seyahatte unutulmaması gereken en önemli nokta bu malzemelerin bavula değil el bagajına konulmasıdır. İnsülinleri sıcaktan korumak için soğutucu çanta veya kutuda taşımaları faydalı olur. Ayrıca hipoglisemi yaşanması durumunda kullanılmak üzere şeker veya meyve suyu ve sonrasında tüketmek üzere kraker, galeta gibi yiyecekleri yanlarında bulundurmaları önemlidir. Uçakla seyahat edecek diyabetliler yanlarında yabancı dille yazılmış diyabetli olduklarına dair bir mektup taşımaları gerekir; aksi halde iğne vb. malzemelerin uçağa alınmaması söz konusu olabilir.
Tip 1 diyabetin kesin tedavisi bulunur mu?
Tip 1 diyabeti tamamen ortadan kaldıracak tedavi henüz bulunamadı. Ancak yıllar içinde bulunan tedaviler sonrasında tehlikeli bir hastalık olmaktan çok insülin ile tedavi edilebilir bir durum haline geldi. Ancak biz araştırmacılar durmaya niyetli değiliz ve aşağıdaki başlıklarda çalışmalar bütün hızıyla devam etmektedir.
Diyabetin önlenmesi
Diyabetin iyileştirilmesi ve insülinsiz bir yaşam sürdürülmesi
Diyabetin kontrolü ve vücuda hiç zarar vermemesi için yeni tedaviler bulunması
Önleme araştırmaları
Tip 1 diyabetin esas nedeni vücudun kendi hücrelerini adeta düşman gibi görüp insülin salgılayan hücrelere saldırıp yok etmesidir. İnsülini yapan ve salgılayan hücreye beta hücresi denildiği için, bu olaya beta hücresi cinayeti denilmektedir. Önleme çalışmaları da vücutta beta hücre cinayetini yapan birçok katil hücreyi daha oluşmadan yok etme yönündeki çalışmalardır.
Diyabetin iyileştirilmesi araştırmaları
Tip 1 diyabet başladığı zaman her ne kadar beta hücrelerinin çoğu yok edilmiş olsa da aslında mevcut beta hücrelerini canlandırıp yenileme yolu ile diyabeti iyileştirmek mümkün olabilir. Şimdi bir iyi bir de kötü haberimiz var. Kötü haber; ne yazık ki, ne önleme ne de geriye döndürmek için etkisi kanıtlanmış tek bir ilaç yok. İyi haber ise önleme ve geri döndürme konusunda tek bir ilacın işe yaramadığının anlaşılması sonrasında bu alanda yeni araştırmaların başlatılmasıdır. Bu nedenle şu anda birçok ilacın bir arada kullanılması yoluyla katil hücreleri yok etme çalışmaları yapılmaktadır.
Adacık Nakli
Beta hücreleri, pankreas denilen organda ufak adalarda yaşamaktadır. Beta hücrelerini kaybeden diyabetli kişilere diyabetli olmayan kişilerden beta hücreli adacıkların verilmesi ile diyabetin kalıcı tedavisi amaçlanmaktadır.
Biz bütün diyabetlilere beta hücreli adacık versek çözüm olmaz mı?
Adacık hücresi diyabetlilere verildikten sonra katil hücreler yine olaya karışıp bu hücrelere de saldırmaktadır. Bu nedenle adacık nakli yapılan kişilere yan etkisi çok fazla olabilen güçlü ilaçlar verilip katil hücrelerin aktive olmasının önlenmesi gerekmektedir. Bu ilaçlar başka iyi hücrelere de zarar verebilmektedir. İşte bu nedenle adacık nakli çocuklarda yapılmamaktadır. Ancak bu konu ile ilgili iyi haber, araştırmacılar adacık hücreleri katil hücrelerden korumak için yan etkisi az yeni metotlar üzerinde çalışmaktadırlar.
İnsülin salgılayan hücre yapılabilir mi?
Beta hücresi çok akıllı ve yetenekli bir hücredir. Hem kan şekerini ölçmekte, hem insülin üretmekte, hem de kana insülin salgılamaktadır. Yeni geliştirilen tekniklerle kök hücreler beta hücresine çevrilip akıllı hücre haline getirilmeye çalışılmaktadır. Bu konuda da henüz tam kanıtlanmış bir metod olmasa da çalışmaların şu anda başarılı bir şekilde ilerlediği söylenebilir.
Eğer ileride adacık nakli yapılırsa hastalar neye göre seçilir? Yaş ve maddi durum bu seçimi etkiler mi?
Günümüzde adacık nakli diyabet tedavisinin en son seçeneği olarak uygulanmaktadır. Adacık naklinde uygulanan ilaçların yan etkisi nedeniyle çocuk hastalara günümüzde uygulanmıyor. Adacık naklini yapan merkezin erişkinler için ön gördüğü bazı kriterler var. Öncelik komplikasyon gelişmiş diyabetlilere ve hipoglisemiyi hissetmeyenlere verilmektedir. Bu nedenle maddi durumdan daha çok adacık naklinin tıbbi olarak kimlere gerekli olduğu önemlidir.
Yakın zamanda yapay pankreas olacak mı?
Yapay pankreas çalışmaları artık son evreye geldiği için yakın gelecekte araştırma hastaları haricinde de tüm Tip 1 diyabetlilere uygulanması beklenmektedir. FDA onayı için yapılan çalışmalarda bir sorun çıkmadığı takdirde bu tedavinin uygulanmasına geçilmesi diğer araştırma tedavilerine göre yakın zamanda başlayacak tedavi olarak kabul edilebilir.
İğnesiz tedavi mümkün müdür?
İğnesiz insülin tedavisi, hızlı etkili insülinler için nefes ile alınan (inhale) insülin çeşidi “Afrezza”nın ABD’de onaylanmasıyla gerçekleşmiştir. Bu şekilde insülin almak kolay gibi görünse de akciğer hastalarında kullanılmamaktadır ve doz ayarlaması enjeksiyonla yapılan insülinler kadar kolay değildir. Tablet gibi yutulabilen insülin çeşidi için araştırmalar devam etse de insülin yutularak alındığında etkisi midede yok olduğundan henüz hap insülin tedavisi bulunmamaktadır.
Diyabet tedavisinde insülin yerine hap kullanılsa olur mu?
Tip 1 diyabet tedavisinde insülinin yerini alacak hap tedavisi henüz bulunmamaktadır. Diğer bazı tip diyabetlerde ise hap tedavisi mümkündür.
İnsülin pompası daha mı güvenlidir?
İnsülin pompası bazı diyabetliler için daha güvenli olarak kabul edilse de herkes için genelleme yapmak doğru olmaz. İnsülin pompası kullanımında infüzyon setinin yerinden çıkmasına dikkat edilmezse insülin tedavisi kesintiye uğrayıp kan şekeri yükselmeleri görülebilir.
İnsülin pompası takacaksak hangisini tercih etmeliyiz?
İnsülin pompası seçimi diyabetlinin yaşam tarzı, yaşı ve kullanım ihtiyaçlarına göre değişir. İnsülin pompa seçimi diyabetlinin kendisi, doktoru ve ailelerin ortak kararı ile yapılmalıdır. Marka seçiminde dikkat edilecek bir nokta, markanın güvenilir olması ve arıza ya da diğer sorunlarda teknik yardım ve desteği sağlayacak bir şirket tarafından üretilmelidir.
Neden bazı diyabetliler pompa takarken diğerleri takmıyor?
İnsülin pompası diyabetlinin kendisi veya çocuk hastalar için ailesinin seçimi ile ilgilidir. İnsülin pompası pankreastan insülin salınımına benzer şekilde tedavi sağladığından ve küçük yaşta birçok hastada hassas insülin dozu ayarı ve uzaktan kumanda ile ailelerin çocuklarına insülin bolusu verebilmeleri nedeniyle birçok kişi tarafından tercih edilmektedir. İnsülin pompası kullanmadan da insülin kalemi ya da enjeksiyonu ile diyabeti başarı ile kontrol eden birçok kişi bulunmaktadır.
İnsülin pompası kullanan kişi diyabetli değilmiş gibi mi yaşıyor?
İnsülin pompası, insülin tedavisinde birçok kolaylık sağlasa da diyabetliler yemek öncesi bolus insülin dozlarını kendileri vermek zorundadır. Glikoz
sensörleri denilen sürekli kan şekeri ölçümü sağlayan aletlerin insülin pompalarıyla uyumlu çalışması ile kan şekerinin sık ölçülmesi gereği azalsa da diyabetliler insülin pompa tedavisinde de kan şekerlerini ölçmeyi ihmal etmemelidirler.
HbA1c neden ölçülür ve diyabetin kontrolünde neden bu kadar önemlidir?
HbA1c kan hücrelerine bağlanmış şeker zincirlerinin ölçümü ile son 2-3 ay içindeki kan şekerinin ortalama düzeyini gösterir. HbA1c’nin istenilen düzeyde tutulması diyabete bağlı birçok rahatsızlığın önlenmesini sağlar. HbA1c yüksek ise diyabete bağlı görülen vücudun diğer organlarını etkileyen rahatsızlıkların çıkma ihtimali artar. Yaşa göre bazı değişik düzeyler belirlenmiş olsa da genel olarak Tip 1 Diyabet için hedef, HbA1c’yi %7.5’in altında tutmaktır.
Diyabetle ilgili duyup inanmamız gerekenler nelerdir?
Bu konu ile ilgili dikkat edilmesi gereken başlıklar oldukça uzun bir şekilde sıralanabilir. En önemli olanlarından birisi araştırmalarla kanıtlanmamış bitki gibi mucize tedavilere güvenmenin doğru olmadığıdır. Bazı kişilerde görülen genetik tip diyabet hap vb. tedaviye cevap verirken bunları mutlak insülin tedavisi gerektiren Tip 1 diyabet ile karıştırmamak gerekir.
Mucize gibi gösterilen araştırma sonuçlarına dikkat edilmelidir!
Özellikle hayvan deneylerinde başarılı olan ya da sadece bir kaç kişide sonuçları ümit verici olan araştırmalar mucize sonuçlar olarak kulağınıza gelse de, bu araştırmaları değerlendirirken dikkatli olunmalıdır. Birçok hayvan çalışmasında başarılı olan ilaçlar ne yazık ki insanlar üzerinde aynı etkiyi göstermiyor ya da birkaç kişide başarılı gibi görünen ilaçların sonradan yapılan büyük çalışmalarda aslında yeterinde etkili olmadığı kanıtlanıyor.
Unutulmaması gereken bir diğer nokta da, hiçbir ilacın kısa sürede piyasaya çıkmadığıdır. Araştırmacılar da diyabeti olan kişiler ve yakınları gibi tedavilerin kısa sürede uygulanmasını istese de, bir tedavinin başarılı olup uygulamaya geçmesi uzun yıllar almaktadır. Yani güvenilir ve doğru tedaviyi bulmak için sabırlı olmak gerekmektedir. Bu nedenle, gazetede ya da televizyonda duyulan mucize ilaçlar doktorunuza danışılmadan denenmemelidir.
Diyabetli çocuk ve gençlere destek olan uluslararası sosyal gruplar var mıdır? Bunlara nasıl ulaşılabilir?
Diyabetli çocuklar, gençler ve ailelerine destek vermek üzere birçok grup bulunmaktadır. Bunların bazılarının internet adresleri aşağıda yer almaktadır. Önemli bir nokta olarak, internette diyabetle ilgili okunulan her şeye inanılmamalı ve sadece güvenilir kaynakların önerilerine uyulmalıdır. Okuduğunuz bilgilerle ilgili diyabet tedavinizi doktorunuza danışmadan değiştirmeniz sağlığınız için tehlikeli olabilir. Çocuğunuzun ya da kendinizin tedavinizle ilgili her türlü değişikliği mutlaka doktorunuzla beraber yapmalısınız.
http://www.childrenwithdiabetes.com/ https://myglu.org/
http://jdrf.org/
http://www.diabetes.org/living-with-diabetes/parents-and-kids/ http://www.insulinforlife.org/
http://www.calorieking.com/ (karbonhidrat sayımını yapmak için en iyi internet sitelerinden birisi, ayrıca akıllı telefonlar için aplikasyon da var).
Ülkemizde ise http://www.arkadasimdiyabet.com/ sitesi diyabetle arkadaş olmayı öneren ve çok miktarda eğitim materyali öneren bir site olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca bu kitabın yazarlarından olan Esra Avcının editörlüğünü yaptığı http://www.diyabetimben.com/ sitesi de tavsiye edilebilir.
KAN ŞEKERİNİ SADECE KARBONHİDRATLAR MI ETKİLER?
DİYABETLİ BİREYLERİN BESLENMESİNDE NELERE DİKKAT EDİLMELİDİR?
Dr. Dyt. Alev KESER
Besin ögeleri nelerdir?
Besinlerin içinde bulunan, büyüme ve gelişmenin sağlanması, ayrıca iyi sağlık halinin sürdürülmesi için gerekli olan maddelere besin ögesi denir. Besinler farklı besin ögelerinden oluşurlar. Yiyeceklerde bulunan besin ögeleri, vücuttaki işlevlerine göre 6 temel grupta toplanmıştır. Bunlar; (1) karbonhidratlar, (2) proteinler, (3) yağlar, (4) vitaminler, (5) mineraller ve (6) su’dur.
Karbonhidrat nedir? Kan şekerini nasıl etkiler?
Vücudun en önemli enerji kaynağı karbonhidratlardır. Besinlerde yaygın olarak bulunan karbonhidratlar farklı yapıdaki şekerlerin birleşmesinden oluşur. Karbonhidrat içeren bir besinin tüketilmesini takiben sindirime uğrayan karbonhidratlar, şekere parçalanırlar ve emilerek kan dolaşımına geçerler. Kan şekeri, tıpkı arabanın yakıtı olan benzin gibi vücudun yakıtıdır. Kan şekeri düzeyleri gün boyunca değişkenlik gösterir. Kandaki şeker enerji olarak kullanıldıkça kandaki düzeyi düşer.
Öğün öncesi ölçülen açlık kan şekeri ve öğüne başladıktan iki saat sonra ölçülen tokluk kan şekeri değerleri, öğünde tüketilen karbonhidrat miktarının ve tüketilen besinin kan şekeri üzerindeki etkisini gösterir. Bu nedenle karbonhidrat içeren besinler bilinmelidir.
Hangi besinler karbonhidrat içerir?
Çay şekeri, bal-reçel-pekmez-marmelat, meşrubatlar ve tatlılar gibi şekerli yiyecekler
Pirinç, bulgur, mısır gibi tahıllar
Un ve undan yapılan ekmek, yufka, makarna, erişte gibi yiyecekler
Kuru fasulye, nohut, mercimek, barbunya gibi kurubaklagiller
Tüm meyveler, taze ve hazır meyve suları
Sebzeler (az miktarda karbonhidrat içerir)
Patates, bezelye, havuç gibi nişastalı sebzeler
Süt, yoğurt, ayran, kefir gibi süt ürünleri (peynir, lor, çökelek hariç)
Kan şekerinin yükselmesinden karbonhidratlar sorumlu ise karbonhidrat tüketimi azaltılmalı mıdır?
Karbonhidratlar temel enerji kaynağıdır ve yiyeceklerde en fazla bulunan besin ögesidir. Tüm dokular enerji ihtiyacını karşılamak için karbonhidratların
41
sindirimi sonucu oluşan glikozu kullanır. Beyin dokusunun kullandığı tek enerji kaynağı da glikozdur. Bu nedenle karbonhidratlar diyette yeterli miktarda bulunmalıdır. Eğer gereğinden daha az miktarda karbonhidrat tüketilirse, vücut enerji sağlamak üzere yağ dokularını kullanır. Yağ dokularının kullanılması sonucu vücut için zararlı olan keton cisimciklerinin miktarı artar. Keton cisimcikleri kandaki asit miktarını artırır ve diyabetik komaya neden olur. Bu nedenle karbonhidrat içeren besinler yeterli ve dengeli beslenmenin ve kan şekeri kontrolünün sağlanması için önerilen miktarda tüketilmelidir.
Bir günde ne kadar karbonhidrat tüketilmelidir?
Her bireyin günlük karbonhidrat ihtiyacı farklıdır. Bu farklılık bireyin yaşı, cinsiyeti, vücut ağırlığı, boy uzunluğu, fiziksel aktivite düzeyi ve yaşam tarzındaki değişikliklerden kaynaklanır. Kan şekeri düzeyi, bir günde tüketilen karbonhidratların toplam miktarından çok öğünlere dağılımından etkilenir. Bu nedenle bir günde tüketilmesi gereken karbonhidrat miktarı ana ve ara öğünlere dengeli bir şekilde dağıtılmalıdır. Öğünlerde aynı miktarda karbonhidrat içeren besinlerin tüketilmesi kan şeker düzeyini aynı derecede yükseltirler. O nedenle öğünlerde benzer miktarlarda karbonhidrat tüketmek kan şekerinin kontrolünde önemlidir. Ancak tüketilen karbonhidrat miktarı iştah, aktivite düzeyi ve diğer faktörlere bağlı olarak günden güne değişebilmektedir. Bu değişiklerin kan şeker düzeyinde dalgalanmalara neden olmaması için tüketilen karbonhidratın türü ve miktarı diyabetli bireye uygulanan insülin dozu ile dengelenmelidir.
Karbonhidrat içeren yiyeceklerin kan şekerini etkileme hızları aynı mıdır?
Yiyeceklerin içindeki karbonhidratların sindirim ve emilim oranları farklı olduğu için kan şekerini etkileme hızları birbirinden farklıdır. Buna glisemik indeks (GI) denir. Glisemik indeksi yüksek olan besinler, hızlı sindirilip emildikleri için kan şekerinin hızlı ve daha çok yükselmesine neden olurlar. Glisemik indeksi düşük olan besinlerin ise sindirim ve emilim hızları daha yavaştır. Bu nedenle diyabetli bireylerde arzu edildiği gibi kan şeker düzeyinin kademeli bir şekilde yükselmesini ve düşmesini sağlar. Yiyeceklerin glisemik indeksini bilmek ve her ana öğünde en az bir tane glisemik indeksi düşük besin tüketmek kan şekerinin dengeli olması için önemlidir.
Glisemik indeksi; besinin içerdiği karbonhidrat, yağ ve protein miktarı, besini pişirme ve hazırlama yöntemi, besinin içerdiği şeker türü, nişastanın yapısı gibi pek çok faktör etkiler. Bu faktörlere bağlı olarak, bir besinin birden fazla glisemik indeksi olabilir. Örneğin haşlanmış havucun glisemik
42
Posa (lif) nedir? Ne kadar tüketilmelidir?
Posa, yiyeceklerin sindirilemeden atılan kısmıdır. Posanın çok önemli etkileri vardır. Özellikle kan şekeri kontrolünün sağlanmasında diyetin yeterli miktarda posa içermesi önemlidir. Bununla birlikte kan şekerini yavaş yükseltir, insülin ihtiyacını azaltır, tokluk hissinin oluşmasını sağlayarak ağırlık kontrolüne yardımcı olur, barsak çalışmasını düzenler, kabızlığı önler, kan yağlarının yükselmesini önler. Posa; tam tahıllı ve kepekli undan yapılmış yiyecekler, kepekli pirinç, kepekli makarna, meyveler ve sebzeler, kurubaklagiller ve fındık, ceviz gibi yağlı tohumlar gibi bitkisel kaynaklı besinlerde bulunur. Küçük çocuklar (1-8 yaş) için günde 14-18 gram, daha büyük çocuklar için 20-28 gram posa tüketimi önerilmektedir. Önerilen bu miktarlara ulaşmak için;
Beyaz ekmek yerine esmer undan yapılmış ekmek tüketilmeli,
Pirinç pilavı yerine bulgur pilavı daha sık tercih edilmeli,
Meyve suyu yerine meyvenin kendisi yenilmeli, kabuklu yenebilen meyveler iyice yıkandıktan sonra kabukları soyulmadan tüketilmeli,
Öğünlerde salata ve/veya sebze yemeği olmasına özen gösterilmeli,
Günde en az 5 porsiyon sebze/meyve tüketilmeli,
Fındık, ceviz, badem gibi yağlı tohumlara da diyette yer verilmeli,
Haftada 2-3 defa kurubaklagil tüketilmelidir.
Kan şekerini sadece karbonhidratlar mı etkiler?
Kan şekerini sadece karbonhidratlar etkilemez. Yağların ve proteinlerin de karbonhidratlar kadar olmasa da kan şekeri düzeyi üzerine etkileri vardır. Yağ ve protein içeriği yüksek olan bir öğün, öğündeki karbonhidratların emilimini ve mide boşalma hızını yavaşlatabilir. Bu durum tokluk kan şekerinin yükselmesini 3-4 saat geciktirir. Öğün sonrası kan şeker değerinin en üst değere ulaştığı düzey ve süre, öğünün içeriğine ve miktarına bağlı olarak değişir. Bu nedenle tüketilen protein ve yağ miktarı da önemlidir.
Protein Nedir? Hangi besinler protein içerir?
Proteinler, vücut hücrelerinin önemli yapı taşlarıdır. Büyümeyi, vücut dokularının gelişmesini ve gerektiğinde onarılmasını sağlar. Protein kaynağı olan besinler kırmızı et-tavuk-balık, yumurta, peynir, kurubaklagiller, süt- yoğurt-ayrandır. Süt, yoğurt, ayran ve kefir gibi protein içeren besinler aynı zamanda karbonhidrat ve yağ da içerir. Protein içeren besinler yüksek
Kümes hayvanları
Pişirme işlemi uygulamadan önce veya sonra derileri atılmalıdır.
Balık
Haftada en az iki defa tüketilmelidir.
Somon, hamsi gibi yağlı balık türleri tercih edilmelidir.
Peynir
Az yağlı peynir türleri tüketilmelidir.
Bu ürünlerden diyabetli bireyin en fazla hoşuna gideni bulunabilir.
Tereyağı
Tereyağı yerine sıvı yağ kullanılmalıdır.
Tereyağı yemek yapımında nadir olarak kullanılmalıdır.
Ekmek üzerine margarin veya krem peynir sürme alışkanlığı edinilmemelidir.
Süt/Yoğurt
Az yağlı (kaymaksız) türleri tercih edilmelidir.
Yağı azaltılmış süt ve ürünleri 2 yaş altı bebek ve çocuklarda kullanılmamalıdır.
İşlenmiş Besinler
Salam, sucuk, sosis, jambon gibi işlenmiş etler ile tüketime hazır besinlerin doymuş yağ içeriği genellikle fazladır. Bu tür besinlerin tüketim sıklığı ve miktarı azaltılmalıdır.
Diyabetli birey diyetle günlük vitamin-mineral ihtiyacını karşılayabilir mi? Ek besin desteği alması gerekir mi?
Vitaminler ve mineraller vücuttaki metabolik olayların sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesinde önemli role sahiptirler. Bu nedenle ihtiyaç duyulan miktarlar mutlaka karşılanmalıdır. Vitaminleri ve mineralleri dengeli bir şekilde almanın en iyi yolu diyette besin çeşitliliğinin sağlanmasıdır. Özellikle sebze ve meyveler başta olmak üzere tüm besinler çeşitli türde ve miktarda vitamin ve mineral içermektedir. Örneğin; portakal, mandalina, kivi gibi meyveler C vitamini, süt-yoğurt-peynir kalsiyum minerali, kırmızı et-yumurta-kurubaklagiller demir minerali için iyi kaynaklardır. Yeterli ve dengeli beslenme ile gereksinim olan tüm vitaminler ve mineraller karşılanmaktadır. Doktor tarafından tanısı konmuş herhangi bir vitamin- mineral yetersizliği yok ise diyabetli bireylerde vitamin-mineral desteğine gerek yoktur.
Günlük sıvı tüketimi ne kadar olmalıdır?
Yeterli miktarda sıvı tüketimi sağlıklı beslenme planının önemli bir parçasıdır. Günlük sıvı gereksinimi; içilen su, içecekler ve yenilen besinlerin (taze meyveler, sebzeler, çorbalar, vb) içindeki su ile karşılanır.
Süt, ayran ve meyve suyu gibi içecekler karbonhidrat içerdiği için tüketilmeleri durumunda içerdikleri karbonhidrat miktarı göz önünde bulundurulmalıdır. İçecek olarak meyve suları tercih edildiğinde taze sıkılmış olanları tercih edilmeli ve günde bir su bardağından fazla içilmemelidir. Ayrıca taze sıkılmış meyve suları glisemik indeksi yüksek olduğu için ara öğünler yerine ana öğünlerde tüketilmelidir.
Sıcak havalarda, egzersiz sırasında ve sonrasında sıvı tüketimi artırılmalıdır. Hastalık durumunda, özellikle kan şekerinin yüksekliğinde, yeterli sıvı (su veya karbonhidrat içermeyen diğer içecekler) alımı oldukça önemlidir. Hastalığa bağlı iştahsızlık durumunda karbonhidrat içeren içeceklerin tüketimi normal besinlerin tüketiminden daha kolay olabilir. İhtiyaç duyulan su miktarı yaş gruplarına ve fiziksel aktivite düzeyine göre değişmekle birlikte günlük ortalama 6-8 su bardağı su tüketilmelidir.
Diyabetli çocuklar şeker ve şeker içeren yiyecekler tüketebilir mi?
Kan şekerinin yükselmesine, tüketilen karbonhidratın türünden çok ihtiyaçtan fazla miktarlarda karbonhidrat tüketimi yol açmaktadır. Bilimsel kanıtlar, diyabetli bireyin öğünde tükettiği karbonhidrat miktarını arttırmadıkça, belirli miktardaki karbonhidratın nişasta yerine çay şekeri içeren yiyeceklerden karşılanmasının kan şekeri kontrolünü bozmadığını göstermektedir. Örneğin ana öğünde 15 gram karbonhidrat içeren 1 dilim ekmek yerine 15 gram karbonhidrat içeren çikolata tüketilebilir. Ancak, şeker ve şeker içeren yiyecekler; şeker ve enerji dışında yüksek miktarda yağ, doymuş yağ ve kolesterol, düşük miktarlarda vitamin ve mineraller içermektedir. Bu yiyeceklerin kontrolsüz tüketilmesi kalp-damar hastalıkları ve şişmanlık riskini arttırırken, büyüme ve gelişmeyi durdurabilmekte veya yavaşlatabilmektedir. Sağlıklı beslenebilmek için şeker veya şeker içeren besinleri fazla miktarda olmamak koşuluyla haftada 1-2 defa, eşdeğer miktarda karbonhidrat içeren başka bir besinin yerine tüketilebilir. Başka bir besinin yerine tüketilmek istenmiyorsa ek olarak şeker içeren bir besin yemek isteniyorsa insülin dozunda ayarlama (ek doz) yapılmalıdır.
Diyabetli bireyler yemeklerini tuzsuz mu yemelidir?
Diyabet, çocuk ve gençlerin tuz gereksinimlerini değiştirmez. Bu nedenle tuzsuz yemelerine gerek yoktur. Ancak tuz tüketiminin yüksek tansiyona neden olabileceği unutulmamalıdır. Bununla birlikte çoğunlukla ihtiyacımızdan daha fazla miktarda tuz tüketmekteyiz. Bu nedenle günlük tuz tüketimine dikkat edilmelidir. Hazır yiyecekler, konserveler, salam-sucuk- sosis gibi işlenmiş etler, kuruyemişler ve turşu gibi işlenmiş besinlerin tüketimi fazla tuz alımına neden olur. Bu nedenle bu tür besinlerin tüketimi mümkün olduğunda azaltılmalıdır.
Öğün planlaması nasıl yapılabilir?
Günümüzde diyabetli çocukların öğünlerinin planlanmasında kullanılan pek çok yöntem vardır. Bu yöntemlerin tümü karbonhidrat tüketimine dikkat etmeyi gerektirir. Çünkü karbonhidratlar, tüketilmesini takip eden 15 dakika içinde kan şekerini yükseltmeye başlar ve yaklaşık 2 saat içinde neredeyse tamamı glikoza parçalanır. Kan şeker düzeyini etkileyen yağların (%10’u) ve proteinlerin (%50-60’ı) ise çok azı kan şekerine dönüşür.
Bu yöntemler arasında en sık kullanılanları değişim sistemi ve karbonhidrat sayımı yöntemidir. Tüm öğün planlama yöntemlerinin amacı daha iyi kan şekeri kontrolüne ulaşmayı sağlamaktır. Hangi yöntemin kullanılacağı bireysel farklılıklar ve yaşam tarzı dikkate alınarak belirlenir. Diyetisyen, aile ile işbirliği yaparak diyabetli birey için en uygun yöntemin belirlenmesinde yardımcı olacaktır.
Değişim sistemi nedir?
Besin tüketiminde çeşitlilik sağlamak ve tutarlı bir öğün planı oluşturmak için geliştirilmiş bir öğün planlama yöntemidir. Değişim listeleri, benzer besin ögesi ve enerji içeriğine sahip besinlerin gruplandırılmasından oluşur. Diyabetin beslenme tedavisi için besinler besleyici özellikleri dikkate alındığında 6 besin grubuna ayrılmıştır. Aynı besin grubundaki besinler değişim listesinde belirtilen miktarlarda olmak koşuluyla birbirlerinin yerine tüketilebilirler. Örneğin 1 dilim ekmek yerine aynı grupta olan makarnadan
3 yemek kaşığı tüketilebilir. Bu yöntem vücut ağırlığı kontrolünün sağlanmasında etkili bir yöntemdir. Besin gruplarını bilmek hem diyabetli bireylere hem de tüm aile fertlerine sağlıklı beslenmek adına yardımcı olur.
Besin grupları:
Grup–Ekmek, Tahıllar, Nişastalı Yiyecekler: Tüm ekmek çeşitleri, pilav, bulgur, makarna, şehriye, un ve bunlardan yapılmış yiyecekler, çorbalar, kuru fasulye, nohut gibi kurubaklagiller, patates gibi nişastalı sebzeler bu grubun en temel besinleridir.
Grup-Sebzeler: Domates, salatalık, lahana, ıspanak, taze fasulye, kabak, patlıcan gibi tüm sebzeler bu gruba girer.
Grup-Meyveler: Elma, armut, kivi, muz, portakal, çilek gibi tüm meyveler bu gruba dâhildir.
Grup–Süt ve Süt Ürünleri: Süt, yoğurt, kefir, ayran bu gruba girer.
Grup–Et, Balık, Tavuk, Yumurta: Kırmızı et, tavuk, balık, yumurta ve peynir bu gruptaki besinlerdendir.
Grup-Yağ-Şeker Grubu Yiyecekler: Sıvı ve katı yağlar, zeytin, şeker ve şekerli yiyecekler, bal, reçel, pekmez bu grup altında toplanmıştır.
Bu besin gruplarından tüketilmesi gereken miktarlar yaş, cinsiyet ve fiziksel aktivite düzeylerine göre farklılık gösterir. Yeterli ve dengeli beslenmek için bu besin gruplarından hergün önerilen miktarlarda tüketilmelidir. Toplam günlük alınması gereken miktarlar ana ve ara öğünlere dengeli bir şekilde dağıtılmalıdır. Günlük tüketilmesi gereken besinlerin miktarları konusunda diyetisyenden bilgi alınabilir, besin piramitlerinden faydalanılabilir.
Besin piramidi nasıl kullanılır?
Besin piramidi tüm bireylere uygun sağlıklı beslenme önerilerini içerir. Besin gruplarının tanıtılması ve diyabetli bireylerin günlük beslenme alışkanlıklarında dikkat etmesi gereken temel özellikleri ortaya koyması amacıyla kullanılmaktadır. Altı besin grubundan oluşan piramidin alt kısmını dolayısıyla en geniş bölümünü kapsayan grup; tahıllar, kurubaklagiller ve nişastalı sebzelerdir. Bu, tahılların, kurubaklagillerin ve nişastalı sebzelerin diğer besinlere kıyasla daha fazla miktarlarda tüketilmesi gerektiğini ifade etmektedir. Piramidin en üst kısmını oluşturan dolayısıyla en küçük paya sahip olan grubu yağlar ve şekerlerdir. Bu durum ise söz konusu besinlerden mümkün olduğunca az tüketilmesi gerektiğini göstermektedir. Bazı ülkelerde besin piramidine egzersiz de eklenmiş ve sağlıklı yaşam piramidi olarak ifade edilmiştir (Şekil 1). Sağlıklı yaşam piramidi fiziksel aktivitenin önemine de vurgu yapmaktadır. Diyabetli olsun olmasın tüm çocukların ve gençlerin sağlıklı bir yaşam sürmeleri için bu önerilere uyması gerekmektedir.
birlikte uygulaması kolaydır. Ayrıca kan şekeri kontrolünün sağlanmasında diğer öğün planlama yöntemlerinden daha etkili olduğu bilimsel araştırmalar tarafından gösterilmiştir.
Öğünde tüketilen karbonhidrat miktarı nasıl hesaplanır?
Bu hesabı yapabilmek için besinlerin kaç gram karbonhidrat içerdiği bilinmelidir. Bunun için bu konunun sonunda yer alan tablolardan faydalanılabilir. Bu aşamayı öğrenmek için besinlerin porsiyonlarına dikkat etmeli ve besinlerin ağırlıklarına aşina olana kadar düzenli olarak mutfak terazisi kullanılmalıdır. İki farklı yöntem ile öğünde tüketilen karbonhidrat miktarı hesaplanabilir. Bunlardan ilki tüketilen karbonhidratın gramını sayma diğeri ise karbonhidrat seçenek sayısını sayma yöntemidir. Örneğin aşağıda sıklıkla tüketilen besinlerin 15 gram karbonhidrat (1 karbonhidrat seçeneğini ifade eder) içeren miktarları verilmiştir. Buna göre iki yöntemle öğünün karbonhidrat içeriğini hesaplayalım;
1 küçük boy (75 gram) muz (15 gram karbonhidrat içerir)
300 ml süt (15 gram karbonhidrat içerir)
Ara öğününde yukarıdaki besinleri tüketen bir birey 30 gram karbonhidrat veya 2 karbonhidrat seçeneği tüketmiş olur.
Bu yöntemde, diyabetli bireyin ana ve ara öğünlerde tüketmesi gereken karbonhidrat miktarı diyetisyen tarafından önerilir ve diyabetli birey sağlıklı beslenme ilkelerini göz önünde bulundurarak kendi menüsünü hazırlayabilir. Esnek insülin tedavisi alan veya insülin pompası kullanan diyabetli bireylerin insülin dozu, bireyin öğünde tüketeceği karbonhidrat miktarına dayalı olarak hesaplanır.
Örnek: Öğünde tüketilen besinlere göre karbonhidrat gramını sayma ve karbonhidrat seçenek sayısını sayma yöntemlerinin karşılaştırılması
Besin
Karbonhidrat Gramı Hesaplama Yöntemi
Karbonhidrat Seçeneği Sayma Yöntemi
1 büyük boy fırınlanmış patates
51 g
3.4 karbonhidrat seçeneği
½ su bardağı pişmiş brokoli
5 g
0 karbonhidrat seçeneği
1 ince dilim ekmek (25 g)
15 g
1 karbonhidrat seçeneği
60 g tavuk fleto
0 g
0 karbonhidrat seçeneği
1 küçük boy elma
15 g
1 karbonhidrat seçeneği
1 tatlı kaşığı sıvı yağ
0 g
0 karbonhidrat seçeneği
Toplam
86 gram karbonhidrat
5.4 karbonhidrat seçeneği
52
Karbonhidrat/İnsülin oranı nasıl hesaplanır?
K/İ oranını saptamadan önce, diyabetlinin kan glikoz düzeyi kontrol altında olmalı ve bazal insülin dozu iyi ayarlanmalıdır.
Eğer ilk defa K/İ oranı kullanılacak ise 500 sabit rakamı günlük toplam insülin dozuna (bazal+bolus) bölünerek tahmini bir değer bulunabilir. Örneğin günlük toplam insülin dozu 33 ünite olan bir bireyin K/İ oranı= 500/33= 15’dir. Yani öğünlerde tüketilecek her 15 gram karbonhidrat için 1 ünite hızlı etkili insülin yapılacağı anlamına gelir. Kısa etkili insülin kullanan bireyler K/İ oranını 450 kuralı ile saptayabilirler (450/33= 13.6). Ancak bu yöntemle yaklaşık bir tahmin yapılabilir. Daha doğru rakamların belirlenmesi için yapılması gereken adımlar vardır. Bu adımlar:
Adım: Diyabetli bir günü hafta sonu olmak üzere en az üç günlük besin tüketimi, uyguladığı insülin dozları, yaptığı egzersiz saatleri-süresi ile öğün öncesi ve tokluk kan şeker değerleri kayıtlarını doğru bir şekilde tutmalıdır. Bu kayıtlara dayalı olarak diyetisyen K/İ oranını hesaplar. Bireylerin K/İ oranı zamanla değişebilir. Her bireyin K/İ oranı farklı olabileceği gibi aynı birey gün boyunca birden fazla oran kullanabilir. Örneğin;
Bir bireyin ana ve ara öğünlerde 1 ünite hızlı etkili insülin için tüketmesi gereken karbonhidrat miktarı 15 gram olabilir (K/İ oranı: 15).
Veya
Bir bireyin
Kahvaltıda 1 ünite hızlı etkili insülin için tüketmesi gereken karbonhidrat miktarı 15 gram (K/İ oranı: 15)
Öğle yemeğinde 1 ünite hızlı etkili insülin için tüketmesi gereken karbonhidrat miktarı 30 gram (K/İ oranı: 30)
Akşam yemeğinde 1 ünite hızlı etkili insülin için tüketmesi gereken karbonhidrat miktarı 10 gram (K/İ oranı: 10) olabilir.
DİKKAT
Toplam günlük insülin dozunda 1-2 üniteden fazla değişiklik yapılıyorsa,
Vücut ağırlığında kısa sürede 0.5-1 kg’dan fazla artış olmuşsa, Egzersiz, stres, çalışma saatleri değişikliği gibi yaşam tarzı değişiklikleri varsa,
Tokluk kan şekeri değerleri ısrarlı bir şekilde yüksek seyrediyorsa K/İ oranı tekrar değerlendirilmelidir.
Adım: K/İ oranı belirlendikten sonra düzeltme faktörü (insülin duyarlılık faktörü-İDF) belirlenmelidir. İDF, 1 ünite hızlı veya kısa etkili insülinin azalttığı kan şekeri miktarıdır. İDF’nin belirlenmesinde farklı yöntemler kullanılabilmektedir. Bunlar arasında 1800 ve 1500 kuralı en kabul görmüş olanıdır. Hızlı etkili insülin kullanan bireylerde 1800 kuralı, kısa etkili insülin kullanan bireylerde 1500 kuralı uygulanmaktadır. Örneğin toplam insülin dozu 25 Ü olan ve hızlı etkili insülin kullanan bir diyabetlinin IDF=1800/25 =72 mg/dl’dir. Bu sonuç, 1 ünite hızlı etkili insülinin kan şekerini 72 mg azaltacağı anlamına gelmektedir. Bu birey 25 Ü kısa etkili insülin kullanıyorsa IDF= 1500/25= 60 mg/dl’dir. Bu sonuç, 1 ünite kısa etkili insülinin kan şekerini 60 mg azaltacağı anlamına gelmektedir.
İDF kullanılarak da K/İ oranı hesaplamak mümkündür. Bunun için IDF x 0.33 ile çarpılır. Yukarıdaki örnekte hızlı etkili insülin kullanan bireyin İDF’i= 72 idi. Bu durumda K/İ=72 x 0.33 = 24’dür.
Örnek: Toplam insülin dozu = 34 Ü
Öğle yemeği öncesi hedef kan glikoz düzeyi= 120 mg/dl Öğün öncesi kan glikoz düzeyi= 226 mg/dl
K/İ= 15 olan ve hızlı etkili insülin kullanan bir diyabetli öğünde 1 kase domates çorbası (15 gram karbonhidrat)
1 adet haşlanmış tavuk but (0 gram karbonhidrat)
4 yemek kaşığı zeytinyağlı taze fasulye (5 gram karbonhidrat) 3 yemek kaşığı bulgur pilavı (15 gram karbonhidrat)
1 kase yoğurt (9 gram karbonhidrat)
1 ince dilim tahıllı ekmek (15 gram karbonhidrat)
olmak üzere 60 gram karbonhidrat tüketecektir. Bu durumda ihtiyacı olan insülin dozu aşağıdaki gibi hesaplanmalıdır:
IDF=1800:34= 53 mg/dl (1 ünite hızlı etkili insülin kan şekerini 53 mg/ dl azaltacak)
Hedeflenen ile mevcut kan glikoz değerleri arasındaki fark: 226- 120=106 mg/dl’dir.
Öğün öncesi yüksek olan kan glikoz düzeyini düşürmek için gerekli olan insülin dozu=106:53= 2 ünitedir.
Öğünde tüketeceği karbonhidrat miktarı için gerekli insülin dozu= 60:15=4 ünitedir.
Bu durumda diyabetli bireyin öğün öncesi ihtiyacı olan hızlı etkili insülin dozu= 2+4= 6 ünitedir.
55
hipoglisemiyi ve hiperglisemiyi önler. Bunun aksine uzun aralıklarla düzensiz bir şekilde yemek yenmesi hipoglisemiye ve hiperglisemiye yol açar.
Öğün sayısı; kullanılan insülinin türüne, o andaki kan şekeri değerine ve yaşam koşullarına bağlı olarak değişir. Genel olarak, kısa etkili veya karışım insülin kullanan diyabetlilerin sabah kahvaltısı, öğle yemeği ve akşam yemeği olarak üç ana öğün ve her ana öğünden 2.5-3 saat sonra da üç ara öğün olmak üzere toplam altı öğün beslenmeleri gerekir. Kısa etkili ve karışım insülin kullanan bireyler, öğün zamanının ve öğünlerde tüketilen karbonhidrat miktarının günden güne benzer olmasına dikkat etmelidir. Hızlı etkili insülin kullananların ise gece ara öğünü hariç, ara öğün almalarına gerek yoktur. Kullanılan insülin türü ne olursa olsun gece hipoglisemi riskini azaltmak için özellikle küçük çocuklar mutlaka gece ara öğünü almalıdır. Bununla birlikte küçük yaşta veya iştahsız olan çocuklar bir günde almaları gereken besinleri çoğunlukla 3 öğünde tüketemezler. Ayrıca özellikle öğle yemeği ile akşam yemeği arasında acıkabilirler. Bu durumda hızlı etkili insülin kullanan diyabetliler ara öğünün karbonhidrat içeriğine göre uygun dozda insülin uygulayarak, ara öğün alabilirler. Bazen de gündüz ara öğünlerinde, kan şekeri düzeyi ve fiziksel aktivite durumu göz önünde bulundurularak ek doz insülin uygulamadan 15-20 gram karbonhidrat içeren düşük glisemik indeksli bir besin tüketilebilir. Bu durum ile ilgili uygun strateji gerekli kayıtlar tutularak diyetisyen ile birlikte karar verilmelidir.
Sağlıklı ara öğünler nasıl hazırlanır?
Çocukların ara öğünlerini düzenli bir şekilde tüketebilmeleri için çeşitliliğin sağlanması çok önemlidir. Ara öğünlerde sürekli benzer yiyeceklerden tüketmek çocukların sıkılmalarına ve ara öğünlerini atlamalarına ya da abur-cubur tüketmelerine neden olabilmektedir. Oysa abur-cubur türü besin tüketmek hem kan şekeri düzeyinin aşırı yükselmesine hem de şişmanlamalarına neden olacaktır. Ara öğünlerde aşağıdaki seçeneklerden tercih edilebilir.
Taze meyve salatası-yoğurt ile denenebilir
Taze sebzeler (Havuç, salatalık, marul vb. sebzelerin karbonhidrat içerikleri düşük olduğu için yoğurt gibi başka karbonhidrat kaynakları ile birlikte alınmalıdır)
Ev yapımı sağlıklı kekler
Simit
Esmer ekmek ile hazırlanmış küçük sandviçler
Patlamış mısır
İnce hamurdan yapılmış krep
Tuzlu kraker, kepekli bisküviler
Sütlü dondurma
Süt, ayran
Kuru meyve-yağlı tohum (ceviz, badem, fındık) karışımı
Şeker ilavesiz mısır gevreği (süt ile birlikte tüketilebilir)
Yapay tatlandırıcılar nelerdir?
Yapay tatlandırıcılar “çayşekeri” yerinekullanılan, aynımiktardaki şekerden daha tatlı olan, daha az enerji içeren veya hiç enerji içermeyen kimyasal maddelerdir. Günümüzde hazır besinlerin içinde bazen hacim ve kıvam artırıcı olarak, bazen de şeker yerine tatlandırıcı kullanılabilmektedir. Bu tatlandırıcılardan bazıları enerji içermediği için kan şekerini yükseltmezken, bazıları az da olsa enerji içerdiği için fazla miktarda tüketilmesi durumunda kan şekerini yükseltirler.
Enerji içermeyen tatlandırıcılar arasında asesulfam K, aspartam, neotam, sakarin, siklamat, taumatin ve stevia bulunur.
Enerji değeri azaltılmış tatlandırıcılar arasında ise eritritol, izomalt, laktilol, maltilol, sorbitol, mannitol, ksilitol, tagatoz, hidrojenize nişasta hidrolizatları yer almaktadır.
Yapay tatlandırıcıların belirli dozlarda kullanımı Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanmıştır. Ancak uzun dönemdeki etkilerine dair kanıtlar henüz yeterli değildir ve tartışma konusudur. Ayrıca ölçülü miktarda şeker; kan şekeri kontrolünü bozmadan, sağlıklı bir diyetin parçası olarak tüketilebileceği için yapay tatlandırıcıların kullanımı gerekli değildir.
Diyabetik veya light ürünleri kullanmak doğru mudur?
Diyabetik veya light ürünler konusunda dikkatli olunmalıdır. Bazı besinlerin ambalajı üzerinde “diyabetli bireyler için uydundur” veya “şekersiz” ibareleri bulunmaktadır. Bu ibarelerin bulunması o besinin sağlıklı besin olduğu veya serbestçe tüketilebilir olduğu anlamına gelmez. Besin etiketinde yer alan içindekiler kısmı mutlaka okunmalıdır. Besinin içindeki yağ miktarı, yağın türü, tuz miktarı gibi bilgilerde önemlidir. Bazı şekersiz veya şekeri azaltılmış besinler kalp sağlığının bozulmasına neden olabilen doymuş yağı fazla miktarda içerebilmektedir.
Bazı “diyet ürünlerinde” şeker yerine eritritol, laktilol, maltilol, sorbitol, mannitol, ksilitol gibi şeker alkolleri de kullanılabilmektedir. Bunlar, çeşitli
58
sakız, bisküvi, şekerleme ve puding üretiminde yaygın olarak kullanılırlar. Besin bu şeker alkollerinin birini veya birkaçını içermesine karşın etikette şekersiz veya şeker ilavesiz tanımlaması ile tüketiciye sunulabilmektedir. Bu yiyeceklerin kontrolsüz tüketilmesi kan şekeri yükselmelerine, karın ağrısına ve ishale neden olabilir.
Tatlandırıcılar ayrıca diyet içeceklerde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Alkolsüz diyet içecekler (light-zero ibareleri bulunanlar) diyabetli bireylerin kan şekerini etkilemez. Bununla birlikte diyet olmayan içecekler kan şekerinin yükselmesinden sorumlu olan temel içeceklerdir. Ancak herkes için en sağlıklı içeceğin su olduğu unutulmamalıdır. Çok sık ve fazla miktarda olmamak koşuluyla diyet içeceklerin tüketilmesinde bir sakınca yoktur.
Sonuç olarak diyet ürünleri (diyabetik kekler, diyabetik çikolata ve şekerlemeler, diyet bisküviler vb) yeterli ve dengeli beslenmeye katkıda bulunabilecek ürünler değildir ve ayrıca diyet olmayan benzerlerine kıyasla daha fazla yağ ve enerji içerebilmektedir. Ayrıca bir miktar şeker tüketmek sağlıklı beslenmeyi olumsuz etkilemez. Diyet ürünlerinin tüketimi gerekli olmamakla birlikte ne kadar tüketileceği konusu bireysel farklılıklara göre değişeceği için diyetisyene danışılmadan tüketilmemelidir.
Besin etiketi nasıl okunur?
Besin etiketi okumayı öğrenmek ve bunu alışkanlık haline getirmek besin seçiminde kolaylık sağlar. Her yiyeceğin tüketime uygun olup olmadığı; tüketim miktarına, bireyin vücut ağırlığına, kan şekeri ve kan kolesterolü düzeyine, egzersizin türüne ve süresine bağlı olarak bireyler arasında farklılık gösterir. Besin etiketinde göz önüne alınması gereken iki önemli nokta;
Besinin toplam karbonhidrat miktarı ile
İçerdiği yağın miktarı ve türüdür.
Besin etiketleri; enerji (kkal veya kilojoule), protein, toplam yağ, doymuş yağ, toplam karbonhidrat, şeker ve sodyum gibi bilgileri içerir. Toplam karbonhidrat miktarı şekerinde dâhil olduğu miktarı gösterir. Toplam yağ miktarı ise doymuş yağ miktarını da içerir. Doymuş yağ miktarı düşük olan yiyeceklerin daha sağlıklı olduğu unutulmamalıdır.
Besin etiketinde aşağıdaki bilgilere bakılmalıdır.
Porsiyon ölçüsü: Bir paketin miktarı tüketilecek miktar ile karşılaştırılmalıdır. Servis ölçüsü ortalama miktarı yansıtır. Ancak bu
edilebilir. Böylelikle glisemik indeksi, yağ ve şeker içeriği daha düşük, posa içeriği daha yüksek sağlıklı bir kek tüketilmiş olur. Ancak bu değişiklikleri yapmak daha fazla miktarda yenilebileceği anlamına gelmez. Tüketim sıklığında ve miktarında aşırıya kaçılmamalıdır.
Çocuklar öğün zamanında yemek yemek istemezse ne yapılabilir?
Bazen çocuklar kendini iyi hissetmediği veya henüz acıkmadığı için yemek yemek istemeyebilir. İnsülin pompası kullanan veya yoğun insülin tedavisi alan diyabetli bireyler kan şeker düzeyleri normal olmak şartıyla kendilerini hazır hissettikleri zamana kadar insülin uygulamasını geciktirebilirler. Ancak öğünlerin düzenli tüketilmesi sağlanmalı ve özellikle öğün saatinde tok olmalarına neden olabildiği için küçük çocukları çok sık beslemekten kaçınılmalıdır. Bazen onlara farklı yiyecek alternatifleri sunmak işe yarayabilir. Ancak sunulan alternatifler abur-cubur türü besinlerden oluşmamalı ya da yemek hazırlayan kişinin mutfaktan çıkamamasına neden olmamalıdır. Örneğin muz ya da yoğurt ister misin? gibi sağlıklı seçenekler ile seçim sınırlandırılmalıdır.
Ana veya ara öğün saatinde kan şekeri düzeyi yüksek çıkarsa ne yapılabilir?
Bu duruma yaklaşım diyabetli bireyin insülini, enjeksiyon veya pompa yoluyla alıp almadığına göre farklılık gösterir.
Enjeksiyon kullanıyorsa: Öğün zamanı kan şekeri yüksek bile çıksa ana veya ara öğünde genellikle tükettiği miktar kadar besin verilir. Ancak çok aç değilse daha azı verilebilir. Kan şekeri yüksek olduğu için aç olduğu halde çocuğa yiyecek vermemek veya öğününü azaltmak, kan şekeri yüksekliğini çocuğun ceza olarak algılamasına neden olabilir. Öğününü azaltmak yerine hızlı veya kısa etkili insülin dozunu artırmak daha iyi bir uygulamadır. Eğer insülin zamanı değilse ekstra hızlı etkili insülin yaparak kan şeker düzeyinin daha fazla yüksek kalmasına engel olunabilir. Ancak bu durum sürekli oluyorsa tüm insülin dozlarının tekrar düzenlemesi gerekiyor demektir. Doktora başvurulmalıdır.
İnsülin pompası kullanıyorsa: Bu durumun düzeltilmesi pompa ile daha kolay olabilir. Hem ana öğünde, hem de ara öğünde veya iki öğün arasında kan şekerinde bir yükselme olmuşsa pompa sihirbazı ile bu durum düzeltilebilir.
Herhangi bir ana veya ara öğünde çok fazla miktarda karbonhidrat tüketilirse ne olur?
Bu durumda kan şeker düzeyi yükselir ve bu birkaç saat boyunca devam eder. Ancak diyabetli o gün daha aktif ise ve daha fazla besin tüketmişse kan şekeri dengelenebilir. Ya da diyabetli bireyin ekstra karbonhidrat tüketimi nedeniyle bolus dozunu arttırması veya daha sonra gerekirse düzeltme bolusu uygulaması ile kan şekeri dengelenebilir.
Diyabet kamplarında ve hastanede besinlerin karbonhidrat miktarları yazıyor ancak gerçek hayatta karbonhidrat miktarı nasıl hesaplanır?
Herhangi bir öğünde tüketilen karbonhidrat miktarını hesaplayabilmek için yiyeceklerin bir porsiyonlarının ağırlıkları ve ne kadar karbonhidrat içerdikleri çok iyi bilinmelidir. Bunun için sabırlı olunmalı ve düzenli olarak en az 2 ay süreyle mutfak terazisi kullanılmalıdır. Bununla birlikte hazır besinlerin içindeki karbonhidrat miktarı, besin etiketi okuyarak hesaplanabilir. Besin etiketinin nasıl okunacağı daha önce anlatılmıştır.
Ramazan ayında sahur vaktinde ek insülin yaparak veya insülin yapmadan ek öğün yenilebilir mi?
Tip 1 diyabetli bireylerin öğün saatine ve öğün düzenine dikkat etmesi kan şekeri dengesinin sağlanabilmesi için oldukça önemlidir. Ancak ara sıra aile ile birlikte o farklı duyguyu yaşayabilmek adına tüketilen karbonhidrat miktarına göre ek doz insülin yaparak az yağlı, yüksek posalı besinlerin bulunduğu ek bir öğün tüketilebilir. Yapılan bu ek öğünün saatine göre kahvaltı saati ile ilgili düzenleme için diyabet diyetisyenine danışılmalıdır.
Diyabetli bir birey doğum günü partilerine ve kutlamalara katılabilir mi?
Hemen herkes ev dışında yemek yemeği, partileri ve kutlamaları sever. Bu etkinlikler çocukların sosyal gelişimleri için oldukça önemlidir ve diyabet bu tarz aktivitelere katılmaya engel bir durum değildir. Çocukların bu tür aktivitelere katılmaları ailelerinde kaygı ve endişe yaratabilmektedir. Ancak bu özel zamanlar için öğünler, diyabetli birey ile birlikte planlanarak kan şekeri kontrolünün aksamadan yönetilmesi sağlanabilir.
İlk kural “çok eğlenmektir”. Partiler tüm çocuklar için özel anlardır. Çocukların arkadaşları ile birlikte iyi vakit geçirmesine izin verilmelidir.
Parti okulda olacaksa öğretmeninden, evde olacak ise ev sahibinden hangi yiyeceklerin olacağı ve nasıl aktivitelerin planlandığı konusunda bilgi alınmalıdır.
Partiden önce partide hangi yiyeceklerin olabileceği ve hangilerini seçmesinin daha iyi olacağı konusunda diyabetli bireyle konuşulmalıdır.
Genellikle tuzlu besinleri (patlamış mısır, börek, poğaça, kraker gibi) seçmesi önerilmeli ancak, doğumgünü pastası veya dondurmadan da bir miktar yiyebilmesi için izin verilmelidir.
Ev sahibine veya öğretmenine hipoglisemi konusunda basit bilgiler verilmeli ve arasıra şekerli yiyecek tüketmesinde bir sakınca olmadığı anlatılmalıdır.
Partilerde diyet içeceklerin bulunmasını sağlamak zor değildir. Tercih hakkını diyet içeceklerden yana kullanmaya teşvik edilmelidir.
Eğer yediği yiyeceklerin karbonhidrat miktarını hesaplayabiliyorsa karbonhidrat/insülin oranını kullanarak ve insülin dozunda ayarlama yaparak yiyecek seçiminde ve miktarında biraz daha esnek olabilir.
Partilerde çocukların aktiviteleri artabilmektedir. Bu nedenle insülin ihtiyacı her zamankinden farklı olabilir ve biraz daha sık kan şekeri ölçümü gerekebilir. Bu konuda diyabetli bireyle partiden önce konuşulmalıdır.
Partiler zaman takibinin yapılamadığı yerlerdir. Bu nedenle ev sahibinin veya öğretmenin kan şekeri kontrolü için diyabetliye hatırlatma yapması gerektiği vurgulanmalıdır.
Eğer kan şeker düzeyi partiden sonra yükseldi ise akşam yemeğinde yedikleri kısıtlanmamalıdır. Bu durum uyku sırasında hipoglisemiye neden olabilir. Kan şekerine göre insülin dozunda ayarlama yapılmalı ve glisemik indeksi düşük karbonhidrat kaynakları tercih edilmelidir.
Bazı durumlarda çocuklar partide yiyebilecek uygun bir besin olmadığını düşündükleri için ya da oyuna ara vermek istemedikleri için az miktarda yiyebilirler. Az yediğinde ve çok fazla hareketli oyunlar oynadığında uyumadan önce iyi bir akşam yemeği yemesi gece hipoglisemiye girmesini önleyebilir. Bazen ek bir ara öğüne ihtiyacı olabilir.
Ev dışında da sağlıklı beslenmek mümkün müdür?
Günümüzün uzun bir bölümü ev dışında geçirilmektedir. Bu nedenle dışarıdaki öğünlerin sağlıklı olması, sağlıklı beslenmenin önemli bir
BİSKÜVİ, KRAKER VE KAHVALTILIK TAHIL ÇEŞİTLERİ
1 servis ölçüsü 15 gram karbonhidrat içerir Yağ ve protein içeriği besine göre değişir
BESİN
SERVİS ÖLÇÜSÜ
MİKTAR (gram)
GALETA
2 adet
20
GRİSİNİ (sade, kepekli, yulaflı)
3 adet
19
BADEM KRAKER
32 adet
21
ÇUBUK KRAKER (yağsız)
13-18 adet
18
TUZLU BİSKÜVİ
2-3 adet
20
ETİ
ÇÖREKOTLU KEPEKLİ TUZLU BİSKÜVİ
1 paket
32
DEREOTLU ÇUBUK KRAKER
½ paket
20
ETİMEK KLASİK
2 adet
20
FORM KAKAOLU KEK
¾ adet
30
FORM KEPEKLİ PİZZA KRAKER
½ paket
20
FORM LİMON LİFLİ KEPEKLİ BİSKÜVİ
½ paket
25
FORM VANİLYA AROMALI KEK
¾ adet
30
FORM ŞEKERSİZ KEPEKLİ BİSKÜVİ
½ paket
20
FORM TARÇINLI KEPEKLİ BİSKÜVİ
½ paket
20
PORTAKAL KREMALI KEPEKLİ BİSKÜVİ
2 adet
18
YEŞİL ÇAYLI KEPEKLİ BİSKÜVİ
½ paket
25
KAHVALTILIK TAHILLAR
MEYVELİ YULAF GEVREĞİ
½ çay fincanı
40
MISIR GEVREĞİ (cornflakes)
¾ çay fincanı
25
MÜSLİ
1 çay fincanı
25
NESTLE ÇİKOLATA AROMALI NESQUIK
2/3 çay fincanı
20
NESTLE NESFIT
1/3 çay fincanı
14
KELLOG’S CORN FLAKES
1 çay fincanı
18
KELLOG’S SPECIAL K
2/3 çay fincanı
20
KURUBAKLAGİLLER
1 servis ölçüsü 15 gram karbonhidrat, 5 gram protein içerir
BESİN
SERVİS ÖLÇÜSÜ
MİKTAR (gram)
KURU FASULYE (çiğ)
¼ su bardağı
25
NOHUT (çiğ)
¼ su bardağı
25
MERCİMEK (çiğ)
¼ su bardağı
25
BARBUNYA (çiğ)
¼ su bardağı
25
BÖRÜLCE(çiğ)
¼ su bardağı
25
SOYA FASULYESİ (çiğ)
¼ su bardağı
50
KURU FASULYE (haşlanmış)
½ su bardağı
100
NOHUT (haşlanmış)
½ su bardağı
100
MERCİMEK (haşlanmış)
½ su bardağı
100
BARBUNYA (haşlanmış)
½ su bardağı
100
SOYA FASULYESİ (haşlanmış)
½ su bardağı
100
BÖRÜLCE (haşlanmış)
½ su bardağı
100
LEBLEBİ (beyaz, sarı)
1 avuç (2 yemek kaşığı)
20
*Protein ve yağ miktarı pişirilirken ilave edilen besinlere göre değişir
SEBZELER
Aşağıda “Nişasta içeren sebzeler” tablosunda yer almayan tüm sebzelerin 1 porsiyonu yaklaşık 5 gram karbonhidrat içerir.
1 porsiyon çiğ sebze: 1 bardak çiğ sebzedir.
1 porsiyon pişmiş sebze: 4 yemek kaşığı dolusudur.
NİŞASTA İÇEREN SEBZELER
1 servis ölçüsü 2 gram protein içerir.
PORSİYON ÖLÇÜSÜ
MİKTAR
(gram)
KARBONHİDRAT
MİKTARI (gram)
BALKABAĞI (çiğ)
1 orta boy
100
7
BAKLA (çiğ)
13 adet
100
10
BEZELYE (pişmiş)
4 yemek kaşığı
100
12
HAVUÇ (çiğ)
1 orta boy
100
8
MISIR (haşlanmış)
1 orta boy koçan
150
19
MISIR (patlamış, yağsız)
1 su bardağı dolusu
20
15
PATATES (haşlanmış, kabuksuz)
1 orta boy
90
18
PATATES PÜRESİ (sütlü)
½ su bardağı
100
18
YERELMASI
½ su bardağı
75
14
BAZI YEMEKLERİN KARBONHİDRAT MİKTARLARI
YEMEK ADI
PORSİYON MİKTARI
PORSİYONUN PRATİK ÖLÇÜSÜ
KARBONHİDRAT
MİKTARI (gram)
Kısır
200 gram
7-8 yemek kaşığı dolusu (1 orta boy çorba kâsesi dolusu)
46
Kayseri mantısı (yoğurtlu soslu)
250 gram
1 orta boy çorba kâsesi dolusu mantı, 1 çay bardağı yoğurt
51
Mercimek köftesi
180 gram
6 adet (orta boy)
45
Zeytinyağlı lahana sarma
100 gram
3 adet (orta boy)
40.5
Zeytinyağlı yaprak sarma
100 gram
6 adet (orta boy)
35
Zeytinyağlı biber dolma
265 gram
2 adet (orta boy)
35
Etli biber dolma
220 gram
2 adet (orta boy)
15
Etli kabak dolma
200 gram
1 adet orta boy, yoğurtlu
21
Etli yaprak sarma
150 gram
6 adet (orta boy)
22
Keşkek
200 gram
6 yemek kaşığı
60
Mayalı poğaça (peynirli)
90 gram
1 adet
45
Mayalı poğaça (patatesli)
90 gram
1 adet
50
Paskalya çöreği
100 gram
1 adet
60
Karadeniz pidesi (kıymalı veya peynirli)
Pişmiş olarak 200 gram (içine sebze girecek şekilde hesaplanmıştır)
1 adet (100 gram hamur+
100 gram iç)
65
Patatesli rulo börek
100 gram
Çeyrek yufkadan yapılmış (45 gram), yarım küçük patatesli
35
Kıymalı tepsi böreği
150 gram
50
Ispanaklı börek
150 gram
55
Talaş böreği
150 gram
1 adet
40
Çiğ börek
60 gram
1 adet
22
Puf böreği
60 gram
1 adet
21
Krep
100 gram kepçe ile dökülmüş
1 adet
18
Lahmacun
25 cm. çapında
(60 gram hamur)
toplam 150 gram
1 adet
40
Çiğ köfte
25 gram
1 adet
10
İçli köfte
85-90 gram
1 adet
20
İskender
75 gram pide+ 100 gram yoğurt+ 100 gram et+ 4 yemek kaşığı pilav+1/2 küçük domates
80
Adana veya beyti kebap
Lavaş+ garnitür dahil (biber+ domates+soğan)
95
Kadınbudu köfte
100 gram
Sade
15
Şinitzel
200 gram
1 büyük parça, galeta ununa batırılmış
20
Mücver
150 gram
2 adet
10
Egzersizin diyabetli bireyler için faydaları nelerdir?
Egzersiz, diyabetli olsun olmasın her birey için çok faydalıdır ve herkes düzenli olarak egzersiz yapmalıdır. Diyabetli çocuklar ve gençler uygun bilgilerle ve önlemlerle herhangi bir sorun yaşamadan egzersiz ve spor yapabilirler. Egzersiz;
Egzersiz sırasında ve sonrasında kan şekerini düşürür.
İnsülin duyarlılığını arttırır.
İnsülin ihtiyacını azaltır.
Kan basıncının düşmesine ve nabzın sağlıklı sınırlarda olmasını sağlar.
Kan yağlarının normal aralıklarda olmasına katkıda bulunarak kalp hastalıklarına yakalanma riskini azaltır.
Vücut ağırlığının korunmasını ve daha düzgün bir vücuda sahip olunmasını sağlar.
Kasları ve kalbi güçlendirir.
Enerji verir ve bireyin kendisini daha iyi hissetmesini sağlar.
Egzersiz yapmadan önce nelere dikkat edilmelidir?
Egzersiz türü: Öncelikle yapılacak olan egzersizin türü ve şiddeti düşünülmelidir. Kısa süreli veya hafif düzeyde egzersiz yapılacaksa insülin dozunda bir değişiklik yapmaya ve/veya ek karbonhidrat tüketmeye gerek olmayabilir. Ancak uzun süreli veya ağır şiddetli bir egzersiz yapılacaksa insülin dozunun azaltılması ve/veya ek karbonhidrat tüketilmesi gerekebilir.
Enjeksiyon bölgesi: İnsülin egzersiz sırasında vücudun aktif olan bölgelerinden (kollar ve bacaklar gibi) çok hızlı emilir. Egzersiz öncesinde insülinin uygulanacağı en uygun bölge karın, ikinci seçenek ise kalçadır.
Denetim: Egzersiz sırasında bir sorun olduğunda yardımcı olabilmesi için diyabet hakkında bilgi sahibi olan birinin eşlik etmesi önemlidir. Birey öğretmenlerine ve antrenörüne diyabetli olduğunu bildirmelidir. Hipoglisemi gibi karşılaşma ihtimali yüksek olan durumlar karşısında bu kişilere bilmesi ve uygulaması gereken basit bilgiler öğretilmelidir. Çocukları denetleyen kişilerin hipoglisemi tedavisini biliyor olması gerekir.
Kan şekeri ölçümü: Egzersiz yapmadan önce kan şekeri düzeyini bilmek çok önemlidir. Bu egzersiz öncesi uygulanılan insülin dozunun uygun olup olmadığına, egzersiz öncesinde ve sırasında alınması gereken karbonhidrat miktarına karar verilmesini sağlar. Uzun süreli egzersiz sırasında kan şeker düzeyi normalden daha sık ölçülmelidir. Egzersiz
sonrası gecikmiş hipoglisemi riski olduğu için egzersiz sonrasında da kan şekeri sık ölçülmelidir.
Spor ayakkabı: Yumuşak ve uygun spor ayakkabılar giyilmelidir. Ayakkabılar ayakları sıkmamalıdır. Nemi emen özel çoraplar giyilmelidir. Bu önlemler ayakları darbelerden ve su toplamalarından korur. Egzersizden önce ve sonra ayaklar kontrol edilmelidir.
Diyabet kimliği: Bireyin diyabetli olduğunu belirten bir kimliği, görünür bir şekilde üzerinde bulunmalıdır. Böylece herhangi bir müdahale gerektiğinde karşısındaki kişiye kendisi ile ilgili önemli bir bilgi verilmiş olacaktır.
Egzersiz yapılacağı zaman nasıl bir ayarlama yapılmalıdır?
Egzersiz süresi 30 dakikayı aştığı zaman insülin dozunda veya besin tüketiminde bir ayarlama yapmaya ihtiyaç vardır. Bu durum genellikle yapılan aktivitenin türüne, süresine, ne zaman yapıldığına, insülin planına ve son yapılan insülinin dozuna bağlı olarak değişebilir.
Egzersiz yapılacağı zaman aşağıdaki ayarlamaları düşünmek gerekir:
Egzersiz öncesinde ve bazen sonrasında insülin dozunda azaltma
Egzersiz öncesinde ve sırasında ek karbonhidrat alımı
Hem insülin dozunda azaltma hem de ek karbonhidrat alımı
Özellikle büyük çocuklarda, planlanmış egzersizlerde eğer bireyin insülin planı içinde mümkünse, insülin dozunu azaltmak en uygun yöntemdir. Çünkü
Spor öncesi çok fazla yemek veya içecek tüketilmesi uygun değildir.
Hipogliseminin önlenmesi için ek karbonhidrat tüketimi yeterli olmayabilir.
Egzersiz ile birlikte ek besin tüketmek gereksiz ek kalori alımına ve ağırlık kazanımına neden olabilir.
Ancak özellikle planlanmamış egzersizlerde, küçük çocuklarda ve bazı insülin planlarında insülin dozunu azaltmak uygulanabilir değildir. Örneğin bir diyabetli öğle yemeğinden sonra çok aktif olacağını tahmin edemeyebilir ve sabah her zamanki dozda insülin uygulayabilir. Eğer bu bireyin insülin planında öğle öğününde insülin yapmak yok ise bu durumda tek yapması gereken ek karbonhidrat almaktır.
Uzun süreli egzersizlerde ise hem insülin dozu azaltılmalı hem de ek karbonhidrat tüketilmelidir.
Egzersiz için insülin uygulamasının ilkeleri nelerdir?
Egzersiz yaparken kan şekeri kontrolünün sağlanması için gerekli koşullar bireyden bireye farklılık gösterebileceği gibi aynı bireyde benzer tür ve sürede yapılan egzersizde dahi çeşitli koşullara (hormonlar, çevre, stres, enfeksiyon, ergenlik, vb.) bağlı olarak değişiklik gösterebilir.
Farklı şiddet, tür ve sürelerde yapılan egzersizlerde, farklı koşullarda, insülin düzeyleri ve karbonhidrat alımı kaydedilerek; kan şeker düzeyleri ölçülmeli, “deneme yanılma” yoluyla bireye özgü stratejiler belirlenmelidir. Bu bölümün sonunda egzersiz kaydı için örnek bir form bulunmaktadır. İnsülin dozunda başlangıçta yapılacak değişiklikler için aşağıdaki bilgiler yol gösterebilir.
Kahvaltıdan önce yapılan egzersizlerde (çok tercih edilmemelidir)
Egzersizin şiddetine göre akşam yapılan bazal insülin dozu %20-50 oranında azaltılmalıdır.
Kahvaltı öncesi yapılan kısa (regüler) veya hızlı ekili insülin dozunu
%30-50 oranında azaltmak da faydalı olabilir.
Yemekten sonra yapılan egzersizlerde
Egzersiz insülin uygulamasından en az 1-2 saat sonra yapılmalıdır.
Öğün öncesi yapılan kısa veya hızlı etkili insülin dozu, egzersizin şiddeti ve süresine göre %20-75 oranında azaltılmalıdır.
Eğer egzersiz 90 dakikadan fazla sürecekse öğün öncesi yapılan kısa veya hızlı etkili insülin dozu %70-80 oranında azaltılmalıdır.
Bir sonraki öğünde yapılan kısa veya hızlı etkili insülin dozunu da azaltmak faydalı olabilir.
Uzamış egzersizlerde
4 saat süren egzersizlerde öğün öncesi yapılan kısa veya hızlı etkili insülin dozu %30-50 oranında azaltılmalıdır.
Gün boyu ulaşımın yürüyerek sağlanacağı zamanlarda önceki akşam yapılan bazal insülin dozu %50 ve gün içinde öğün öncesi yapılan kısa veya hızlı etkili insülin dozu %30-50 oranında azaltılmalıdır.
Tüm gün yapılan egzersizden 24 saat sonra, akşam yapılan bazal insülin dozu %10-20 oranında azaltılmalıdır.
Aralıklı yapılan ağır şiddetli egzersizlerde-takım sporlarında
Öğün öncesi uygulanan kısa veya hızlı etkili insülin dozu %70-90 azaltılmalıdır.
Takım oyunu 60 dakikadan az sürüyorsa öğün öncesi insülin dozunu azaltmaya gerek olmayabilir.
Pompa kullananlarda
Egzersiz yemekten sonra başlayacaksa öğün öncesi bolus insülin dozu azaltılmalıdır.
Egzersiz sırasında bazal hız %50-75 oranında azaltılmalıdır.
Bazal hızı egzersizden 30-60 dakika önce azaltmak faydalı olabilir.
Bazal insülin hızını azaltmak yerine pompa da kapatılabilir.
Geç başlangıçlı hipoglisemiden korunmak için gece bazal insülin salınımı %10-30 oranında azaltılmalıdır.
Egzersiz öncesinde ve sırasında ek karbonhidrat alımının ilkeleri nelerdir?
Eğer egzersiz öncesinde ve sırasında ek karbonhidrat alarak kan şekeri dengesi sağlanmak istenirse Tablo 1’den faydalanılabilir. Bu tablodaki bilgiler, deneme-yanılma yoluyla birey kendisi için değiştirebilir. Ayrıca;
Ek karbonhidrat tüketimi için en iyi zaman genellikle egzersizden 20-30 dakika öncedir.
Egzersizin yapılması, besin kaçamağının serbest olduğunu düşündürmemelidir (tatlı, şeker, çikolata vb).
Hedeflenen kan şeker düzeyini elde etmek için ekstra alınan karbonhidrat miktarı «yeterli» düzeyde olmalıdır.
Fazla karbonhidrat ve enerji tüketimi, egzersiz sonrası kan şekeri düzeyinin yükselmesine ve ağırlık kazanılmasına neden olur.