Belli başlı kaygı bozuklukları

Belli başlı kaygı bozuklukları

Yaygın Anksiyete Bozukluğu

Obsesif-Kompulsif Bozukluk

Panik Bozukluğu

GENEL ANKSİYETE BOZUKLUĞU NEDİR?

Panik atakların olmadığı belirgin, yaygın ve kontrolü güç kronik bir kaygı ve endişe durumudur.

Hastalık toplumda daha çok; Kadınlarda, kentte oturanlarda, 30 yaş altı genç kişilerde,  boşanmışlarda, işsiz ve düşük gelir düzeyi olan ya da erken emeklilerde daha sıktır.

Toplumda %2–4 arasında görülür.

GENEL ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN NEDENLERİ NELERDİR?

A)Genetik yatkınlık: Genel toplumda %3–4, akrabalarda ve tek yumurta ikizinde daha sık görülür.

B)Öğrenme ve bilişsel kuram: Boğuluyor gibi olma duygusu nefesinin kesilip boğulacağı algısına neden olur(anksiyete-korku-anksiyete). Yakın çevresinde kaygı yaşayan kişilerin kaygı özelliklerini kendinde yaşamaya başlar.

C)Yaşam olayları: Travmatik yaşam olayları ve kaçma davranışı anksiyete yaratır.

D) Biyolojik etkenler.

GENEL ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN KLİNİK BELİRTİLERİ NELERDİR?

Huzursuz ve ürkek görünüm, yüz ve beden duruşlarında gerginlik, terleme, endişeli ve dalgın olma, olayların olası olumsuz sonuçlarını sürekli düşünme, çabuk yorulma, dikkat güçlüğü, uyku bozukluğu tablosu ortaya çıkar.

GENEL ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN TANI KRİTERLERİ NELERDİR?

En az 6 ay boyunca yoğun anksiyete ve gerginlik duyma,

Bu endişeyi kontrol etmekte güçlük çekme,

En az aşağıdaki belirtilerden 3’ünün kişide olması,

1.huzursuz-tetikte hissetme,

2.çabuk yorulma,

3.dikkat güçlüğü,

4.aşırı uyarılmışlık,

5.kas gerginliği,

6. uyku bozukluğu,

Sosyal mesleki vs diğer işlev alanlarında önemli bozulma,

Başka organik-ruhsal hastalığa bağlı olmaması

GENEL ANKSİYETE BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ İÇİN NELER YAPILIR?

İLAÇ TEDAVİSİ

Anksiyete gidericiler (benzodiazepinler)

Anksiyete gidericiler (benzodiazepin olmayan-buspiron)

Depresyon gidericiler (serotonin-noradrenalin üzerinden etkililer)

PSİKOTERAPİ

BİLİŞSEL VE DAVRANIŞÇI TERAPİLER VE BİYOFEEDBACK TEDAVİ ETKİLİ OLABİLMEKTEDİR.

Fobik Bozukluklar

Gerçekte tehlikeli olmayan bir nesne, etkinlik veya durumdan dolayı kişinin aşırı boyutta ve mantıksız bir korku duyması durumudur. Hastalar kedi, köpek, böcek gibi hayvanlardan, kan görmekten, yaralanmaktan veya sakatlanmaktan, doktor veya diş hekiminden, kapalı yerlerde kalmaktan, yükseklikten veya uçağa binmekten aşırı derecede korkabilirler. Bu tür durumlar özgül fobi, yani belli bir nedeni olan aşırı korku olarak adlandı­rılır. Kaçınma davranışı, sadece bir ya da birkaç özgül durumla sınırlıdır. Kişinin sosyal ortamlarda veya beceri gerektiren etkinliklerin yapılması söz konusu olduğunda, utanç duyacağı du­rumlara düşme korkusuyla bu tür ortamlara girmekten çekin­mesi ise sosyal fobi olarak adlandırılır. Sosyal fobi sıklık­la ergenlik döneminde başlar. Sos­yal fobi de diğer korku bozukluklarında olduğu gibi belli uyaranlar karşısında kaygı tepkisi ön plandadır. Kalabalık ortamlarda veya grup yaşamı içinde başkalarınca incelenme korkusu çevresinde geli­şir. Sosyal ortamlarda bulunmaktan kaçınma davranışının geliş­mesine neden olur. Öbür fobilerin tersine sosyal fobi kadınlarda ve erkeklerde birbirine yakın oranlarda görülür. Gerilim doğuracak, incelenme korkusu yaratacak topluluk içinde yemek yeme, toplulukta konuşma veya karşı cinsle bir arada bulunma gibi bazı somut durumlarda or­taya çıkar. Ya da aile çevresi/dışındaki tüm sosyal ortamlarda ortaya çıkacak ka­dar yaygın olabilir. Göz teması kurmak zor olabilir. Sosyal fobi genellikle düşük benlik saygısı ve eleştirilme, beğenilmeme korkusuyla birliktedir. Kişi yüz kızar­ması, el titremesi, bunaltı veya ani işeme duygusu gibi yakınma­larla başvurabilir, ikincil olan bu sorunlar bir süre esas sorunmuş gibi görülebilir. Belirtiler panik nöbetlerine neden olabilir. Kişinin özsaygısının yükseldiği dönemlerde azalır, depresif dö­nemlerinde artar. Sosyal fobi bazen son derece normal, hatta dışadönük kişilerde de ortaya çıkabilir.

Sosyal fobi, kişiliği normal bir bireyde or­taya çıkmışsa tedavisi daha kolaydır. İlaç tedavisi yanında özellikle davranışçı psikoterapiye çabuk yanıt verir.

Psikoterapi anlamında da­ha çok, korkunun kademeli olarak üstüne gitme teknikleri kul­lanılır. İlerleyen tedavi aşamalarında kişinin korkusu nedeniyle cesaret edemediği etkinliklere, önce yanında güvendiği bir kişi varken, sonra yalnız başına, en basitinden ve en kısa sürelisinden gide­rek daha zoruna ve daha uzun süreli olanına olmak üzere giriş­mesi istenir. Örneğin kalabalık bir ortama girmek, asansöre ve­ya bir toplu taşıma aracına binmek gibi. Ardından daha zor eylemlere geçilir, örneğin sinemaya gitmek ve film seyretmek gibi.

Hasta düştüğü en zor durumları aklında canlandırmalıdır. Kişi yaşadığı olaydan sonra, olabilecek en kötü şeyin za­ten o yaşadığı duygular olduğunu anlayacaktır. Olabilecek en kötü durumu yaşadığını bilen ve bunun tekrarını göze alan, içinden, "Hadi ba­kalım bir daha olsun da göreyim, hadi gelsin görelim!" demeyi başarabilen kişi korkularını büyük ölçüde atlatır.

Kapalı alan fobisi örneğin asansör fobisi olan kişi önce güvendiği bir ta­nıdığı ile birlikte birkaç kat çıkmak için asansöre binmelidir. Kişi bunu başardıktan ve belli bir düzeyde uyum göster­dikten sonra yalnız başına tek kat çıkmaya çalışmalıdır. Birkaç gün arayla çıktığı kat sayısını arttırmalıdır. Her özgül fobide buna benzer bir davranışçı yaklaşım uygulanabilir. Kişi kendisi için kademeli olarak zorlaşan ödevler edinir. Terapisti bu ödevlerin yerine getirilmesini denet­ler. Kişi korkudan kaçmamasını, korkunun onu öldürmeyece­ğini, bayıltıp düşürmeyeceğini defalarca kendine telkin etmelidir. Korku yaşayan kişi zaten has­talığın en ağır durumunu o korku anlarını yaşamakla veya korkudan kaçınmakla yaşamak-tadır.   Korkudan kaçmak yerine onun üstüne gitmeli, en kötü durumu adeta davet etmelidir. Hasta bunu başara-bilirse bir süre sonra en kötü durumu zaten yaşamış olduğunu, bunun ötesinin bulunmadığını görecektir.

Ayrıca hasta korku anlarını aklında en kötü şekliyle yaşamaya çalışmalı ve zihinsel alıştırmalarla o korkuya kar­şı duyarsızlaşmayı sağlamalıdır.

Ruhsal hastalıkların tümüyle ruhsal bir rahatsızlık olduğunu unutmayın, bir bedensel hastalık gibi kişiyi öldürmez, felç etme­z. Şayet çaba gösterirseniz bir süre sonra kendi başınıza korkularınızla başa çıkmayı öğrenecek, ondan kaçınmamayı, ona meydan okumayı kendinize bir davranış biçimi olarak seçmiş olursunuz.

OBSESİF-KOMPULSİF (VESVESE-EVHAM) HASTALIĞI

Obsesif kompulsif bozukluk halk arasında evham veya vesvese hastalığı denilen ruhsal bir rahatsızlıktır. Hasta kendisine ve yakınlarına zarar vereceği, ahlaki değerlerine ters ve kendisini dinden çıkaracağına inandığı mukaddes değerlere küfür ettiği duygusu taşır. Bunlara obsesyon (vesvese) denir. Obsesyon (saplantı) irade dışı gelen, kişiyi tedirgin eden, bilinçli çaba ile kovulamayan, yineleyen düşüncelerdir. Bu düşünceleri (vesvese) aklın-dan uzaklaştırmak ya da beklenen bir felaketi önlemek amacıyla hastanın yaptığı davranış veya düşünce kalıpları vardır. Bunlara kompulsiyon (zorlantılı eylem ve hareketler) denir.Bu hareketlerden en sık görülenleri: Sayma, kontrol etme, düzenleme, aklına gelen olumsuz düşünceyi uzaklaştırmak için onlarca bazen yüzlerce kez aynı duayı okuma, bedeninin veya el ve ayaklarının pis, günahkâr olduğu ya da kirli olduğu düşüncesi ile yıkama veya yıkanmadır.

Hastalığın Ne Sebep Olmaktadır?

Biyolojik nedenler özellikle beyinde sinirler arasında ara ileticisi olan (transmitter) maddelerin eksikliği; özellikle serotonin adlı madde suçlanmaktadır.
Yakın akrabalarda bu hastalığın daha sık görülmesi kalıtımsal geçişi düşündürmekte ise de, aile içi öğrenme ve etkilenme göz ardı edilmemelidir.

Doğal olarak birçok kişi hastalık olarak değerlen-dirilemeyecek düzeyde düzenlilik, temizlik, dini ve ahlaki değerler, doğruluk, güvenlik gibi konularla ilgile-nir. Ancak bu kişilere hasta diyebilmemiz için, belirtiler bu kişinin insanlar arası ilişkilerinde ve mesleki işlevselliğinde bozulmaya yol açmalıdır.

Hastalığın Belirtileri Nelerdir?

Hastalar başlangıçta belirtileri gizlemeye çalışırlar. Bunları anlamsız, gereksiz hatta saçma ve aptalca buldukları için belli etmemeye çalışırlar. Halkın arasında bu rahatsızlığın uzun süre banyoda kalınca ortaya çıktığı sanılır. Zaten hastalık kendisini ilk olarak uzun süre yıkanma belirtisiyle gösterir. Bundan dolayı cinci ve üfürükçü hocaların “Banyoda cine uğramış, cin çarpmış” sözleri halkı kandırmada kolaylık sağlamaktadır. Ergenlik ve gençlik dönemi en riskli dönemdir. 

Hastalık çeşitli belirti kümeleri şeklinde görülebilir. Bunlar:

1. Kirlilik şüphesi ve temizlik davranışı:

2. Zarar vereceği ve tam yapmadığı şüphesi ve kontrol etme davranışları:

3. Cinsel, saldırgan ve dinsel içerikli şüpheler:

4. Mükemmeliyetçi ve sayıcılar:

1. Kirlilik şüphesi ve temizlik davranışı: Çevresinin kirli olup olmadığından şüphe eder. Köpek pisliği arabasının kapısına değmiş olabilir mi, elini sıktığı kişiler tuvaletten sonra ellerini yıkamamış olabilir mi, dokunduğu eşyalar başkalarının idrar, dışkı ve menisi ile kirlenmiş olabilir mi kuşkuları olur. Zorunlu olan dokunma sıkıntı ile olur. Bu hastalarda belli yerlere dokunma ya da dokunmama; kullandığı eşyaya birisi dokununca bu eşyanın temizlenmesi; saatlerce bulaşık, çamaşır yıkama, yıkayıp durulama, sık banyo yapma ve en sık bitmek tükenmez el yıkamaları görülür. Ellerini sürekli temizler, eldiven kullanır, kapıları peçeteyle tutar.

2. Zarar vereceği ve tam yapmadığı şüphesi ve kontrol etme davranışları: Temel belirti bir işi yapıp yapmadığından emin olmamadır. Hastalar kendisi ve yakınlarının kesin emniyet içinde olması için gerekli hareketlerin tam olup olmadığından (gaz vanası açık mı?, gece kapılar kitlendi mi?, Ellerimdeki mikropları yıkadım mı? gibi) sürekli şüphe duyarlar. Hasta yaptığı işin (dikkatsizlik veya yeterince uyanık olmama sonucunda) kendisi veya etrafındaki kişilere zarar vereceği endişesini taşırlar. Hasta bu endişesini gidermek için yaptığı her işi kontrol eder.

3. Cinsel, saldırgan ve dinsel içerikli şüpheler: Hasta çevresindeki kişilere yönelik uygunsuz cinsel hayaller veya kendisinin eşcinsel olduğu şüphesi gelir. Kişi başkaları hakkında saldırgan, olumsuz, çirkin, kötü bir olay düşününce ya da aklına gelince bunların gerçekleşeceği korkusuyla bu kötü şeylerin gerçekleşmemesi için dua okur, garip hareket ya da anlamsız bir şeyi 3 veya kendisince önemli ve uğurlu bir sayı kadar tekrarlar ya da düşündüğü ayıp, günah veya çirkin şeyin tersini düşünür veya söylerler. İçinden kutsal değerlere isyan-küfür gelen kişi, sürekli dualar okuyarak kendisini temizlemeye çalışır. Çocuklarına-yakınlarına zarar verme korkusu ortaya çıkınca, onlarla yalnız kalmamaya çalışır. 

4. Mükemmeliyetçi ve sayıcılar: Aynılık ve simetri yaşamları için çok önemli hale gelmiştir. Her şeyi belli bir düzen ve simetri içinde tutmak için çalışır. Bir davranışı belirli bir şekilde yapmak zorunluluğu duyduğu için hareketleri tekrar tekrar yapmak zorunda hisseder. Evden belirli bir biçimde çıkma, yolda çizgilere basmama ya da kare taşların tam ortasına basma gibi davranışlarında ek-siklik ya da yanlışlık olunca bütün hareketleri tekrarlama görülür. Hasta aptalca ve saçma bulduğu halde tekrar tekrar eşyaları sayar, kontrol eder, düzenler. Bu hastalar yaptığı işi belirli bir sırayla ve mükemmel bir biçimde yapmaya çalıştığı için yavaş davranır ve çok zaman kaybeder.

Bazı hastalar gördükleri sayı ve yazıları okumaktan kendilerini engelleyemezler. Otomobil plakalarını, mezar taşlarını ve dükkân tabelalarını okumadığında huzursuzluk hisseder.

Bazı hastalar da kuşkuya düştükleri davranışlarında “Abdesti doğru mu aldım?”, “Namazı eksik mi kıldım?”, “Kapıyı kilitledim değil mi?” gibi sorularla çevredekilerden doğru ve eksiksiz yapıp yapmadığının onayını alma ihtiyacı duyar.

Bu hastalıkla ilgili olarak hastalara “Benden Bu Kadar” adlı Jack Nıcholson’ın oynadığı filmi izlemelerini öneririm.

Hastalığın Tedavisi İçin Neler Yapılmalıdır?

Son yıllarda bulunan ilaçlar ve davranışçı-bilişsel tedavi yöntemleri bu hastalığın tedavisinde büyük gelişmelere yol açmıştır.

Hastalığın tedavisi yine de çok kolay değildir. Bu belirtilerin hasta ve çevresi tarafından hastalık olarak kabul edilmesi ve etkili bir şekilde verilen davranış biçimlerinin ve diğer önerilerin yerine getirilmesi tedavi için gereklidir.

Tedavi unutulmamalı ki, uzun zaman alır. Bazı hastalar tedavi sonrası tam olarak iyileşirken, bir kısmı iyileşse de sıkıntı verici ve üzücü olaylar karşısında has-talık tekrarlar. Hasta ve yakınları ümitsizliğe düşmemeli-dir. Tedavi bütün süreçleri ile tekrar uygulanmalıdır.

Kullanılan ilaçlar, Antidepresanlar; Trisiklikler, Tetrasiklik, SSRI ve SNRI grubu ilaçlar ve anksiyolitiklerdir. Özellikle dirençli vakalarda antipsikotik ilaçlar yukarıda yazılan ilaçlara eklenir. Ancak bu ilaçların bir ruh sağlığı uzmanı tarafından verilip takip edilmesi gerekir.

Hasta Yakınları Nasıl Davranmalıdır?

1. Hastanın ve ailenin hastalık hakkında yeterince bilgilendirilmesi sağlanır. Bu hastalığın sadece kendi ailelerinin bir üyesinde olmadığı, başka insanların da benzer yaşantıları olduğunu anlatınız.

2. Uygun ve aksatılmadan yapılacak bir tedaviyle belirtilerin düzeleceği, sıkıntılı dönemlerde belirtilerin tekrarlayabileceği, endişelenmemesi gerektiği ve tedaviyle düzeleceği AÇIKTIR.

3. Diğer aile bireyleri hastanın davranışlarını onayla-mamalı ve aşırı ve gereksiz el yıkamalarına ve kontrol etmelere izin vermemelidir.

4. Aile üyelerinin hastaya yaklaşımı aynı olmalıdır. Karar verilen davranış ve tavırlarda sebat edilmelidir.

5. Hastanın onay almak için sorduğu sorulara uzun cevap vermekten kaçınılmalı; felsefi ve dini izahların işe yaramadığını biliniz.

6. Hastanın ilaçlarını düzenli ve aksatmadan kullanması sağlanmalıdır.

7. Hastanın evin düzenini değiştirmesine izin veril-memelidir. (Örneğin; ev kirlenecek diye misafirin gelme-sini engellemesine izin verilmemelidir.)

PANİK BOZUKLUĞU

Panik Nedir?

“Kalbim birden çok hızlı çarpmaya başladı, göğsümde bir sıkıntı oldu ve derin nefes alamadım. Tüm vücudum uyuştu, terledim boğulacakmış gibi oldum. Kalp krizi geçirdiğimi düşündüm, ölüm korkusu tüm benliğimi sardı. O günden beri sürekli sağlık kuruluşlarına ve acile gidiyorum.”  

Panik, aşın kaygı ya da korku halidir. Panik atak duygusal ve bedensel belirtilerin belirli bir birleşiminden oluşur. Sıklıkla panik atak, hızlı kalp atışı, terleme, nefes almada güçlük, tıkan­ma ya da boğulma hissi, titreme, sersemlik, göğüste ağrı, bulan­tı, sıcak basmaları ve ürperme ya da yönelim bozulması gibi be­densel ya da zihinsel algıları içerir.

Birçok kişi yaşamında en az bir kere panik atak yaşarken, bazı kişiler panik bozukluğu geliştirirler. Bu kişiler sıklıkla her seferinde ölmek üzere olduklarına ikna oldukları panik ataklar yaşarlar. Panik bozukluğu olan kişilerin sonuçta sağlıklı olduklarını ve tehlikede olmadık­larını öğrenmek üzere acil servise gitmeleri sık rastlanır bir du­rumdur.

Panik bozukluğu olan kişilerde, bedensel belirtilerin, duygu­ların ve düşüncelerin birbirleriyle etkileşim içinde olduğu ve kı­sa sürede şiddetini arttıran bir kısır döngü oluşur. Örneğin, panik atağa yatkınlığı olan bir kadın kalbinin "normalden" daha hızlı attığını fark ederse, "Bel-ki de kalp krizi geçiriyorum," diye düşü­nebilir. Bu düşün-ce korku ve kaygıya yol açarak adrenalin salınımını tetikler. Adrenalin salınımı kişiyi, kalp krizi geçirdiği konu­sunda ikna edebilecek şekilde kalp atışını daha da hızlandırır. Be­densel duyumlarla ilgili düşünceler bu duyumları daha da şiddetlendirebilir.

Panik bozukluğu, ani olarak, beklenmedik bir anda ve yerde ortaya çıkan ve “panik atağı” olarak adlandırılan yaşantılarla kendini gösteren bir hastalıktır. Ölüm korkusu, delirme korkusu ve kontrolünü kaybedeceği kaygısı... Bu tablo Panik Bozukluğu olarak adlandırılır.

Panik Atak Ne Zaman Ortaya Çıkar?

Bütün insanlarda kendini bir dış tehdit ya da tehlike karşısında hissettikleri zaman otomatik olarak bazı bedensel tepkiler ortaya çıkar.

Kalp atışı artar, solunum sayısı artar, yüz bölgesinde damarlar daralır (yüzde solukluk-uyuşma) kanın bir kısmı kaslara gider. Sindirim sistemi damarları da daralır, midede rahatsızlık, tokluk hissi ve bulantı görülür. Ağız kuruluğu gelişir.

Panik atağında kişi herhangi bir tehdit ya da tehlike olmaksızın sanki böyle bir durum varmış gibi tepki verir. Bu bir “yanlış alarm” reaksiyonudur. Örneğin, hızlı atan bir kalp, kalp krizi ola­rak yanlış yorumlanabilir. Anlık olarak yer, zaman ve kişiler hakkındaki değerlendirmelerin bozulması aklı­nı kaybetme şeklinde yanlış yorumlanabilir.

Felakete yönelik düşünceler ve bunları takip eden daha yoğun bedensel ve duygusal tepkiler daha önce panik atak­ların yaşandığı durumlardan ya da aktivitelerden kaçınmaya yol açabilir. Geçirilen bir panik atak ardından tekrar atak geçirme kaygısına “beklenti anksiye-tesi” denir. Bu durum kaçınma davranışı, alkol ve ilaç bağımlılığına kaynak oluşturur.

Kaç Çeşit Panik Atak Vardır?

   Üç değişik tipte;1)Beklenmedik panik ataklar

                             2)Tetikleyici etkene bağlı olmayan

                             3)Tetikleyici etkene bağlı olabilen

 

Panik Atakta Hangi Belirtiler Olur?

Bir panik atağı sırasında aşağıda sıralanan belirtiler görülür:

Çarpıntı

Göğüs ağrısı

Nefes darlığı ya da boğulacakmış gibi olma

Terleme

Titreme ya da sarsılma

Bulantı ya da karın ağrısı

Üşüme, ürperme ya da ateş basmaları

Uyuşma ve karıncalanmalar

Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma

Gerçekdışılık duyguları ya da benliğine yabancılaşma

Ölüm korkusu

Kontrolünü kaybedeceği ya da delireceği korkusu

Bu belirtilere bir tehlike beklentisi veya sonunun geldiği düşüncesi ve atağın ortaya çıktığı ortamdan kaçma dürtüsü de çoğu kez eşlik eder.

Bir panik atağı sırasında bu belirtilerin hepsi görülmeyebilir. Hastalığın süreci yukarıda sıralanan bedensel ve duygusal belirtilerin şiddetli bir korku ve huzursuzluk ile birlikte oluşudur.

Panik Atak Toplumda Ne Kadar Görülür?

Panik Bozukluğu tanılı hastaların %75-80’i kadındır. Toplum içinde görülme sıklığının %1,5–3,5 arasında olduğu öne sürülür.

Panik Atak Hangi Sıklıkta Gelir ve Ne Kadar Sürer?

Tipik bir panik atağı dakikalarla sınırlıdır. Çoğunlukla 5–10 dakika veya 20–30 dakika ya da ender olarak bir veya birkaç saat sürebilir.

Panik ataklarının sıklık ve şiddeti değişkendir. Söz-gelimi bazı kişilerde ortalama haftada bir ya da daha sık görülürken, bazıları haftalar hatta aylar boyunca hiçbir atak geçirmeyebilirler. Hastalığın olağan seyri kronik fakat inişli çıkışlıdır.

Panik atağı ile başvuran hasta, korkusunu genellikle şiddetli olarak tanımlar ve kontrolünü kaybedeceğini, delireceğini ya da öleceğini düşündüğünü söyler. Özel-likle çarpıntı, göğüs ağrısı, göğüste sıkıntı hissi, boğulacakmış gibi olma, nefes darlığı gibi yakınmaları nedeniyle bir kalp krizi geçirdiğini zanneder.

Hastaların %60–70’inde atak öncesi yılda bir yaşam olayı saptanır. En sık kendi ve yakınlarının sağlığıyla ilgili yaşam olayları vardır. Ölüm-ayrılık-evlilik sorunları-iş ya da maddi sorunlar

Panik Bozukluğu’nun Özellikleri Nelerdir?

Çok sık acile ve sağlık kuruluşlarına başvurma

Çok sık ve gereksiz tetkik yaptırma

Atakların akşam ve bahar aylarında alevlenmesi

Alkol içmeye yatkınlık

Alkole ve bağımlılık yapıcı ilaçlara düşkünlük

Agorafobi-(Alankorkusu)

Panik atağı olanlarda sık olarak görülür. Burada çelişkili iki temel belirti gözlenir. Hasta hem yalnız başına kalamaz hem de kalabalıkta endişesi artar. Evde yalnız kalamaz, sokağa yalnız çıkamaz, toplu taşıt araç­larına binemez, kapalı ve kalabalık yerlere giremez, asansöre binemez, dar sokaklardan ve köprülerden geçemezler. Bazen de ancak yanlarında güvendikleri birisiyle endişe ve rahatsızlık du­yarak bu tür yerlere girebilirler. Hastaların onlarda paniğe yol açabilecek yerlere gidememe, bu tür yerlerde kalamama durum­larına agorafobi adı verilir.

Panik Bozukluğunun Tedavisi Var mıdır?

Tedavide iki yaklaşım vardır?

A)İLAÇ TEDAVİSİ, atak sayı süre ve şiddetini belirgin olarak azaltır. Ancak ilaçlar dışında; BİLGİLEN-MEK, SOLUK ALIP VERME KONTROLÜ, ÜZERİNE GİTME hastalıkla başa çıkmada önemlidir.

1)Depresyon giderici ilaçlar

2)Anksiyete giderici ilaçlar

3)Bazı kalp ilaçları(B-blokörler)

B)PSİKOTERAPİ

1)Davranışçı Yaklaşım

Aşırı soluk alıp vermenin kontrolü: Panik atağı sırasında görülen nefes zorluğu kişiyi zorlar ve önlem olarak aşırı soluk alıp verme olur. Bu durum panik atağı tetikleyebilir. Aşırı soluk alıp vermenin kontrolü panik atakla başa çıkmada değerli bir yöntemdir.

Kas gerginliğinin giderilmesi

Üzerine gitme alıştırması

2)Bilişsel Yaklaşım

Panik Bozuklukta İlaçlar Etkin midir?

Panik bozukluğu ilaç tedavisine oldukça iyi yanıt verir, ancak ilaçla sağlanan iyileşmenin psikoterapiyle de pekiştirilmesi gerekmektedir. Böylece panik atağı konusunda bilgilenmek, panik atağı sırasında görülen aşırı soluk alıp vermeyi kontrol edebilmek, gevşeme ve üzerine gitme alıştırmaları ile rahatlamak mümkün olabilecektir.

Panik atağı geçirme korkusuyla ilaçları doktor önerisi dışında ve dozda kullanmayın. Atağın sıkıntısından kurtulmak için tıp dışı yöntemlere başvurmayın. Atağın sıkıntısından kurtulmak için sakın alkol almayın. Alkolizm panik ataktan daha ciddi bir sorundur.

Atak belirtilerinin en yoğun yaşandığı süre genelde ilk 10 dakikadır. Bu süre bir sağlık kuruluşuna gitmek için gerekenden kısadır. Hastalıkla savaşırken gereksiz sağlık kuruluş başvurularından kaçının.

Panik atakları yineleyici doğadadır, herhangi bir mekân ve zamanda aniden ortaya çıkabilir. Tedavi sürer ve iyiye giderken bile arada atak yaşanabilir.

PANİK BOZUKLUĞU KISACA NEDİR?

PANİK ATAK KALP HASTALIĞI DEĞİLDİR. KALP KRİZİNE NEDEN OLMAZ

PANİK ATAK ÖLÜM HİSSİNE YOL AÇARAK KİŞİYİ TEDİRGİN EDER. ANCAK PANİK ATAK ÖLÜME YOL AÇMAZ

CİNSEL İLİŞKİ VE SPOR YAPARKEN KİŞİ ATAK GEÇİRMEZ (Spor ve cinsel ilişki sırasında kişi gevşediği için gerginlik azalır. Spor ve cinsel ilişki esnasında ortaya çıkan çarpıntı normaldir. Panikle ilgisi yoktur.)

PANİK ATAK FELÇ ve BAYILMAYA NEDEN OLMAZ

AKIL HASTALIĞI DEĞİLDİR VE AKIL HASTALIĞINA –ŞİZOFRENİYE- DÖNÜŞMEZ

PANİK BOZUKLUKLARINDA KONTROL DIŞI DAVRANIŞ GELİŞMEZ,

ALKOL İLK KULLANILDIĞI ZAMANLARDA PANİK ATAK AZALIR GİBİ OLUR. ANCAK ZAMANLA DAHA ÇOK ARTIRIR.

Atak geçirme korkusuyla kaçınma davranışlarının gelişmesine izin vermeyiniz. TEMEL İLKE; Hastalıktan önce neler yapıyorsanız aynısını yapmayı sürdürmek olmalıdır.

Bu makale 1 Şubat 2021 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Dr. Sıtkı KARACA

Uzm. Dr. Sıtkı KARACA, Balıkesir'de doğmuştur. Anadolu Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde başladığı lisans eğitimini başarıyla tamamlayarak Tıp Doktoru unvanı almıştır. İhtisasını ise, Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde tamamladıktan sonra Psikiyatri Uzmanı olmuştur.

“DİKKATİ DAĞINIK, HAŞARI ÇOCUKLAR”, “HERKES İÇİN 7 SAYFADA RUHSAL HASTALIKLAR” ve “MASALLAR, HİKAYELER VE FIKRALARLA TERAPİ” adlı Psikiyatri alanında yazdığı bazı kitapları bulunmaktadır.

Uzm. Dr. Sıtkı KARACA, Eskişehir Odunpazarı'nda bulunan kendi Özel Muayenehanesi'nde danışanlarına hizmet vermektedir.

 

Yazarı sosyal medya'da takip edin
Etiketler
Anksiyete
Uzm. Dr. Sıtkı KARACA
Uzm. Dr. Sıtkı KARACA
Eskişehir - Psikiyatri
Facebook Twitter Instagram Youtube