Yetişkinlikte Duygusal Yorgunluk: Ruhun Taşıyamadığı Yükler ve Zihnin Sessiz Çığlığı

Bu duruma psikolojide duygusal yorgunluk denir.
Duygusal yorgunluk, insanın uzun süre kendi duygularını taşımaya zorlanmasıyla ortaya çıkar. Bastırılan hisler, yüklenilen sorumluluklar, yönetilemeyen belirsizlikler, yarım bırakılan iyileşmeler… Hepsi zamanla içsel bir ağırlık oluşturur.
Duygusal yorgunluğun en belirgin özelliği, kişinin kendisini “hiçbir şeye gücü yokmuş” gibi hissetmesidir. Bu, depresyonun ya da kaygının doğrudan belirtisi olmak zorunda değildir. Bazen bu sadece duyguların işlenmeden birikmesiyle oluşan zihinsel bir tükenmişliktir.
Bilimsel olarak duygusal yorgunluk, sinir sisteminin sürekli yüksek alarmda kalmasıyla ilgilidir. Stres hormonları düşmeden sürekli yeniden salgılanır. Beyin, tehdit geçse bile tehdit varmış gibi tepki verir. Kişi buna “aynı anda hem boş hem yorgun hissetmek” der.
Duygusal yorgunluğun kökünde çoğu zaman üç durum bulunur:
Uzun süreli duygusal baskılanma
Kendi ihtiyaçlarını geri plana atma
Bitmeyen uyum çabası
Yetişkinler genellikle kendi ihtiyaçlarını fark etmeyi unuturlar. Sorumlulukları önceliklidir; iş, ev, aile, ilişkiler… Bir noktadan sonra kişi kendi sınırlarını hissetmemeye başlar. İşte o noktada ruh “sessiz çığlık” atar. Kişi hiçbir şey olmuyormuş gibi görünse de içten içe tükenir.
Bilimsel açıdan duygusal yorgunluğun çözümü, çoğu zaman büyük değişiklikler değil; küçük farkındalıklardır.
— Duyguların adını koymak
— Durma molaları yaratmak
— Sınır koymayı öğrenmek
— Kendini merkeze almak
— “Hayır” demeyi hatırlamak
Duygusal yorgunluk bir zayıflık değildir; ruhun “bir şeyleri fazla üstlendim” deme biçimidir.
Ve en önemli gerçek:
Bu yorgunluk geçebilir.
Hazırlayan:
Uzman Psikolog Mustafa Cem Oğuz

