Nasıl bir anne babasınız?

Toplumsal alışkanlıklarımız gereği, çocuklarımız genelde koruyucu aile yapıları içinde büyütülür. Anneler çocukları için her şeyi yapar, her hatalarını telafi eder, her başı sıkıştığında bir çözüm yolu bulur. Yeter ki çocukları ders çalışsın, başka hiçbir şeyle ilgilenerek yorulmasın. Koruyucu aile yapısı, çocuğuna herhangi bir sorumluluk yüklemeye kıyamayacaktır. Zaten ebeveynlerde çocuklarının her türlü ihtiyacı ile ilgilenerek çözüm olmayı kendilerine görev atfetmişlerdir.

Nasıl bir anne babasınız?

Toplumsal alışkanlıklarımız gereği, çocuklarımız genelde koruyucu aile yapıları içinde büyütülür. Anneler çocukları için her şeyi yapar, her hatalarını telafi eder, her başı sıkıştığında bir çözüm yolu bulur. Yeter ki çocukları ders çalışsın, başka hiçbir şeyle ilgilenerek yorulmasın. Koruyucu aile yapısı, çocuğuna herhangi bir sorumluluk yüklemeye kıyamayacaktır. Zaten ebeveynlerde çocuklarının her türlü ihtiyacı ile ilgilenerek çözüm olmayı kendilerine görev atfetmişlerdir.

Çocukların görevi ya da sorumluluğu ise ders çalışmaktır. Ama onu da çocuk bütün bunlardan sonra ya sahiplenir ya da sahiplenmez. Çünkü onda da zaten anneler çocukların yerine ödevleri varsa telaşlanır, sınavları varsa kaygılanırlar. Eh çocuğa da yapacak çok fazla bir şey kalmaz. Birisi varken bir diğer kişinin daha çabalamasına gerek yoktur. Bir kişi yetiyordur da artıyordur bile ve böylelikle çocuklar tam olarak hiçbir sorumluluk almadan büyümüş olurlar.

Hatta sorumluluk almadıkları gibi birde yaptıkları hataların suçunu da üstlerine almamak gibi bir alışkanlıkları vardır. Bu da yine çocukluktan beri verilen bir şeydir ve sonra çocuk büyür. Böylece suçu kendinde aramayan, suça sebep olan etkenleri dışarıda arayan, hep karşı tarafa yüklemeler yapan, düşünmeden hareket eden, yaptığı davranışların sonucunu görmeyen, her zaman payına düşen sorumluluktan kaçan, sanki olanlar onun problemi ya da sorumluluğunda değilmiş gibi davranan kişiler çıkar ortaya.

 

Bu durum ergenlik dönemi ile beraber daha da netleşir ve bir problem olarak artık karşımıza çıkmaya başlar. Ergenlik döneminde ben merkezcilik ön plandadır. Ergen kendini tüm olayların merkezinde görür. Ergenlikte hep “BEN” vardır. Düşünmeden hareket eder. Zaten kafası karışık olan ergen olayların sonuçlarını önceden kestiremeyebilir. Tabii işte bu noktada nasıl yetiştirildiği de önem kazanır. Evde sürekli pohpohlanarak, el üstünde tutularak, hiçbir sorumluluk verilmeden, her istediği yapılarak büyüyen çocuk ergenlik döneminin de doğal özellikleri ile tüm dış dünyayı kendine karşıymış gibi görmeye başlar. Arkadaşları ile sürekli sorun yaşar. Öğretmenleri ile sürekli arası açıktır. Kendi hatalarını asla görmez, sürekli karşı tarafı suçlar. Kural tanımaz. Hep onun istediği yapılsın ister. Hep kendi söylediklerinin doğruluğuna inanır.

Tabii bu durumda aile de objektif olamıyorsa ve hala koruyucu aile tutumunda ise çocuklarının her söylediklerini kesinkes doğru olarak kabul eder, o da göremez aynı aile tutumuyla yetişmiştir ve çoğu zaman kendine eleştirel bakmayı beceremez. Olayları araştırma gereği duymaz.

Çoğu zaman oluyor bunlara benzer olaylar. Çocuk evde o kadar şımartılmış her istediği yapılmıştır ki; dışarıda çok kolay hayal kırıklığına uğrar. Çünkü evdeki gibi dışarıda herkes onu mutlu etmek için çabalamaz ve hatalarını hoş görmez. Ama çocuk evde buna o kadar alışmıştır ki normalin bu olduğunu sanır, ya hayal kırıklığı ile içine kapanır ya da oda karşı tarafa zıt gitmeye başlar.

 

Böyle davranarak çocuklarımız yerine onların problemlerini çözmüş onlara kendilerini geliştirme fırsatı vermemiş oluyoruz. Biz onların yerine problemlerini hem çözeriz ve hem de şikâyet ederiz. Hiçbir problemini çözemiyor, sonuçları göremiyor diye. Fırsat vermeyiz ki çocukluktan beri. Okulda ister arkadaşları ile ister öğretmenleri ile olsun karşılaştıkları problemde hemen okula koşarız. Onun yerine problemi halletmeye uğraşırız. Sonra da niye bu çocuk karşılaştığı problemleri çözemiyor kendi başına karar veremiyor deriz.

Sonuç olarak birilerini suçlamak, eleştirmek çok kolaydır. Zor olan ise kendimizi eleştirebilmektir. Hatalarımızı görebilmektir. Her olayda üstümüze düşen payı kabullenebilmemizdir. İşte budur insanı olgunlaştıran. Eğer bunu yapabilirsek sağlıklı bir kişi oluruz ve çevremizle uyum içinde yaşarız. İşte budur bize çok şey kazandıran; bizi geliştiren. Çocuklarımızın da böyle olmasını istiyorsak değişime kendimizden başlamalıyız. Eğer biz olgun davranırsak onlara iyi birer model olabiliriz.

Bu makale 1 Temmuz 2022 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Kl. Psk. Durul Mert

Uzm. Klinik Psikolog Durul Mert, 01 Mart 1970 tarihinde Adapazarı'nda doğmuştur. Gazi Üniversitesi Psikolojik danışmanlık bölümünde lisans eğitimimi tamamlamıştır. Yüksek lisansını, İstanbul Ticaret Üniversitesi Uygulamalı Klinik Psikoloji  bölümünde 2011 yılında tamamlayarak Uzman Klinik Psikolog ünvanını almıştır. Klinik psikoloji doktorasına ise 2016 yılında Arel Üniversitesi Psikoloji bölümünde başlamıştır.

18 yıl boyunca Sakarya Adapazarı'nda kendi kurucusu olduğu ilk ve tek ruhsatlı Uyum Aile Danışmanlık ve Destek Merkezi'nde Uzman Psikolog ve Aile Terapisti olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

Uzm. Klinik Psikolog Durul Mert, Evli ve 1 çocuk babasıdır.

Uzm. Kl. Psk. Durul Mert
Uzm. Kl. Psk. Durul Mert
Sakarya - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube