Evlilik ilişkisi olağan üstü karmaşık ,sürekli olarak değişen ve gelişen bir ilişki şeklidir.Evlilik ilişkisinde eşlerin ilişkilerini nasıl tanımladıkları ve algıladıkları o ilişkinin temel dinamiklerinden biridir. ilişkisinde ikinci temel dinamik eşlerin birlikte yaşamak istediklerinden mi yoksa birlikte yaşamak zorunda olduklarından mı birlikte yaşadıkları meselesidir. Evlilik ilişkisi dinamik bir ilişkidir sürekli değir ve sürekli gelişir.
Bir evliliğin gönüllü ve zorunlu nitelikleri bir dengeye ulaştığı zaman bu evlilik iyi gitmeye ve eşler ilişkilerinden doyum sağlamaya başlarlar.Eşler ne kadar birbirlerini istedikleri için evli kaldıklarını belirtseler de evlilikte gelenek görenek ve yasal gerçeklerden kaynaklanan bazı zorunlu özelliklerin bulunması kaçınılmazdır.Kısacası bir evlilik ilişkisi tümü ile gönüllü veya tümü ile zorunlu bir ilişki haline gelmişse bu ilişkide sorunları çıkması kaçınılmazdır.
Çatışma her yakın ilişkide ve evlilikte kaçınılmazdır. Bazı çiftler çatışmalarını açık ve doğrudan ortaya koyarken diğerleri inkar etmeye veya bastırmaya çalışır ya da çatışmalarını üstü kapalı olarak gösterirler. Peki çiftler en çok hangi konularda çatışma yaşarlar?
Beklentiler, ihtiyaçlar, istekler, para, cinsellik, akrabalar..
Evliliğin zorunlu bir neden üzerine kurulmuş olması durumlarında evlilik ilişkisi kolayca zorunlu bir ilişki haline dönüşebilir.Örneğin görücü usülü ile evlenmek, ana baba baskısı ile evlenmek vb .Böyle bir yapılanma ile oluşan evliliklerde adam yada kadın birbirlerini sevdikleri için mi yoksa ana ve babalarını memnun etmek için mi evlendikleri konusunda kuşkuya kapılmışlardır.. Zorunlu ilişkilerde çift arasında bir kısır döngü başladıktan sonra bu döngünün durdurulması oldukça zordur.Örnegin bir kadın kocasının başka bir seceneği olmadığı için kendisi ile birlikte yaşadığını düşünmeye başlamışsa artık bu kadına kocasının sevecen olumlu davranışları bile batmaya başlayabilir yada bu kadın kocasının davranışlarına kayıtsız kalabilir yada kocasına karşı ters bir şekilde davranabilir.
Bu türden bir kısır döngünün içine giren eşler ne gerçekten birlikte olabilirler ne de birbirlerinden tümü ile vaz geçebilirler.Yani ne dövüşebilirler nede sevişebilirler.Bu çiftler evlilik tedavisine baş vurduklarında gercekten ne istediklerinin saptanması oldukça zordur.Bunlar bir süre ayrılır sonra yine birleşir,yine ayrılır yine birleşirler. Böylece içinden kendi başlarına çıkamayacakları ilişki tuzağına tam olarak düşmüş olurlar.
Çatışma, genellikle olumsuz birşey olarak görülse de insan davranışının doğal bir parçasıdır ve yapıcı olarak da yıkıcı olarak da kullanılabilir. İlişkileri daha iyileşmiş bir biçimde yeniden yaratma yeteneği yapıcı çatışmanın olumlu tarafıdır.Düşmanca iletişimleri içerebilen ve çatışmayı tırmandırarak ilişkinn bitmesine yol açan yıkıcı çatışma olumsuz kısımdır. Çatışma, farklı çiftlerde farklı derecelerde ortaya çıkar. İlişkileri sıkıntılı olmayan çiftler için yaklaşık haftada bir çatışmadan, sıkıntılı çiftler için günde bir ya da daha fazla çatışmaya kadar değişir. Tıpkı arkadaşlıklarda olduğu gibi, ilişki derinleştikçe partnerler arasındaki karşılıklı bağımlılık artar ve hem doyum hem de çatışma gizilgücü yükselir. İlişkinin başlangıç evrelerindeki yoğun sevgi duyguları, bireylerin ilişkiye yüksek düzeyde duygusal yatırım yaptıklarına işaret etmektedir ki bu yatırım, daha sonra çatışma olasılığını arttırır.
Partnerler birbirleri hakkında daha olumsuz yüklemeler yapmak ve olumsuz davranışları daha içsel ve kararlı nedenlere yüklemek eğilimindedir. Ayrıca, partnerlerinin olumsuz davranışlarını ‘genel, ... kötü niyetli, bencilce güdülenmiş ve suçlanabilir’ olarak değerlendirmek eğilimindedir. Sıkıntılı çiftlerde kişiler partnerlerinin olumlu davranışlarını,geçici durumsal etmenlerden kaynaklandıkları düşüncesi ile dikkate almama eğilimindedir. Ancak sıkıntılı olmayan çiftlerde bu süreçler tersine işler; öyle ki bir partnerin olumlu davranışları sürekli, olumsuz davranışlarıysa geçici olarak görülür. Mutsuz çiftlerin en çarpıcı özellikleri, olumsuz etkileşimleri sona erdirememeleridir, özellikle de sözsüz iletişimlerde. Tersine mutlu çiftler böyle bir süreci yatıştırabilir ya da başlatmaktan bütünüyle kaçınabilirler. Yüksek ya da orta derecede uyumlu partnerler birbirleriyle iletişim kurduklarında, partnerlerin iletişime ilişkin değerlendirmeleri esnektir. Evlilik uyumu düzeyi düşük çiftlerin hem iletişimlerinin doğruluk derecesi diğer çiftlerinkilerden daha düşüktür hem de bu çiftler bu belirsizliğin daha az farkındadır.
118 evli çift üzerinde yapılan araştırmada, eşlerin kendi davranışlarını partnerlerininkinden daha olumlu değerlendirmek eğiliminde olduklarını ve sıkıntılı çiftlerde daha ciddi çatışmalarla ilgili olarak partnerlerin çok öznel ve biraz da düşmanca davrandıklarını görülmüştür.
Çiftlerin en az birinde suçlama ihtiyacı ileri derecede yerleşik ise çatışmalar daha da artabilir. Bazı çiftler evlilikte asla anlaşmazlıkların olmaması gerektiğini ve her hatanın kendileri için bir başarısızlık olduğunu düşünürler. Oysa ki önemli nokta çatışma yaşayıp yaşamamak değil, çatışma yaşandığında yapıcı olarak mı yıkıcı olarak mı bunun üstesinden gelindiğidir.
Diğer taraftan evlilik sürecinde eşlerin üzerinde anlaşmak zorunda oldukları belirli kurallar vardır.ÖR.kim hangi işi yapacak?ve ne ölçüde yapacak?Bütçeyi kim düzenleyecek?Çocuk bakımı ve eğitimi,akrabalarla ilişkiler vb. Eşler bu noktalarda bir uzlaşmaya varmak zorundadırlar Bu noktada çiftler farkında olsunlar yada olmasınlar en çok anlaşmazlığa düştükleri konu eşlerden hangisinin orjin ailesinin yeni kurulan ailede örnek model olarak alınacağı meselesidir.Bu mesele çoğu zaman eşler arasında bilin dışı işlese de her zaman çifttin başına bela olma potansiyelini içinde barındırır.Kimlerin yakın akraba ve dost olduğuna kim karar verecek?Sınırları kim nasıl koyacak?Ayrıca kim kimi idare edecek?Kuralları kim koyacak ve hangi kurallar konulacak?
Kurallar konusunda çiftleri ve evlilik terapistlerini en çok uğraştıran şey hangi kuralların konulacağından ziyade kuralların kimin tarafından konulacağı meselesidir.Kısacası evlilikte çiftler buna benzer bir çok durumda bir anlaşmaya varmak zorundadırlar.Hal böyle olunca çiftlerin bazı konularda anlaşmazlığa düşmeleri ve çatışma yaşamaları kaçınılmaz ve doğaldır.
Çift ilişkisinde belirli bir sorun çıktığında belirli kurallar oluşur.Bunlardan birincisi eşlerin acık bir şekilde tartışabildikleri kurallardır.Ör.adam ayada birkaç kez erkek arkadaşları ile buluşup eve geç gelebilir.İkincisi ise eşlerin üzerinde açık bir şekilde konuşamadıkları kurallardır.Ör.önemli konularda kocanın karısının görüşlerini alması vb. Üçüncü kural ise eşlerin kabul etmedikleri kurallardır.bu üçüncü kural ancak dışarıdan bir gözlemci tarafından gözlenebilir.Ör.kocanın karısına sürekli olarak saldırmaya hakkı varmış gibi davranması.
Bir evlilik ilişkisinde eşler arasındaki çatışmalar hemen hemen sonsuz sayıda nedenden kaynaklanabilir.Bu yazıda tüm bu nedenleri gözden geçirmekten ziyade tüm kültürlerde gözlenebilen temel çatışma nedenleri üzerinde durulmuştur.
Evrensel bir kural olarak hangi kültürde olursa olsun iki insan evlenince bu kişilerin uymaları gereken bazı kurallar vardır.Eşler bu kuralalrı karşılıklı olarak harmanalayarak yoğurma ve bu kuralalrın kimin tarafından saptanması gerektiği sorunu ile uğraşmak zorundadırlar.
Kuşkusuz farklı kültürlerde yetişmiş insanların bir araya gelerek evlenmeleri çatışmaların doğmasına ne denli elverişli bir ortam yaratıyorsa aynı şekilde bir kültürün hızla değişmesi de çatışmaların doğmasına o denli elverişli bir ortam hazırlar.