İlişkiler başlar, büyür,gelişir,evrilir ve bazısı ömür bitmeden ömrünü tüketir. İki iyi insan da olsa birliktelik yaşayan, iyi bir ilişki sürdüremeyebilir. Başlaması kadar bitmesi de normal olan ilişkiler, neden başladığı gibi medenice bitmez? İlişkinin başında, hatta henüz adı bile konulmadığında gösterilen nezaket, saygı, fedakarlık, hassasiyet, nasıl bir insanın şiddete uğramasıyla son bulur?
Son zamanlarda medyada sürekli benzer haberler çıkıyor karşımıza. Eski eşini,eşini, eski sevgilisini, birlikte olduğu sevgilisini,platonik aşkını,hiç tanımadığı bir kadını diye başlayan ve sonrasında hepimizi derinden yaralayan o cümleler…Bu sebeple bu ay böyle tatsız bir konuda yazmaya karar verdim, bir nebzede olsa bilinçlenmemize katkı sağlamasını umararak.
KEŞKE BİLSELER!
Sevgi adı altında ,kişinin içinde ki şiddet dürtüsünü normalize etmeye çalışanlar, keşke sevginin öyle bir şey olmadığını bilselerdi. Namus adı altında, kendi içinde yaşadığı sapkın dürtülerini normalize etmeye çalışanlar, keşke namus denen şeyin ,bir insanın ölümüne sebep olamayacağını bilselerdi. Kıskançlık adı altında, özgüven eksiklikliklerini kapatmaya çalışanlar, keşke kıskanarak,kısıtlayarak, özgüvenlerini arttıramayacaklarını bilselerdi.
‘Seni çok sevdiğimden…"
Bir yerlerde bir şeyleri eksik yapıyoruz… Sevgiyi yanlış anlıyoruz,yanlış anlatıyoruz. ‘ Seni çok seviyorum ondan böyle oluyor, çok kıskanıyorum seni paylaşamıyorum ne yapayım? Çok güzelsin zaten, makyaj yapmana gerek yok. Öyle giyinme sonra aklım sende kalıyor. Sürprizzzzz,nasıl da beklemediğin anda çıktım karşına. Ben her yerdeyim ona göre,gerçi sen yanlış yapmazsın ama ben yine de uyarayım. O çocukla konuşmuyorsun değil mi? Bak biliyorsun ben sevmiyorsam vardır bir bildiğim. Gerekirse işinden ayrıl yine de gitme. Sen iyi niyetlisin anlamıyorsun o çocuk sana asılıyor. Elimde kalıcak o da sen de. Benden başkasına yar etmem seni…’
Bu cümleleri gerçekten sevgi sanan kadınlarımız, kısıtlandıkça mutlu oluyor ilişkinin başında. O renkli,mutlu, cıvıl cıvıl halleri, ilişkinin ilerlemesiyle soluyor,sönüyor… Işığına aşık oldukları kadınları, renksiz birer objeye çevirmeye çalışıp, başaramadıklarında psikolojik veya fiziksel şiddete başvuranlar, iş ayrılmaya vardığında işin dozunu da abartıyor ve bu cümlelerin yerini daha da ağırları alıyor, tehditler gerçeğe dönüşüyor.
İlişkinin bitişine dair içgörü kazanamayan bu kişiler, bu kez ilişkinin bitmemesi için her yolu deniyor. Genelde yaptıkları ilişkiyi kurtarmak yerine daha da büyük bir kaosa sürüklüyor. ‘ Ayrılmak istediğine göre kesin başka biri var. Seni başkasına yar eder miyim ben? Sen kime güveniyosun böyle? Çocukların yüzünü göremezsin, kaçırırm onları. Senin nasıl keyfin için onlardan vazgeçtiğini anlatırım. Seni rezil ederim ayrılırsan. Başına bela olurum. Otur oturduğun yerde benim de başımı belaya sokma. Çocuklarına da yazık olacak, anneleri mezar da babaları hapiste mi olsun istiyorsun sen? ’ İşte bu cümleler ilişkilerini sürdürmeye çalışıp, bir taraftanda her türlü şiddete devam ediyorlar.
MEVZU SADECE AŞK DEĞİL
Sadece kocayla,sevgiliyle bitmiyor ki. Bir de bunun babası, ağbisi , amcası, dayısı,komşusu,hayatında hiç tanımadığı psikopatı var. Namus diye ağbisinin kurban ettiği, geç geldi diye babasının öldüresiye dövdüğü, herkesin bir eşya gibi davrandığı, ailede ki tüm erkeklerin söz söylemeye hakları olduğu kadınlarımız. Ne akrabaları susar, ne mahalleli. Ne giyse sorun, nereye gitse laf.Bitmeyen bir çile bu… Bazen bu çileye, anneler, komşu teyzeler, kayınvalidelerde eklenir ve erkek şiddetine bir de hemcinslerinin şiddeti eklenir. Kendini kurtaramadığı girdaba diğer kadınları da sokmak ister bu kadınlarda, çünkü başka kadınların başkaldırısı, özgürlüğü ya da sadece insanlığını yaşaması bile, kendi mutsuzluğunu daha çok gözüne soktuğu için zulme eşlik eder… Bu kadınların yetiştirdiği erkeklerde, bu kısır döngüyü devam ettirir….
PEKİ BU KISIR DÖNGÜ NASIL DEĞİŞECEK?
Tek kişilik bir mücadele değil bunun yolu. Bireysel yapabileceklerimiz elbet var, fakat devlet kurumlarına ve sivil toplum kuruluşlarınada çok önemli görevler düşüyor. Şiddetin özendirildiği programların öncelikle ortadan kalkması gerektiyor. Bir şeye ne kadar maruz kalırsak o kadar normalleştiriyoruz. Şiddeti sürekli ekranlarda izleyen özellikle çocuklar ve gençler, bunun normal ve sıradan olduğu duygusana kapılıyor.
Çocukluktan başlayan erkek kadın ayırımı,düzeltilmesi gereken diğer yanlış. Erkek çocuğun sevgilisi olması normal, kıza ayıp. Erkek çocuğuna, kız çocuk yaşça büyük olsa bile emanet edilip sokağa çıkarılıyor. Üstünlük duygusu aşılanıyor. Okutulma önceliği hala erkeklerde bir çok ailede. Erkek çocuğunun cinsel organını ulu orta göstermesi bile istenip, üstünlük göstergesi yapılıyor hala. Bebeklikten itibaren, cinsiyet ayrımı yapılmadan çocukların eşit şartlarda ve eşit haklarda büyütülmesi önemli. Dilimizi değiştirmemiz bile büyük bir adım bu noktada. Kız gibi,erkek adam, sözünün eri, erkek sözü, bilim adamı,kız başına ,kadın kısmısı,adamın dibi, kız almak/vermek, karı kılıklı, at gibi kadın cinsiyetçi söylemlerden bir kaçı. Erkeği kadından üstün gösteren bu söylemler, yaşamın ilk yıllarından itibaren bilinçaltımızda yer edip,davranışlarımızı olumsuz yönde etkiliyor. Bu söylemlerin lügatımızdan kalkmasının, şiddetin önlenmesinde etkili olacağını düşünüyorum.
Erken yaşta evliliklerin önlenmesi kadına yönelik şiddetle ilgili alınması gereken bir önlem. Eğitim düzeyinin yükselmeside aynı şekilde önemli. Şiddetin saklanmaması, şiddet failinin afişe edilmesi önemli. Kadınların ekonomik bağımsızlıklarını kazanmış olmaları, şiddete boyun eğmek noktasında önleyici bir faktör. Ayrıca kadına yüklenen toplumsal rollerin aksatılmasının şiddetin bir sebebi gibi gösterilmesinin önüne geçilmesi gerekiyor. Şiddettin kadının yaptığı yada yapmadığı bir davranışı neticesinde haklı olarak gerçekleştirilmiş gibi gösterilmesi bu kısır döngüyü devam ettiriyor maalesef. İşin yasal boyutu da var elbette. Hem psikolojik hem fiziksel şiddetin cezalarının arttırılması,caydırıcı bir unsur olacaktır. Devlet kurumlarınında kadına destek noktasında aktif olması,koruyucu ve önleyici tedbirleri alması önemli.
Yaralar açan değil,yaralarınızı iyileştiren insanlarla karşılaşmanız dileğiyle…