Anti-oksidan Beslenme

Antioksidan beslenmeyi anlamak için önce oksidatif hasar nedir onu bilmemiz gerekir. oksidatif hasar serbest radikaller oluşması ile başlar. Moleküller elektronlardan oluşur. Bu elektronlar atomların yüzeyinde genellikle çift sayıdadır. Ancak serbest radikallerin tek sayıda elektronu vardır. Ve bundan hiç memnun değillerdir. Bu elektronlarına hep bir eş aramak ve komşu dokulardan elektron koparmak isterler. Yerinde duramayan ve kendine sürekli bir eş arayan dansçı gibidirler. Etrafındaki dostlarını zorla dansa kaldırmak isterler. Bu halleri onları çevre dokulara ve hücrelere saldırgan davranmalarına neden olur. Cilt hücrelerinizdeki, kan hücrelerinizdeki veya bulabildikleri herhangi bir yerden moleküllerden bir elektron çalarlar. Bu hırsızlıkları etkiledikleri dokularda hasar ve hücre DNA’ larında mutasyon başlatır. Yaşlanmanın, otoimmün hastalıkların, romatolojik hastalıkların ve kanserin bu şekilde başladığı bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir.
İşte antioksidan beslenme bu serbest radikal oluşumunu azaltan beslenme şeklidir. Asırlardır elde edilen gözlemsel veriler ve son yüzyılda yapılan bilimsel çalışmalar sebze ve meyvelerden zengin, tam tahıllardan zengin beslenmenin oksidatif stresi azalttığı serbest radikal gelişimini azalttığını göstermiştir. sebze ve meyveler deniz ürünleri içerdikleri polifenoller ve karoteoidler sayesinde anti-oksidan etki göstermektedir.
POLİFENOLLER
Polifenoller, meyveler ve zerdeçal gibi CANLI RENKLERE SAHİP doğal gıdalardan gelirler. Esas fonksiyonları organizmamızı günlük metabolik aktiviteler sonucu oluşan oksidatif stresten korumaktır. Günlük metabolik aktivitemiz, vücudumuzda gerçekleşen biyokimyasal aktiviteler sonucu metabolik artıklar ve serbest radikaller denilen hücre hasarı yapabilen maddeler oluştururlar. Polifenoller bu serbest oksijen radikallerini temizleme kabiliyetine sahiptirler. Ayrıca, ağır ve radyoaktif metalleri şelatlayabilir, zararsız hale getirebilirler. Polifenollerin yüksek dozları apoptozisi (hücre yıkımı) başlatan etkileri sonucu olarak karsinogenezi inhibe edebilir. Bilimsel çalışmalar ile ispatlanmış bu etkileri ile polifenoller: anti-obezite, anti-diyabetik, anti-kanser, anti-mikrobiyal etki eden besinlerdir. Diğer deyişle polifenoller çeşitli reaktif oksijen türlerini hücrelerden uzaklaştırarak zarar vermesini önler böylelikle hücre ve dokular canlı zinde ve sağlıklı kalır sonuç olarak da metabolizmayı sağlıklı ve zinde tutarlar, bağışıklık sistemimiz doğru çalışır bu da bizi kanser hastası olmaktan enfeksiyon hastalıklarından hatta yaşlanmaktan bile korurlar.
Önemli oranda polifenol içeren bitkiler arasında kuş üzümü, üzüm, yaban mersini, hurma, böğürtlen, ahududu, çilek, baklagiller, yaban mersini, vişne, keten tohumu, yer fıstığı, yeşil çay, asitsiz zeytinyağı, kakao, erik, armut, kiraz, nar, üzüm, elma, portakal gibi meyveler ile brokoli, lahana, maydanoz, zerdeçal, soğan gibi sebzeler sayılabilir. Arı sütü, bal ve polen ile her türlü hububat da alternatif polifenol kaynaklarıdır.
Kimyasal olarak polifenoller:
-
Flavonoidler: Meyve ve sebzelerde bulunan bu grup en yaygın polifenol türüdür. Örneğin elma ve çay gibi gıdalarda bulunur.
-
Fenolik Asitler: Kahve, kepekli tahıllar, çörek otu ve kuruyemişler bu gruptan zengindir.
-
Lignanlar: En çok keten tohumu gibi bitkisel gıdalarda yer alır.
-
Stilbenler: Resveratrol gibi özel bileşenler kırmızı üzüm ve yer fıstığında bulunur.
Karvakrol (kekik den elde edilir) ve çay polifenolleri yüksek dozlarda kanser hücrelerinde reaktif oksijen radikalleri üretimini arttırarak pro-oksidan aktivite gösterirler. Bu etkileri kanser tedavisindeki araştırmalara konu olmuştur. Bu nedenle ortamda bir kanser var ise polifenollerin tedavideki dozu son derece önemlidir. Çeşitli hayvan deneylerinde üzüm çekirdeği ve kabuğunun deri kanserlerinde, zerdeçal ve yeşil çayın çeşitli kanser hücrelerinin yıkımını hızlandırdığı gösterilmiştir. Yine üzüm kabuğu extratının İL-6 ve TNF seviyelerini azaltarak anti inflamatuar etkiler gösterdiği başka bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir, bağ dokusu hastalıkları ve romatolojik hastalıkların tedavisinde ilgi çekici olmuştur.
Polifenoller ayrıca kan LDL kolesterolü düşürür kilo vermeye yardımcı olurlar. Üzerlerinde en çok çalışılan ve anti-aterosklerotik etkilere sahip bitkisel besinler; sızma zeytinyağı, bitter çikolata, siyah ve yeşil çay, orman meyveleri, turunçgiller ve üzümdür. Yine yeşil çay ve yeşil çay ekstratının kilo artışı ve vücut kitle indeksinde azalma sağladığı yapılan çalışmalarda gösterilmiştir. Yine polifenollerden kakao – bitter çikolatanın kan basıncını düşürücü etkisi bazı çalışmalarda gösterilmiştir.
Kekik, zeytinyağı, yeşilçay antimikrobiyal etkileri gösterilmiş polifenoller içerirler.
Tarçın lipid düşürücü etkiye sahip polifenoller sağlar. Hurmanın bağırsakta bir dizi mekanizma ile şekerin kontrollü emilmesini sağlayarak kan şekerinin hızlı yükselmesini engellediği ve visseral yağlanmayı azaltıcı etkiler gösterdiği yine bilimsel çalışmalar ile gösterilmiştir. Bütün bu bilgiler ışığında sofranızda polifenoller olur ise kanser , romatolojik hastalıklar ve şeker yüksek tansiyon gibi metabolik hastalıklara daha az yakalanırısınız demek yanlış olmayacaktır.
Kaynak: Fonksiyonel Besinlerden Polifenollerin Sağlıkta Önemi DOI: 10.14235/bas.galenos.2018.2486 Bezmialem Science 2019;7(2):157-63
KAROTENOİDLER
Sarı, turuncu, kırmızı ve yeşil renkli sebzelerde bulunurlar. Pancar kökü, kayısı, kavun, havuç, portakal, balkabağı, tatlı patates, pembe greyfurt, safran, domates, karpuz, mango, papaya, şeftali, kuru erik, kabak ve yeşil fasulye, brokoli, Brüksel lahanası, lahana, kara lahana, kivi, marul, bezelye ve ıspanak gibi yeşil meyve ve sebzeler karotenoidlerin ana kaynağıdır.
Antioksidan özellikleri hem bitkilerin kendi yapısında hem de canlı organizma yapısında laboratuvar ortamında yapılan kimyasal analizlerde gösterilmiştir. Bu belirgin antioksidan aktiviteleri sayesinde karotenoidlerin koroner damar hastalıklarına karşı koruyucu olduğu öne sürülmüştür. Kardiyo - vasküler hastalığın gelişimine neden olan faktörlerden biri, düşük yoğunluklu lipoproteinlerin (LDL) oksidasyonudur. LDL oksitlendiğinde, vasküler endoteldeki köpük hücreleri tarafından kolayca alınır ve burada damar tıkanıklığı gelişimine katkıda bulunur. Birçok epidemiyolojik çalışma, yüksek karotenoid alımını kronik hastalık ve kalp damar hastalığı görülme sıklığında azalmayla ilişkilendirmiştir. Ancak, bu tür bir korumanın biyolojik mekanizmaları şu anda tam net değildir.
İnsan organizmasında tanımlanmış 14 farklı karotenoid vardır. Bunlardan en fazla bulunanı ve besinlerden en fazla aldığımız Beta karoten dir. Beta karoten bir A vitamini öncülüdür. İnce bağırsak enterositlerinde β-karoten, β-karoten molekülünün parçalanması yoluyla esas olarak retinil ester (%20-75) şeklinde A vitaminine dönüştürülebilir. Vitamin A eksikliği olan deneklerde, sentetik β-karotenin %50’si A vitamini sentezine yönelir. Başka bir deyişle, 2 mg β-karoten, 1 mg A vitaminine eşdeğerdir. Ancak, β-karotenin A vitamini toksisitesini hızlandırdığı gösterilmemiştir ve çeşitli türlerde, diyetle alınan β-karoten arttığında, düzenleyici mekanizmaların karotenoidlerden A vitamini üretimini sınırladığı gösterilmiştir.
A vitaminine dönüştürülmeyen β-karoten, lenfatikler tarafından emilir ve sağlam β-karoten veya β-karoten parçalanmasının diğer A vitamini olmayan ürünleri olarak şilomikronlara dahil edilir. Karotenoidlerin anti oksidan etkisi sadece A vitamini öncülü olmaları nedeni ile değildir. A vitaminine dönüşümden bağımsız olarak da anti inflamatuar ve antioksidan etkileri gösterilmiştir.
Çok sayıda çalışma, karotenoid açısından zengin meyve ve sebzelerin yüksek tüketiminin kanser riskinin azalmasıyla ilişkili olduğunu göstermiştir. Ancak ilaç veya takviye gıda olarak beta karoten ve A vitamini alımının kanser oluşumunu engellediğini gösteren hasta bazlı çalışma henüz yeterli değildir. Hatta Beta-karoten ve alfa-tokoferolün prostat kanseri üzerindeki etkilerini inceleyen kapsamlı bir çalışma, "beta-karotenin klinik olarak belirgin prostat kanseri riskini yalnızca alkol tüketenlerde artırdığını ve bu artışın alkol alımıyla ilişkili olduğunu" ortaya koymuştur. O nedenle karotenoid takviyesi almak için acele etmemek ve karotenoidlerden zengin bezlenmeye özen göstermek şimdilik sağlığımızı korumak için yeterli görünmektedir.
-
Tespit edilmiş ve bilimsel çalışmalara araştırma konusu olmuş ve günümüzde gıda takviyesi olarak kullanılan bazı karotenoidler şunlardır: Lycopene, lutein, alfa,beta, gama, delta, karoten, ε-Carotene ß-Cryptoxanthin, Zeaxanthin, Violaxanthin, neoxantin, Fucoxanthin, Antheraxanthin, Astaxanthin, Canthaxanthin, Capsanthin, α-Cryptoxanthin, Diatoxanthin (algler ve mercanlarda bulunur.), 7,8-Didehydroastaxanthin, Fucoxanthinol, Lactucaxanthin. Bunlardan
-
Lutein: Yeşil yapraklı ve turuncu-sarı sebzelerde Brokoli, lahana, marul, ıspanak ve bezelye gibi yeşil yapraklı besinler ve yumurtada yaygın olarak bulunur. Lutein, gözleri güneş ışınlarının zararlarından koruyarak bir ışık filtresi görevi görür. Antioksidan etkisi sayesinde diyabetik retinopati, yaşa bağlı makula dejenerasyonu ve katarakt gelişiminin incelendiği bilimsel çalışmalarda kullanılmaktadır. Faydalı sonuçlarının gösterilmesi nedeni ile bu hastalıklarda tedaviye destek amacı ile önerilmektedir.
-
Lycopene: Başta domates, karpuz ve tatlı kırmızı biber olmak üzere kırmızı ve pembe meyve-sebzelerde yaygın olarak bulunur. En güçlü doğal antioksidanlardan biri olarak bilinen likopen, ısıtıldığında hala etkisini gösterdiği için hem taze hem de işlenmiş gıdalarla beslenildiğinde katkı sağlayan bir kimyasaldır. Genel antioksidan etkilere ek olarak kemik sağlığını koruduğu çalışmalar ile gösterilmiştir.
-
Astaxantin: Somon, Karides, Yengeç, Istakoz, Balık yumurtası, Kril, Yosunda bulunur. Cildi UV ışınlarının zararlı etkilerinden uzak tutar, bilişsel sağlığı destekler, kalp sağlığını iyileştirir, göz hastalıklarının iyileşmesine yardımcı olabilir.
-
Canthaxanthin: havuç ve deniz ürünlerinde bulunur. Cildi UV ışınlarının zararlı etkilerine karşı koruduğu gösterilmiştir. Kozmetik alanda kullanılan ürünlerin içinde bulunmaktadır. Bronzlaşma haplarının içine konulmaktadır. Ancak ciltte kızarıklık egzama gibi yan etkiler yapabilmektedir.
-
Zeaxanthin: Luteine benzer kimyasal yapıdadırlar ve aynı besinlerde bulunurlar. Ispanak, mısır ve portakal gibi renkli yiyeceklerde bulunur, göz, cilt ve karaciğer sağlığına yardımcı olur LDL kolesterolün oksidasyonunu önler. Yapılan çalışmalarda yaşa bağlı makula dejenerasyonu ve kataraktta ve karaciğer yağlanmasında faydalı olduğu ve cilt nemini ve elastikiyetinin korunmasında etkili olduğunu göstermiştir. http://www.emelyigitkarakas.com
Kaynak: Journal of Pharmacognosy and Phytochemistry Vol. 2 No. 1 2013 www.phytojournal.com Page | 225 Carotenoids


