Zihinsel Aydınlanmaların Eyleme Dönüşmeyen Hikâyesi

Freud’un temellerini attığı bu yaklaşım, insan davranışlarının büyük bölümünün bilinçdışı süreçler tarafından şekillendiğini savunur. Yani biz farkındalık yaşadığımızda, bu bilgi çoğunlukla bilinç düzeyindedir. Ancak davranışlarımızı yönlendiren, çoğu zaman farkında olmadığımız içsel çatışmalar, bastırılmış duygular ve çocukluk dönemine ait ilişkisel kalıplardır. Bu da demektir ki, bir şeyi bilmek onu değiştirmeye yetmez.
Zihinsel aydınlanmalar duygusal olarak da sindirilmedikçe değişim gerçekleşmez. İçeride hâlâ geçmişe ait korkular, suçluluk duyguları veya savunma mekanizmaları varsa, kişi farkında olduğu halde eski davranışlarını tekrar eder. Örneğin, bir kişi sürekli kendini değersiz hisseden ilişkiler kurduğunu fark edebilir ama bu farkındalık, değersizlik inancı çözülmeden o ilişkileri sürdürmeye devam edebilir. Çünkü bilinçdışı, tanıdık olanı seçmeye, çözülmemiş olanı yeniden yaşamaya eğilimlidir.
Savunma mekanizmaları da bu süreci zorlaştırır. Birey duygusal olarak zorlanmamak için inkâr, yansıtma, rasyonalizasyon gibi yollarla kendini korur. Bu da farkındalık ile eylem arasına görünmez bir duvar örer.
Sonuç olarak, zihinsel olarak neyin “yanlış” olduğunu bilmek bir adımdır ama yeterli değildir. Gerçek değişim, bu farkındalığın duygusal olarak işlenmesiyle ve bilinçdışı süreçlerin fark edilip dönüştürülmesiyle mümkündür. Psikodinamik kuram, değişimi bir “anlama” sürecinden çok, bir “çözülme ve yeniden yapılanma” süreci olarak görür. Bu da zaman, sabır ve çoğu zaman bir terapötik ilişki aracılığıyla gerçekleşir. Zihinsel aydınlanmalar, içsel dönüşümün başlangıcıdır ama tek başına sonu değildir.