Uzun süreli evlilikler

Uzun süreli evlilikler

Leslie S. Greenberg’ın Duygu Odaklı Evlilik Terapisi eğitimi esnasında çiftlerde boşanmayı öngören unsurlardan bahsederken evlilik hayatında kadınlar yüzde 70 suçlama, eleştirme gibi duygularını erkeğine yansıtırken erkekler yüzde 30 olarak yansıtmakta olduğunu anlatmıştır. Bilimsel araştırmalara bakıldığında kadınların erkeklere göre günlük kullandıkları kelime sayısının fazla olduğu ve bir konuşma esnasında birden çok konuyu konuşabilmektedir.

Kelime sayısının fazlalığı ve çok dağınık konuşma ile asıl konudan uzaklaşma olduğunda öfkenin ve çatışmanın ortaya çıkması kaçınılmaz olmaktadır. Çiftler sorunu konuşurken, suçlandığını hisseden eş, eşinin geçmişte yaptığı bir hatasını yüzüne vurarak eşini suçlamaya çalışır, bu davranışı ile de kendi suçlanmışlığına dayanamadığını göstermektedir.

Sonrasında karşılıklı yeni suçlamalarla devam etmektedir. Sonucunda çiftler yaşanılan asıl sıkıntı üzerinde konuşmayı devam ettiremeyip geçmişte çözümlenmeyen konularla meşgul olmaya başlamışlardır. Çiftler sorun çözme yöntemleri arasına asıl konudan uzaklaşmadan konuşmayı devam ettirme çabası içerisinde olmaları ve suçlama, eleştirme yapmadan iletişimi devam ettirmeleri evliliklerinde daha mutlu olmalarına ve boşanma sürecine zemin hazırlamamalarına sebep olan bir faktördür.

Çiftlerin boşanmalarına zemin hazırlayan diğer bir konu ise; çiftlerin iletişim esnasında duygu yoğunluklarını düşürmemesidir. Kadın erkeğine “lütfen masadan bulaşıkları kaldırırmısın” der ve erkek de saldırganca karşılarsa “hayır sen bana bunu yaptıramazsın” diyerek devam ederse bu olumsuz başlangıçtır.

Eğer kadın “zaten hiç masayıda toplamıyorsun, masadan bulaşıkları da mutfağa götür” diye genellemeler ile hiç yapmadığını ifade eden bir cümle muhtemelen erkeği daha kaygılı ve savunmacı yapacaktır. Kadının ve erkeğin söylemlerinde duygu yoğunluğunun fazla olduğunu görmekteyiz. Çiftler yoğunluğu az olan kelimeler seçmesi rahatlatıcı ve savunma ile karşılanmayan bir ilişkiye sebep olacaktır. Kadın erkeğine karşı geçmişte yaşanılanlardan ve genellemelerle yaklaşmadan sadece talebini ileterek “Hayatım, bana bulaşıkları toplamada yardımcı olur musun” diye başlaması daha kabul edilebilir olacaktır.

Erkek bunu kabul etmeyip kadının duygu yoğunluğunu artırmadan devam etmesi daha sağlıklı olacaktır yoksa tartışma kaçınılmazdır. Bazen de kadın duygu yoğunluğu fazla kelimeleri kullandığında erkek yoğunluğu düşürmeye çalışması ve “yemek için teşekkür ederim, ellerine sağlık, bugün çok yoruldun, ben sana yardım etmeyeyim de kime yardım edeyim” diyerek eşini anladığını hissettirmesi ortamı yumuşatacaktır. Aksine çiftler yoğunluğu düşürmezse boşanmaya sebep olabilecek bir faktörü daha oraya çıkarmış olacaklardır.

Aslında kadın öfkesini yansıtırken ben yalnızım duygusunu anlatmaya çalışmaktadır. Kadın biraz üzüldü ve adamda kadını yumuşatmıyorsa bu kötüdür. Erkekler eşlerini birazda olsa kendilerine kızmasına izin vermelidir. İzin vermeyip kadındaki negatif duyguyu hafifletemiyor ve aşırı tepki verirse buda ilişkinin kalitesini düşürmektedir. Adamında negatif duygulanımını kadında hafifletemiyorsa buda kötü olup karşılıklı yumuşatma içerisine girmeleri ilişkinin kalitesini artıracaktır.

Hanna levonson’ın araştırmasında, çatışma esnasında çiftlerin kalp atışı yükselip düştüğünü ve tekrar yükseldiğini gözlemlemiştir. Ama bazılarında devamlı yükselme devam etmiştir.

Yükselme devam ettikçede kavganın harareti de artmakta olduğunu görmüştür. İniş çıkış yaşayan çiftlerde ise regüle etme ve yumuşatmayı başardıkları için sorun daha rahat bir şekilde çözülmektedir. Fakat diğerlerinde sorun çözümsüzlükle ve birbirlerinden uzaklaşma ile sonlanmaktadır.

Kalp atışlarını düzenleyen çiftlere bakıldığında mizah unsurunu çatışma içerisinde kullanabilmektedirler. Burada çifler duyguyu değiştirmek için duygulanımı değiştirerek eşinin de duygusunu değiştirmektedir.

Sağ beyinden sağ beyine olan iletişim sayesinde, duyguların bulaşıcı etkisini çatışma esnasında mizahı kullanan çiftlerde çok net görmekteyiz. Mizah ile öfkeli olan eş bir anda duygusunun değişmesine ve sorunun çözümlenmesine yeni bir ortam hazırlamaktadır. Bunları kullanan çiftler boşanmaya giden süreci engellemektedir.

Biz insanlara kalp atışlarını düzenlemesini nasıl öğreteceğiz. Tam da çatışmanın ortasında iken bu insanlar nasıl yumuşayacak. Boşanmaları engellemek için kilit bir noktadır. Yukarıda basedilenlerle birlikte Gottman’ın anlatımına da kulak verirsek, başarılı evliliklerin beşe bir oranından bahseder ve beş pozitif, bir negatif duygulanımdan bahsetmektedir.

Eve geldiniz ve eşiniz güler yüzle sizi karşıladı, sizinle ilgilendi, gününüzün nasıl geçtiğini sordu, yorgunluğunuzu anlayışla karşıladı ve çocuklarla oyun oynadı gibi 5 pozitife odaklanmak gerektiğinden bahseder. Bu bakış açısı beş pozitif yanında bir negatifi çabuk tolere edebilecek duruma gelmemizi sağlar.

Fakat negatife yoğunlaşmamız eşe karşı öfke ile dolmamıza ve bu öfkeyi farkında olmadan anında olmasada başka bir olay esnasında çıkarmamızın yolunu açacaktır. Bakış açısını pozitife yoğunlaştırmak kalp atış hızının düzenlenmesine, kişinin zihnini daha fazla olumluya odaklanmasına ve çift ilişkisinin daha olumlu ilerlemesine sebep olacaktır.

Çift ilişkisinde her iki tarafında taş gibi sert olması, çatışma esnasında taşın birbirine vurulmasıyla kırılmalar, çatlamalar meydana gelir ve iki tarafında zararına bir sonuç ortaya çıkar.

İki tarafta öfke ile dolup taşar. Haklı haksız mücadelesi içerisine girerek çatışma döngüsü içerisinden çıkamayacak bir duruma gelirler. Bu sağlıksız bir iletişimdir. Bir başka çift ilişki biçiminde ise bir tarafın taş diğer kişinin ise hamur gibi olması sonucunda, taş olan hamur olana çattığında hamur taşın şeklini alır ve taş ayrıldığında yani iletişim bittiğinde hamur olan kişi taşın şeklini almasıyla karşı tarafın öfkesi ile hareket etmeye devam eder.

Eski haline gelmesi biraz zaman alacaktır. Bu hamur olan kişiler kendisi gibi hareket edemeyip karşının duygusu ile hareket eden kendisi olamayan ve kendi duygularının bir önemi olmayan karakterlerdir. Bir diğer ilişki biçiminde ise, bir kişi taş gibi sert ve soğuk iken diğer kişi peluş oyuncak formundadır.

Yani peluş sıkıldığında elin şeklini alan ve el çekildiğinde eski haline dönen bir yapıdır. İlk başta peluş olan kişi taşın şeklini alır yani sert olan eşinin öfkesini göğsünde yumuşatır, onu anlar ve anladığını hissettirir. Anlaşıldığnı hisseden eş ise rahatlar ve öfkesinin boşaldığını hissederek iletişim sağlıklı bir şekilde sona erer.

Taş ayrılınca peluş eski şekline geri dönerek kendi duyguları ile hayatına devam eder. Peluş ne taş olup ortalığı dağıtmış ne de hamur gibi her önüne gelenin duygusu ile hareket etmiştir. Çiftlerinde ilişkilerinde peluş oyuncak gibi olmaları ve ilk başta eşinin duygularını bir miktarda almaları ve paylaşmaları eşinin yumuşamasına sebep olacaktır. Uzun süreli hayatlarını bir arada devam ettiren çiftlerde bunu gözlemleyebiliriz.

Duygu dediğimiz şey küçük etkileşimlerde yatmaktadır. Tartışma esnasında mizah kullanmak, 5 pozitif, 1 negatif bakış açısı, yumuşamayı ve yumuşatmayı öğrenmek, bazen eşin negatif bir şeyler yansıtmasına izin vermek, duyguları tolere edebilmek, eşin duygularını yumuşatarak anlaşıldığını hissettirmek gibi bir çok yöntem ile sağlıklı bir ilişki ve sorun çözme yöntemleri bulunmaktadır. Çok basit yöntemlerle evliliklerin uzun süreli sağlıklı bir şekilde devam etmesi çiftlerin elindedir.

Evlenmeden önce gözünüzü dört açın, evlendikten sonrn yarısını kapayın. Benjamin Franklin,

Evlilikte büyük hedef barıştır, mutluluktur, huzurdur; münakaşaları kazanmak ve sana böyle olduğunu söylemiştim demek değil. Askeri deyişle, muharebeyi kaybedip savaşı kazanmak, muharebe kazanıp savaşı kaybetmekten çok daha iyidir. David Schwartz

Bu makale 15 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Psk. Dan. Fatih Fidan

Uzm. Psk. Dan. Fatih FİDAN, 1980 yılında Kahramanmaraş'ta doğmuştur.  İlk ve Orta öğretimini K.Maraş’ta tamamladı.Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik eğitimine Dokuz Eylül Üniversitesinde 2001 yılında başladı. 2005 yılında Buca Eğitim Fakültesinden mezun oldu.Üniversite yıllarında; Klinik Psikoloji, Özel Eğitim, İlk ve Orta öğretim de Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik stajlarını başarıyla tamamladı. 2016 yilinda Klinik Psikoloji yuksek lisansini tamamlayarak uzman klinik psikolog olmuştur. -2005-2008 yılları arasında İzmir’de Psikolojik Danışman ve Rehber olarak görev yaptı. -2008-2009 yılları arasında 8. Mknz. P.Tuğ. Kom. Yrd.’da Rehberlik Merkezinde Uzman Psikolojik Danışman olarak görev yaptı. -2009-2011 yılları arasında Mersin Adliye Sarayı Çocuk Mahkemesinde Pedagog olarak görev yaparken ergenler hakkında sosyal incelem ...

Etiketler
Vajinismus seans
Uzm. Psk. Dan. Fatih Fidan
Uzm. Psk. Dan. Fatih Fidan
Antalya - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube