Sosyal fobi

‘’Ya yanlış bir şey söylersem, rezil olurum, benim sıkıcı biri olduğumu düşünüyor veya ya bir şey içerken üzerime dökersem gibi düşündüğünüz zamanlar oldu mu? Peki kendinizi izleyen kişilerin olduğu ortamda performans sergilemekte zorluk çekiyor musunuz? Peki, öğretmen ya da müdür gibi otorite figürleriyle konuşurken nefes darlığı çekiyormuşsunuz gibi hissettiniz süreçler oldu mu? Gelin Sosyal Fobi’yi birlikte tanıyalım.’’

Sosyal fobi

Sosyal Fobi

           

            ‘’Ya yanlış bir şey söylersem, rezil olurum, benim sıkıcı biri olduğumu düşünüyor veya ya bir şey içerken üzerime dökersem gibi düşündüğünüz zamanlar oldu mu? Peki kendinizi izleyen kişilerin olduğu ortamda performans sergilemekte zorluk çekiyor musunuz?  Peki, öğretmen ya da müdür gibi otorite figürleriyle konuşurken nefes darlığı çekiyormuşsunuz gibi hissettiniz süreçler oldu mu? Gelin Sosyal Fobi’yi birlikte tanıyalım.’’

            Sosyal fobisi olan kişiler grup içinde yemek yemek, tanımadığı kişilerle konuşmak, kendisinden üst pozisyonda bireylerle sohbet etmek veya topluluk önünde sunum yapmak gibi sosyal ve performans gerektiren durumlarda yoğun ve sürekli bir kaygı yaşarlar. Bu kaygı çoğu zaman kızarma, titreme, terleme gibi belirtilere sebep olur. Bu belirtiler olumsuz değerlendirilme, komik görülme veya küçük düşme endişeleriyle ilişkili olarak kendini gösterir. Aslında herkes belli bazı durumlarda söz konusu duyguları yaşar ancak sosyal fobide bu durum çok daha şiddetli ve yoğundur.

            Sosyal fobi, bir diğer adıyla sosyal anksiyete tarih boyunca farklı yönleriyle tanımlanmış olsa da, 1980 yılında özgün bir psikiyatrik tanı olarak sınıflandırılmıştır. Sosyal fobi kavramı ilk defa 1903 yılında Fransız Psikiyatrist Janet tarafından tanımlanmıştır. Şimdiki modern formuyla ise ilk defa, 1966 yılında İngiliz Psikiyatrist Marks ve Gelder tarafından ortaya konmuş, daha sonra üzerinde çalışılmaya devam edilmiştir. 1980 yılında resmi olarak DSM’ye alınmış, 1990 yılında da Uluslararası Hastalık Sınıflandırmasının düzenlendiği ICD – 10’da yerini almıştır. Sosyal fobi son yıllarda araştırmaların yoğunlaştığı bir konu olarak önemini gün geçtikçe arttırmaktadır.

            Sosyal fobi yaygın görülebilen bir durumdur. Yapılan araştırmalarda kadınlarda, erkeklerden 1,5 kat daha sık rastlandığı belirlenmiştir. Sosyal fobi alt tipine göre değişmekle birlikte erken ve geç ergenlik dönemi arasında başlar (10-17 yaş). Genellikle ergenlikte başlasa da çocukluk yaşlarında belirtiler gözlenebilmektedir. Sosyal fobiye sebep olan etkenler arasında mizaç, aile tutumları ve yetiştirilme şekli (aşırı koruyucu vb), ailede benzer durumun varlığı, travmatik yaşantılar (reddedilme, dalga geçilme, dışlanma vb), farklı psikiyatrik şikâyetlerin varlığı gibi etkenler rol oynamaktadır.

Sosyal fobisi olan insanlar genellikle aşağıdaki durumlarla karşı karşıya kaldıklarında ciddi sıkıntılar yaşarlar;

  • Kalabalık bir ortamda başkalarına tanıtılmak
  • Bir şeyler yaparken veya yemek yerken izlenmek
  • Kalabalık içerisinde kendilerinden bahsedilmesi ya da eleştirilmek
  • Resmi bir ortamda bir şeyler söylemek durumunda kalmak
  • Mevki sahibi biriyle buluşmak
  • İnsanların ilgi odağı olmak

Sosyal anksiyete bozukluğuna eşlik eden duygusal ve fizyolojik belirtilerden bazıları;

  • Anksiyete
  • Korku
  • Yüzde kızarıklık
  • Çarpıntı
  • Aşırı terleme
  • Nefes darlığı
  • Ağız kuruluğu
  • Karın ağrısı
  • Mide bulantısı
  • Baş dönmesi
  • Acil idrara çıkma ihtiyacı
  • Ellerde ve seste titreme şeklinde sayılabilir. 

 

Sosyal fobi tedaviye oldukça iyi cevap veren ve ayrıntılı tanımlanmış bir rahatsızlıktır. Tedavi sürecinde ilaç ve psikososyal tedavi yaklaşımları tek tek veya birlikte kullanılabilir. Tek başına ilaç tedavisi ile kesin sonuç alınması daha güç olabilmektedir. Bu nedenle sosyal fobilerin tedavisinde, ilaç ve psikolojik tedavilerin birlikte uygulanması önerilmektedir.

Psikolojik tedavi yaklaşımında; ağırlıklı olarak bilişsel – davranışsal psikoterapiler, sosyal beceri eğitimleri, gevşeme egzersizleri, bireysel ve sosyal etkinlik tedavileri ile grup terapileri uygulanabilmektedir. Psikolojik tedavilerle bireyler, yanlış düşünce ve davranış kalıplarını tanıyabilmekte, önyargıları ile kendilerine yönelik olumsuz tutumlarını değiştirerek, daha gerçekçi beklenti ve davranış kalıpları oluşturabilmekte, başa çıkma stratejileri geliştirebilmekte, eksik olan sosyal becerileri kazanmakta ve iletişim güçlerini arttırmaktadır.

Uzman Klinik Psk. Damla KANKAYA SÜNTEROĞLU

Yazan: Psikolog Şeyma KACAR

Bu makale 13 Mayıs 2023 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Uzm. Kl. Psk. Damla Kankaya

Uzm. Psk. Damla KANKAYA, Almanya doğmuştur. Lisans öncesi eğitimini (ilk, orta ve lise) Nürnberg'de tamamlamıştır. Ardından başlamış olduğu Beykent Üniversitesi Psikoloji Bölümünden "Onur Öğrencisi" olarak mezun olmuş ve Psk. unvanı almıştır. Üniversite eğitimi süresince birçok ulusal kongre ve üniversite seminerlerine katılım göstermiştir. Birçok sosyal sorumluluk projesinde ve Beykent Üniversitesi Psikoloji Klübün'nde asil üye olarak  aktif görev yapmıştır. Ve Lisans eğitimi sırasında, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi, Sana Klinik Hastanesi (Almanya) stajyer psikolog olarak birçok kurum ve hastanede staj yapmış ve kendini geliştirmeyi hedeflemiştir. Mezuniyetini takiben aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü Klinik Psikoloji yüksek lisans eğitimine başlamış ve "Klinik Psikolog" olarak  yüksek lisans derecesini tamam ...

Yazarı sosyal medya'da takip edin
whatsapp
linkedin
instagram
facebook
Etiketler
Sosyal kaygı
Uzm. Kl. Psk. Damla Kankaya
Uzm. Kl. Psk. Damla Kankaya
İstanbul - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube