Panik atak, günümüzde sıkça rastlanan psikolojik bir hastalık türüdür. Gerçekte bir tehlike olmamasına rağmen kişide gerçek tehlike varmış hissinin oluşmasıyla ortaya çıkan, özellikle fiziksel semptomlarla kendini gösteren yoğun korku atağıdır. Panik atak yaşayan kişilerin aşırı derecede korkmalarına neden olan “kalp krizi geçireceğim ve öleceğim” düşüncesidir. Yani panik atağın temelinde ölüm korkusu yoğun olarak yaşanır. Bir çok kişi hayatında bir veya birkaç kez panik atak yaşayabilir. Fakat panik ataklar süreklilik arz ediyorsa panik bozukluğa evrildiği söylenebilir.
Panik atağın ne zaman geleceği tam olarak bilinmediğinden, kişi her an gergin ve huzursuzdur. Toplu taşıma araçlarında binmekte, avmlerde gezmekte, dışarıya çıkma gibi faaliyetlerde bulunmak istemez, böylece yaşamını daha da kısırlaştırır. Bu durum panik atak hastasını daha da kaygılandırarak panik nöbetlerinin artmasına neden olabilir.
Panik atak genelde aniden ortaya çıkar ve 10 ila 15 dk arasında zirveyi bularak yavaş yavaş azalmaya başlar ve yok olur. Panik atak bir tür anksiyete (kaygı) bozukluğu grubuna girer. En yaygın görülen panik atak semptomları, kalp çarpıntısı, mide ağrısı, göğüste veya kollarda karıncalanma, uyuşma, nefes alamama hissi, derelizasyon, çevreye karşı yabancılaşma hissi, ölüm korkusu, bayılma hissi, üşüme veya sıcak basması.
Panik atağın oluşması şu şekilde oluşur; her hangi bir durum karşısında korkarız ve korktuğumuz için hızlı hızlı nefes almaya başlarız. Bu nefes alış veriş göğüs ağrısı yada nefesin yetmemesi hissini beraberinde getirir. Hızlı nefes alış veriş beyne fazla oksijenin gitmesini sağlayarak kan dolaşımımızı hızlandırır. Hızlanan kan dolaşımını musluğa takılı bir hortumu birden açmaya benzetebilirsiniz. Kalbe baskı oluşturarak kalbin hızlı atmasını sağlar, bu süreçte vücudun dengesi değişmeye başlar. Vücutta karıncalanma, karın ağrısı, uyuşma hissi, bulantı gibi belirtiler meydana gelir. Bu süreçte düşünce olarak eyvah kontrolü kaybediyorum bayılacağım, öleceğim, delireceğim gibi düşünceler korku ve panik döngüsünü daha da artmasını sağlar.
Panik atağın nedenleri arasında, genetik faktörler, stresli bir geçmiş yaşantı, geçmişte yaşanan travmatik anılar, kişilik yapısı, antidepresan ilaç kullanımı gibi faktörler yer almaktadır.
Panik atak tedavi edilmediği zaman kişinin yaşam kalitesinde azalma gözlemlenir. Çünkü panik atak yaşayan kişi sıkça kaçınma davranışları sergiler ve korkusuyla yüzleşmek yerine daha az riskli olan evden dışarı çıkmak istememe, sinema, çarşı, Pazar, toplu taşımaya binmeme gibi kendine kaygı oluşturan ortamlardan uzak durur. Böylece problem daha da büyür.
Panik atak aslında oldukça kolay ve hızlı gerçekleşen tedaviye sahip olan bir hastalıktır. Burada önemli olan bir psikiyatri doktoruna muayene olarak uygun ilaç tedavisine başlamanızdır. Panik atakta ilaç tedavisinin yanında ilaçsız psikoterapi yöntemlerinin de oldukça etkili olduğu bilinmektedir. Çünkü panik atak yaşayan bireylerin aslında geçmişte yaşadıkları ve atlatmakta zorlandıkları olaylar veya travmalar olabilmektedir. Bu kişiler psikoterapi desteği alarak yaşamış oldukları psikolojik durumu anlamlandırıp panik atakla nasıl başa çıkabileceklerini öğrenebilmektedir. Burada kişinin uyum sağlayabileceği iyi bir terapistten destek alması oldukça önemlidir. Panikatakta bilişsel davranışçı terapi, EMDR (Göz hareketleriyle duyarsızlaştırma ve yeniden işleme) terapi, EFT (Duygusal Özgürleşme Tekniği) gibi bilişsel yöntemlerin en az ilaç kadar etkili olduğu yapılan araştırmalarla bilinmektedir. Bu yöntemler ile kişinin olaylara yüklediği duygu, düşünce, davranış örüntüsü terapistle birlikte yeniden ele alınarak işlenir. Davranışsal ev ödevleri verilir, terapi seansı esnasında bir takım müdahalelerde bulunulur. Panik atağın ne olduğu, panik atakla kalp krizinin farklı şeyler olduğu danışanla tartışılarak bu durumun tamamen psikolojik alt yapısının olduğu danışana bilimsel olarak anlatılır. Panik ataktan dolayı kimsenin ölmediği, nefes kontrolü, kalp çarpıntısı gibi durumlar karşısında aslında kontrolün bireyin kendisinde olduğu uygulamalı olarak çalışılır. Danışanda oluşan “kontrol bende” düşüncesi tedavide oldukça etkilidir. Ve ilerlemenin sağlanması için gereklidir. Terapist tarafından danışanın kaçınma davranışları tespit edilir ve uygulanabilecek yüzleşeme ödevleri belirlenerek korkularla yüzleşme sağlanır böylece aslında korkulan şeyin tamamen zihinde var olup büyütülen bir düşünceden ibaret olduğu danışan tarafından deneyimlenir. Felaketleştirme senaryoları böylece çürütülerek ilerleme kat edilir. Seanslarda nefes teknikleri, progresif gevşeme egzersizleri, olumlu düşünme egzersizleri gibi yöntemler uygulanarak kaygıyla nasıl baş edileceği öğretilir ve bu öğretilen yöntemlerin yaşama geçirilmesi için cesaretlendirilir.