Meik ve sofıa ile ilgili vaatler sorumsuzluk örneğidir !

Meik ve sofıa ile ilgili vaatler sorumsuzluk örneğidir !

Son ayların modası olan tarama cihazları MEIK ve SOFIA ile ilgili olarak medyada çıkan pohpohlayıcı haberler, “sorumsuz gazetecilik nasıl yapılır” gibi bir derste kullanılmaya son derece uygun örnekler! Daha da acı olan, bu radyolojik teşhis cihazlarını böyle yalan yanlış, gayrı bilimsel, aldatıcı şekilde tanıtan tıp profesörlerine ve doçentlerine, hatta radyoloji profesörlerine sahip bir ülkeyiz. Açıklayalım:

MEİK için “Radyasyon olmadan 30 saniyede teşhis” vaadi (1) safsatadır! MEİK ne mamografinin, ne ultrasonun, ne de MR’ın yerini tutabilir! Birçok ülkede taramada kullanıldığı beyanı yanıltıcıdır. Kanserli hücrenin net görüntülenmesine imkan verdiği yalandır! Hiçbir radyolojik yöntem kanser hücrelerini gösteremez. O aşamaya çok uzağız. Erkeklere ve 16 yaş üstü tüm kadınlara sınırsız kere uygulanabiliyormuş. Gereği ve yararı olmayan bir şeyi kullansanız ne olur, kullanmasanız ne olur? Gebelerde kullanıldığını söylemek de art niyetlidir!  Bir kere gebelerde MEİK’in yanlış pozitif tanı oranı çok daha da yüksek olmalıdır (elektrik impedans değerleri metabolizma hızına ve dolayısıyla damar yoğunluğuna bağlı, gebe memesinde ise bunlar doğal olarak arttığı için) ki bu da bu cihaz yüzünden “gereksiz biyopsi” riskinin gebelerde daha da yüksek olması demektir. İkincisi, genel olarak gebelik yaşları zaten bizim mamografi taraması tavsiye ettiğimiz yaşlara uymaz. Elbette esas olan daima hastanın iyiliğidir. Mamografinin (veya herhangi başka bir tıbbi yaklaşımın) gerekliliğine (hasta gebe olsun ya da olmasın), hastamın biricikliğini unutmayarak ve onun bundan göreceği fayda ve zararları tartarak karar veririm. Yaşı mamografi taramasına uysa bile bir gebeye tarama için ilk önereceğim yöntem mamografi olmaz ama diğer yöntemlerden sonra mamografinin tek aydınlatıcı olacağına inandığım bir durum varsa (bebeği radyasyondan koruyucu önlemlerle) mutlaka mamografi öneririm. Tıbbın temel kuralına bütün kalbimle inanırım: “Hastalık yoktur, hasta vardır”. Ben şunu da ekliyorum: “ Sınırlar yoktur, koşullar vardır”.

MEİK’in meme bezi ile ilgili tüm hastalıkların teşhisine yaradığı, hastanın meme kanserine karşı risk altında olup olmadığını belirlediği, “otomatik yorumlama” ile hızlı ve kesin tanı sağladığı iddiaları da kocaman yalanlardır! Beyanatlardan birinin sahibi olan cerrahi doçenti arkadaşımız asıl derdini bir satır arasında belli ediyor: “Risk grubunda olan hastalar daha sıklıkla muayene edilerek kanser çok daha erken dönemde, herhangi bir belirtisi yokken teşhis edilebilecek ve kanserden ölüm oranları çok düşecektir”. Vah, vah, çok yazık…

SOFİA’ya gelince,

Bu cihaz için ortaya atılan “Masaj yatağında mamografi” iddiası (2) şarlatanlıktır! Masaj yatağı saçmalığı bir tarafa, SOFIA mamografi değil ki, bir ultrason cihazı! Ultrason olarak kullanılabilir, mamografi yada MR yerine değil! Bütün ultrason cihazları gibi yüksek frekanslı ses dalgalarıyla görüntü oluşturuyor (ultrasound= ultrases), bu nedenle doğal olarak radyasyon içermiyor. Doğruyu söylediklerinde bu kadar sansasyonel olmayacağını düşünüyorlar. Ultrasonun ne olduğuna halkımız vakıf ya (!) o yüzden yeni şarkı söylemek gerek. Bu reklamda özel isim (SOFIA) kullanılmasının gerçek nedeni bu. Bu cihaz A.B.D’ de yeni ruhsat aldı ve hızla yayılacağını tahmin ediyorum. Neden derseniz, ABD’de radyologların büyük çoğunluğu ultrason yapmayı bilmez çünkü eğitimlerinde pek yeri yoktur. Onun da nedeni, ultrason incelemesinin zaman alıcı ve nisbeten zahmetli, oysa radyologların zamanlarının çok değerli olmasıdır (vakit gerçekten de “nakittir” orada). Bu işi çok daha ucuza mal etmek için teknisyen kullanırlar. Yani ultrason incelemelerini ultrason teknisyenleri yapar, radyologlar onların çektikleri görüntüleri değerlendirir ve böylece hastaya hiç dokunmadan ve onunla görüşmeden tanı koymaya çalışırlar. Bu cihazın ABD’de çok satacak olmasının temel nedeni, teknisyenin yükünü azaltacak, daha kısa sürede daha çok hasta incelenmesini sağlayacak olmasıdır (tamamen maddi nedenler), yoksa “daha doğru teşhis” ya da “mamografinin yerine kullanılabilecek olması” değil!  Zaten bununla ilgili araştırmaların başlıca amacı da yöntemin klasik ultrason kadar yararlı olup olmadığını görmektir. Ultrason görüntülerinin  “3 boyutlu ” olması abartılacak bir özellik değildir. “Otomatik” lafı yanıltıcı şekilde kullanılıyor (oysa asansörün doğru kata geldiğinde kendi kendine durması gibi bir işlev ifade eder). SOFIA ile “hamilelere bile meme taraması yapılabileceği” beyanı da yanıltıcıdır (yine kadınları zayıf noktalarından avlama sanatı) çünkü hiçbir ultrason yönteminde radyasyon yoktur ama kanser taraması, gebe kadınların yaş geneline bakılırsa zaten gereksizdir. Bu yöntemin Avrupa’da aynı derecede ilgi göreceğini sanmam çünkü sağlık yapılanması daha farklı (daha çok bizdekine benziyor). Bizde gerekli mi derseniz? Kesinlikle HAYIR derim! Bir kere ultrasonu doktorun (radyoloğun) bizzat yapması gerektiğine inanırım. Bir başkasının (değil teknisyen, radyolog bile olsa)  yaptığı ultrason incelemesinin resimleriyle yorum yapmak yeterince sağlıklı değildir. Bu yöntemin Türkiye’de yayılması hastaların suistimalini daha da kolaylaştırır, “haksız kazancı”, “gereksiz tetkikleri”, “gereksiz biyopsileri” ve “yersiz sağlık maliyetlerini” daha da arttırır. Öte yandan zaten bizde doktor emeği o kadar ucuz ki teknisyen çalıştırmaktan pek farkı yok. Bizim bölümlerdeki radyolog sayısına Amerikalılar şaşırıyor, “biz bu kadar çok radyolog çalıştıracak kadar zengin değiliz” diyorlar.

Cihazlarla ilgili asılsız vaatlerin nedenine gelince, radyoloji cihaz piyasası dünyanın her tarafında tıbbın uygulanışını belirler. Halkı hiç hissettirmeden istenen yola sokmanın ana yolu doktor ofislerinden ve tıp derneklerinden geçer.  Klasik olarak “mucize cihaz” doktorun ofisine hediye edilir ve karşılığında bu küçük dayanışmanın anısına bir gazete haberi yaptırılır! Doktor yeni hastalar kazanırken, onun itibarlı isminin etkisiyle başka doktorlar ve hastalar mucizevi cihazın peşine düşerler. Alın size piyasa! İlgili tıp derneklerini göreve çağırmak ise yararsız bir çaba. Şöyle ki başlıca ilgili dernek olan Türk Radyoloji Derneği şu MEİK cihazıyla ilgili beyanların safsata olduğunu Ocak 2012’de haberin çıktığı gazetede ağır bir dille ifade etti (3) ama Mayıs 2012’deki Ulusal Meme Radyolojisi kongresinde MEİK’ i pazarlayan firmanın temsilcisine tek başına konuşmacı olduğu bir uydu sempozyum tahsis etmekten de geri durmadı (4)! Karşılığından vazgeçemedi belli ki!

Sözün özü, yetkililerden medet ummayın. Kendinizi korumak size kaldı!

KAYNAKLAR:

1. http://www.hurriyet.com.tr/saglik/19665824.asp
2. http://www.hurriyet.com.tr/saglik/20771408.asp
3. http://www.hurriyet.com.tr/saglik/19678609.asp
4. http://www.memeradyolojisi2012.org/bilimsel_program.asp

 

.

 

 

Bu makale 9 Mart 2019 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Prof. Dr. Ayşegül Özdemir

Prof. Dr. Ayşegül ÖZDEMİR, lisans öncesi öğreniminin ardından Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde başladığı tıp eğitimini başarıyla tamamlayarak tıp doktoru unvanı almıştır. İhtisasını ise Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Radyoloji Anabilim Dalı'nda almış ve Radyoloji Uzmanı olmuştur.  1991 yılından beri alt uzmanlık alanı olan Meme Radyolojisi ile ilgili çalışmalarına devam eden Prof. Dr. Ayşegül ÖZDEMİR, 2000 yılında Doçent, 2006 yılında ise Profesör unvanını almıştır. Türkiye’de meme kanseri tarama ve takip protokollerinin uygulanmasında, mamografik kalite ve radyasyon dozu çalışmalarında, meme görüntülemesinde başarı ve verimlilik kıstaslarının ölçümünde, iyi huylu meme lezyonlarında biyopsi yerine radyolojik takip, tarama amaçlı meme ultrasonografisi, stereotaksik ve sonografik biyopsi, cerrahi biyopsi öncesi telle işaretle ...

Prof. Dr. Ayşegül Özdemir
Prof. Dr. Ayşegül Özdemir
Ankara - Radyoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube