Kaygının Bedende Yankısı: Panik Atak Üzerine
Bazen beden, bir hikâyeyi sözcüklerden önce anlatır. Kalp hızlanır, nefes daralır, göğüs sıkışır. O an, neyin ne olduğunu ayırt edemeyiz; “ölecek miyim?” sorusu bile gerçek gelir. Panik atak, zihnin “şimdi tehlike var” çığlığının, beden aracılığıyla yankılandığı bir deneyimdir. Ama her zaman bir tehlike yoktur—sadece bir alarm sisteminin fazla duyarlı hale gelmiş olması vardır. Elbette bu deneyimi yaşamış olmak, sizi bozuk, zayıf ya da “aşırı hassas” yapmaz. Bu, insani olanın bir yansımasıdır.
Zihin Kaçmak İster, Beden Hatırlatır
Panik atağın ardından sıkça gelen bir düşünce vardır: “Bir daha olursa ne yapacağım?” Bu da genellikle kaçınmaya, kontrol arayışına ve bedenle savaşmaya dönüşür. Oysa Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT), bu döngüyle savaşmak yerine, onunla birlikte kalmayı, ona alan açmayı önerir. Çünkü kaçındıkça büyür; bastırdıkça daha da içeriden seslenir. Kaygıyla, bir düşman gibi değil; bir mesaj taşıyan misafir gibi ilgilenmeyi öğrenebiliriz. O mesaj her zaman net değildir—ama ona yer açmak, zihnin değil, yaşamın rehberliğinde ilerlemek demektir.
Bir An'da Kalabilme Cesareti
Panik atağın etkisiyle yaşam alanınız daralmış olabilir. Metroya binmemek, yalnız kalamamak, dışarı çıkamamak… Tüm bu kısıtlamaların merkezinde, kaygının gelmesi değil, gelme ihtimalinin yarattığı korku vardır. ACT, bu ihtimallerle birlikte hareket edebilmeyi, değerlerin doğrultusunda adım atabilmeyi destekler. Panik atağın gelmemesini garanti edemeyiz. Ama onunla birlikte yürüyebilme cesaretini, küçük adımlarla inşa edebiliriz. Çünkü mesele, kaygının olmaması değil; onunla birlikte neyin mümkün olabileceğini keşfetmektir.