Gençlerde Sosyal Kaygıya Karşı Etkili Bir Yol: Bilişsel Davranışçı Terapi


Sosyal fobi, bireyin kendisine yabancı olan ya da kendi hayatında sosyal ilişkilerinde bulunan bireyler tarafından değerlendirilebileceği ve bir şekilde yargılanabileceği ile ilgili korku yaşadığı bir kaygı bozukluğu türüdür. Son yıllarda ve günümüzde sosyal fobi, özellikle çocuk ve ergenlerde görülen en yaygın kaygı bozukluklarından biri olarak tanımlanmaktadır (Özsoy, Turan, 2022). Günümüzde bu bozukluğun tedavisinde yüz yüze terapi kadar online terapiler de giderek daha fazla tercih edilmekte, özellikle erişim zorluğu yaşayan gençler için önemli bir alternatif sunmaktadır.
Aynı zamanda sosyal fobi, bu bireylerin bir topluluğun önünde ya da kendisine yabancı olan kişilerle konuşmaktan kaçma, rahatsızlık ya da yetersizlik hissi duyma, hata yapmaktan aşırı derecede korkma gibi tepkilere neden olabilen kaygı türlerinden biridir (Kermen, Tosun, Doğan, 2016). Sosyal fobi tanısı olan bireylerde, yaşanan kaygı ya da aşırı korkunun anlamlı olmadığını bildikleri, kaygı yaratan durumdan kaçınma ihtiyacı duydukları veya yaşanan yoğun korku ya da kaygı ile bu duruma katlanma davranışı gösterdikleri gözlenmektedir (Güçray, Sabahattin, 2002).
Sosyal fobinin tam olarak başladığı ve ilk görülmeye başlanan yaşları belirlemek oldukça zor olmakla birlikte, yapılan çalışmalarda çoğunlukla ortalama olarak 13-14 yaşlarında başladığı, 25 yaşından sonra başlamasının nadir olduğu ve erken yaşta özellikle ergenlik döneminde başlamasına rağmen bu bozukluğa sahip olan hastaların tedaviye yıllar sonra başladığı görülmektedir (Ergün, 2005). Online terapi uygulamaları, bu tedaviye geç başlama sorununu azaltma potansiyeli taşımaktadır; çünkü ergenler ev ortamında, daha rahat hissettikleri bir şekilde terapiye katılabilmektedir.
Sosyal fobinin genel olarak sıkça iki alt tipe ayrıldığı görülmektedir. Bunlardan ilki; yaygın olarak görülen sosyal fobi, bireyin belli durumlar olmaksızın her durumda gösterdiği kaygı halidir. Diğeri ise yaygın olarak görülmeyen sosyal fobi; bireyin sadece belli durum, kişi ya da olaya gösterdiği kaygı halidir.
Bu bozukluğun kişinin kendisini ikili iletişimden ya da sosyal ortamlardan soyutlayarak kişilerarası ilişkilerden olabildiğince uzak durması, kişiye önemli ölçüde zarar veren etkileri nedeniyle ciddi bir davranış bozukluğu olarak karşımıza çıkmaktadır (Demir, 2009). Ergenlik döneminde özellikle bedensel olarak meydana gelen hızlı değişimler, kişinin kendisinin başkalarınca değerlendirilip yargılandığına inanmasına sebep olarak sosyal ve toplumsal alanlarda kaygı, korku ve panik halinin artarak sosyal fobi yaşanmasına neden olduğu düşünülmektedir (Eriş, 2013).
Yapılan araştırmalar sonucunda bilişsel davranışçı terapinin, sosyal anksiyete bozukluğu tanısı alan ergenler üstünde etkili bir tedavi olduğu ortaya konmaktadır. Ayrıca son yıllarda yapılan çalışmalar, BDT’nin online platformlar üzerinden de etkili bir şekilde uygulanabildiğini ve yüz yüze terapiye benzer sonuçlar verdiğini göstermektedir. Bununla birlikte erken yaşta tanı ve tedavinin önemi günümüzde sosyal fobi ve bilişsel davranışçı terapiyi inceleyen literatürde vurgulanmaktadır. Genel olarak sosyal anksiyete bozukluğu günümüzde ve son zamanlarda gençlerin sıklıkla yaşadığı bir kaygı bozukluğu olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bilişsel davranışçı terapi (BDT), kişideki bilişsel bozulmalara odaklanarak ortaya çıkan bozukluğun yarattığı davranışa neden olan bilişsel bozulmanın değiştirilmeye çalışıldığı bir psikoterapi yöntemidir. Online BDT seanslarında da benzer şekilde, danışanın düşünceleri ve bu düşüncelerin yol açtığı davranışlar üzerinde çalışılarak, farkındalık ve değişim hedeflenmektedir. Ergenlerde ise bilişsel davranışçı terapi yöntemi çalışılırken, öncelikle bilişsel bozulmanın ortaya çıkardığı davranışa sebep olan düşünceler hakkında, bu inançların düzenlenerek farkındalık yaratılması amaçlanmaktadır (Süler, 2017).
Erken yaşlarda gelişmekte olan çocukların ergenlik döneminde kendilerini psikolojik, sosyal, fizyolojik açıdan zorlayan bir bozukluk olan sosyal fobi, bozukluğun tedavisinde ilerleyen yaşlarda bireylere yaşattığı olumsuz sonuçlar nedeniyle erken yaşlarda tanı koyabilmenin ve bununla birlikte hem uygun hem de gelişme gösterebilecek terapi yöntemlerinin kullanılması bireylerin hayatında daha fazla yıpranmadan yaşanan pozitif gelişmelere sebep olacaktır. Bu süreçte online terapi, coğrafi mesafe, zaman kısıtlaması veya sosyal kaygı nedeniyle yüz yüze görüşmeye gitmekte zorlanan gençler için önemli bir fırsat sunmaktadır.
Kaynakça: https://www.pearsonjournal.com/index.php/pub/article/view/548/481
Yazarlar: Azra SALMAN, Meryem KARAAZİZ