Doktorsitesi.com

Erich Fromm'un Merceğinden Sevgi

Psk. Duygu Rabia Üzülmez
Psk. Duygu Rabia Üzülmez
8 Ağustos 202511 görüntülenme
Randevu Al
Erich Fromm sevgiye dair ifadeleri ile de tanınarak alıntılanan bir psikanalist ve yazardır. Bu makalede kendisinin sevgi üzerine yazmış olduğu kimi alıntıları okuyacak ve sevginin anlamı, sevginin barındırdıkları ve neler ile bağlantılı olduğunu düşünme fırsatı elde ediyor olacağız. Fromm'un sevgi anlayışı, onu salt romantik bir duygu olmaktan çıkarıp, bireyin psikodinamik gelişiminin bir göstergesi olarak konumlandırır. Olgun sevgi, bireyin kendi içsel çatışmalarını ve bağımlılıklarını aşarak, özgürce ve sorumlu bir şekilde bağlanma kapasitesini kazanmasıyla mümkündür. Bu, sevginin sadece bir duygu değil, aynı zamanda gelişim yolculuğumuzun en önemli ve en zorlu sanatlarından biri olduğunu hatırlatır.
Erich Fromm'un Merceğinden Sevgi

Sevgi ve Büyüme Üzerine

"Sevgi, sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir sanattır. Tıpkı herhangi bir sanat gibi, öğrenmeyi, çabayı ve disiplini gerektirir. Sevmek, birine duyulan pasif bir arzu değil, aktif bir eylemdir; sorumluluk, özen, saygı ve bilgi gerektiren bir süreçtir. Gerçek sevgi, karşılıklı büyüme ve gelişme üzerine kuruludur. İki insan, birbirini dönüştürmek yerine, birbirlerinin kendi en iyi versiyonları olmalarına destek olduğunda, işte o zaman sevgi gerçekten yeşerir."

Sevginin Psikodinamik Eylemi: Pasif Arzu ve Olgun Bağımlılık

Fromm'un sevgiyi "pasif bir arzu değil, aktif bir eylem" olarak tanımlaması, psikanalizin temel kavramlarından biri olan libidonun (yaşam enerjisi) dinamiklerini çağrıştırır. Pasif arzu, kişinin kendi içsel boşluğunu doldurmak veya narsistik ihtiyaçlarını tatmin etmek için başkasını bir nesne olarak kullanmasıdır. Bu durum, İd'in ilkel dürtülerinden ve erken çocukluk döneminde oluşan güvensiz bağlanma şemalarından kaynaklanabilir. Birey, bu bağımlılıkla kendi varoluşsal yalnızlığını gidermeye çalışır.

Öte yandan, Fromm'un vurguladığı "aktif eylem" ise, Ego'nun güçlenmiş ve bütünleşmiş bir durumda olduğunu gösterir. Bu, kişinin kendi içsel kaynaklarıyla ayakta durabildiği ve bir başkasına ihtiyaçtan öte, sevgiyle ve özgürce yaklaşabildiği bir durumdur. Bu olgun yaklaşım, bireyin kendi bütünlüğünden ödün vermeden, karşılıklı saygı ve özenle bir bağ kurabilmesini mümkün kılar. Bu, Freud'un libidonun olgun bir şekilde nesneye yönelimi kavramı ve nesne ilişkileri teorisyenlerinin sağlıklı ayrışma-bireyleşme süreçleriyle yakından ilişkilidir.

Sevgi ve Büyüme: Yansıtma ve Bütünleşme

Fromm'un "Gerçek sevgi, karşılıklı büyüme ve gelişme üzerine kuruludur. İki insan, birbirini dönüştürmek yerine, birbirlerinin kendi en iyi versiyonları olmalarına destek olduğunda, işte o zaman sevgi gerçekten yeşerir" tespiti, ilişkinin psikolojik bir dönüşüm alanı olarak işlevini vurgular. Psikanalitik açıdan, bu karşılıklı destek, bir partnerin diğerine kendi içsel çatışmalarını veya eksikliklerini yansıtmak (projeksiyon) yerine, onu olduğu gibi kabul etmesiyle mümkündür.

Olgunlaşmamış ilişkilerde, bireyler bilinçsizce kendi eksikliklerini partnerlerinde tamamlamaya veya onları kendi narsistik fantezilerine göre şekillendirmeye çalışır. Bu durum, karşı-aktarım dinamikleriyle ilişkiyi zehirleyebilir. Gerçek sevgi ise, her iki bireyin de kendi bütünleşik benliğini koruyarak ve diğerinin bireyselliğine saygı duyarak, birbirlerinin kişisel gelişimine rehberlik etmesini sağlar. Bu süreç, bireylerin kendi içsel potansiyellerini gerçekleştirmelerine ve kendilik algılarını pekiştirmelerine olanak tanır. Sevgi, bu bağlamda, her iki bireyin de psikolojik büyüme ve olgunlaşma yolculuğunda bir katalizör işlevi görür.

Sevgi: Aktif Bir Eylem ve Sanat

"Sevgi, pasif bir duygu değil, aktif bir eylemdir; bir 'alma' değil, bir 'verme'dir. Olgunlaşmamış sevgi der ki: 'Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var.' Olgun sevgi der ki: 'Sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum.' Sevgi bir sanattır; tıpkı yaşamayı öğrenmek gibi, onu öğrenmek için de çaba ve pratik gerekir. Başkalarına, kendimize ve genel olarak yaşama karşı tutumumuz, sevginin temellerini oluşturur."

Pasif Sevgi ve Bağımlılık Dinamikleri

Fromm'un "Olgunlaşmamış sevgi der ki: 'Seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var'" tespiti, psikanalizin bağlanma teorileriyle ve nesne ilişkileri okullarıyla güçlü bir paralellik taşır. Bu tür bir sevgi, bireyin kendi içsel boşluğunu doldurmak veya narsistik ihtiyaçlarını tatmin etmek için başkasını bir nesne olarak kullanmasıdır. Bu durum, erken çocukluk döneminde yaşanmış güvensiz bağlanma deneyimlerinin veya kendilik bütünlüğündeki eksikliklerin bir yansıması olabilir. Kişi, bu bağımlılıkla kendi varoluşsal yalnızlığını ve eksiklik duygusunu gidermeye çalışır. Bu pasif sevgi, gerçekte bir sevgi değil, bir bağımlılık döngüsüdür ve bireylerin karşılıklı olarak birbirlerinin gelişimini engellemesine neden olur.

Olgun Sevgi: Kendilik Bütünlüğü ve Verme Eylemi

Öte yandan, Fromm'un "Olgun sevgi der ki: 'Sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum'" sözü, sevginin bireyin Ego'sunun güçlenmiş ve bütünleşmiş bir durumda olduğunu gösterir. Bu, kişinin kendi içsel kaynaklarıyla ayakta durabildiği ve bir başkasına ihtiyaçtan öte, sevgiyle ve özgürce yaklaşabildiği bir durumdur. Bu sevgi, bir "verme" eylemidir, yani birey kendi içsel zenginliğini ve enerjisini başkasına sunar. Bu durum, sadece başkasını değil, aynı zamanda kendisini de dönüştüren, yaratıcı bir süreçtir. Psikanalitik açıdan bu, kendilik bütünlüğüne ulaşma ve nesne ilişkilerinde olgunlaşma sürecini ifade eder. Birey, kendi benliğinden ödün vermeden, karşılıklı saygı ve özenle bir bağ kurabilmesini mümkün kılar.

Sevgi Bir Sanattır: Disiplin ve Psikolojik Gelişim

Fromm'un sevgiyi "bir sanat" olarak tanımlaması, onun kendiliğinden oluşan bir durum değil, çaba, pratik ve psikolojik disiplin gerektiren bir süreç olduğunu vurgular. Tıpkı bir enstrüman çalmayı öğrenmek gibi, sevgi de bilinçdışı dürtülerimizi kontrol altına alma, savunma mekanizmalarımızı tanıma ve empati kapasitemizi geliştirme çabasını içerir. Bu, kendimize ve başkalarına karşı geliştirdiğimiz tutumların, sevginin temelini oluşturduğunu ve bu tutumların sürekli olarak gözden geçirilmesi ve dönüştürülmesi gerektiğini gösterir. Bu sürekli öğrenme ve pratik süreci, bireyin psikolojik olgunlaşmasını ve daha sağlıklı, anlamlı ilişkiler kurma yeteneğini pekiştirir.

Sevgi ve Bilgi Arasındaki Bağ

"Sevgi, sadece birine karşı duyulan bir his değildir; aynı zamanda onu anlama ve bilme eylemidir. Birini gerçekten sevmek için, onun iç dünyasını, korkularını, arzularını, hayallerini ve sınırlarını bilmemiz gerekir. Bu bilgi, yüzeysel bir gözlemden öteye geçer; empati, sabır ve açık yüreklilikle edinilir. Bilgi olmadan sevgi kördür, sevgi olmadan bilgi ise soğuk ve anlamsızdır."

Bilme Eylemi: Yansıtmanın Ötesinde Nesne İlişkileri

Fromm'un vurguladığı "anlama ve bilme eylemi," psikanalizin nesne ilişkileri teorileriyle doğrudan bağlantılıdır. Olgunlaşmamış ilişkilerde, bireyler partnerlerini olduğu gibi görmekte zorlanır; bunun yerine, kendi içsel çatışmalarını, korkularını ve fantezilerini partnerlerine yansıtırlar (projeksiyon). Birini gerçekten "bilmek" ise, bu yansıtma mekanizmasını aşmayı gerektirir. Bu, partnerin kendi başına, ayrı ve özgün bir birey olduğunu kabul etme yeteneğidir.

Fromm'un "Bilgi olmadan sevgi kördür" demesi, bu durumu net bir şekilde özetler. Yüzeysel bir gözlem ve fantezi üzerine kurulu bir ilişki, derinlikten ve gerçeklikten yoksun kalmaya mahkûmdur. Gerçek bir sevgi, partnerin bilinçdışı motivasyonlarını, savunma mekanizmalarını ve iç dünyasını anlamak için gösterilen çabayla mümkündür. Bu, bir terapi seansındaki aktarım ve karşı-aktarım süreçlerinin farkındalığına benzer bir derinliği içerir.

Empati ve Açık Yüreklilik: Ego Sınırlarının Esnekliği

Fromm'un "Bu bilgi, yüzeysel bir gözlemden öteye geçer; empati, sabır ve açık yüreklilikle edinilir" ifadesi, sevginin psikodinamik bileşenlerine işaret eder. Empati, psikanalitik açıdan, kişinin kendi ego sınırlarını geçici olarak askıya alıp, diğerinin iç dünyasını onun perspektifinden deneyimleme yeteneğidir. Bu, sadece "senin hislerini anlıyorum" demek değil, aynı zamanda o hisleri kendi içimizde de hissedebilme kapasitesidir. Bu kapasite, güvenli bir bağlanma figürüyle kurulan erken ilişkilerde gelişir.

Açık yüreklilik ise, kişinin kendi savunma mekanizmalarından ve önyargılarından vazgeçerek, kendini savunmasız kılma cesaretidir. Bu, hem partnerin kendini açmasını kolaylaştırır hem de ilişkinin güvenli ve samimi bir zemin kazanmasını sağlar. Bu sayede iki birey, sadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da bir araya gelebilir.

Sevgi, Saygı ve Sorumluluk

"Sevginin dört temel bileşeni vardır: özen, sorumluluk, saygı ve bilgi. Özen, sevdiğimiz kişinin iyiliğini aktif olarak önemsemektir. Sorumluluk, onun ihtiyaçlarına karşı duyarlı olmaktır, sadece fiziksel değil, ruhsal ihtiyaçlarına da. Saygı, sevdiğimiz kişinin benzersizliğine ve özerkliğine değer vermektir; onu kendi istediğimiz gibi dönüştürmeye çalışmamaktır. Ve tüm bunların temelinde, sevdiğimiz kişiyi gerçekten anlama çabası olan bilgi yatar."

Özen ve Sorumluluk: Erken Bağlanma Deneyimlerinin Mirası

Fromm'un özen ve sorumluluk tanımları, psikanalizin bağlanma teorileri ve nesne ilişkileri kuramlarıyla yakından ilişkilidir. Sevilen kişinin iyiliğini aktif olarak önemseme ve onun fiziksel ile ruhsal ihtiyaçlarına duyarlı olma yeteneği, bireyin erken çocukluk döneminde birincil bakıcısıyla kurduğu ilişkinin bir yansımasıdır. Güvenli bağlanma deneyimleyen bireyler, başkalarına karşı daha kolay empati kurar ve sorumluluk alabilirler. Eğer bir kişi bu özeni ve sorumluluğu gösteremiyorsa, bu durum, kendi temel ihtiyaçlarının yeterince karşılanmadığına veya erken dönemde güvenli bir nesne ilişkisinin kurulamadığına işaret edebilir. Bu da, kişinin yetişkin ilişkilerinde bağımlılık veya kaçınma gibi patolojik döngüleri tekrarlamasına yol açar.

Saygı: Narsisizmin Aşılması ve Bütünleşik Kendilik

Saygı, psikanalitik açıdan, narsisizmin aşıldığı ve bireyin kendi sınırlarını net bir şekilde algılayabildiği olgun bir ego yapısının göstergesidir. Fromm, "sevdiğimiz kişinin benzersizliğine ve özerkliğine değer vermek" ve "onu kendi istediğimiz gibi dönüştürmeye çalışmamak" derken, partneri bir nesne ya da kendi fantezilerinin bir uzantısı olarak görmekten vazgeçmeyi vurgular. Olgunlaşmamış sevgi, genellikle kendi eksikliklerini veya ideallerini partnerine yansıtarak, onu değiştirmeye çalışır. Bu tür ilişkilerde, bir taraf diğerinin varoluşunu kendi narsistik ihtiyaçlarına göre şekillendirir. Gerçek saygı ise, her iki bireyin de kendi bütünleşik benliğini koruyarak ve diğerinin bireyselliğine değer vererek, ilişkinin sağlıklı bir şekilde gelişmesine olanak tanır.

Bilgi: Empati ve Bilinçdışı Dinamiklerin Farkındalığı

Sevginin en temel bileşeni olarak tanımlanan bilgi, Fromm için yüzeysel bir gözlemin çok ötesindedir. Psikanalitik açıdan bu bilgi, kişinin kendi bilinçdışı dinamiklerinin ve savunma mekanizmalarının farkında olarak, partnerinin iç dünyasını da bu çerçevede anlamaya çalışmasıdır. "Sevdiğimiz kişiyi gerçekten anlama çabası," bir terapi sürecindeki aktarım ve karşı-aktarım dinamiklerinin benzeri bir farkındalığı gerektirir. Bu bilgi, ilişkideki yanılsamaları ve yansıtma mekanizmalarını aşarak, partnerin kendi başına, bağımsız ve karmaşık bir birey olduğunu kabul etmeyi sağlar. Bilgi olmadan sevginin kör olması, yüzeysel çekimlerin ve romantik fantezilerin tek başına gerçek bir bağ kurmaya yetmediğini gösterirken, bu bilginin empatiyle harmanlanmadığında soğuk ve anlamsız kalacağı uyarısı, duygusal ve bilişsel bileşenlerin ayrılmaz bütünlüğünü vurgular.

Fromm'un sevginin dört bileşenine dair bu incelemesi, sevginin sadece kendiliğinden ortaya çıkan bir durum olmadığını, aynı zamanda bilinçli bir çaba, psikolojik bir olgunlaşma süreci ve kendi iç dünyamızla barışık olmanın bir yansıması olduğunu gösterir. Bu bakış açısı, modern insanın kurduğu ilişkileri ve kendi iç dünyasını daha derinlemesine anlamasına yardımcı olur.

 

*Dipnot: İçerikte yer alan illüstrasyon Pinterest'ten alıntıdır.

Etiketler

İlişkilerPsikoterapiKadın erkek ilişkileriEvlilikte ilişkilerBiten ilişkilerSevmekBağlanmakPsikolojide sevmek nedirPsikodinamik psikoterapiPsikanalitik-psikodinamik psikoterapilerPsikoanaliz ve psikodinamik terapilerBağ Kurma

Yazar Hakkında

Psk. Duygu Rabia Üzülmez

Psk. Duygu Rabia Üzülmez

Duygu Rabia Üzülmez, ergen ve yetişkinlerle psikodinamik bir yaklaşımla çalışan bir psikoterapisttir. Bireylerin iç dünyalarını, geçmiş deneyimlerini ve bilinçdışı süreçlerini anlamalarına odaklanarak, yaşamlarındaki zorlukların temel nedenlerine inmeyi hedefler. Danışanların kendilerini daha derinden tanımalarına, ilişkilerini ve davranış kalıplarını anlamlandırmalarına yardımcı olur.

Terapi sürecinde empati, güven ve gizlilik temel ilkelerdir. Kendisi, danışanların kendilerini yargılanmadan ifade edebilecekleri güvenli bir ortam sunar. Bu güvenli alanda, bireyler bastırılmış duygularını ve çatışmalarını keşfederek, geçmişin bugüne olan etkilerini anlamlandırır ve daha sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirirler.

Üzerine çalıştığı alanlar arasında kişilik bozuklukları, kimlik arayışı, ilişki dinamikleri, tekrar eden örüntüler, anksiyete, depresyon, yeme bozukluğu, yas ve travma gibi konular yer alır. Yetişkin ve ergenler ile bireysel psikodinamik yaklaşımının yanı sıra çift terapisi, çocuklarla deneyimsel oyun terapisi ve ebeveynlere yönelik psikoeğitim de sunmaktadır. Ayrıca çeşitli kurum ve gruplarla mindfulness ve sanat terapisi çalışmaları gerçekleştirmekte, endüstriyel psikoloji alanı kapsamında çalışan bireylere yönelik stres yönetimi, motivasyon, liderlik gelişimi ve ekip dinamiğini güçlendirme gibi konularda eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermektedir. Bilimsel gelişmeleri yakından takip ederek kendini sürekli güncelleyen Duygu Rabia Üzülmez, her danışanın bireysel ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş, bütüncül bir yaklaşım sunar.

Kendinizi daha iyi anlamak, geçmiş deneyimlerinizin bugünkü yaşamınıza etkilerini çözmek ve daha anlamlı bir yaşam inşa etmek isterseniz, Duygu Rabia Üzülmez'den destek alabilirsiniz.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.