Aktarım ve Karşı-Aktarım: Terapi Odasında İlişkisel Dinamikleri Anlamak

Değerli okuyucular,
Bu yazıda, psikoterapinin kalbinde yer alan ve terapi sürecini eşsiz kılan iki temel kavramdan bahsetmek istiyorum: aktarım ve karşı-aktarım. Bu terimler size ilk başta karmaşık gelebilir, ancak aslında hepimizin günlük hayatımızda bilinçdışı olarak deneyimlediği ilişkisel süreçleri ifade ederler. Terapi odası, bu dinamikleri güvenli bir alanda keşfetmek ve anlamak için eşsiz bir laboratuvar görevi görür. Amacımız, bu kavramlar aracılığıyla kendinizi ve ilişkilerinizi daha derinlemesine anlamanıza yardımcı olmaktır.
Dinamik yönelimli psikoterapide, şimdiki zaman deneyimlerimizin ve ilişkilerimizin, geçmişimizdeki önemli bağlardan nasıl etkilendiğini anlamaya çalışırız. Aktarım ve karşı-aktarım, bu geçmişin şimdiki ana nasıl sızdığını gösteren güçlü araçlardır.
Aktarım: Geçmişin Bugüne Yansıması
Aktarım, danışanın geçmişteki önemli ilişki figürlerine (ebeveynler, kardeşler, öğretmenler vb.) dair bilinçdışı duygu, düşünce ve beklentilerini terapiste yansıtmasıdır. Yani, danışan terapisti, aslında o geçmişteki figürmüş gibi algılar ve ona karşı benzer tepkiler verir. Bu, terapi odasında bir "tekrar sahneleme" gibidir.
Psikanalizin kurucusu Sigmund Freud, aktarımın psikanalitik tedavinin temel direklerinden biri olduğunu belirtmiştir. Freud'a göre, "Analizanda ortaya çıkan aktarım, analistin hastanın geçmiş yaşamının bir hayaleti haline gelmesi ve onunla ilişki kurarak geçmişi yeniden deneyimlemesi anlamına gelir." Bu durum, danışanın eski, çözülmemiş çatışmalarını ve duygusal yüklerini terapi ilişkisi içine taşıdığını gösterir.
Örneğin, çocukluğunda eleştirel bir ebeveyni olan bir danışan, terapistinin her yorumunu bir eleştiri olarak algılayabilir ve buna karşı savunmacı veya isyankar tepkiler verebilir. Ya da terk edilme korkusu yaşayan bir danışan, terapistin tatilde olacağını duyduğunda yoğun bir kaygı veya öfke hissedebilir. Bu tepkiler, terapistin kişiliğiyle değil, danışanın geçmişteki deneyimleriyle ilgilidir.
Aktarım, terapist için danışanın iç dünyasına açılan bir penceredir. Bu pencereden bakarak, danışanın ilişkisel örüntülerini, bağlanma stillerini, savunma mekanizmalarını ve geçmişindeki çözülmemiş sorunları daha iyi anlayabiliriz. Terapi odasında aktarımın fark edilmesi ve üzerinde çalışılması, danışanın bu eski örüntüleri tanımasına ve bugünkü ilişkilerinde daha sağlıklı yollar geliştirmesine olanak tanır.
Karşı-Aktarım: Terapistin Yanıtı ve Kılavuzu
Karşı-aktarım ise, terapistin danışana karşı geliştirdiği bilinçdışı duygusal tepkilerdir. Başlangıçta Freud, karşı-aktarımı terapistin kendi çözülmemiş sorunlarından kaynaklanan ve tedaviye engel olan bir durum olarak görmüştür. Ancak zamanla, bu bakış açısı gelişmiş ve Heinrich Racker gibi psikanalistler karşı-aktarımın terapi sürecinde değerli bir araç olabileceğini vurgulamıştır.
Racker'a göre, "Terapistin karşı-aktarımı, danışanın aktarımına karşı duyarlı bir rezonanstır ve danışanın iç dünyasının daha iyi anlaşılmasına hizmet edebilir." Yani, danışanın aktarımı, terapistte belirli duygusal tepkiler uyandırır ve bu tepkiler, terapiste danışanın içsel deneyimini anlama konusunda önemli ipuçları verir.
Örneğin, sürekli olarak kendini kurban - mağdur gibi hisseden bir danışan, terapistte de bir süre sonra kurtarıcı olma arzusu yaratabilir veya çaresizlik hisleri uyandırabilir. Bu karşı-aktarım duyguları, terapiste danışanın başkalarında nasıl tepkiler uyandırdığına ve kendi iç dünyasındaki bu döngüyü nasıl sürdürdüğüne dair değerli bilgiler sunar. Terapist, bu duyguları bilinçli bir şekilde işleyerek ve analiz ederek, danışana daha derin bir empatiyle yaklaşabilir ve tedaviyi ilerletebilir.
Terapi Odası: İlişkisel Dinamiklerin Güvenli Laboratuvarı
Stephen Mitchell gibi İlişkisel Psikanaliz ekolünün temsilcileri, aktarım ve karşı-aktarım dinamiklerinin sadece terapistin "yorumlayacağı" pasif olaylar olmadığını, aksine terapist ve danışan arasındaki etkileşimli bir alanın ürünleri olduğunu savunur. Mitchell'e göre, "Psikoterapi, iki kişinin birbirini etkilediği ve birbirlerinin deneyimlerini şekillendirdiği yaşayan bir ilişkidir." Bu bakış açısı, terapi odasını, danışanın geçmişteki ilişkisel örüntülerini güvenli bir zeminde yeniden yaşayabileceği ve dönüştürebileceği bir laboratuvar haline getirir.
Terapi sürecinde:
-
Aktarımı fark etmek, danışanın geçmişten getirdiği kalıpları bugünkü ilişkilerinde nasıl tekrarladığını görmesini sağlar.
-
Karşı-aktarımı anlamak, terapistin danışanın iç dünyasına daha derinlemesine nüfuz etmesine ve danışanın diğer insanlarda uyandırdığı bilinçdışı tepkileri kavramasına yardımcı olur.
-
Bu dinamikler üzerinde çalışmak, danışanın eski, işlevsiz ilişki biçimlerini bırakmasına ve daha sağlıklı, esnek ve otantik ilişki kurma becerileri geliştirmesine olanak tanır.
Terapi, sadece konuşulanlar değil, aynı zamanda terapi odasında yaşananlardır. Bu güvenli ve kontrollü ortamda, geçmişin gölgeleriyle yüzleşebilir, onları anlamlandırabilir ve bugünkü benliğinizi daha özgürce inşa edebilirsiniz.
*Dipnot: Terapist ve danışan arasında karşılıklı olarak örülen aktarım ve karşı-aktarım ilişkisini vurgulaması amacıyla bu içerikte yer alan fotoğraf Pinterest'ten alıntıdır.