Doktorsitesi.com

Erich Fromm'un Merceğinden Modern İnsan: Tüketim, Yalnızlık ve Varoluşsal Çatışmalar Üzerine Psikodinamik Bir Bakış

Psk. Duygu Rabia Üzülmez
Psk. Duygu Rabia Üzülmez
19 Temmuz 202523 görüntülenme
Randevu Al
Erich Fromm'un psikanalitik psikodinamik bakış açısıyla, modern insanın yaşadığı içsel kopuşlar ve tatminsizlikler, temelde tüketim odaklı toplumun dayattığı sahte ihtiyaçlar ve sahte benlik oluşumundan kaynaklanır. Bireyin mutluluk arayışı, "sahip olmak" dürtüsüyle çarpıtılmış, bu da içsel boşluk ve yabancılaşmaya yol açmıştır. Fromm'a göre, modern toplumun yalnızlaştırdığı birey, gerçek ve anlamlı bağlanma ihtiyacını yüzeysel ilişkilerle gidermeye çalışırken, varoluşsal çatışmalarından doğan kaygıları ise ilkel savunma mekanizmalarıyla bastırır. Makale, bu psikodinamik süreçleri detaylandırarak, Fromm'un insanlığa kendi otantik benliğini keşfetme ve daha insancıl bir varoluş inşa etme çağrısının önemini vurgular
Erich Fromm'un Merceğinden Modern İnsan: Tüketim, Yalnızlık ve Varoluşsal Çatışmalar Üzerine Psikodinamik Bir Bakış

Erich Fromm, psikanalizi sosyoloji ve felsefe ile harmanlayarak, modern insanın iç dünyasına ve toplumsal koşullarla olan etkileşimine dair eşsiz bir perspektif sunmuştur. Onun görüşleri, özellikle modern insanın mutluluk arayışı, yalnızlık ve bağlanma ihtiyacı ile insan doğasının varoluşsal çatışmaları konularında psikanalitik psikodinamik bir görüş için zengin bir zemin sağlar. Fromm'un bakış açısıyla, bireyin yaşadığı ruhsal sıkıntılar sadece kişisel patolojilerden değil, aynı zamanda içinde yaşadığı sosyo-ekonomik sistemin ve kültürel normların bir sonucudur. Bu makale, Fromm'un üç ayrı alıntısından yola çıkarak, modern insanın psikanalitik psikodinamik bir portresini çizecektir.

 

Tüketim Toplumunun Kapanı: Gerçek Benliğin Yabancılaşması

"Modern insan, çoğu zaman, ne istediğini bildiğini düşünür; ama aslında sadece başkalarının ondan ne istediğini tekrarlar. Mutluluğun peşinde koşarken, tüketim toplumunun dayattığı sahte ihtiyaçların kölesi olur. Gerçek mutluluk, dışarıdan gelen bir şey değildir; kişinin kendi içsel potansiyelini gerçekleştirmesi, anlamlı ilişkiler kurması ve yaratıcı bir yaşam sürmesiyle elde edilir. Bu, 'sahip olmak'tan 'olmak'a geçişi gerektirir."

Fromm'un aktardığı gibi, "Modern insan, çoğu zaman, ne istediğini bildiğini düşünür; ama aslında sadece başkalarının ondan ne istediğini tekrarlar." Bu durum, psikanalitik açıdan, bireysel arzuların ve ihtiyaçların çarpıtılmasına işaret eder. Tüketim odaklı modern toplum, bireyin gerçek kendilik (self) algısını manipüle ederek, dışsal objeler ve statü sembolleri üzerinden bir sahte benlik (false self) inşa etmesini teşvik eder. Bu sahte benlik, sürekli olarak dışsal onay ve tüketime bağımlı hale gelir. Kişi, sahip olduğu markalar, edindiği ürünler ve sergilediği yaşam tarzı üzerinden değer bulmaya çalışır. Oysa bu süreç, kişinin İd'inin otantik dürtülerini ve Ego'sunun gerçeklik algısını bozarak, giderek artan bir içsel boşluk ve yabancılaşma yaratır.

Fromm, "Mutluluğun peşinde koşarken, tüketim toplumunun dayattığı sahte ihtiyaçların kölesi olur" derken, bu köleliğin psikolojik bir bağımlılık olduğunu ve bireyin kendi içsel kaynaklarından koptuğunu vurgular. Gerçek mutluluğun "içsel potansiyeli gerçekleştirmek" ve "'sahip olmak'tan 'olmak'a geçmek" ile mümkün olduğu fikri, psikanalitik olarak kendiliğin bütünleşmesi, libidonun nesneye yönelimi ve olgun savunma mekanizmalarının geliştirilmesi anlamına gelir. Bu geçiş, bireyin kendi otantik varoluşunu tanıması ve dışsal beklentilerin ötesinde, kendi değerleri ve anlamıyla bir yaşam inşa etmesidir.

 

Yalnızlığın Anatomisi ve Gerçek Bağlanma İhtiyacı

"İnsanlığın en temel ihtiyacı, yalnızlıktan kurtulma, ayrı kalmaktan vazgeçme ve bir başkasıyla bağ kurma ihtiyacıdır. Ancak bu bağ, sömürücü veya bağımlı bir ilişki değil, sevgiye dayalı, karşılıklı saygı ve anlayışla beslenen bir ilişki olmalıdır. Modern toplum, insanları bir yandan bir araya getirirken, diğer yandan yalnızlaştırır. Gerçek bağlantı, fiziksel yakınlıktan çok daha ötesine geçer; ruhların buluşmasıdır."

"İnsanlığın en temel ihtiyacı, yalnızlıktan kurtulma, ayrı kalmaktan vazgeçme ve bir başkasıyla bağ kurma ihtiyacıdır." ifadesi, psikanalitik bağlanma teorilerinin ve nesne ilişkileri okullarının temel savlarından biridir. Fromm'a göre, modern toplum her ne kadar fiziksel yakınlık ve iletişim olanakları sunsa da, paradoksal bir şekilde bireyleri daha da yalnızlaştırmaktadır. Bu yalnızlık, sadece sosyal izolasyon değil, aynı zamanda duygusal ve varoluşsal bir kopukluktur.

İnsan, bebeklikten itibaren birincil bakıcıyla kurduğu nesne ilişkileri üzerinden kendiliğini ve dünyayı anlamlandırır. Güvenli bağlanma deneyimi, kişinin yetişkinlikte sağlıklı ve anlamlı ilişkiler kurma kapasitesini belirler. Modern toplumun dayattığı yüzeysel ilişkiler, derinlemesine empati ve karşılıklı saygıdan yoksun olabilir. Bu durum, bireylerin kendi içsel kötü nesnelerini ilişkilerine yansıtmasına ve tekrarlama zorlantısı ile işlevsiz döngüleri sürdürmesine neden olabilir. Fromm'un "gerçek bağlantı... ruhların buluşmasıdır" ifadesi, aktarım ve karşı-aktarımın sağlıklı bir şekilde işlendiği, karşılıklı tanınma ve kabullenme üzerine kurulu, ego sınırlarının esnek olduğu olgun ilişkilerin önemini vurgular. Bu tür bir bağ, bireyin yalnızlık kaygısını azaltır ve kendilik bütünlüğünü pekiştirir.

 

Varoluşsal Çatışmalar ve Modern Savunma Mekanizmaları

"İnsan doğasının temelinde bir çatışma yatar: Bir yandan hayvanlardan gelme biyolojik dürtülerimiz varken, diğer yandan akıl ve bilincimizle evrenin bir parçası olduğumuzu, doğaüstü bir varlık olduğumuzu da kavrarız. Bu ikilik, insanı sürekli bir arayışa iter: anlam arayışı, bağlantı arayışı, aşkınlık arayışı. Modern çağ, bu çatışmayı bastırmaya çalışsa da, varoluşsal sorular ve kaygılar her zaman kendini gösterecektir."

Fromm'un belirttiği gibi, "İnsan doğasının temelinde bir çatışma yatar: Bir yandan hayvanlardan gelme biyolojik dürtülerimiz varken, diğer yandan akıl ve bilincimizle evrenin bir parçası olduğumuzu... kavrarız." Bu varoluşsal ikilem, psikanalitik olarak İd'in ilkel ve hedonistik dürtüleri ile Ego'nun gerçeklik prensibi ve Süperego'nun ahlaki ve toplumsal beklentileri arasındaki sürekli gerilimi yansıtır. İnsan, bir yandan biyolojik varoluşunun sınırlılıklarıyla (ölüm, hastalık vb.) yüzleşirken, diğer yandan bilinci sayesinde kendi varoluşunun anlamını sorgular. Bu durum, kaçınılmaz olarak varoluşsal kaygıya yol açar.

Modern çağın bu kaygıyı bastırmaya yönelik eğilimi, bireylerin çeşitli patolojik (ilkel) savunma mekanizmalarına başvurmasına neden olur. Örneğin, inkar (gerçekliği reddetme), bastırma (bilinçdışına itme), rasyonalizasyon (akla uydurma) veya narsistik savunmalar (kendini yüceltme) aracılığıyla kişi, varoluşun getirdiği belirsizlik ve ölüm korkusundan kaçmaya çalışır. Ancak Fromm'un da altını çizdiği gibi, "varoluşsal sorular ve kaygılar her zaman kendini gösterecektir." Psikodinamik terapi, bu bastırılmış çatışmaları ve işlevsiz savunma mekanizmalarını yüzeye çıkararak, bireyin kendi içsel gerilimleriyle daha bilinçli bir şekilde yüzleşmesini ve daha bütünleşmiş, otantik bir benlik geliştirmesini hedefler. Bu süreç, kişinin kendi varoluşsal sorumluluğunu üstlenmesi ve kendi anlamını yaratmasıyla mümkündür.

 

Erich Fromm'un bu derinlemesine psikanalitik analizleri, modern insanın yaşadığı ruhsal sıkıntıların kökenlerini sadece bireysel psikopatolojilerde değil, aynı zamanda toplumun kendisinin birey üzerindeki patojenik etkilerinde aramamız gerektiğini gösterir. Onun düşünceleri, çağımızın tüketim kültürüyle şekillenmiş, derin yalnızlıklar yaşayan ve varoluşsal anlam arayışında olan bireyi anlamak için hala güçlü ve geçerli bir çerçeve sunar. Fromm, bizlere, kendi içsel potansiyelimizi keşfetme, anlamlı ilişkiler kurma ve otantik bir varoluş inşa etme çağrısı yaparak, daha insancıl bir geleceğin kapılarını aralar.

Bu makalenin modern insanın çıkmazını ve Fromm'un bu konudaki psikanalitik perspektifini daha derinlemesine anlamanıza yardımcı olduğunu umuyorum. 

 

*Dipnot: Eser Pinterest'ten alıntıdır.

Etiketler

BağlanmaMutlulukMutluluk kavramıYalnızlıkBağlanmakPsikanalizPsikodinamik psikoterapiPsikanalitik-psikodinamik psikoterapilerPsikoanaliz ve psikodinamik terapiler

Yazar Hakkında

Psk. Duygu Rabia Üzülmez

Psk. Duygu Rabia Üzülmez

Duygu Rabia Üzülmez, ergen ve yetişkinlerle psikodinamik bir yaklaşımla çalışan bir psikoterapisttir. Bireylerin iç dünyalarını, geçmiş deneyimlerini ve bilinçdışı süreçlerini anlamalarına odaklanarak, yaşamlarındaki zorlukların temel nedenlerine inmeyi hedefler. Danışanların kendilerini daha derinden tanımalarına, ilişkilerini ve davranış kalıplarını anlamlandırmalarına yardımcı olur.

Terapi sürecinde empati, güven ve gizlilik temel ilkelerdir. Kendisi, danışanların kendilerini yargılanmadan ifade edebilecekleri güvenli bir ortam sunar. Bu güvenli alanda, bireyler bastırılmış duygularını ve çatışmalarını keşfederek, geçmişin bugüne olan etkilerini anlamlandırır ve daha sağlıklı başa çıkma stratejileri geliştirirler.

Üzerine çalıştığı alanlar arasında kişilik bozuklukları, kimlik arayışı, ilişki dinamikleri, tekrar eden örüntüler, anksiyete, depresyon, yeme bozukluğu, yas ve travma gibi konular yer alır. Yetişkin ve ergenler ile bireysel psikodinamik yaklaşımının yanı sıra çift terapisi, çocuklarla deneyimsel oyun terapisi ve ebeveynlere yönelik psikoeğitim de sunmaktadır. Ayrıca çeşitli kurum ve gruplarla mindfulness ve sanat terapisi çalışmaları gerçekleştirmekte, endüstriyel psikoloji alanı kapsamında çalışan bireylere yönelik stres yönetimi, motivasyon, liderlik gelişimi ve ekip dinamiğini güçlendirme gibi konularda eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermektedir. Bilimsel gelişmeleri yakından takip ederek kendini sürekli güncelleyen Duygu Rabia Üzülmez, her danışanın bireysel ihtiyaçlarına göre özelleştirilmiş, bütüncül bir yaklaşım sunar.

Kendinizi daha iyi anlamak, geçmiş deneyimlerinizin bugünkü yaşamınıza etkilerini çözmek ve daha anlamlı bir yaşam inşa etmek isterseniz, Duygu Rabia Üzülmez'den destek alabilirsiniz.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.