Duygusal Tükenmişlikten Anlamlı Çalışmaya: Kurumlarda Ruhsal Sürdürülebilirliğin İnşası

Uzm. Psk. Begümsue Taşdelen
Uzm. Psk. Begümsue Taşdelen
7 Temmuz 202532 görüntülenme
Randevu Al
Bu yazı, modern çalışma yaşamında artan duygusal tükenmişlik olgusunu ve buna karşı kurumların nasıl bir "ruhsal sürdürülebilirlik" yaklaşımı geliştirebileceğini ele almaktadır. Anlam arayışı, yalnızca bireysel değil, aynı zamanda kurumsal başarı için kritik bir faktör haline gelmiştir. Tükenmişliğin panzehiri yüksek maaşlar ya da teknik çözümler değil; bireyin yaptığı işe, kuruma ve kendine dair anlam bulabilmesidir. Bu bağlamda, kurumların çalışanlarına yalnızca iş değil, anlamlı bir varlık alanı sunmaları gerektiği savunulmaktadır.
Duygusal Tükenmişlikten Anlamlı Çalışmaya: Kurumlarda Ruhsal Sürdürülebilirliğin İnşası

İnsanlar uzun saatler çalışmaya alışkın. Toplantılar, hedefler, yetişmesi gereken işler… Bunlar tanıdık. Ama son yıllarda başka bir yorgunluk türü öne çıkıyor. Zihinsel olarak orada olamama hali. İş başında ama kendini dışarıdan izliyormuş gibi hissetme. Yaptığı şeyin nedenini sorgulama. Yavaş yavaş uzaklaşma.

Duygusal tükenmişlik dediğimiz şey, çoğu zaman böyle başlıyor. Sessiz. Gözle görünmez. Belirsiz. İşler yetişiyor, görevler tamamlanıyor ama içeride bir çözülme var. Bu çözülme sadece kişisel bir mesele değil. Bir kurumun ritmi, çalışanlarının duygusal dayanıklılığıyla da ilgilidir.

Tükenmişlik tek başına fazla çalışmanın sonucu değil. İnsan, yaptığı işe bağ kuramadığında, katkısının fark edilmediğini düşündüğünde, değer üretmediğini hissettiğinde yoruluyor. İyi niyetli çabalar, motivasyon seminerleri, masa tenisi köşeleri bu sorunu çözmüyor. Sorunun kaynağı, anlamla kurulan bağda kopukluk olduğunda, çözüm de daha derin yerlerde aranmalı.

Kurumların uzun vadede ayakta kalabilmesi için sadece ekonomik değil, duygusal kaynaklarını da yönetebilmesi gerekiyor. Çalışanların psikolojik dayanıklılığı, umut düzeyleri, öz yeterlikleri kurum içindeki her ilişkiye, her sonuca yansıyor. Bu yüzden artık sadece fiziksel sürdürülebilirlikten değil, ruhsal sürdürülebilirlikten de söz etmek gerekiyor.

Ruhsal sürdürülebilirlik, çalışanların kendilerini kurumda var hissedebilmeleriyle başlar. Kendi değerleriyle kurumun değerlerinin örtüşmesini içerir. Yaptığı işin daha büyük bir yapının parçası olduğunu görebilmeyi, bir sürecin içinde değil, bir anlamın içinde yer almayı mümkün kılar.

Bu düzlemde bir iş yeri, çalışanının katkısını fark eden, ona sadece görev değil, yön duygusu da veren bir yapı sunar. Kurumun neden var olduğu sorusuna herkesin bildiği net bir cevap olduğunda, orada yapılan her şey anlam kazanır. İnsanlar sadece ne yaptıklarını değil, neden yaptıklarını da bilir hale gelir.

Yöneticiler bu noktada belirleyicidir. Çünkü anlam duygusu sadece kişisel bir çaba değil, kültürel bir aktarım. Yönetici davranışı kurumun dili haline gelir. Şeffaflık, takdir, kapsayıcılık, esneklik… Bunlar yazılı prosedürlerle değil, gündelik ilişkilerle yerleşir. Güçlü bir örgüt iklimi, en çok da bu ilişkilerden doğar.

Yapılan araştırmalar, psikolojik sermaye bileşenleri olan öz yeterlik, umut, iyimserlik ve dayanıklılığın sadece bireysel iyilik halini değil, ekip performansını da etkilediğini gösteriyor. Anlamla çalışan kişi, daha üretken, daha uzun süre kurumda kalan, daha yüksek iç motivasyona sahip biri haline geliyor. Kendisini tanıyan ve kurumda bir karşılık bulabilen kişi, yaptığı işi bir katkıya dönüştürüyor.

Kurumlar bu ihtiyacı görmezden geldiklerinde, çalışanlarda bağ zayıflıyor. İş, içsel bir değer olmaktan çıkıyor. Aidiyet yerini mesafeye bırakıyor. Sessiz bir çözülme başlıyor. Bu yüzden artık insan kaynakları politikaları sadece performans değil, insanın ruhsal devamlılığı üzerinden de kurgulanmalı.

Ruhsal sürdürülebilirlik, kurumların gelecek stratejilerinde göz ardı edemeyeceği bir boyut. Çünkü verimlilik, ancak duygusal yatırım varsa gerçekleşir. İnsan, anlam bulduğu yerde kalır. Ve anlam bulduğu yerde gelişir.

 

Yazar Hakkında

Uzm. Psk. Begümsue Taşdelen

Uzm. Psk. Begümsue Taşdelen

Psikolog Begümsue Taşdelen, lisans öncesi eğitimlerinin ardından Akdeniz Üniversitesi Psikoloji lisans programı ve beraberinde Anadolu Üniversitesi Sağlık Yönetimi lisans programına başlamıştır. Lisans eğitimleri süresince Klinik, Devlet Hastanesi ve Rehabilitasyon merkezlerinde staj yaparak onur derecesiyle mezun olmuştur. Mezuniyetin ardından Bursa Teknik Üniversitesi’nde İşletme Yüksek Lisans programına başlayarak yüksek onur derecesiyle programdan mezun olmuştur. Ardından İstanbul Topkapı Üniversitesi’nde Psikoloji Tezli Yüksek Lisans programından mezun olmuştur. Yıldız Teknik Üniversitesi Aile Danışmanlığı eğitim programınını da başarıyla bitirerek Aile Danışmanı unvanını almaya hak kazanmıştır. Şu anda kurucusu olduğu Sue Danışmanlık'ta hizmet vermektedir.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.