Diyabetik bireyler

Dyt. Büşra Nur Yiğit
Dyt. Büşra Nur Yiğit
19 Haziran 202516 görüntülenme
Randevu Al
Diyabetik bireyler
Diyabetik bireyler

Eğitimciye Not: Katılımcılar birbiri ile ilk kez karşılaşıyorsa önce eğitimci kendini tanıtır ve sonra katılımcılardan isimleri, yaşları, meslekleri vb tanımlayıcı özellikleri, diyabet tanı süreleri ve tedavi süreçleri konusundaki bilgilerle kendilerini gruba birkaç cümle ile tanıtmalarını ister. Katılımcıların bu oturumdan beklentileri alınır. Daha sonra oturumun amaç ve öğrenim hedefleri açıklanır.

Katılımcılara “öğrenim hedeflerine yönelik diyabet hakkında genel bilgileri konuşacakları ve diyabetin yönetimi/kontrolü ile ilgili bireysel hedeflerini saptayacakları” söylenir.

Eğitimci, beyin fırtınası yöntemini kullanarak katılımcılara diyabeti tanımlamalarını ister ve ardından diyabetin tanımını yapar.

1.1 Diyabet Nedir?

Diyabet, kandaki glukoz (şeker) düzeyini dengeleyen insülin hormonunun; eksikliği ve/veya yeterince salgılanmasına rağmen, vücutta kullanılamaması sonucu oluşan kronik metabolizma bozukluğudur.

Enerji Metabolizması ve Diyabet

Glukoz vücudun temel enerji kaynağıdır. Glukoz iki yolla elde edilir;

Karbonhidrat içeren besinlerle alınabilir (dış kaynaklı),

Karaciğerde depolanmış halde bulunur gerektiğinde kana verilir (iç kaynaklı).

Besinlerle alınan glukoz, mideye oradan bağırsaklara geçer ve emilerek kana karışır. Pankreasta üretilen insülin hormonu ise dolaşımda bulunan glukoz düzeyini düzenler ve kanda glukoz yükseldiğinde pankreastan salınarak kan şekerini normal düzeye indirir.

 

Eğitimciye Not: Glukoz metabolizması, insülinin dokular üzerindeki etkisi açıklanır.

Normal kan şekeri değerleri tartışmaya açılarak, sunumla pekiştirilir.

 

Karbonhidratlar Vücudumuzda Nasıl Kullanılır?

Karbonhidratlı besinler sindirildikten sonra barsaklardan emilerek GLUKOZ olarak kana geçer.

Glukoz, karaciğer ve kaslarda GLİKOJEN olarak depolanır.

Beyin glukozu depolamaz fakat sürekli olarak kullanır.

Pankreas: Midenin arkasında karın içine yerleşmiş bir organ olup vücut için önemli enzimleri ve hormonları üretir. İnsülin de bunlardan biridir.

İnsülin: Vücutta enerji dengesini kontrol eden bir hormondur. Görevi kandaki şekerin hücre içine girmesini sağlamaktır. Hücre içine giren glukoz, enerji kaynağı olarak kullanılır. Böylece kanda şekerin yükselmesi de önlenir.

 

 

4

Erişkin Diyabetli Bireyler İçin Eğitimci Rehberi

Normal Kan Şekeri Değerleri

En az 8 (ideal olarak 10) saat aç kaldıktan sonra ölçülen şekere açlık kan şekeri (AKŞ) denir. Normal değeri; 70- 100 mg/dl’dir.

Yemeğe başladıktan 2 saat sonra bakılan kan şekerine tokluk kan şekeri denir ve 140 mg/dl’nin altında olması gerekir.

Glukozun hücre içine girmesi için mutlaka insüline gerek vardır. İnsülin glukozun hücre içine girmesinde hücrenin kapısını açan anahtar görevi yapar. Pankreas, yeterli insülin üretemediğinde veya insülin anahtar görevini yapamadığında (insülin direnci) glukoz, hücre içine girip, enerjiye dönüşemez. Dolayısıyla glukoz kanda yükselmeye başlar.

Normal sağlıklı kişilerde kanda şeker ve insülin düzeyleri, biribirine paralel şekilde ve dar sınırlar içinde değişir. Örneğin yemek yenildikten sonra yükselir, uyku ve dinlenme dönemlerinde düşer.

Pankreasta insülin üretiminin azalması veya insülin üretimi yeterli olduğu halde doku ve organlar seviyesinde yeterli etki gösterememesi durumunda ‘diyabet’ gelişir. Diyabet hastalığına tıp dilinde ‘Diabetes Mellitus’ denilmektedir ve halk dilinde ‘Şeker Hastalığı’ olarak bilinmektedir.

1.2. Diyabet ve Gizli Diyabet (Prediyabet) Tanısı

Diyabet tanısı koymak için üç farklı test kullanılabilir: Bunlar açlık kan şekeri testi, Oral Glukoz Tolerans Testi (OGTT) 2. saat kan şekeri ve HbA1c (glikolize hemoglobin) ölçümüdür.

Bu test sonuçları doğrultusunda diyabet tanısı aşağıdaki kriterler doğrultusunda koyulur.

Çok sık idrara çıkma, ağız kuruluğu ve çok su içme gibi şikayetleri olan bir kişinin aç ya da tok olmasına bakılmaksızın herhangi bir zamanda ölçülen kan şekeri düzeyi 200 mg/dl veya üzerinde bulunursa, “Diyabet” tanısı konulur.

En az 8 (ideal olarak 10) saatlik açlık sonrası sabah ölçülen AKŞ düzeyi, normalde 100 mg/dl’yi geçmez. AKŞ 126 mg/dl veya üzerinde olduğu zaman “Diyabet” tanısı konulur. AKŞ’nin 100-125 mg/dl arasında olmasına ‘Bozulmuş Açlık Glukoz (BAG)’ adı verilir.

Bazı durumlarda diyabet tanısı koymak için OGTT yapılması gerekir. Normalde aç karnına 75 g glukozlu sıvı içirildikten 2 saat sonra ölçülen (2. saat kan şekeri) 140 mg/dl’yi geçmez. 2.st kan şekerinin 200 mg/dl veya üzerinde olması durumunda ‘Diyabet’ tanısı konulur. 2. saatkan şekerinin 140-199 mg/dl arasında bulunması durumuna “Bozulmuş Glukoz Toleransı (BGT)” adı verilir. BAG ve BGT klinik diyabet öncesi “Gizli diyabet” (Prediyabet) durumunu ifade eder.

Son yıllarda HbA1c de diyabet tanısı için kullanılmaya başlanmıştır. HbA1c normalde %5,6’yı geçmez. Ancak HbA1c’nin standardize bir yöntemle ölçülmesi şarttır. Güvenilir bir yöntemle ölçülmek koşulu ile, HbA1c’nin

%6,5 veya üzerinde bulunması durumunda “Diyabet” tanısı konulur. HbA1c’nin %5,7-6.4 arasında bulunması, diyabet açısından “Yüksek Riskli Durum”u ifade eder (Tablo 1).

 

Dislipidemisi (kan yağlarının yüksekliği) bulunanlarda,

Daha önceden prediyabet tanısı almış olanlarda,

Uyku-apne sendromu olan kişilerde,

Daha önce “Gebelik (Gestasyonel) diyabeti” tanısı almış olan ya da 4 kg’ın üstünde bebek doğurmuş olan kadınlarda,

Polikistik over sendromu olan kadınlarda,

İnsülin direnciyle ilişkili diğer klinik durumlar (Acanthosis nigricans) bulunan kişilerde,

Erken yaşta kardiyovasküler (kalp-damar) hastalık öyküsü olan kişilerde diyabet görülme riski yüksektir.

 

Eğitimciye Not: Katılımcılara kendi diyabet tiplerini bilip bilmediklerini sorar ve diyabet tiplerinin sunumu yapılır.

 

Diyabetin Tipleri

Diyabetin dört tipi vardır:

Tip 1 diyabet

Tip 2 diyabet

Gebelik diyabeti (Gestasyonel diyabet)

Diğer hastalıklara veya durumlara eşlik edebilen özel diyabet şekilleri

Hastalar ve sağlık çalışanları arasında genel olarak tip 1 ve tip 2 diyabet tanımlamaları kullanılır. Tip 1 diyabet, genellikle erken yaşlarda başlar, tanıdan itibaren mutlaka insülin kullanılmalıdır.

Tip 2 diyabet, genellikle daha ileri yaşlarda (35 yaş ve üzeri) başlar. Ortaya çıkışında sağlıksız yaşam biçimi davranışları ve aile öyküsünün etkili olduğu, beslenme, egzersiz ve anti-hiperglisemik ilaçlarla (oral antidiyabetikler insülin ve GLP-1 analogları) tedavi edilebilen bir hastalıktır.

Gebelik diyabeti, gebelerin %2-8’inde görülür. Gebelikte ortaya çıkan diyabet şeklidir. Çoğu kez gebeliğin son 3 ayında ortaya çıkar. Genellikle doğumdan sonra düzelir.

 

Eğitimciye Not: Verilen bilgiler ışığında, hastanın kendi diyabet tipini belirlemesi ve özelliklerini açıklaması beklenir.

Diyabetin önemi tartışmaya açılır ve sunumu yapılır.

 

 

Diyabetin Önemi

Diyabet sık görülen, kontrol altında tutulmazsa erken yaşta ölümlere ve engelliliğe yol açan, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Yaşam boyu izlem ve tedavi gerektirir.

Diyabet gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde giderek artmaktadır. Günümüzde küresel boyutta diyabet salgınından bahsedilmektedir. Bunun sebebi şişmanlık (obezite) ve hareketsiz yaşamdır. Ülkemizde de diyabet hızla artmaktadır. Son yapılan çalışmalarda 20 yaş ve üzerindeki her 7-8 kişiden biri diyabetlidir. Diyabet sıklığı yaşlanma ile artmaktadır. Altmış yaş üzerindeki bireylerin yaklaşık olarak üçte biri (%35’i) diyabetlidir.Ülkemizdeki diyabet oranı açlık kan şekeri ve OGTT değerlendirmelerine göre 1998 yılında %7.2 olarak saptanmışken 2010 yılında bu oranın yaklaşık iki kat artarak %13.7’ye yükseldiği belirlenmiştir. Ülkemizde 2011 Yılında yapılan Kronik Hastalıklar ve Risk Faktörleri Çalışması’nda AKŞ değerlendirmelerine göre ise % 12 bulunmuştur. Nüfus artışı, yaşam süresinin uzaması, kentleşme, yaşam tarzı değişiklikleri (sağlıksız beslenme, fiziksel aktivite azlığı) gibi etkenler diyabetin hızla artmasında rol almaktadır.

 

Eğitimciye Not: Diyabet tedavisinin amacı anlatılır. Diyabete bağlı sağlık sorunları olan katılımcıların deneyimleri alınır ve komplikasyonların önlenebileceği belirtilerek nasıl önlenebileceği katılımcılara sorulur.

 

Eğitimciye Not: Katılımcılara “bu hastalığın ortaya çıkmasına yol açan herhangi bir sağlıksız davranışınız var mı?” sorusu sorulur. Konuyu slayt eşliğinde anlattıktan sonra, katılımcılardan kendilerine ait risk faktörlerini anlatmaları istenir.

Bu doğrultuda risk gruplarının neler olduğu tartışmaya açılır. Flipchart kullanılarak konunun katılımcılar tarafından özetlenmesi sağlanır.

 

Diyabet Kontrolünün Önemi

Amaç, kan şekerinin normal sınırlarda tutularak diyabetin organlar üzerinde yapacağı olumsuz etkilerin/hasarın önlenmesi ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesidir. Diyabet iyi kontrol edilemediğinde, vücuttaki tüm organlara zarar verebilmektedir. Bir yandan kan damarlarının yapısını bozarak göz, böbrek ve sinirleri etkilemekte, diğer yandan kalp hastalığı, inme nedeniyle de erken ölümlere neden olabilmektedir. Körlük, böbrek yetersizliği, bunama ve ayak sorunlarının en önemli nedenlerinden biridir. Kan şekerinin normal sınırlarda tutulması, komplikasyonların ortaya çıkmasını geciktirebileceği gibi aynı zamanda önleyebilir.

Tip 1 diyabetli bireylerin uzun süreli izlendiği, “Diyabet Kontrol ve Komplikasyonları İzleme Çalışması (DCCT)” nin sonuçlarına göre, iyi bir kan şekeri kontrolü ile diyabete bağlı göz (retinopati), böbrek (nefropati) ve sinir (nöropati) komplikasyonları riskleri en az üçte bir (1/3) oranında azalmaktadır. Aynı şekilde tip 2 diyabetli bireylerin uzun süreli izlendiği, “Birleşik Krallık İleriye Dönük Diyabet Çalışması”nda da benzer bir

risk azalması olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada HbA1c düzeyindeki %1’lik azalma ile kalp krizi, küçük damar hasarları ve ayak ve bacaklardaki damar hasarı riskinin azaldığı gösterilmiştir.

Ülkemizde önceden tanı konulmuş (bilinen) diyabet hastalarının yarısında kan şekeri kontrol altında değildir.

 

Eğitimciye Not: Tedavinin temel bileşenleri (hasta eğitimi, tıbbi beslenme tedavisi, fiziksel aktivite/ egzersiz, psikososyal destek ve ilaç/insülin) anlatılır. Katılımcılara “sizin tedavi planınızda hangileri yer alıyor” diye sorarak deneyimlerini paylaşmaları istenir.

 

 

Diyabetli bireyler için sağlıklı yaşamanın dört altın kuralı vardır:

Sağlıklı beslenme

Yeterli ve düzenli fiziksel aktivite

Tıbbi bakım ve kendi kendine kontrol

Dengeli ve düzenli sosyal yaşam

Diyabet Tedavisinin Bileşenleri

Hastalığın en önemli tedavi bileşeni, sağlıklı yaşam tarzının oluşturulmasıdır (sağlıklı davranışların kazanılması). Sağlıklı yaşam tarzının oluşturulması için; sağlıklı beslenmek, fiziksel aktivitenin artırılması, ideal vücut ağırlığının korunması, sigaranın bırakılması, alkol tüketiminin sınırlandırılması temeldir. Diğer tedavi bileşeni de ilaç tedavisidir. Bunlar oral antidiyabetik (antihiperglisemik: glukoz düşürücü) ilaçlar ve insülindir. Tedavi, bireye özgü planlanmalıdır. Bu tedavi bileşenlerinin diyabetli birey tarafından başarıyla uygulanabilmesi için diyabet eğitimi gereklidir.

Eğitim, diyabetli bireyin bilinçlenmesini sağlar. Diyabet eğitimi alan bireyler diyabet kontrollerini sağlamada daha başarılıdır. Bu nedenle tüm diyabetlilerin diyabet eğitimi alması önerilmektedir. Diyabet eğitimi, sadece diyabetli için değil, aynı zamanda, diyabetlinin ailesini, sağlık çalışanlarını ve karar makamlarını da kapsamalıdır.

 

Eğitimciye Not: Katılımcılara hedef belirleme kartları dağıtılarak bireysel olarak ulaşmak istedikleri kısa (üç ay) ve uzun (bir yıl) dönem hedeflerini kartların üzerine yazmaları istenir.

DİYABETLİ BİREYE VERİLECEK ÖNEMLİ MESAJLAR

Diyabet, sağlıklı yaşam davranışları ile önlenebilir.

Sağlıklı yaşam davranışlarında yeterli ve dengeli beslenme, fiziksel aktivite önemlidir.

Diyabetle yaşam için kan şekeri hedeflenen sınırlar içinde tutulmalıdır.

İyi bir diyabet kontrolü için yaşam biçimi değişiklikleri ve tedavi bireye özgü planlanmalıdır. Bireysel hedefler belirlenmelidir.

Diyabet eğitimi, hastalığın kontrolünde başarı sağlanması için anahtar rol oynar.

Diyabetli bireylerin diyabet ile ilgili bilgi-tutum ve davranışları, diyabet kontrolünde en önemli etmendir.

 

G. ÖZET

Hedef kartlarını sonraki eğitim oturumuna getirmeleri hatırlatılarak, önemli mesajlar söylenerek oturum özetlenir.

 

H. DEĞERLENDİRME

 

Eğitimciye Not:

 

·

·

·

·

 

Katılımcıları dört gruba ayırır,

 

Her bir gruba aşağıdaki sorulardan bir tanesini yanıtıyla birlikte dağıtır, Grupların karşılıklı olarak sorularını birbirlerine sorar,

Grubun verdiği yanıtı, soru kağıdının altında doğru yanıtla karşılaştırarak, “doğru, kısmen doğru,

 

yanlış” şeklinde değerlendirilir,

 

·

·

 

Doğru yanıt verilmedi ise, doğru yanıt, soru soran grup tarafından kartta okunarak pekiştirilir,

 

Grupların sorulara verdikleri yanıtlardan konunun kavranma düzeyi belirlenir, eksik noktalar var ise

 

altı çizilir,

Diyabetlerini kontrol etmek için gereken yaşam tarzı değişikliklerine yönelik bireysel hedefleri uygulayıp uygulamayacakları sorulur.

 

Katılımcılara aşağıdaki değerlendirme soruları sorulur:

Diyabet neden oluşur ve tipleri nelerdir?

Açlık ve tokluk kan şekerinin normal değerleri nedir?

Diyabet için risk faktörleri nelerdir?

Diyabet tedavisinin temel bileşenleri nedir?

 

 

14

 

Eğitimciye Not: Eğitimci, “Kimler tip 2 diyabetli olma açısından daha fazla risk altındadır?” sorusunu sorar, 1. modülden grubun hatırladıkları cevapları yazı tahtasına listeler, ardından “Bunlardan hangilerini önleyebiliriz?” diye sorar, katılımcıların cevaplarını alır ve yazı tahtasında önlenebilir olduğu söylenenleri işaretler.

 

2.6. Tip 2 Diyabet Risk Faktörleri

Genetik yatkınlık: Birinci derece yakınlarında diyabet öyküsü olanlar,

Kalp-damar hastalığı öyküsü olanlar,

Fazla kilolu olanlar (Özellikle karında yağ birikimi fazla olanlar; abdominal şişmanlık=elma tipi şişmanlık),

Yüksek tansiyonu olanlar,

4 kilonun üzerinde doğum yapmış anneler,

Gebelikte diyabet tanısı konanlar,

Prediyabeti olanlar: Açlık kan şekeri 100–125 mg/dl arasında ya da glukoz yükleme testinde 2. saat kan şekeri 140 – 199 mg/dl olanlar,

Fiziksel aktivitesi az olanlar,

Trigliserid düzeyi 250 mg/dl ve üzerinde ve/veya HDL kolesterolü 35 mg/dl ve altında olanlar,

Sağlıksız beslenenler (Karbonhidrat ve doymuş yağlardan zengin, posadan düşük beslenme)

45 yaş üstü olanlar,

Polikistik over hastalığı olan kadınlar diyabete adaydır.

Önlenebilir risk faktörleri

Obezite/fazla kilolu

Fiziksel aktivite azlığı

Sağlıksız beslenme (Karbonhidrat ve doymuş yağlardan zengin, posadan düşük beslenme).

 

Eğitimciye Not: Eğitimci, şişmanlık, sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşamın diyabet oluşumunda en önemli risk faktörleri olduğunu açıklar. Daha önceki risk faktörlerinin yazıldığı yazı tahtasını gözden geçirerek önlenebilir risk faktörlerinin eksik olup olmadığı saptanır, eksiklikler tamamlanır.

 

Eğitimciye Not: Eğitimci katılımcılardan öğrendikleri üç bilgiyi söylemelerini ister. Aşağıdaki hastaya verilecek önemli mesajlar listesinden yararlanarak dersin ana hatlarını özetler.

 

 

 

15

 

E. DEĞERLENDİRME

Kan glukozunun vücuttaki rolü nedir?

İnsülinin kan glukozu, karaciğer, kas ve yağ dokusu üzerine etkisi nelerdir?

Pankreasın yerini masa üstü rehber üzerinde gösterir misiniz?

İnsülin direnci nedir?

Tip 2 diyabetin oluşumu için risk faktörleri nelerdir?

Beden kütle indeksi (BKİ) nasıl hesaplanır?

DİYABETLİ BİREYE VERİLECEK ÖNEMLİ MESAJLAR

Tip 2 diyabette en önemli sorun insülin eksikliği ve/veya işlev yetersizliğidir.

İnsülin pankreastaki beta hücrelerinden salgılanır.

İnsülin kan glukozunun hücre içine girmesini sağlayarak kan glukoz seviyesini düzenler.

Tip 2 diyabet genetik yatkınlık zemininde çevresel faktörlerin (sağlıksız beslenme, aşırı kilo alımı- şişmanlık, fiziksel aktivite eksikliği) yıllar süren etkisiyle ortaya çıkar.

Tip 2 diyabetin ortaya çıkışı yaşam tarzı değişiklikleri ile (sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite artışı, vücut ağırlığı kontrolü ) önlenebilir ya da geciktirilebilir.

 

 

Yağlar;

Doymuş yağ (oda ısısında katı olan; tereyağ, margarin) ve doymamış yağ (oda ısında sıvı olan; ayçicek yağı, mısırözü yağı, zeytinyağı)

Doymamış yağlar; tekli doymamış (zeytinyağı, fındık yağı) çoklu doymamış yağ (ayçicek yağı, mısırözü yağı, yumuşak kase margarinler) olarak sınıflandırılır.

Yemeklere eklenen yağ, kahvaltılık yağlar, krema, kaymak gibi görünen yağ miktarı azaltılmalı ve et, süt, peynir gibi besinlerin bileşiminde bulunan görünmeyen yağ olarak isimlendirilen doymuş yağ miktarını azaltmak için tam yağlı yerine yarım yağlı ürünler tercih edilmelidir.

Diyabetlilerde kalp damar hastalığı oluşma riski diyabeti olmayanlara kıyasla iki kat fazladır. Kan yağlarında veya kan basıncında mevcut olan yüksekliklerin önlenmesi kalp damar hastalığının oluşma riskini azaltır. Besinlerle alınan yağ ve özellikle de hayvansal (doymuş) yağ tüketimini azaltmak, kan kolesterol düzeyinin düşürülmesine yardım eder. Daha az yağ özelliklede daha az doymuş yağ tüketilmesi kalp sağlığıyla ilgili riskleri azaltır.

Kalp damar sağlığını korumak için tuz tüketimine de dikkat etmek gereklidir. Yemeğin tadına bakmadan tuz ekleme alışkanlığından vazgeçilmelidir. Salamura, hazır besinler ve turşu tüketiminden sakınılmalıdır.

Vitamin ve Mineral: Sebze ve meyveler başta olmak üzere tüm besinler çeşitli vitamin ve mineralleri içermektedir. Örneğin; portakal, mandalina, kivi gibi meyveler C vitamini için, süt, yoğurt, peynir kalsiyum için, kırmızı et, yumurta ise demir ve B 12 vitamini için iyi kaynaklardır.

Posa: Besinlerin sindirilmeden atılan kısmıdır. Elma, greyfurt, limon, portakal gibi meyveler, yulaf, kuru baklagiller ve birçok sebze suda eriyebilen posa içerir. Posanın bu türü mide boşalmasını geciktirir, karbonhidratların sindirimini yavaşlatarak kan şekeri düzeylerinin yükselmesini önler, kolesterol ve trigliserid düzeylerinin kontrolünü sağlar. Diyabetlilerin beslenme programında günlük gereksinimlerine uygun olan miktarlarda sebze, meyve ve kuru baklagil tüketmesi, gerekli posa alımının sağlanması yönünden önemlidir.

Posa tüketimini artırmak için beyaz ekmek yerine tam tahıl ekmeği, yulaf ekmeği, çavdar ekmeği, pirinç veya makarna yerine bulgur, meyve suyu yerine meyve tüketilmelidir. Kabuğu ile yenilebilen meyvelerin kabuğu soyulmamalı, iyice yıkandıktan sonra kabuğu ile birlikte tüketilmelidir. Öğünlerde mutlaka sebze ve salata yenilmeli, haftada 2-3 defa kuru baklagil tüketilmelidir.

Vücudun artık maddelerden arınması ve düzenli çalışması için yeterli miktarda su tüketimi önemlidir. İhtiyaç duyulan su miktarı yaş gruplarına göre değişmekle birlikte günlük ortalama 8-10 bardak “su” tüketilmelidir.

b. Besin Grupları

Besinlerimiz

Ekmek, tahıllar, nişastalı besinler

Sebze

Meyve

Süt

Et (et, peynir, yumurta, kuru baklagil)

Yağ ve şeker olmak üzere altı farklı besin grubunda yer alır. Her bir besin grubunun besin öğesi içeriği farklıdır.

Eğitimciye Not: Eğitimci katılımcılara “kan şekeri kontrolünü sağlamak için kaç ana öğün, kaç ara öğün alınmalıdır?” sorusunu sorar. Birkaç cevap aldıktan sonra öğün sayısının diyabetin tipine, alınan medikal tedaviye, fiziksel aktivite düzeyine ve o andaki kan şekeri düzeyine ve herşeyden önemlisi yaşam koşullarına bağlı olarak değişebileceğini açıkladıktan sonra kan şekeri kontrolünde öğün düzeni ve ara öğünlerin önemini aşağıda bilgiler doğrultusunda açıklar.

Karbonhidrat İçeren Besinlerin Kan Şekeri Düzeyine Etkisi Aynı mıdır?

Karbonhidrat içeren besinlerin kan şekerini etkileme hızları diğer bir ifade ile glisemik indeks değerleri birbirinden farklıdır. Glisemik indeks; 50 g karbonhidrat içeren beyaz ekmek veya beyaz şekere kıyasla 50 g karbonhidrat içeren diğer bir besininin kan şekeri üzerine etkisini gösterir.

Şeker ve şeker içeren besinlerin glisemik indeksi yüksektir, bu tür besinler kana daha hızlı bir şekilde karışır ve kan şekerini daha çabuk yükseltir. Kan şekeri düzeyini daha geç ve daha yavaş yükselten diğer bir ifade ile glisemik indeksi düşük olan tam tahıl ekmeği, sebze, meyve, esmer pirinçten yapılmış pilav, makarna ve kuru baklagiller gibi besinlerin tercih edilmesi, kan şekeri kontrolünü kolaylaşır.

Alışveriş yaparken besin ambalajı üzerinde bulunan ‘içindekiler’ bölümünü (etiketini) okuma alışkanlığının kazanılması önemlidir. İçinde glukoz, sukroz, şeker şurubu, glukoz şurubu bulunduğu bildirilen yiyecekleri satın almadan önce marka ve çeşit olarak not edilmeli ve uygun olup olmadığı diyetisyene danışılmalıdır.

Öğün Düzeni

Yeterli ve dengeli beslenebilmek, kan şekerini dengede tutabilmek için öğün düzenine dikkat edilmeli, öğün atlanmamalıdır. Önerilen besinlerin özellikle karbonhidrat içeren besinlerin önerilen zamanda ve önerilen miktarlarda yenilmesi hipoglisemiyi ve hiperglisemiyi önler. Uzun aralıklarla düzensiz yemek yenmesi hipoglisemi ve hiperglisemiye (kan şekerinin yüksekliği) yol açar.

Öğün sayısı diyabetin tipine, alınan medikal tedaviye (insülin tipine), fiziksel aktivite düzeyine, o andaki kan şekeri düzeyine ve herşeyden önemlisi yaşam koşullarına bağlı olarak değişir.

Kısa etkili insülin kullanan diyabetlilerin sabah kahvaltısı, öğle yemeği ve akşam yemeği olarak üç ana öğün ve her ana öğünden 2.5-3 saat sonra da üç ara öğün olmak üzere toplam altı öğün beslenmeleri gerekir. Hızlı etkili insülin analoğu kullananlarda ara öğün sayısı yaşam tarzına bağlı olarak değişir.

İnsülin tedavisi almayan tip 2 diyabetlilerin ana ve ara öğünler dahil olmak üzere 4-6 öğün beslenmesi ve düzenli olarak aynı saatlerde öğün alması önerilir. Bir gün içinde yenilmesi gereken yiyecekleri gün boyunca yayarak sık ve az yemek yeme, alınan öğünden sonra kan şekerinin daha az yükselmesini sağlar. Öğünlerde yenilen yiyeceklerin porsiyon ölçüsünü azaltarak, küçük öğünler halinde yenilmesi fazla enerji alınmasını önler ve açlığı kontrol altına alır böylece hem kan şeker kontrolü sağlanır hem de kilo alımı önlenir.

Ara Öğün Seçenekleri

Ara öğünde tüketilmesi önerilen standart bir besin veya menü yoktur. Diyabetli bireyin beslenme alışkanlıkları değerlendirildikten sonra, uygulanabilir öğün planı diyetisyen tarafından yapılır. Ara öğünlerde karbonhidrat içeren bir besin tüketilmesi bir sonraki öğüne kadar gelişebilecek hipoglisemi riskini önler.

Diyabetliler genellikle ara öğün saatinde evde olmadıklar için bir şey yiyemediklerinden yakınırlar. Ara öğünler için hazırlıklı olma alışkanlığının kazanılması önemlidir. Diyabetli birey yanında-çantasında, arabasında, işyerinde daima öğün planına uygun besinleri hazır bulundurmalıdır.

 

 

Eğitimciye Not: Eğitimci aşağıdaki önemli noktaları vurgulayarak tip 1 ve tip 2 diyabette beslenme tedavisindeki prensipleri anlatmaya başlar. Grupta tip 2 diyabetli yetişkinler olacağından “Tip 1 Diyabette Tıbbi Beslenme Tedavi Prensipleri” kısa tutulur veya soru olur ise açıklanır.

 

Tip 1 Diyabette Tıbbi Beslenme Tedavisi Prensipleri

Geleneksel insülin tedavisinde ana ve ara öğün zamanı insülin tedavisine göre ayarlanır. Besin grupları, besin öğeleri ve porsiyon miktarları bireysel gereksinimlere göre belirlenir.

Yoğun insülin tedavisinde beslenme alışkanlıklarına, fizik aktivite durumuna göre insülin tedavisi ayarlanır. Öğün planlama yöntemi olarak karbonhidrat sayımı yönteminin uygulanması tercih edilir.

Öğün planı ve insülin dozlarını ayarlamak için evde kendi kendine kan şekeri izlemi sonuçlarından yararlanılır.

Yoğun insülin alanlarda vücut ağırlığındaki olası artış açlık ve tokluk kan şekeri besin tüketim kayıtları ile birlikte izlenir.

HbA1c, lipidler, kan basıncı ve mikroalbüminüri düzeylerine göre beslenme tedavisinde gerekli değişiklikler yapılır.

Tip 2 Diyabette Tıbbi Beslenme Tedavisi Prensipleri

Glukoz, kan basıncı ve lipid düzeyleri için hedef değerlere odaklanılır.

Birey fazla kilolu veya şişman ise haftada yarım veya 1 kg verecek şekilde günlük enerji tüketiminden 500 kkal veya 1000 kkal azaltma yapılır.

Yağ tüketimi azaltılır.

Besin seçimi sağlıklı beslenme ilkelerine göre belirlenir.

Ana ve ara öğünlerde tüketilecek karbonhidrat miktarı saptanır, karbonhidrat tüketiminin günden güne benzer miktarda olması önerilir.

Fiziksel aktivite artırılır.

Kan şekeri, HbA1c, kan basıncı ve lipid düzeyleri izlenir.

Oral antidiyabetik ilaç veya insülin tedavisi başlanmışsa beslenme tedavisi medikal tedaviye göre yeniden değerlendirilir.

 

Eğitimciye Not: Eğitimci katılımcılara daha önceki eğitim oturumlarında BKİ hesabını öğrenip öğrenmediklerini sorar. Öğrenilmiş ise katılımcılardan BKİ’lerini yorumlamalarını ister. Daha sonra “Sizce fazla kilolu veya şişman olmak kan şekeri kontrolünü etkiliyor mu?” sorusunu sorar. Birkaç yanıt aldıktan sonra katılımcılara diyabette vücut ağırlığının kontrolünün önemini aşağıdaki bilgiler doğrultusunda açıklar.

 

 

 

Eğitimciye Not: Eğitimci katılımcılara “Sizce kan şekerini düşürmek için özellikle kullanılması gereken bir bitki veya baharat var mı?” sorusunu sorar. Birkaç cevap aldıktan sonra konuyu aşağıdaki bilgiler doğrultusunda açıklar.

 

3.1.10. Çeşitli Bitkiler veya Baharatlar Kan Şekerini Düşürür mü?

Bazı bitki ve yiyeceklerin kan şekerini düşürdüğü bilgisi doğru değildir. O nedenle kan şekerini dengelemek için asla bu tarz uygulamalarda bulunulmamalıdır. Herhangi bir besinin veya bitkinin kan şekerini düşürebilmesi için insülin veya insülin salınımını artırıcı bir madde içermesi gerekir. Maalesef hiçbir bitki veya besin insülin veya insülin salgısını artırıcı bir madde içermez. Bu nedenle herhangi bir bitkinin, bir yiyeceğin kan şekerini düşürmesi söz konusu değildir. Bu tarz uygulamalar ve yanlış inanışlar aksine kan şekerinin yükselmesine neden olarak zarar verebilir. Diyabetli birey diyabet ekibinin önerdiği tedavi dışında alternatif bir tedavi arayışına girmemesi konusunda uyarılmalıdır.

 

F.  DİYABETLİ BİREYE VERİLECEK ÖNEMLİ MESAJLAR

Sağlıklı beslenme, diyabet tedavisinin temel yapı taşlarından biridir!

Diyabetli birey sağlıklı beslenerek, ilaç ve insülin tedavisinin gerektirdiği öğün düzenine ve öğün sayısına dikkat ederek kan şekeri kontrolünü sağlayabilir, kontrolsüz kan şekerinin neden olduğu organ hasarlarını önleyebilir.

Beslenme tedavisi bireye özgüdür. Diyabetli bireyin özelliklerine ve tedavisine bağlı olarak planlanır.

Standart bir beslenme tedavisi oluşturulamaz.

Öğün saatleri geciktirilmemeli, öğün atlanmamalıdır.

Kan şekerinin ana kaynağı olan karbonhidrat tüketimine dikkat edilmelidir.

Tam taneli tahıllar, meyve, sebze, kuru baklagil, düşük yağlı süt ve yoğurt gibi besinlerden karbonhidrat tüketimi sağlanmalıdır.

Öğün ve ara öğünlerde yeterli karbonhidrat tüketimi sağlanmalıdır.

Karbonhidrat gereksinimi yaş, vücut ağırlığın, fiziksel aktivite düzeyi gibi birçok faktörden etkilenir.

Ana ve ara öğünlerde alınacak karbonhidrat miktarı bireyden bireye farklılık gösterir.

Alınması gereken enerji, karbonhidrat, protein, yağ, vitamin ve mineral miktarı için diyetisyene danışılmalıdır.

Karbonhidrat gereksinimi bireye özgüdür. Önerilenden az veya fazla tüketilmesi kan şekerinde dalgalanmalara yol açar.

Diyabetli bireyler BKİ’yi hesaplamalı ve bel çevrelerini ölçmeli, normal değerlere göre değerlendirmeli ve düzenli olarak takip etmelidir.

Kilo fazlalığı varsa mutlaka küçük adımlarla ideal kiloya ulaşım planlanmalıdır.

Katı yağ yerine sıvı yağ kullanımı tercih edilmelidir.

Kolesterol et, süt, yoğurt, yumurta gibi hayvansal besinlerde bulunur. Bu besinler ile vücuda sağlanan kolesterol miktarı bir günde 200 mg’ı aşmamalıdır.

Balık, yağsız et, yarım yağlı süt ve yoğurt tüketimi hayvansal kaynaklı protein gereksinimini sağlar ve doymuş yağ ve kolesterol alımını azaltır.

Bisküvi, kek, kraker, kurabiye vb. paketlenmiş ürünler trans yağdan zengindir. Bu gibi ürünlerin tüketilmemesi veya tüketim sıklığının azaltılması gerekir.

Her öğünde farklı besin gruplarına yer verilmeli, besinler çeşitlendirilmelidir.

Şeker, tuz ve yağ oranı yüksek besin tüketimi sınırlandırılmalıdır.

Konserve veya işlenmiş besinler yerine taze besinler tüketilmelidir.

Her gün sebze ve meyve tüketilmelidir.

Kuru baklagil tüketimi artırılmalıdır.

Yağda kızartma yerine ızgara, haşlama, buğulama gibi düşük yağlı pişirme yöntemleri tercih edilmelidir.

Gün içinde 8-10 bardak su içilmelidir

Eğitimciye Not: Katılımcılar birbiri ile ilk kez karşılaşıyorsa önce eğitimci kendini tanıtır ve sonra katılımcılardan isimleri, yaşları, meslekleri vb tanımlayıcı özellikleri, diyabet tanı süreleri ve tedavi süreçleri konusundaki bilgilerle kendilerini gruba birkaç cümle ile tanıtmalarını ister. Grubun katılımını artırmak amacıyla konuya uygun bir ısınma etkinliği planlar (oturma, kalkma, kol hareketleri ve bacak hareketleri gibi) ve konunun amaç ve öğrenim hedeflerini açıklar.

Katılımcılara, “Diyabetin tek başına ilaçla tedavisi/kontrol altına alınması mümkün mü?” sorusu ile diyabetin kronik bir hastalık olduğu, tek başına ilaç tedavisinin yeterli kontrolü sağlayamayacağı, ilaç/ insülin tedavilerine ek olarak yaşam biçimi değişikliğinin (Yeterli ve dengeli beslenme, fiziksel aktivite, psikososyal destek, diyabet eğitimi) önemli katkılar sağlayacağı belirtilir. “Fiziksel aktivite nedir?”, “Egzersiz ve fiziksel aktivite arasındaki fark nedir?”, sorusu ile katılımcıların diyabet ve fiziksel aktivite konusunda farkındalık düzeyleri ortaya konur, verilen yanıtlar yazı tahtası/flipchart’a not edilir.

Grubun özelliklerine göre “Son bir hafta içinde kimler egzersiz yaptı?” sorusuna alınan cevaplardan sonra yapılan egzersizin sıklığı ve süresi sorularak deneyim paylaşımı sağlanabilir.

Eğitimci bu tartışmalardan sonra konuya giriş yapar.

Fiziksel Aktivite ve Egzersiz

Fiziksel aktivite; vücutta kas hareketinin olduğu her hangi bir aktiviteyi tanımlar. Egzersiz ise; bir amaca uygun olarak planlanmış, tekrarlı olarak yapılan fiziksel aktivitedir. Diyabetli bireyde fiziksel aktivite ya da egzersizden beklenen; fiziksel uygunluğunun artırılmasıdır.

 

Eğitimciye Not: Eğitimci fiziksel aktivite ile ilgili olarak;

Günlük yaşamda hareketli olmak çok önemlidir.

Genel sağlığımıza olumlu etkileri vardır.

Hem tip 1, hem de tip 2 diyabette fiziksel aktivite/egzersizin yararlı olduğu konusunu vurgulamalıdır.

 

Fiziksel aktivite/egzersiz; diyabetlinin kan şekeri seviyesini dengede tutmada, HbA1c değerini normal seviyede tutmada ve diyabete bağlı ileri dönem komplikasyonlarının görülme riskini azaltmada etkilidir. Ayrıca; kan yağı düzeylerinin iyileşmesi, kardiyak risk faktörlerinin minimuma indirilmesi, vücut yağlarının azalması ve psikolojik iyilik halinin artması etkileri de vardır.

 

Eğitimciye Not: Eğitimci “Diyabette egzersiz risksiz değildir, ancak faydaları risklerinden daha fazladır” diyerek egzersizin yararları ile ilgili aşağıda belirtilen bilgileri sunar.


Diyabette Fiziksel Aktivite/Egzersizin Etkileri

Fiziksel aktivite/egzersiz kan şekeri kontrolü üzerine olumlu etki sağlar,

Hipertansiyonun kontrolüne destek olur,

Kan yağlarının düşmesine katkı sağlar,

Egzersiz düzenli yapılması halinde, hem genel vücut yağ dağılımını olumlu yönde etkiler hem de karın bölgesindeki yağı azaltır,

Kaybedilen kilonun korunmasına yardımcı olur,

Genel sağlık ve ruh sağlığının iyileştirilmesine katkı sağlar,

Yaşam kalitesini olumlu etkiler.

 

Diyabetli bireyde fiziksel aktivite ya da egzersiz planlanırken; hastanın yaşı, egzersizin tipi ve şiddeti, hastalığın metabolik kontrolü, kas-iskelet sistemi uygunluk düzeyi, kardiyo-pulmoner (kalp-akciğer) uygunluk düzeyi dikkate alınmalıdır.

Tip 2 diyabetli bireyde, hastalık 35 yaşından önce ortaya çıkmış, komplikasyonsuz seyrediyor, henüz iskemik kalp hastalığı, hipertansiyon, kan yağları yüksekliği gelişmemiş ise şiddeti gittikçe artan egzersiz eğitim programları uygundur.

Kan şekeri ve kilo kontrolünün sağlanabilmesi için egzersiz, orta şiddette (maksimum kalp hızının %50-60’ı), uzun süreli (ortalama 45 dk) olmalı ve düzenli yapılmalıdır.

Uygun Fiziksel Aktivite Nasıl Olmalıdır?

Haftada üç ya da beş kez, günde 30-45 dk yapılmalı, 48 saatten fazla ara verilmemeli,

Hafif şiddette başlamalı, orta şiddete yavaş yavaş ilerlenmeli,

5-10 dk ısınma hareketleri ile başlanmalı,

20-30 dk uygun tempoda sürdürülmeli,

10-15 dk’lık soğuma egzersizleri ile bitirilmelidir.

Egzersizin Yoğunluğunun Belirlenmesi

 

Eğitimciye Not: Eğitimci uygun hastalarda kalp hızı saymayı ve maksimum kalp hızı hesaplamayı öğretebilir.

 

Egzersizin yoğunluğu belirlenirken bireye özgü maksimum kalp hızı hesaplaması kullanılır. Bunun için 220 sabit sayısından hastanın yaşı çıkarılır (Karvonen formülü). Önceleri düşük yoğunlukla egzersiz yapılması gerekeceğinden bulunan rakamın %50-60’ı alınır. Elde edilen rakam diyabetlinin egzersize başlarken aşmamaya dikkat edeceği kalp hızını verir. Başlangıç için % 50 kalp hızı risksizdir. Hastayı zorlamaz.

Maksimum kalp hızı = 220 -Hastanın yaşı

Başlangıç kalp hızı= Maksimum kalp hızının %50-60’ı

Düzenli yapılan fiziksel aktivite/egzersiz ile hastanın zamanla egzersize toleransı iyileşecek ve fiziksel kapasitesi artacaktır. Bu nedenle zamanla hedef kalp hızı da arttırılabilir.

Örnek:

50 yaşında bir hasta için egzersiz hedef kalp hızının belirlenmesi; Maksimum kalp hızı = 220 (sabit sayı)-50 (hastanın yaşı) = 170 atım/dk Egzersiz kalp hızı = 170 X (%50) = 85 atım/dk olmalıdır.

Bu değer başlangıç kalp hızıdır ve 50 yaşındaki bir diyabetli için egzersize ilk başladığı dönemlerde egzersiz yaparken aşmaması önerilen kalp hızı sınırıdır.

Diyabetli başlangıç nabzını ölçtükten sonra yavaş tempo ile yürümeye başlayacak, 5-10 dk sürdürülen bu yürüme ısınma sağlayacaktır. Daha sonra temposunu (yürüme hızını) artıracak, kalp hızı 85 atım/dk olduğunda bu hızla 15-

 

 

33

Erişkin Diyabetli Bireyler İçin Eğitimci Rehberi

 

20 dk yürüyüp tekrar yavaşlayacak, 5 dk yavaş yürümenin (soğuma periyodu) ardından tekrar nabzını ölçecektir. Başlangıç kalp hızına döndü ise egzersiz programı uygun demektir.

Kalp hızının normale dönmesi zaman alıyor, nefes nefese kalıyor, dinlendiği halde kalp hızı ve/veya kan basıncı yüksek kalıyorsa egzersizin yükü fazla gelmiştir.

Tempo, egzersizin süresi, frekansı değiştirilerek kişi için uygun ölçü bulunmalıdır. İlk başlandığında yapılan egzersiz zamanla daha hafif gelecektir. Alışma için zaman tanınmalıdır.

Gün aşırı başlanıp, her gün yapabilecek uygunluğa gelmesi hedeflenmelidir.

Fiziksel uygunluğu arttığında aynı işi çok daha düşük kalp hızı ile başardığı ve daha az yorulduğu görülecektir. Aynı iş bireyi daha az yoracaktır. Bu durumda hedef arttırılabilir. Örneğin; süre artırılır 30-40 dk’ya ilerlenir. Frekans artırılabilir. Gün aşırı yerine her gün yapılabilir. Egzersizin yoğunluğu yeniden belirlenebilir. Bu değişimler tek tek yapılmalı zorlanma yaratılmamalıdır. Hastanın hangisinden memnun kalacağı dikkate alınmalı, değişim o yönde olmalıdır.

 

Eğitimciye Not: Diyabetli birey güvenli egzersiz yapabilmesi için fizyoterapist veya fizik tedavi uzmanı tarafından değerlendirilmeli ve kendisine uygun egzersiz planı uzman tarafından verilmelidir. Eğitimci buradaki bilgiler ışığında uygun ve güvenli egzersiz konusunda hastayı eğiterek bilinçlendirmelidir. (Maksimum kalp hızı hesaplamayı öğrenebilecek hastalara eğitimci nasıl hesaplayacaklarını anlatabilir. Aksi halde o bölüm atlanmalıdır). Böylece diyabetli egzersizin öneminin ve faydalarının farkına varacak, doğru egzersiz yapmak için uzman yardımı almasının önemini kavrayacaktır. Diyabet konusunda eğitim almış spor eğitmenleri de hastaların bilinçli egzersiz yapmalarında kaynak kişi olabilirler.

 

Eğitimciye Not: “Egzersiz yaparken nelere dikkat ediyorsunuz?” sorularını sorar verilen yanıtları alır dikkat edilmesi gereken durumlar ile ilgili olarak aşağıdaki içeriği slaytlarla anlatır.

 

Egzersiz Yaparken Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar

On iki haftalık düzenli yürüme programı ile tip 2 diyabette fiziksel uygunluk artar, karın bölgesinde yağ oranı azalır. Ancak hiperglisemi kontrol altında olmalı, sekonder problemler minimize edilmeli, metabolik durumuna uygun ve kişiye özel egzersiz verilmelidir.

Egzersiz tipi, süresi ve şiddeti,

Hastalığın şiddeti, akut veya kronik safhada oluşu,

Eşlik eden başka bir hastalık varlığı egzersizin yükünün artmasına veya daha fazla algılanmasına neden olur.

Bu nedenle, kişiye aktivite önerilirken, egzersiz test bulguları, iklim, çevre koşulları, entellektüel talepleri, besin alımı, ruhsal durumu göz önüne alınmalıdır.

Egzersiz sırasında,

Güvenli kan şekeri düzeyi sağlanmalı,

Uygun sıvı alımı sağlanmalı,

İyi bir ayak bakımı sağlanmalı,

 

Uygun bir spor ayakkabısı seçilmeli,

Vücut hijyenine dikkat edilmelidir.

Tip 2 diyabeti olan kişi gençse ve komplikasyonsuz ise iskemik kalp hastalığı, hipertansiyon, hiperlipoproteinemisi yoksa yoğunluğu gittikçe artan aerobik egzersiz eğitim programları rahatlıkla uygulanabilir.

 

Eğitimciye Not: Hastanın fiziksel aktivite/egzersiz alışkanlıkları ve kapasitesi belirlenmesi gerektiğinde; eğitimci, egzersizi planlaması için hastayı uzman fizyoterapiste yönlendirir.

 

Fiziksel Aktivite/Egzersiz İle İlgili Önlemler

Planlı olmayan egzersizin etkileri göz önünde bulundurulmalıdır.

Hipoglisemi semptomları ortaya çıkabileceği unutulmamalı, terleme, titreme, kalp çarpıntısı, solukluk/solgunluk, bilinç bulanıklığı, konuşma ve koordinasyonda bozulma varsa egzersiz derhal sonlandırılmalı, hastaya hemen karbonhidrat destekli sıvı ya da besin desteği verilmeli, semptomların devamı halinde hastaneye sevk edilmeli.

Hipoglisemi riski oluşmaması için:

Diyabetli bireylerin aç karnına egzersiz yapması önerilmez, egzersizden yarım – bir saat önce karbonhidrat içeren ara öğün almalıdır.

Egzersizin uzaması durumunda aktivite sırasında ek karbonhidrat alımı genellikle gerekir.

Yoğun egzersiz öncesinde, sırasında ve sonrasında ek karbonhidrat alımı gerekebilir.

Hipoglisemi, aktivite sonrası 24-36 saat sonrasına kadar gelişebilir.

İnsülin ihtiyacı egzersiz sonrası ve öncesi azalabilir.

Hiperglisemi riski:

Yoğun egzersiz sonrasında kan şekeri yükselebilir.

Keton varsa egzersiz yapmamaları konusunda öneride bulunulmalıdır.

Egzersiz öncesinde, sırasında ve sonrasında kan şekeri seviyeleri yakından izlenmelidir, gerekli müdahaleler yapılmalıdır. Kardiyovasküler olaylar, diyabet komplikasyonları ve eklenecek diğer sağlık sorunları (komorbiditeler) göz önünde bulundurulmalıdır.

Tip 1 Diyabet ve Egzersiz

Tip 1 diyabette egzersizde uyulması gereken kurallar;

Yemekten 1-3 saat sonra yapılmalıdır.

Egzersiz öncesi glisemi 100-250 mg/dlarasında olmalıdır.

Egzersiz öncesi, sırası ve sonrasında kan şekeri ölçülmeli, gerekirse ilave karbonhidrat alınmalıdır.

Egzersiz bir önceki insülin enjeksiyonunun maksimal etki zamanına rastlamamalıdır.

 

DİYABETLİ BİREYE VERİLECEK ÖNEMLİ MESAJLAR

Birey için gerçekçi hedefler belirlenmeli,

Net olunmalı, tam olarak ne yapılacağı söylenmeli,

Bireye kendi takibini nasıl yapacağı (ne kadar süre, ne sıklıkta) öğretilmeli,

Önerilen hedefler ulaşılabilir olmalı, kişi bunu yapabileceğini düşünmeli,

Gerçekçi olmalı kişinin performans düzeyine uygun olmalı,

Süreli olmalı ne zaman başlayacağı, ne kadar sürdüreceği belirtilmeli,

Hedefler tanımlamalı ve ulaşıldığında kişilerin kendilerini ödüllendirmesi yönünde cesaretlendirilmelidir.

 

G. ÖZET

Sunum sonunda katılımcılara kendi egzersiz programları konusunda planlarını sorar ve aşağıdaki noktalar katılımcılar tarafından belirtilmezse vurgu yapar.

Kullanılan ilaçların, uygulanan beslenme tedavisinin ve yapılan fiziksel aktivitenin bir bütün olduğu unutulmamalıdır.

Diyabetli bireyde egzersiz planlanırken kan şekeri kontrol altında olmalıdır, diğer sağlık problemleri varsa göz önüne alınmalı, metabolik duruma göre ve kişiye özel egzersiz seçilmelidir.

Düzenli yapılan fiziksel aktivite/egzersiz diyabetli bireyin genel sağlık düzeyi ve yaşam kalitesini artırır. Düzenli yapılması halinde olumlu etkileri artar. Kan şekerinin kontrol altında tutulması ve komplikasyonların önlenmesi mümkün olur.

 

 

39

Erişkin Diyabetli Bireyler İçin Eğitimci Rehberi

 

İnsülin salgılatıcılar

Sulfonilüreler (Glipizid, Gliklazid, Glibenklamid, Glimepirid, Glikidon vd.)

Glinidler(Meglitinidler: Repaglinid, Nateglinid)

Barsaktan karbonhidrat emilimini geciktirenler

Alfa glukozidaz inhibitörleri (AGİ: Akarboz, Miglitol)

İnkretin bazlı tedaviler

İnkretin etkisini artıranlar (Dipeptidil dipeptidaz-4 (DPP-4) inhibitörleri:Sitagliptin, Vildagliptin, Saksagliptin, Linagliptin, Alogliptin vb).

İnkretin mimetikler: (Glukagon benzeri peptid-1 (GLP-1) reseptör agonistleri: Eksenatid, Liraglutid, Liksisenatid vb).

Böbrekten glukozgeri emilimini azaltan ilaçlar

Sodyum-glukoz ko-transporter-2 (SGLT-2) inhibitörleri (Empagliflozin, Dapagliflozin, Canagliflozin vb).

Not: GLP-1 agonistleri dışındaki antidiyabetikler ağızdan alınan ilaçlardır, GLP-1 agonistleri ise insülin gibi cilt altına enjekte edilen ilaçlardır. Antidiyabetik ilaçların günlük dozları doktor önerisine göre düzenlenmelidir.

 

Eğitimciye Not: Katılımcıların kullandıkları ilaçlara listeden bakılarak grubun ya da bireyin kullandığı ilaçların hangi grupta yer aldığı belirlenir. Özellikle grubun/bireyin kullandığı ilaçlara değinilerek, yalnızca nasıl ve ne zaman kullanılacağı açıklanır.

 

3.3.2. İnsüline Yanıtı Artıranlar (İnsülin Direncini Azaltanlar, Tablo 4)

Biguanidler (Metformin): Bu gruptan günümüzde kullanılan ilaç, “Metformin”dir. İnsülin direncini azaltan Metformin,yemekle birlikte veya öğünden hemen sonra alınır. Belirgin hazımsızlık gibi sindirim sistemi yakınmalarına neden olabileceğinden, tedaviye uyumun daha iyi olması için günde 500 mg doz ile başlanır ve hastanın toleransına göre tedricen doz artımı yapılır. Diğer pek çok OAD’den farklı olarak, genellikle kilo açısından nötr etkilidir. Bununla beraber az sayıda çalışmada hafif derecede kilo kaybı sağladığı gösterilmiştir.

 

Eğitimciye Not: Örneğin İngiltere’de yürütülen izlem çalışmasında1 il tek başına beslenme tedavisinin yeterli olmadığı hastalardan insülin tedavisi başlananlarda ortalama 10,4 kg kilo artışı olduğu görülmüştür. Bu kilo artışı, sulfonilüre grubunda ortalama 3,7 kg iken, metformin grubunda ağırlıkta önemli değişiklik olmamıştır. Aynı çalışmada baştan metformin tedavisine ayrılanların diyabetle ilişkili nedenlerden ve bütün nedenlerden ölüm riski azalmış bulunmuştur. Bu nedenle metformin, tip 2 diyabet tedavisinde uygun ilk seçenek ilaçtır.

Özellikle yaşlılarda (80 yaşın üzerinde) tahmini glomerular filtrasyon hızı (eGFR) hesaplanarak böbrek fonksiyonlarının yeterli olduğu, kanıtlandıktan sonra Metformin başlanmalıdır.

Böbrek ve karaciğer hastalığı olanlara, fazla alkol alanlara ve kognitif fonksiyonları ya da doku oksinenlenmesi bozulmuş olan hastalara Metformin verilmemelidir.

İyotlu radyo kontrast madde alacak olanlara ve ameliyat geçirecek olanlara, böbrek işlevi ve dolaşım normale gelene kadar Metformin kullanılmamalıdır.

 

1 United Kingdom Prospective Diabetes Study Group. United Kingdom Prospective Diabetes Study 24: A six-year randomized, controlled trial comparing sulfonylurea, insulin, and metformin therapy in patients with newly diagnosed type 2 diabetes that could not be controlled with diet therapy. Ann Intern Med 1998;128:165-175.

 

 

Eğitimciye Not: Katılımcılardan metformin kullananlarda:

eGFR 45-60 mL/dk/1.73 m2 ise doz azaltılmalıdır.

eGFR <45 mL/dk/1.73 m2 ise kesilmelidir.

Damar içinden kontrast madde içeren görüntüleme yöntemi uygulamasından 24 saat önceilaç kesilmelidir.

Cerrahi girişimlerden 48 saat önce ilacın kesilmesi gerektiği hatırlatılmalıdır.

Ayrıca metformin kullananların doktor önerisi ile gerektiğinde B12 vitamin eksikliği yönünden değerlendirilebileceği vurgulanmalıdır.

Katılımcılara, ilaçlarla diğer tıbbi uygulamaların etkileşebileceği, doktora danışılması gerektiği hatırlatılır..

 

Metformin tedavisine akşam yemeği ile birlikte 500 mg ile başlanması önerilir. İyi tolere edilirse, tedaviye kahvaltı ile birlikte 500 mg daha eklenir. Doz artışı yavaş olmalıdır (1-2 haftada bir 500 mg). Maksimum etkin dozu günde 2 kez 1000 mg’dır. En fazla verilebilecek doz günde 3000 mg’dır. Bu maksimum doz az bir etkililik artışı sağlayabilir ve çoğu kez mide barsak sistemi yakınmaları nedeniyle tolere edilemez.

Tiazolidindionlar (Glitazonlar: Pioglitazon, Rosiglitazon): Bu gruptan ülkemizde kullanılan tek ilaç,”Pioglitazon”dur. Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) bu grup ilaçlardan Rosiglitazon’un tek başına veya Metformin, Sulfonilüre ve İnsülinile birlikte kontrollü kullanımına izin vermişse de Avrupa Birliği İlaç Ajansı (EMA), kardiyovasküler riski artırdığı gerekçesi ile kullanılmamasını tavsiye etmektedir. Pioglitazon’un monoterapide (tek ilaçla tedavide) etkinliği Metformin’e benzer. Fakat daha fazla kilo alımına yol açar ve pahalıdır. Bu nedenle ilk tedavi seçimleri arasında yer almaz. Tedaviye eklenen ikinci ilaç olarak

uygulandığında, sinerjik etki (eş etkileşim) ile HbA1c düzeyini düşürür. Pioglitazon, ödem ve anemiye neden olabilir, kalp yetersizliğini açığa çıkarabilir veya mevcut kalp yetersizliğini ağırlaştırabilir. Osteoporoza (kemik

erimesine) eğilim yaratabilir, kırık riskini artırır ve erkeklerde mesane (idrar torbası) kanseri riskini artırabileceği hususunda bazı kuşkular olduğu bilinmelidir.

 

Eğitimciye Not: Metforminin kullanılamadığı durumlarda ilaç şemasında hastaya başlanacak ilk oral antidiyabetik ilaç hastanın durumu, diğer hastalıkları, maliyet vs. gibi durumlara göre seçilir.

 

 

 

48

Erişkin Diyabetli Bireyler İçin Eğitimci Rehberi

b. İnsülin Türleri ve Etkileri

Diyabeti olmayan sağlıklı bireylerde normal fizyolojik insülin salınımı iki şekilde gerçekleşir.

Bazal insülin: Kan şekerinin çok yükselmediği öğün dışındaki saatlerde ve gece saatlerinde ihtiyacı karşılayan insülin salınımıdır. Bireylerin ihtiyacı oranında salgılanır, özellikle gecenin ilerleyen saatlerinde karaciğerden glukoz çıkışını (hepatik glukoz çıkışı) baskılamak üzere hafif bir artış gösterir.

Bolüs (Prandiyal) İnsülin: Yemeği takiben kanda glukoz ya da amino asitler vb. gibi diğer maddelerin artışı ile tetiklenen insülin salınımıdır. Bolüs insülin enjeksiyonunu takiben kan insülin düzeyleri (dalgaları) öğünün karbonhidrat miktarına ve içeriğine göre değişir. Normal olarak bolüs insülin salgısı yemekten 20 ile 30 dk sonra pik yapar ve 2 saat içinde bazal düzeylerine geri döner.

Günümüzde tip 1 diyabetli veya insülin rezervi azalmış tip 2 diyabetli bireylerin tedavisinde daha iyi glisemik ayar yapılabilmesi için “bazal-bolüs” insülin uygulama yöntemi geliştirilmiştir. Bu yoğun enjeksiyonla insülin uygulama yöntemi diğer geleneksel insülin tedavi uygulamalarına göre sağlıklı bireylerdeki insülin salgısını daha iyi taklit edebilmektedir.

İnsülinlerin çeşitleri ve etki süreleri Tablo 8’de görülmektedir. Ayrıca hastalara kullanım kolaylığı sunmak üzere bolüs ve bazal etki gösteren insülinlerin belirli oranlarda karıştırılarak hazırlanması ile hazır karışım insülinler elde edilmiştir.

Halen kullanılan insülinler (insan insülini, insülin analogları) rekombinant DNA tekniği ile elde edilmektedirler.

 

4.7. İnsülin Emilimi ve Emilimi Etkileyen Faktörler

İnsülin emilim hızı daha önce bahsedildiği gibi bölgelere göre değişkenlik göstermekle birlikte aşağıdaki faktörlerden de etkilenir:

Lipohipertrofi ve Lipoatrofi Varlığı: Enjeksiyon yapılan bölgelerde cilt altı yağ dokusunda artış (lipohipertrofi) veya azalma (lipoatrofi) oluşabilir. Bu durum insülin emilimini kan şekeri kontrolünü bozacak düzeyde bozabilir.

Lipohipertrofi daha sık görülür. Gözle görülebilen veya elle muayenede hissedilen cilt altında küçük veya büyük şişlikler şeklindedir. Lipohipertrofi bölgelerinde cilt altında insülin birikimi de olduğundan bu bölgeler üzerine masaj ya da sıcak uygulama yapılması bölgedeki insülinin hızla emilmesine ve böylece hipoglisemiye sebep olabilir.

Tedavi için bu bölgelerin en az altı ay insülin yapılmayarak dinlendirilmesi genellikle yeterli olur. Çok ilerlemiş lipohipertrofilerde plastik cerrahi ile şişlik olan doku çıkarılabilir.

Lipodistrofiler yanlış enjeksiyon uygulamaları, bölge değişimi yapılmaması ve insülin iğnelerinin tekrar kullanılması gibi nedenlerle oluşabilmektedir. Önlemek için, enjeksiyon bölge rotasyonu yapılmalı, insülin doğru yöntemle uygulanmalı, enjeksiyon bölgeleri düzenli olarak hem hasta hem hemşire tarafından lipodistrofi açısından değerlendirilmelidir.

Lipodistrofi varsa iyileşinceye kadar o bölgeye enjeksiyon yapılmamalı, bölge dinlendirilmelidir.

İnsülinin Yüksek Dozda Verilmesi: Bir defada yüksek dozda insülin enjeksiyonu yapılırsa insülinin bir kısmı cilt altında birikebilir ve insülin emilimi yavaşlayabilir. Bu sebeple bir diyabetlinin kan şekeri hedeflenen değerden yüksek ve planlanan insülin dozu 50 IU’nin üzerinde ise bu dozu iki enjeksiyon halinde vermek daha etkili olabilir.

Egzersiz, Sistemik Ateş ve Ortam Isısı: Enjeksiyon bölgesi aktif olarak kullanıldığında (Örneğin insülin enjeksiyonunu takiben kol veya bacak egzersizleri yapılması) söz konusu ekstremiteye daha fazla kan akımı sağlayacağı için insülinin daha hızlı emilmesine neden olabilir.

Sıcakta insülin emilimi daha çabuk, soğukta daha yavaştır. Egzersiz, sistemik ateş veya enjeksiyon bölgesine masaj uygulanması insülinin emilim hızını artırır.

Enjeksiyon alanı (Örneğin ovuşturularak) ısıtıldığında insülin daha hızlı emilebilir.

Ağrılı Enjeksiyonları Önleme

Enjekte edilen insülinin oda ısısında tutulması ve enjeksiyondan hemen önce avuç içinde ısıtılması

Enjeksiyon sırasında hava vermemeye özen gösterilmesi,

Alkol kullanılıyorsa cilt üzerinden uçuncaya kadar beklenmesi,

Uygun iğne ucu seçilmesi,

Enjeksiyon bölgesindeki kasların uygulama sırasında gerilmemesi,

Cildin çabuk geçilerek enjekte edilmesi,

Cilt altı dokuya giriş sırasında iğnenin yönünün değiştirilmemesi, konularında dikkatli olunarak ağrılı insülin enjeksiyonu önlenebilir.

İnsülin Tedavisinin Yan Etkileri

Kilo Artışı: İnsülin tedavisinin başlangıcında birkaç faktörün etkisiyle (kaybedilmiş yağ ve kas dokusunun yeniden kazanılması, su ve tuz tutulumu olması ve glukozürinin azalmasına bağlı olarak) kilo artışı beklenir. Daha sonra hipoglisemi korkusu ve dengesiz beslenme kilo artışının sürmesine neden olabilir.

Lipohipertrofi: Hasta eğitimi ve doğru insülin uygulaması ile önlenebilir.

Kanama, Sızma ve Ağrı: Enjeksiyonun kapiller damarlanmanın görünmediği bir bölgeye yapılması ile kanama önlenir. İnjeksiyon bittikten sonra iğnenin 5-10 saniye kadar cilt altında bekletilmesi veya uzun iğne kullanılması ile insülinin sızması azaltılabilir. Özellikle asit insülinler (örneğin glargin) ile enjeksiyon sırasında hafif ağrı hissedilebilir, önemsizdir.

İnsülinlerin Saklanması

Açılmamış insülin flakon ve kartuşları son kullanım tarihine kadar buzdolabında 2-8 ºC’de saklanabilir. (buzdolabı kapağı bu dereceler arasında değilse kullanılmamalıdır, ayrıca insülinlerin buzluğa yakın raflarda tutulmasından kaçınılmalıdır).

İnsülin flakonu açıldıktan sonra mümkünse buzdolabında ya da 30ºC’nin altında, oda sıcaklığında 28 gün saklanabilir (Hastanede kullanırken açtığınız tarihi üzerine yazınız ve açılmamış bir flakonu kullanırken son kullanım tarihini kontrol ediniz).

Orta veya uzun etkili ya da karışım insülin preparatları açıldıktan 15 gün sonra biyolojik aktivitelerini hafifçe yitirmeye başlar. Birey ve hastalıktan kaynaklanan şartlar değişmediği halde glisemik kontrol bozulmaya başlarsa bu faktör göz önünde bulundurulmalıdır.

İnsülinler kesinlikle dondurulmamalıdır.

İnsülinler soba, kalorifer gibi ısı kaynağından uzak tutulmalıdır.

İnsülinler doğrudan güneş ışığına maruz kalmaktan ya da kuvvetli çalkalamadan hasar görebilir.

Diyabetlinin temel eğitimi ve insülin uygulama eğitimi alması sağlanmalıdır.

 

Halsizlik

Şuur bulanıklığı

Koma

Diyabetik komayı önlemek için:

Düzenli kan şekeri takibi yapmak,

Tedaviye düzenli olarak uymak,

Kan şekeri 250 mg/dl’nin üzerinde ise düzenli aralıklarla test çubukları ile idrar örneğinde keton ve glukoz aramak gereklidir.

b. Hiperglisemik Hiperozmolar Durum Nedir?

 

Eğitimciye Not: Diyabetli bireye kan şekerinin düşmesinin de sağlığını olumsuz etkileyeceğini vurgulayarak hipogliseminin ne olduğunu anlatır.

 

Daha çok yaşlı diyabetlilerde ve ılımlı tip 2 diyabetli bireylerde kalp krizi, inme, pankreatit (pankreas iltihabı), yanıklar, travma ve insülin karşıtı hormonların artışına yol açan ilaç ve diğer hastalık durumlarında karşımıza çıkan ciddi hiperglisemi (kan şekeri yüksekliği), aşırı sıvı kaybı ve bilinç bozukluğu ile karakterize, ölüm riski yüksek olan bir durumdur. İdrarda keton cisimciklerinin olmaması veya hafif düzeyde olması ve asidozun olmaması ile diyabetik ketoasidoz komasından ayrılır.

4.1.2. Hipoglisemi

Diyabetli bireylerde kan şekeri seviyesinin 70 mg/dl’nin altına düşmesi ve belirti görülmesine “hipoglisemi”adı verilir. Ancak pek çok diyabetli daha yüksek kan şekeri düzeylerinde hızlı kan şekeri düşüşlerine bağlı olarak ta hipoglisemi belirtileri hissetmektedir. Bu durum, özellikle glisemik (kan şekeri) kontrolü iyi olmayan, uzun süre hiperglisemik (kan şekeri yüksek) kalmış bireylerde görülür.

Diyabetli bireylerde kan şekerinin iyi bir şekilde kontrol altına alınması diyabetin uzun dönem komplikasyonlarını azaltır. Bununla beraber, HbA1c normale yaklaştıkça hipoglisemi riski de artar. Bu sebeple hipoglisemiye yatkın olan bireylerde çok sıkı kan şekeri kontrolünden kaçınılması gereklidir.

Hipoglisemi ani ölümlere neden olabilir. Bu durum dikkat ve bellek değişiklikleri gibi bilişsel işlev bozukluklarına, kalpte ileti bozukluklarına, kalp krizi, inme gibi ciddi ve ölümle sonuçlanabilecek sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu özellikleri nedeniyle hiperglisemiye (kan şekeri yükselmesine) göre daha hızlı tedavi edilmesi gereklidir.

Hipoglisemi Nedenleri:

Fazla insülin yapılması,

Ağızdan yüksek doz glukoz düşürücü ilaçların alınması,

Bireyin yaşam tarzı için uygun olmayan insülin seçimi,

İnsülin uygulaması ile yemek zamanı arasında uzun zaman geçmesi,

İnsülin uygulaması sonrası yetersiz karbonhidrat alımı,

 

İnsülin enjeksiyonunun derialtı yerine kas içine yapılması,

Aşırı egzersiz yapılması,

Egzersizde kullanılacak bölgeye insülin yapılması,

Hepatik (karaciğerde) glukoz üretiminin azalmış olması (alkol kullanılması),

Mide boşalmasının gecikmesi,

İnsülin yıkımının azalması (kronikböbrek yetersizliği),

Otonom nöropati varlığı (glukagon, epinefrin eksikliği), Hipogliseminin Belirti ve Bulguları

Hipoglisemi belirtileri:

Hafif,

Orta ve

Ağır olarak üç gruba ayrılır.

Hafif ve orta derecedeki hipoglisemiyi birey kendi kendine tedavi edebilir. Orta derecedeki hipogliseminin hafif hipoglisemiden farkı, bireyin aktivitelerini belirgin şekilde etkilemesidir. Ağır hipoglisemi ise bireyin dışarıdan yardım almasını ve parenteral (damar yolu ile) tedaviyi gerektiren, çoğunlukla koma veya nöbete neden olan bir tablodur.

Hafif Derecede Hipoglisemi Belirtileri:

Açlık hissi,

Titreme,

Soğuk ve nemli cilt,

Terleme,

Dudakta ve dilde solukluk,

Çarpıntı,

Huzursuzluk,

Orta Derecede Hipoglisemi Belirtileri:

Baş ağrısı,

Halsizlik,

Karın ağrısı,

Bulanık görme,

 

Uyuşukluk,

Konuşma zorluğu,

Nabız sayısında artış,

Sinirlilik,

Solukluk,

Terleme,

Dikkat bozukluğu,

Bellek bozukluğu,

Ağır Derecede Hipoglisemi Belirtileri:

Şuur bulanıklığı/kaybı,

Kasılmalar,

Koma,

Hipoglisemiyi Algılayamama

Sinir sistemi tutulumuna veya tekrarlayan hipoglisemilere bağlı olarak bireyler hipoglisemiyi algılayamamaya başlarlar. Bu durum ciddi sonuçlara yol açabilir.

Diyabetli    birey    kan    şekeri    55-60    mg/dl’nin    altına    düştüğünde    belirtilerini                  “her     zaman”          veya “çoğunlukla”hissetmiyorsa hipoglisemiyi algılaması azalmıştır!

 

Eğitimciye Not:

Eğitimci grupta hipoglisemiyi algılaması azalmış hasta olup olmadığını sorar. Bu durum mevcutsa hipoglisemiden korunmanın çok önemli olduğunu açıklar ve aşağıdaki mesajları verir:Yanınızda glukagon ve glukozlu yiyecekler taşıyın.

Aile ve arkadaşlarınızın glukagon yapmayı öğrenmesini sağlayın. Diyabet kimlik kartı, künyesi, kolyesi vb. taşıyın.

Kan şekerinizi düzenli ölçün.

Kan şekeri düşmesinden korunmak için diğer önlemleri alın.

 

Hipoglisemi Sırasında Yapılması Gerekenler

Bireyin bilinci açık ve yutabiliyorsa:

15-20 g glukoz (Tercihen 3-4 glukoz tablet/jel, 4-6 kesme şeker veya 150-200 ml meyve suyu (Tercihen üzüm, vişne veya elma suyu) ya da limonata) veya yemek kaşığı bal alır. Ölçebiliyorsa aynı anda kan şekerini ölçer.

 

Sonra 15 dk bekler ve tekrar kan şekerine bakar. Hala 70 mg/dl’nin altında ise yeniden 15-20 g karbonhidrat içeren besin tüketir. Kan şekeri 70 mg/dl üzerine çıktığında;

Ara öğün zamanı ise ara öğün alır.

Ana öğün zamanı ise ana öğün alır, Novorapid veya Humalog insülin kullanıyorsa insülini yemek bitince hemen yapar, Actrapid veya Humulin-R kullanıyorsa insülini yapar ve hemen yemek yer.

Hipoglisemik atak sonrası, öğün planında 1 saat içinde ana veya ara öğün programı yoksa ek olarak 15 g karbonhidrat içeren bir öğün almalıdır.

Çiğneme-yutma fonksiyonları bozulmuş, bilinci kapalı ise;

Özellikle tip 1 diyabetli bireylerde ağır hipoglisemi durumunda, diyabetli yakınları tarafından uygulanabilen “Glukagon” hayat kurtarır.

Uygulama damar içine, kas içine ve hatta deri altına dahi yapılabilir.

Glukagon 5 yaş ve üzeri çocuk ve yetişkinlerde 1mg, 5 yaş altı çocuklarda ise 0.5 mg yapılır.

Glukagon yoksa çevresindeki kişiler elde bulunan toz şekeri, bal gibi besinlerle müdahale eder. Bu girişimde örneğin bir parmak dolusu bal hastanın yanaklarının içine sürülür. Bu besinler ağız içine doldurulmaz.

Hastaya yapılan girişim sonrasında 15 dk beklenir ve yeniden kan şekeri bakılır. 70 mg/dl üzerine çıkmamışsa 15-20 g glukoz içeren ve örneği yukarıda verilen besinlerden biri tüketilir.

Bu sırada en yakın sağlık kuruluşuna ulaştırılmalıdır.

Hipoglisemi tedavisinde çikolata, gofret gibi yağ içerikli ürünler kullanılmamalıdır. Bunlar içindeki yağ sebebiyle glukozun emilimini yavaşlatmakta ve istenen hızda kan şekeri yükselmesini sağlayamamaktadır. Ayrıca fazla kalori alımına sebep olmaktadır.

Hipogliseminin Önlenmesi

Hipoglisemi nedenleri araştırılmalı, yaşam koşullarında hipoglisemi riskini artıran durumlar varsa belirlenip düzeltilmeli, ilaç tedavisi yeniden gözden geçirilmelidir.

Tekrarlayan hipoglisemiler halinde derhal doktorunuza başvurun.

Egzersiz ve Hipoglisemi

Egzersizin, metabolizma üzerinde insüline veya oral antidiyabetik ilaçlara (kan şekeri düzenleyici haplara) benzer etkileri mevcuttur. Dolayısyla fiziksel aktiviteye uygun olarak medikal tedaviler ve karbonhidrat alımı değiştirilmez ise egzersiz, hipoglisemiye neden olabilir. Egzersizin kan şekeri üzerine etkisi yapılan egzersizin süresi ve şiddetine göre kişiden kişiye değişir. Egzersize başlamadan önce ve egzersiz sırasında ilave karbonhidrat alımı yapılabilir. Egzersize bağlı hipoglisemi egzersizden saatler sonra gelişebileceği için (24 saate kadar) egzersiz öncesinde, sırasında ve sonrasında kan şekeri takibi yapılmalıdır. Gerekirse insülin dozu değiştirilebilir.

Eğer egzersiz öncesinde kan şekeri seviyesi 80 mg/dl’nin altında ise egzersiz önerilmez (Egzersizin genellikle kan şekerini düşürücü etkisi olmakla birlikte bazı bireylerde ve durumlarda (Örneğin kan şekeri yüksekken egzersiz yapıldığında) hiperglisemiye de sebep olabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle kan şekeri 250 mg/dl üzerinde ise veya idrarda keton varsa egzersizin önerilmediği unutulmamalıdır. Daha fazla ayrıntı için egzersiz modülüne bakınız).

 

Tip 2 diyabetlilerde ilk göz dibi muayenesi tanıyı müteakiben derhal yapılmalıdır. Diyabetli retinopati saptanmasa bile sonrasında yılda en az bir kez tekrarlanmalıdır. Görme kaybı gibi sıra dışı bir belirti geliştiğinde hemen göz doktoruna başvurmalıdır.

Tedavi

Diyabetin tüm alanlarında olduğu gibi retinopatilerin seyrinde de kan glukoz regülasyonu (kan şekeri kontrolü), kan basıncı kontrolü ve dislipidemi (kan yağları yüksekliğinin) tedavileri büyük öneme sahiptir. Medikal tedavi dışında, retinopatilere lazer fotokoagülasyon (lazer), vitreus içine enjeksiyonlar ve vitrektomi gibi cerrahi tedaviler yapılabilir. Bu tedavilerin, önerildiği biçim ve düzende sürdürülmesi mevcut görmenin korunması ve körlüğün önlenmesi için vazgeçilmezdir.

Az Görme Rehabilitasyonu

Temel görme işlevleri (görme keskinliği ve görme alanı) günlük yaşam aktiviteleri, mesleksel ve sosyal aktiviteleri için yetersiz olan bireylerin, uygun yöntem ve az görme yardım cihazları ile yaşam kalitelerinin yükseltilmesi gereklidir.

Retinopati ve Egzersiz

Diyabetik retinopati gelişmiş olan kişilerin dirençli, anaerobik egzersizlerden ve yüksek yoğunluklu kardiyovasküler egzersizlerden kaçınmaları gerekmektedir. Bu tip egzersizler kan basıncını aniden yükselterek veya Valsalva manevrası ile göz içi basıncını artırarak göz içi kanamalarına neden olabilir. Örneğin, izometrik egzersizler, ağırlık kaldırma, raketle yapılan sporlar, nefes tutarak dalma, halter, boks, kick-boks, hızlı tempoda koşu, yüksekten atlama, paraşütle atlama, basketbol, rüzgar gücü ile yapılan sporlar vb. bu grup sporlardandır. Bunun dışında yüzme, yürüyüş, düşük yoğunluklu kardiyovasküler egzersizler, kondüsyon bisikleti, dayanıklılık egzersizi gibi sporlar yapılabilir. Hafif derecede retinopati varsa fiziksel aktiviteyi sınırlandırmaya gerek yoktur. Spor türlerinden bağımsız olarak etkinlikler sırasında bir şey kaldırırken nefes verilmeli, gevşeme sırasında ise nefes alınmalıdır. Hasta yakın tarihte lazerli göz cerrahisi geçirildiyse fiziksel aktivite çok düşük düzeyde tutulmalıdır.

 

Eğitimciye Not: Katılımcılara diyabete bağlı süreğen istenmeyen sorunların oluşumunun engellenmesinin veya erken tanınmasının hastalığın ilerlemesini geciktireceği ve yaşam kalitesini iyileştireceği, yaşam süresini uzatacağını belirtir. Örnek olarak diyabetik nefropati gibi bir istenmeyen sorunda erken tanı konması halinde tamamen düzelme sağlanabileceğinin altını çizerek erken tanının önemini vurgular.

 

Ayrıca diyabetli eğitimi, tıbbi beslenme tedavisi, egzersiz ve komplikasyonları önlemede psikososyal desteğin en az ilaç ve insülin kadar önemli olduğunu belirtir. Daha sonra diyabetik nefropatiyi anlatır.

Diyabetik Nefropati (Diyabete Bağlı Böbrek Hasarı)

Son dönem böbrek yetersizliğinin en sık nedeni diyabettir. Böbrekler sağlıklı koşullarda ölçülebilen laboratuvar testleriyle protein kaçağına izin vermezken, diyabetin seyrinde kılcal damar bozukluğuna bağlı olarak böbrek fonksiyonlarının ilerleyici bozulması sonucunda protein kaybetmeye başlayabilir. Bu durum diyabetik nefropati olarak isimlendirilir.

Böbrek hasarının en erken belirtisi olarak bu diyabetlilerin idrarlarında albümin atılımı artar.

 

 

Eğitimciye Not: Spot idrarda albumin atılımının yerine30 mg/gün’ün kreatinin’in üzerinde olması ya da 24 saatlik idrarda 30-300 mg arasında olması mikroalbuminüri olarak tanımlanır. Mikroalbuminüri, sadece gelişecek olan böbrek hasarını değil, diğer komplikasyonların da bir habercisidir. 24 saatlik idrarda albumin atılımı 300 mg’ın üzerinde ise, makroalbuminüri veya klinik nefropatik evre olarak isimlendirilir. Makroalbuminürik evrede böbrek hasarı yavaş yavaş geri dönüşümsüz hale gelir. Böbreğin işlevleri belirli bir eşik değerin altına inince süreç tamamen geri dönüşümsüz hale gelir ve bu durum son dönem böbrek yetersizliği olarak isimlendirilir.

 

Mikroalbuminürik evre tıbbi tedavi ve beslenme tedavisi ile geri dönüşümlüdür, böbrek hasarı düzelmektedir. Kan basıncının 125/75 mmHg ve lipid düzeylerinin belirlenmiş hedef düzeylerinde olması son derece önemlidir. Dİyabet süresi 25 yıldan uzun olan bireylerin yaklaşık %25-40’ında diyabetik nefropati gelişmektedir.

Diyabetlilerin izlemleri süresince radyoopak maddelerle yapılacak tüm tetkikler böbrek hasarına yol açabilir veya bu hasarları tetikleyebilir. Doktorunuz, böbrek işlevlerini dikkate alarak bu tetkiklerin yapılıp yapılamayacağına karar verir.

Böbrek Hasarı ve Belirtileri

Böbrek hasarında duruma özgül belirtiler olmamakla birlikte bazı yakınmalar böbrek sorunu olduğınu düşündürür ve doktora başvuruyu gerektirebilir. Bunlar;

İdrar miktarında görece azalma

Vücutta yaygın ödem, şişlik

Kan basıncında beklenmeyen değişikliklerdir.

İdrar Testleri

Böbrek hasarının belirlenmesinde 24 saatlik idrarda protein (mikroalbumin) ve glomerüler filtrasyon hızı (GFR) ölçülür. Birey idrar toplayacağı günün sabahında ilk idrarını atar. İkinci idrardan başlayarak o gün ve gece boyunca yaptığı tüm idrarları toplar. Ertesi günün sabahında yaptığı ilk idrarı da toplamak suretiyle idrar toplama işlemine son verir. Birey bu süreçte topladığı idrarın tamamını analizin yapılacağı laboratuvara teslim eder. Bu testin yapılmasından önceki son 24 saat içerisinde yoğun egzersiz, infeksiyon varlığı, ateş, kontrolsüz hipertansiyon ve hiperglisemi (kan şekeri yüksekliği) varlığı yüksek albümin atılımına yol açarak yanlış sonuçlara neden olabilir.

Spot idrar testinde ise sabah ilk idrarından alınan bir örnek laboratuvara teslim edilir. İdrarda albumin ile birlikte eş zamanlı olarak kreatinin de ölçülür. İdrarda mikroalbumin düzeyi “mg albümin/g kreatinin” olarak ifade edilir.

Kan kreatinin düzeyi ölçülerek çeşitli formüller yardımı ile yaşa ve cinsiyete özgü GFR’yi tahmin etmek mümkündür.

Böbrek Hasarı ve Egzersiz

Mikroalbuminuri veya makroalbuminürisi olan kişilere özgün fiziksel aktivite tavsiyeleri mevcut değildir. Belirgin nefropatisi (böbrek hasarı) olanların fiziksel aktivite kapasitesi genellikle düşüktür. Bu bireylerde ağır egzersiz programı önerilmez. Hafif veya orta derece egzersiz yapabilirler (bkz. Fiziksel Aktivite/Egzersiz Modülü). Nefropati gelişmiş olan diyabetlilerde kardiyovasküler problemler de gelişmiş olabileceğinden dikkat edilmeli ve egzersiz sırasında kan basıncı yakından takip edilmelidir.

 

Nefropati ve Tıbbi Beslenme Tedavisi

Tip 2 diyabet tanısı almış bireylere, hastalık tanısı aldığı andan itibaren yaş, cinsiyet, beslenme alışkanlıkları, yaşam tarzı, antropometrik ölçümleri (vücut ağırlığı, boy uzunluğu, bel çevresi vb.), laboratuvar ölçümleri ve hastalık durumu göz önünde bulundurularak kişiye özel tıbbi beslenme tedavisi diyetisyenler tarafından planlanır. Hastalar bu konuda sürekli bireysel ve grup eğitimlerine alınarak izlenirler. Böbreği hasarlanan diyabetik bireylerin tıbbi beslenme tedavileri böbrek hasar düzeylerine göre diyetisyenler tarafından tekrar düzenlenir.

 

Eğitimciye Not: Katılımcılara diyabete bağlı sinir sisteminde süreğen, istenmeyen sorunların neler olduğunu sorar, verilen yanıtlardan sonra diyabetik nöröpatiyi (diyabete bağlı sinir hasarını) anlatır.

 

Diyabetik Nöropati

Diyabetik nöropati nöronları besleyen küçük damarların hasarına bağlı motor, duyusal ya da otonom sinir liflerinin tutulduğu bir komplikasyondur. Tutulan sinir dokusunun işlevine bağlı olarak tiplere ayrılır. Bunlar;

Simetrik duyusal polinöropati (en sık görülen tipidir),

Otonom nöropati,

Poliradikülopati Mononöropatidir.

Duyusal Nöropatide Belirtiler

His kusurları, his kaybı,

Yanma,

Karıncalanma,

Ağrı,

Isıyı algılama bozukluğudur.

Otonom Nöropatide Belirtiler

Terlemede azalma veya artma,

İstirahatte kalp hızında artış,

Cinsel işlev bozukluğu ,

İdrar retansiyonu (mesanede idrar birikmesi),

Hipotansiyon(düşük tansiyon),

Kardiyak aritmi (kalp ritm bozuklukları),

Hipoglisemiyi algılayamama,

İshal,

Kabızlık,

Mide boşalmasında bozulmadır.

 

Motor Nöropatide Belirtiler

Halsizlik,

Güç kaybı.

Nöropatiler ve Egzersiz

Hem periferik nöropati (sinir hasarı) hem de vasküler (damar) hastalıklar ayaklarda yaralanma ve infeksiyon riskini artırır. Yürüme bandında olduğu gibi vücut ağırlığının taşınarak yapıldığı, tekrarlayıcı egzersizlerden kaçınılmalıdır. Örneğin; koşma, uzun süre yürüme, basamakla yapılan egzersizler (step) vb. gibi. Bunun dışında uygun ayakkabı seçimi ve cilt hasarını gözlemenin önemi vurgulanmalıdır. Egzersiz öncesinde 5-10 dk ısınma ve sonrasında soğuma egzersizleri uygulanması gerektiği vurgulanmalıdır. Vücut ağırlığı taşınmadan yapılan egzersizler, örneğin; yüzme, su içinde yürüme, havuz içinde yapılan egzersizler, bisiklete binme, kürek çekme, oturarak yapılan egzersizler (örneğin sandalyede), kollarla yapılan egzersizler ve elastik bantlarla yapılan dirençli egzersizler tercih edilmelidir.

Periferik nöropati denge bozukluğuna da yol açarak bireyin düşme riskini artırır.

Otonom nöropati varlığında diyabetlinin egzersiz kapasitesi kısıtlanır ve fiziksel aktivite sırasında ani ölüm ve sessiz miyokard infarktüsü (kalp krizi) gibi ciddi kardiyovasküler olay gelişme riski artar. Otonom nöropatili diyabetlilerde (özellikle egzersiz programına yeni başlandığı zaman) egzersizden sonra ciddi hipotansiyon veya hipertansiyon gelişebilir. Bu kişilerde vücut ısının kontrolü (termoregülasyon) de bozulmuş olabileceğinden fazla sıcak veya soğuk ortamlarda egzersiz yapmamaları gerekir, çünkü ortam sıcaklığına uyum sağlamaları güçleşir. Aynı zamanda yeterli hidrasyon (sıvı alımı) sağlanmalıdır.

Cinsel İşlev Bozukluğu

Toplumlarda cinsel işlevlerin konuşulmasının bir tabu olarak kabul edilmesi nedeniyle diyabetlilerde cinsel işlev bozukluklarının sıklığı tam olarak bilinmemekle birlikte, bu sorunların erkek ve kadınlarda oldukça sık oldukları bilinmektedir. Yeterli glisemik kontrolün sağlanamaması, kan basıncı yüksekliği, hızlanmış ateroskleroz (damar sertliği), diyabet komplikasyonlarının varlığı, diyabete eşlik eden hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar veya psikolojik nedenler bu sorunlara yol açabilir. Cinsel işlev bozuklukları sadece psikolojik olmadığı gibi, sadece diyabetin organik komplikasyonlarına da bağlı değildir. Evlilik kalitesi, devam etmekte olan depresif belirtiler hem diyabetik hem de sağlıklı bireylerde cinsel işlev bozuklukları ile ilişkilidir. Bu nedenle mutlaka psikiyatrik değerlendirme gereklidir.

Erkeklerde en sık karşımıza çıkan cinsel işlev bozukluğu “erektil disfonksiyon” (sertleşme kusuru)’dur. Bu durumda cinsel birleşme için yeterli sertlik sağlanamamakta veya sertleşme olsa bile sürdürülememektedir. Erektil disfonksiyon dışında erken boşalma, meninin geriye kaçışı, libido (cinsel istek) kaybı da görülebilmektedir. Kadınlarda ise cinsel soğukluk, klitoral uyarım bozuklukları, vajinal kuruluk, ağrılı birleşme, orgazm sorunları en sık görülen cinsel işlev bozukluklarıdır.

 

Eğitimciye Not: Katılımcılara ayak bakımı yapıp yapmadıklarını sorar. Ayak bakımı sırasında nelere dikkat ettiklerini belirtmelerini ister. Verilen yanıtlardan hareketle diyabetik ayak ve diyabetlide “ayak bakımı” konusunu anlatır.

 

 

Diyabetik Ayak (Diyabete Bağlı Ayak Yaraları)

Diyabet sonucunda veya diyabetin neden olduğu herhangi bir komplikasyon sonucunda ayak sağlığının bozulmasına “diyabetik ayak” denmektedir. Bu sorunlar ayakta hem iyileşmeyen ülserlere (yaralara) hem de yapısal kemik ve eklem bozukluklarına yol açabilmektedir. Diyabetin kronik komplikasyonları olan periferik nöropati, periferik arter (damar) hastalığı, ayak travmaları ve infeksiyonlar ülserlerin başlıca nedenleridir. Ayrıca motor ve otonom kayıplar da ülser gelişiminde katkıda bulunur.

Diyabetik ayak ülserleri üç gruptur;

Nöropatik (motor, duyu ve otonom liflerinin hasarı ile),

İskemik (büyük ve küçük damarların dolaşım bozukluğu ile),

Nöro-iskemik (her ikisi birlikte) olarak sınıflandırılır.

Diyabetik ayak gelişiminde risk faktörlerinin bilinmesi ve önlenmesi kaçınılmazdır.

Diyabetik nöropatiye bağlı olarak ayaklarda en sık görülen şikayetler yanma, elektrik çarpması hissi, iğne batması tarzında ağrı, karıncalanmadır. Bacak ve ayaklardaki nöropati ilerlediğinde özellikle ağrı duyma azalır ve bu durum yaralanmaları kolaylaştırır.

Bacak ve ayaklardaki büyük ve küçük damarlarda hasar olması da dolaşımı bozar ve ağrı, aralıklı topallama (yürümeye başladıktan bir süre sonra başlayan ağrı ve buna bağlı topallama), cilt ve tırnaklarda sağlıksız görünüm, tırnak kırılmaları, ayaklarda üşüme ve soğukluk, bacaklardaki kıllarda dökülme gibi belirtiler görülür.

Diyabetik Ayak Gelişiminde Risk Faktörleri

Travma,

Biyomekanik sorunlar,

Ayak bakım sorunları,

Sigara öyküsü,

Kötü metabolik durum,

Önceden ülser/amputasyon öyküsü.

Travma: Uygunsuz ayakkabı ve çorap, çıplak ayakla yürüme, düşmeler, kazalar, termal yaralanmalar ve yanıklardır. Bu gibi sorunları önlemek için diyabetliye diyabete uygun giysi ve ayakkabı önerilmeli, ev kazaları ve ev dışı kazalar konusunda uyarıcı bilgiler verilmeli, özellikle termal özelliği olan (kuma sokma, kalorifer ve soba teması, sıcak cisimler ile temas) uygulamalar ve cisimler konusunda bilgilendirilmelidir. Özellikle nöropati gelişmiş olan ve his kaybı bulunan diyabetlilerin risk altında olduğu vurgulanmalıdır.

Biyomekanik Sorunlar: Eklem hareketinde kısıtlılık, kemik çıkıntıları, ayak deformitesi ve nasırlar. Diyabetli bireyde ayak muayenesi sayılan unsurlar yönünden dikkatlice hem diyabetli hem de doktor tarafından yapılmalı ve gerekli tıbbi önlemler titizlikle alınmalıdır.

Ayak Bakımı Sorunları: Yanlış tırnak kesimi, günlük bakım ve hijyen eksikliği, ayak mantarları en sık rastlanan sorunlardır. Her diyabetli, hijyen kuralları yönünden periyodik olarak aşağıda tanımlanan biçimde eğitilmelidir.

 

Perine bölgesi temiz ve kuru tutulmalı, pamuklu iç çamaşırı kullanılmalı ve iç çamaşırı her gün değiştirilmeli,

Ciltte yaralanma veya çizik oluşmuşsa ılık sabunlu su ile yıkamalı ve steril–temiz malzeme ile kapatılmalı,

Yaralanma ciddi ise hemen sağlık kuruluşuna başvurulmalı, eğer yara ya da sıyrık bir gün içinde iyileşme belirtisi göstermezse, yarada ağrı, kızarıklık gibi infeksiyon belirtileri varsa sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır,

 

Eğitimciye Not: Katılımcılara ayak bakımları konusunda nelere dikkat ettikleri sorar, bir iki katılımcıdan yanıt alır ve ayak bakımında dikkat edilmesi gereken noktaları özetler verilen yanıtlardan hareketle grubun dikkat ettiği başlıklar daha kısa sürede geçilir, katılımcıların yapmadıkları/ifade etmedikleri/kritik noktalara vurgu yaparak sunumu yapar.

 

Ayak Bakımı Konusunda Öneriler

Diyabetlilerin uymaları beklenen ayak bakımının aşamaları şu şekildedir:

Ayaklarınızı her gün ılık su ile yıkayıp kurulayınız.

Parmak aralarını özellikle kurulayınız. Unutmayın ki ıslak kaldığında parmak aralarında kolayca mantar infeksiyonu gelişecektir.

Ayaklarınızı yıkayacağınız suyun sıcaklığını dirseğinizle kontrol ediniz. Aşırı sıcaklık cildinizde kolayca yanıklara neden olabilir. Özellikle his kusuru olan diyabetliler bu konuya daha çok özen göstermelidir.

Ayaklarınızı nemlendirici bir krem ile nemlendirin. Ancak bunu parmak aralarınıza uygulamayın.

Ayaklarınızın muayenesini günlük olarak yapınız. Muayenede ayak sırtını, parmak aralarını ve ayak tabanını görmelisiniz. Gerekirse ayak tabanını görmek için ayna da kullanabilirsiniz. Görme sorununuz varsa bir yakınızdan bu konuda yardım isteyiniz.

Muayene sırasında morluk, kızarıklık, siyahlık, şişlik, kanama, akıntı, kabarcık, gibi olağan dışı bir durumla karşılaştığınızda hemen doktorunuza haber veriniz.

Fark ettiğiniz nasırlar için nasır ilacı, nasır bantları vb. kullanmayınız. Nasırlarınızı hiçbir koşulda kendiniz kesmeye çalışmayın.

Ayaklarınıza ponza taşı kullanmayın. Bu konudaki yakınmalarınıza bir uzmandan destek isteyiniz.

Tırnaklarınızı banyodan sonra yumuşakken kesmeye çalışın. Tırnaklar düz kenarlı olarak kesilmelidir. Derin kesmekten kaçınmaya çalışınız. Görme sorununuz varsa bir yakınınızdan tırnaklarınızı kesmesini isteyiniz.

Ayaklarınız üşüyor ise ısı kaynaklarına (soba, kalorifer, ısıtıcı vb.) yaklaştırmayınız. Isınmak için ısıtıcılar yerine kalın çorap, patik vb. kullanınız.

Yere ayakkabısız veya terliksiz basmayınız. Kumsalda yürürken mutlaka uygun terlik kullanınız, denize girerken deniz ayakkabısı kullanınız. Parmak arası terlik kullanmayınız, arkası kapalı yumuşak terlikleri tercih ediniz.

Ayakkabınızın taban genişliği ile ayak tabanınız aynı genişlikte olmalıdır. Ayakkkabınızın derinliği ekstradan 1 cm fazla ve burun kısmı geniş olmalıdır. Ayakkabılarınızı öğlen saatlerinde satın alınız. Bu konuda amaca uygun diyabet ayakkabılarının satışı da yapılmaktadır. Ayakkabılarınız çok uzun ve çok ince topuklu ya da topuksuz olmamalıdır.

 

Ayakkabılarınızı giymeden önce silkeleyiniz. Tabanlığını, astarını elinizle kontrol ediniz. Kıvrılmış veya bozulmuş ise değiştiriniz.

Yeni aldığınız ayakkabıyı önce evde aralıklarla deneyiniz. Ayaklarınızda şekil bozukluğu varsa ayağınıza uygun özel ayakkabı yaptırınız.

Sentetik çoraplar yerine pamuklu veya yünlü, burunları dikişsiz, bilek kısımları sıkı olmayan ve mümkünse açık renk çorapları tercih ediniz. Çoraplarınızı günlük olarak değiştiriniz.

Çorabınız kalın ise ayakkabınızı bağcıklı ve geniş tercih ediniz. Gerektiğinde bağcıklarını gevşetebilmelisiniz.

Ayakkabılarınızın altı dışarıdan yabancı madde batmalarını engelleyebilecek malzemeden olmalıdır.

 

Eğitimciye Not: Eğitimci, katılımcılara ağız ve diş bakımları konusunda nelere dikkat ettikleri sorar, bir iki katılımcıdan yanıt alır ve ağız ve diş bakımında dikkat edilmesi gereken noktaları özetler verilen yanıtlardan hareketle grubun dikkat ettiği başlıklar daha kısa sürede geçilir, katılımcıların yapmadıkları/ ifade etmedikleri/kritik noktalara vurgu yaparak sunum yapar.

 

Ağız-Diş Sağlığı Konusunda Öneriler

Dişler günde en az 2 kez ve 3 dk’dan az olmamak şartı ile yumuşak bir diş fırçası ile tekniğine uygun fırçalanmalı,

Dişler fırçalandıktan sonra günde bir kez tekniğine uygun diş ipi kullanılarak diş araları temizlenmeli,

Diş fırçası 3 ayda bir değiştirilmeli,

Her 6 ayda bir diş doktoruna gidilerek kontrol yaptırılmalı,

Diş doktoruna gitmeden önce mutlaka kan şekeri kontrolü yapılmalı,

İnsülin kullanılıyorsa diş tedavisinden önce dozunda ve zamanında yapılmalı, doz atlanmamalıdır.

 

Eğitimciye Not: Eğitimci katılımcılara; “Özel bir konu ama diyabet cinsel yaşamınızı etkiledi mi” diye sorar, evet veya hayır şeklinde yanıt vermeleri ister. Eğitimin sonunda bu konuda özel soru sormak isteyen var ise lütfen çekinmesin denilerek soru sormaya teşvik eder, cesaretlendirir ve sunumu yapar.

 

Eğitimciye Not: Eğitimciler, aile planlaması yöntemlerinin olası yan etkileri ve yöntemin kullanılamayacağı durumlar (kontrendikasyonları) için “Ulusal Aile Planlaması Rehberi”nin ilgili bölümlerinden yararlanabilirler. Gebelik planlayan diyabetli kadınlar için ayrıca gebelik diyabeti modülünde bir oturum düzenlenmiştir, bu modüle katılmaları sağlanmalıdır.

 

Cinsel Yaşam

Kişinin yaşam kalitesinin en önemli bileşenlerinden biri cinsel yaşamdır. Diyabetli birey cinsel yaşamında diyabete bağlı meydana gelebilecek cinsel sorunlar konusunda bilgilendirilmelidir. Cinsel işlevler bireysel olarak sorgulanmalı, bu konu izlem sürecinin bir parçası olmalı, sürekli ve iyi bir metabolik kontrolün cinsel işlev bozukluğunu engelleyebileceği vurgulanmalıdır. Diyabetli bireylerin, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve genito- üriner sistem infeksiyonlarına daha yatkın olması nedeni ile güvenli cinsel davranış (kondom kullanımı) ve (genital) hijyen (uygun taharetlenme-önden arkaya doğru yıkama, makata, büyük tuvaletimizi yaptığımız yere değen elin

 

ön bölgelere değdirilmemesi, tuvalet kağıdı ile kurulama, pamuklu iç çamaşırı kullanma, her gün iç çamaşırı değiştirme, adet döneminde tek kullanımlık ped kullanma ve 3-4 saat aralıkla ped değiştirme) kurallarına uyma konusunda bilgilendirilmelidir. Doğurganlık döneminde olan tip 1 ve tip 2 diyabetli kadınlar cinsel aktif ise ve gebelik istemiyorlarsa güvenli bir doğum kontrol yöntemi kullanmalıdır. Gebelik planlayan kadınlarda kan şekeri

kontrol önemlidir. Mümkünse HbA1c %6.5’in altında olmalıdır, hipoglisemi riski yüksek değilse ve hasta bilinçli ise HbA1c hedefi %6.0 olabilir. Gebelik öncesi tedavi değişikliği gerekebileceğinden (ilaçların bebeğe/fetüse olası etkileri) diyabetli mutlaka doktoru ile görüşmelidir. Ayrıca, gebelikten 3 ay öncesi gebelik başlangıcından sonra en

az 12 hafta süreyle folik asit 0,4 mg/gün verilmelidir.

Aşılama

Diyabetli bireylerde, ulusal aşı takvimi kapsamındaki aşılara ek olarak aşağıdaki belirtilen durumlarda gerekli olan aşı yapılmalıdır.

6 aydan büyük kişilere her yıl grip aşısı (Ekim-kasım aylarında),

Çocukluk çağı aşıları içinde pnömokok aşısı yapılmamışsa tüm diyabetlilere pnömokok aşısı önerilir.

10 yılda bir tetanoz aşısı tekrarlanmalıdır.

Seyahat edilecek ülke koşullarına göre gerekli aşılar ile ilgili bilgi uygun kurumlardan alınmalıdır. Diyabetli bireylerde aşılama hizmetleri aile hekimleri tarafından ücretsiz sunulmaktadır.

 

Eğitimciye Not: Eğitimci, katılımcılara sigara kullanıp-kullanmadıklarını, halen kullananlar var ise kullanma öykülerini (kaç yıldır, miktar vb), bırakanların öykülerini (kaç yıl içtikleri, ne zaman bıraktıkları ve nasıl bıraktıkları) sorarak, hiç içmemiş olanların el kaldırmasını ister ve hiç içmemiş olanların grup tarafından alkışlanması istenir. Hiç sigara içmemek sağlık için kutlanacak bir davranıştır.

 

Diyabetlilerde Sigara Kullanımı

Hem büyük hem de küçük damar hasarını hızlandırdığı için kesinlikle yasaktır. Sigara kullanan bireyler Sağlık Bakanlığının yürüttüğü “Sigarayı Bıraktırma” programına yönlendirilmelidir. Bırakmış olan bireylerin tekrar başlamaması için eğitimler sürdürülmelidir. Diyabetli bireylerin alkol kullanımı önerilmez. Alkol alımı kan şekeri kontrolünü bozar, hipoglisemiye ve kan yağları yüksekliğine neden olabilir. Koma, akut kalp-damar olaylar ve karaciğer yağlanması gibi sağlık sorunlarına yol açabilir.

 

Eğitimciye Not: Eğitimci, katılımcılara daha önceki eğitimlerde fiziksel aktivite konusunda neler öğrendiklerini ve uygulamaları konusunda neler yaptıklarını sorar, bir iki katılımcıdan yanıt alır ve fizik aktivite yaparken dikkat edilmesi gereken noktaları özetler verilen yanıtlardan hareketle grubun dikkat ettiği başlıklar daha kısa sürede geçilir, katılımcıların yapmadıkları/ifade etmedikleri/kritik noktalara vurgu yaparak sunum yapar.

 

 

 

89

Erişkin Diyabetli Bireyler İçin Eğitimci Rehberi

 

İş bulma konusunda ve iş yerinde güvenli çalışabilme koşulları konusunda diyabetli bireyin olumsuz önyargısı kırılmalıdır. İş yerinde verimli çalışabilmesi için diyabetine uygun bakım olanaklarının sağlanması, çalışma saatlerine göre ilaç (insülin uygulama) ve tıbbi beslenme tedavilerini (tıbbi beslenme tedavisine uygun ana ve ara öğün) sürdürmede yardımcı olması için işverenlerini diyabetle ilgili bilgilendirmelidir. İş başvurusunda bulunurken işe uygunluğu açısından diyabetinden kaynaklanan tereddütleri, iş yükü, çalışma saatleri (vardiya vb.) konusunda iş yeri doktorunu bilgilendirmelidir.

 

Eğitimciye Not: Eğitimci, katılımcılara “Sosyal haklarınız konusunda neler biliyorsunuz?” diye sorar, bir iki katılımcıdan yanıt alır ve sosyal haklar konusunda verilen yanıtlardan hareketle grubun bildiği başlıklar daha kısa sürede geçilir, katılımcıların bilmedikleri/ifade etmedikleri/kritik noktalara vurgu yaparak sunum yapar.

 

5.12. Diyabetlilerin Sosyal Hakları

Diyabetliler bu konuda bilgi sahibi olmalıdır. 18 yaş altı tip 1 diyabetliler, diyabetli gebeler, diyabetli diyaliz hastaları ve organ nakli (transplantasyon) geçirmiş diyabetliler için raporlarında doktorun belirttiği sayıda; insülin kullanan tip 2 diyabetliler, 18 yaş üstü tip 1 diyabetliler günde en çok 5 adet; oral antidiyabetik kullanan tip 2 diyabetlilerde ise 6 ayda 100 adet kan şekeri ölçüm çubuğu alma hakkına sahiptir. Tip 1 diyabetliler askerlikten muaftır. Komplikasyon gelişmemiş diyabetliler isterlerse %30 engelli raporu alma hakkına sahiptir.

5.13. Dini Uygulamalar

Diyabetlilerin seyahatlerde uyması gereken genel kurallar Hac için de geçerlidir. Yaşlı ve komplikasyonları olan diyabetlilerin Hacca gitmeden önce durumlarını kendilerini izleyen doktor ile görüşmeleri ve önerilen aşılamaları yaptırmaları sağlanmalıdır. Tüm diyabetliler Hac görevi sırasında kan şekeri ölçümü sıklığını artırmalıdır. Sıcak ortamlarda bulunmak insülin kullanan diyabetlilerde beklenmedik hipoglisemilere yol açacağından hastaların yanlarında şeker, meyve suyu vb. bulundurmaları sağlanmalıdır. Sıvı alımı artırılmalı, direkt güneş ışınlarına maruz kalmaktan sakınılmalıdır. Hac görevi esnasında fiziksel aktivite artacağı için hipoglisemi riskine karşı uyarılmaları, gerekirse tedavi ve doz ayarlamaları yapılmalıdır. Kalabalık ortamda yapılan toplu ibadetler, sırasında uygun ayakkabı giyilmesi sağlanmalı, yaralanma (travma) ve bulaşıcı hastalık riskini artırabileceği dikkate alınarak gerekli önlemler alınmalıdır.

Tüm diyabetli bireylerde uzun süre aç kalınması metabolik kontrolü bozabilmektedir. Oruç ile ilgili olarak diyabetlilerin mutlaka izlemi yapan doktoru ile görüşmesi gerekir.

 

Eğitimciye Not: Eğitimci, katılımcılara diyabet tedavilerinde bu güne kadar alternatif yöntem uygulayıp- uygulamadıklarını veya tanıdığı kişilerden bu tür yöntemleri kullananlar olup-olmadığını sorar. Var olan bilinen alternatif uygulamalar konusunda bir iki katılımcıdan yanıt alır verilen yanıtlardan hareketle grubun uyguladığı yöntemler üzerinde daha fazla süre ayrılır, katılımcıların bilmedikleri/ifade etmedikleri yöntemler sadece isim olarak söylenir.

 

Günümüzde alternatif yöntemlerin kullanımı da hastalar tarafından gündeme getirilebilmektedir. Bilinen alternatif yöntemler çok sayıdadır (fitoterapi-bitkilerle tedavi, gıda katkıları, akupunktur, ozonterapi vb) ve uygulama şekilleri farklıdır. Her bir tipinin olası yararları olsa da farklı risk ve zararları bulunmaktadır. Doktora danışılmadan kullanılan alternatif yöntemlerin olumsuz sonuçları hakkında bireyleri bilgilendirmek gerekir. Bu yöntemlerin hastanın mevcut tedavi planının yerine geçmeyeceği sadece doktorunun uygun göreceği durumlarda destek olarak kullanılabileceği unutulmamalıdır.

Yazar Hakkında

Dyt. Büşra Nur Yiğit

Dyt. Büşra Nur Yiğit

Dyt. Büşra Nur Yiğit Hacettepe Üniversitesi'nden mezun oldu. Eğitim hayatım boyunca Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Prof. Dr. Ali Dursun Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı, Beslenme ve Metabolizma Ünitesi’nde çalışmalarda bulundu. Prof. Dr. Selçuk Dağdelen ve Prof. Dr. Okan Bülent Yıldızla diyabet konusunda çalışmalar yaptı.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.