Bir deneysel psikoloji uzmanının meslek hastalığı: okuduğu psikolojik çalışmayı

Deneysel psikoloji yüksek lisansı yapmak benim literatürize dahi olsa psikolojik araştırma ve bilgilere kritik bir eleştirel tutumla, bir miktar şüpheci yaklaşmak gibi bir etki oluşturdu. Bu yaklaşım, insanı uydurma psikolojik bilgilerden koruyabilen, gerçek araştırmalardaki yorumları da daha sağlıklı bir şekilde değerlendirebilen bilimci şüpheciliğinin sağlıklı bir sonucu diye düşünüyorum.

Bir deneysel psikoloji uzmanının meslek hastalığı: okuduğu psikolojik çalışmayı

Bir Deneysel Psikoloji Uzmanının Meslek Hastalığı: Okuduğu Psikolojik Çalışmayı

Sorgulamak!

Deneysel psikoloji yüksek lisansı yapmak benim literatürize dahi olsa psikolojik araştırma ve bilgilere kritik bir eleştirel tutumla, bir miktar şüpheci yaklaşmak gibi bir etki oluşturdu. Bu yaklaşım, insanı uydurma psikolojik bilgilerden koruyabilen, gerçek araştırmalardaki yorumları da daha sağlıklı bir şekilde değerlendirebilen bilimci şüpheciliğinin sağlıklı bir sonucu diye düşünüyorum. Hatta, ilk kitabımı bu konu üzerine yazmış bulunmaktayım. Eğer Acı Çeken İnsan’ı okursanız, siz de sosyal medyada, kitaplarda vs. rastladığınız psikolojik bilgilere daha kritik bir tutumla yaklaşabilecesiniz.
Örneğin bu sabah okuduğum psikolojik bir araştırmada özetle ‘’Kilo vermek insanları depresyona sokabilir.’’ gibi bir sonuca varılmıştı. Bu çalışma bulgularından yola çıkan Yale Üniversitesi hocası ise, bir grup genç üniversite öğrencisine ‘’Mükemmel bir vücut sizi daha mutlu kılmayacak. Çünkü bakın, bu çalışmanın bulgularına göre böyledir.’’ diyordu. Bu gibi bir çıkarım, bir araştırmanın sonucuydu ve ben, her zaman olduğu gibi, gözlüklerimi adeta burnumun ucuna indirip makaleyi yakından incelemeye başladım. Okuduğumda, çalışmanın bulguları beni ‘’yöntemsel çıkmazlar’’ nedeniyle tatmin edemedi. Çünkü, çalışma prosedüründe şöyle anlatılıyor: 50 yaş üzeri kişilerin vücut ölçümleri alınıyor, depresyon düzeyleri ölçülüyor ve dört yıl sonrasında tekrar vücut ölçümleri alınıp depresyon düzeyleri ölçülüyor. Sonra dört yıl sonraki kilo ile ilk kilo ölçümü kıyaslanıyor ve kişileri üç gruba ayırıyorlar: Kilo alanlar, kilo verenler ve kilosu değişmeyenler. Bu gibi bir gruplandırmanın ardından ise her bir gruptaki kişilerin depresyon düzeyindeki değişimi kıyaslıyorlar. ‘’Aaaaa… Hepsinin depresyon düzeyi artmış ama kilo verenlerin depresyon düzeyi artmış!’’ Ben bu çalışmayı üzerine kafa dahi yormadan biraz üstünkörü diyebileceğim bir şekilde okuduğumda aklımda 4 tane soru işareti belirdi ve çalışma bulgularından tatmin olamadım.
2) Genel olarak beden imajı konusunda hassas olan yaş grubu 50 yaş ve üzeri bireyler değil, gençlerdir. Örneğin 15-25 yaş dolaylarında bir grup kişi üzerinde benzer bir araştırma yapılsaydı bulgular çok farklı olabilirdi. Bu durum ‘’örneklem’’ ile ilgili bir deneysel problemdir.
3) Çalışmanın yayıldığı zaman periyodu olan ‘’4 yıl’’ bir psikolojik değişkeni ‘’önce-sonra’’ şeklinde ölçmek için çok uzun bir süreçtir. Çünkü, psikolojik iyi oluşumuzda etkili olan sayısız çevresel faktör vardır. Hele hele ‘’genel psikolojik iyi oluş’’ hâlimizi yansıtan depresiflik düzeyimiz söz konusu olduğunda, bu sabah izlediğimiz dünyanın öbür ucundaki bir ülkeyle ilgili savaş haberi dahi söz söyleyici olabilir. Bu dört yıl içinde çalışmaya katılanların ailesinden vefat edenler olmuş olabilir, kendileri farklı olaylar yaşayarak travmatik tecrübeler yaşamış olabilirler. Buna dair bir kontrolden söz edilmemektedir. Dolayısıyla,
4) 4 yıl içinde bu kişilerin hangi dönemde kilo alıp verdikleri meçhuldür. Belki de ‘’kilo almış
grubu’’nda temsil edilen bir kişi, uzun vadede 20 kilo almış ama ikinci ölçümden son 4 ay önce 15 kilo vermiştir. Psikolojide daha ‘’ani etki’’leri ölçmeliyiz konu depresiflik düzeyi gibi ‘’ruh hâli’’ (mod) ile ilgili bir değişken olduğunda. Bunun için yakın takip gerekmektedir. Bu yöntemsel çıkmazın içinden çıkabilmek için tek yol, ‘’adamakıllı uzun vadeli’’ (uzlamsal denmektedir) bir çalışma yapmaktır. Bu tür bir deney programında kişilerin 4 yıl önce ve sonraki kiloları ölçülmek yerine 4 yıllık süreç içinde defalarca ruh durumları ve kiloları ölçülebilir.
5) Bu çalışmada kilo veren kişiler aşırı kilolu veya obez ranjından normal veya daha az kilolu ranjına inmiş değildir. Örneğin 90 kilodaki kişinin 85 kiloya inmiş olmasının, hele ki 4 yılda, onu depresiflik veya tam tersi, psikolojik iyi oluş açısından etkilemiş olmasını beklemek mantıklı gelmemektedir. Dolayısıyla belki de bu kişiler yeterince kilo vermemiştirler. Belki de aşırı obezlikten normal kilo ranjına inmeyi başarmak onları ruhsal olarak tatmin edebilirdi.
6) Bu kişiler herhangi bir deneysel manipülasyona yani psikolojik müdahaleye maruz bırakılmamıştır. Örneğin, bu kişiler eğer belirlenmiş bir beslenme programını belirli bir ortamda (örneğin kilo verme kampı) takip ediyor olsalardı, ve deseydik ki ‘’Aynı diyeti yaptılar ama buna rağmen, kilo verenler daha mutlu olmadı.’’ daha isabetli bir açıklama ortaya konmuş olabilirdi. Çünkü, daha fazla kilo verenler daha çok depresifleştiyse bunun nedeni literatürde defalarca altı çizildiği gibi ‘’kalori yoksunluğu’’ bu durumdan sorumlu olabilir. Buna karşın, belki de kilo alanlar diyet yapmadıkları için kalori yoksunluğuna
maruz kalmamışlardı. Bu ihtimali elemek için, her gruba diyet yaptırmak gerekirdi. Pek çok insan psikoloji üzerine genel yargılarda bulunurken bir adet psikolojik çalışmaya dahi atıf yapıyor olmaz. Bunun yerine kulaktan dolma bilgiler, ataların rivayetleri, komşunun tecrübeleri, psikoloji efsaneleri dilden dile aktarılır. Oysa psikoloji bir edebiyat akımı değildir. Tam anlamıyla bir bilimdir. Bu bilimin inceliklerini bilen bir deneysel psikoloğun
önüne Yale Üniversitesi’nde sunulan bir dersteki bir makaleyi bulup 20 dakikada okutursanız, 5 tane soru işareti ortaya koyabilir. Hele ki, yüksek lisansını deneysel psikolojide yeme bozuklukları ve beden imajı üzerine yapmışken, yaptığı araştırmada genç kızlarda beden imajı ve ruh hâli üzerine bir incelemede bulunmuşken tam da bu konularda bir çalışma önüne konuyorsa!

Bu makale 18 Mart 2024 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. Tuğçe Esra Özbey

Tuğçe Esra Özbey 2017 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden onur derecesiyle mezun oldu. Eğitimine Bursa Uludağ Üniversitesi’nde deneysel psikoloji yüksek lisansı ile devam etti. Tez çalışmasını ‘’Yeme Bozukluklarıyla İlgili Cinsiyet-içi Rekabet Hipotezi’’ üzerine gerçekleştirdi ve Bahçeşehir Üniversitesi’nde Aile Danışmanlığı alanında başlamış olduğu ikinci yüksek lisans eğitiminde tez aşamasındadır. Psikolog Tuğçe Esra Özbey, Türk Psikologlar Derneği üyesi olup, çeşitli yurtdışı üniversitelerinden aldığı eğitim sertifikaları ile akademik ve profesyönel alandaki bilgisini güncellemektedir. Özbey, 2020 yılında popüler bilim alanında yayımlanan ‘’Acı Çeken İnsan’’ isimli kitabında psikolojik bozuklukların genetik kökenleri, klinik psikoloji, evrimsel psikoloji, bilişsel psikoloji, gelişimsel psikoloji gibi konuları bilimsel a ...

Etiketler
Psikolojik
Psk. Tuğçe Esra Özbey
Psk. Tuğçe Esra Özbey
Bursa - Psikoloji
Facebook Twitter Instagram Youtube