BÖLÜM GİRİŞ
Yeme bozuklukları; fiziksel ve psikososyal yönleri olan, bireyin yemek yeme,kilo kontrolü ve kilo sınırlaması gibi hayalleriyle ilgili düşünmesi ve bunları da davranışlarıyla gösterdiği bir hastalıktır (Becker ve ark.,1999). Yeme bozuklukları, antik dönemlerden başlayıp günümüze kadar sıklıkla görülen hastalıktır. Özellikle son yıllarda görülme sıklığı artan psikiyatrik bir hastalıktır. Ölüm oranlarının fazlaca görüldüğü hastalıkların arasına girmiştir (Maner, 2001; Oral, 2006). Yeme bozuklukları günümüz şartlarının güzellik algısına paralel olarak ilerleme göstermektedir.Özellikle kadınlarda zayıf olma arzusu,düzgün kusursuz fizik hayali arzu edilen çekiciliğin istenmesi bu hastalığın artmasındaki en büyük etkendir (Bulik, 2003). Kilosu olan bireylerin yaşlarının daha büyük gösterdiği düşüncesi ya da zayıf görünmenin zarafetin simgesi olarak düşünülmesi özellikle genç kadınlarda zayıf kalması gerektiği ve yemesine içmesine dikkat etmesi gerektiği arzusuna yönlendirmiştir (Maner, 2001). Modern çağın güzellik anlayışıyla, yeme bozukluklarının sıklıkla görünmeye başlaması birbirine paralellik göstererek artış göstermeye devam etmiştir (Arnow, 2008).
Yeme bozukluklarının en temel psikolojik nedenlerine bakıldığında, bireyin sahip olmak istediği mükemmeliyetçilik algısına dikkat çekmektedir. Yeme bozukluğu olan bireyde diyet yapma, kilo kontrol çabası ve devamlı olarak fiziksel olarak görüntüsüyle meşgul olması mükemmeliyetçilik algısıyla örüntülü olduğu düşünülmektedir (Heartherton ve Baumeister, 1991). Yeme bozukluğu tanısı almış olan hastaların genelinde mükemmeliyetçi kişilik ve benlik anlayışı görülmektedir.
Yeme bozuklukları arasında en çok bilinen Anoreksiya Nervoza ve Bulimia Nervozadır (Oral, 2006). Bunları takip eden yiyecek olarak besin değeri olmayan farklı maddelerin yeme alışkanlığına dönüşmesi sonucu oluşan Pika, Yenmiş olan yiyeceğin tekar olarak ağıza getirilip çiğnenmesi
Ruminasyon bunlar Dünya’da görülen yeme bozuklukları arasında görülen sorunlardır (Kernberg, 1996).
Zamanın getirdiği şartlar, ruhsal olarak sağlıklı olma durumunun önemli olduğunu bizlere göstermektedir. Yaşamımız boyunca karşılaştığımız sorunlarla alakalı ‘’koruyucu’’ ve ‘’önleyici’’ çabalar sağlık alanını etkileyecek şekilde önemini artırmaktadır (Şahin ve Durak,1994). Ruh sağlığını, sağlık olarak bütünleştirmek mümkündür. Yaşam süresince hepimiz bir çok olaylarla karşılaşmaktayızdır. Yaşanılan bu olaylarda bazen bireysel bazen de çevremizdeki insanların ruhsal sağlığını olumsuz yönde etkilemektedir (Ocaktan, Özdemir ve Akdur, 2004). Yaşadığımız süreç boyunca karar vermek durumunda kaldığımız dönemler olmaktadır. Bunlar; evlilik kararı, eğtim planları, meslek seçimleri, kariyer planlamaları, ülke, şehir tercihleri, sosyal çevre gibi bir çok alanda bazen karar verirken bireyler zorlanır ve belirsizlik durumları yaşar, nedeni ise; bireyler almış oldukları kararların sonucunu net olarak ön görememektedirler (Daneshvar, Basharpoor ve Shafie, 2020). Bu durum da bireylerde belirsizlik yaratır. Bu durumlar, karşısında belirsizliğe tahammülü az ya da olmayan bireylerde ruhsal dayanıklık zayıf olup ve bireylerde yoğun kaygı, stres, endişe gibi semptomlar görülmektedir (Bilgin, İnce ve Çolakoğlu, 2020). Bireylerin bazılarında bu belirsizlik olayları daha kolay ve sakin etkisini gösterirken; bazı bireylerde son derece dayanılmaz ve ızdırap verici olarak görülmektedir. Bunlar göz önüne alınarak, bireylerde belirsizlik durumlarına verdikleri tepkiler aşırı derecede farklılık gösterdiği için, belirsizliğe tahammülsüzlük düzeylerinin ruhsal solarak sağlıklı olabilmeleri için yükseltilmesi önemlidir (Liao ve Wei, 2011) .
Dünya’da değişen hızla ilerleyen teknoloji, ekonomik sorunlar, sağlık sorunları, salgın hastalıklar, siyasi olaylar ve iklim olayları gibi durumlar belirsizlik durumunun artmasına yol açan psikopatolojide belirsizliğe tahammülsüzlük kavramının literatürde yerini sağlamlaştırmaktadır (Shihata, Mcevoy, Mullan ve Carleton, 2016). Yapılmış olan ilk çalışmalara baktığımızda ‘’Belirsizliğe Tahammülsüzlük’’ yaygın anksiyete bozukluğuyla değerlendirilirken, daha sonrasında yapılan çalışmalarda diğer bir çok psikolojik bozukluklarla da örüntülü bir rolü olduğunu saptamıştır. Tanım
olarak belirsizliğe tahammülsüzlük kavramı; yaşanılan bir olay ya da durum karşısında belirsiz olma durumuna bilişsel, duygusal ve davranışsal olarak karşılık verme durumuna denir (Buhr ve Dugas, 2002). Psikoloji alanında yayımlanmış olan akademik çalışmalara baktığımızda, belirsizliğe tahammülsüzlüğün bir çok psikolojik rahatsızlığın temelini oluşturduğunu görmemiz mümkündür (Armutlu, 2019).
Her birey zaman zaman endişe yaşayabilmektedir. Bezen düşük ve ya orta seviyede diyebileceğimiz endişeler daha kolay atlatılabilirken, yüksek seviyede yaşanılan endişe bireyin, işlevselliğini olumsuz olarak etkilemektedir (Dugas, Schwartz ve Francis, 2004). Yaşanılan beklenmedik belirsiz durumların bireyi olumsuz yönde etkileyebileceği düşüncesinden dolayı birey kaçınmak istemektedir. Psikoterapide, bu yönde düşünülmesi durumun yeniden düzenlenip yapılandırılması yönündedir. Belirsizlik durumlarının içinde yaşadığımız günün şartlarınıda göz önüne alarak değerlendirmek önem arz etmektedir. Bunların yanı sıra belirsizliğe tahammülsüzlükle alakalı çalışmalar yapılması anksiyete ve depresyon gibi hastalıklarında tedavi edilmesi ve hastalıkların anlaşılması açısından katkısı olucağı yönündedir (Rosa Alcázar ve ark., 2020).
Sosyal yalıtılmışlık kavramı çok eski dönemlerden başlayıp günümüze kadar gelen geniş bir tarihe sahip bir kavramdır. Literatüre bakıldığında daha çok yabancılaşma olarak karşımıza çıkmaktadır. Yabancılaşma kavram olarak, toplumdan bireyin kendini soyutlamasıdır (Budner, 1962). Yine bir çok kaynaklara bakıldığında bireyin sadece topluma değil, aynı zamanda da kendinden de uzaklaşması olarak tanımlanabilmektedir.
Problem Durumu
Belirsizliğe karşı hissedilen korku duygusu, güvenlikle ilgili yaşanan, tehdit karşısında hissedilen kaygı, endişe gibi en temel korkulardandır. Belirsizliğe tahammülsüzlük bireylerde stres yaşantısına yol açar. Uzun süreli stres yaşantısı da bilişsel, bedensel, duygusal ve davranışsal alanlarda bozulmalara yol açarken bazı psikolojik rahatsızlıkları tetikleyebilir.
Sosyal hayata yabancılaşma gösteren yetişkinler ve sosyal iletişimden ayrı kalmak bireylerde yalnızlık duygusunu ortaya çıkararak sosyal desteğin azalmasıyla depresif duygu durumuna girmesine neden olabilir. Yine bu sebeplerle birlikte kişilerde belirsizliğe karşı tahammülsüzlük görülür. Ne kadar süreceği bilinmediği için bireylerin tahammül düzeyleri yıpratıcı olabilir. Örneğin; bireylerin eve kapanmasıyla birlikte uyku durumlarının değişmesi, sosyal hayatlarının yetersiz olması gibi rutinlerinin dışına çıkılması yeme bozuklukları gibi hastalıkların tetiklenmesine neden olmuştur (Kessler ve Robert 2020).
İnsanlardaki belirsizlik, duygu düzenlemede zorluk, sosyal yalıtılmışlıkta artışa yol açmış olabilir. Bu zorlanmalarından kaynaklı normal bireylerde var olan yeme tutumlarında değişimlere yol açtığı düşünülmektedir. ABD’de yapılan çalışmada,yetişkin bireylerde yüzde 13.6 sında psikolojik sıkıntının 2018 yılındaki verilere göre oldukça yüksek düzeyde arttığı saptanmıştır (McGinty,2020).
Dolayısıyla 18 yaş ve üstü yetişkin bireylerde belirsizliğe tahammülsüzlük, duygu düzenleme, sosyal yalıtılmışlığın yeme bozukluğu ile ilişkisinin belirlenmesinin ilgili literatüre katkı koyması ve uygulamaya dönük pratikte yeme bozukluğu gösteren bireylerin tedavi müdahalelerine katkı koyacağı düşünülmüştür. Bu düşünceden hareketle araştırma problemi, yetişkin bireylerde belirisizliğe tahammülsüzlük, sosyal yalıtılmışlığın yeme bozukluğu ile ilişkisi olup olmadığını saptamak için planlanmıştır.
Araştırmanın Amacı
Yapılan çalışmanın amacı, yetişkin bireylerde belirsizliğe tahammülsüzlük, sosyal yalıtılmışlık ve yeme bozukluklarını incelemektir. Ayrıca araştırma
değişkenlerinin yeme bozukluklarıyla ilişkisinin demografik özellikler açısından farklılaşıp farklılaşmayacağıda ikincil amaç olarak belirlenmiştir.
Yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda araştırma ile ilgili alt amaçlar aşaığda özetlenmiştir:
Katılımcıların sosyo-demografik özelliklerine göre Yeme Tutum Testi puanları arasında fark var mıdır?
Katılımcıların fiziksel-ruhsal hastalık öykülerine göre Yeme Tutum Testi puanları arasında fark var mıdır?
Katılımcıların Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği ve Yabancılaşma Ölçeğinden aldıkları puanlar ile Yeme Tutum Testi puanları arasında ilişki var mıdır?
Katılımcıların Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği ve Yabancılaşma Ölçeği alt boyutlarından aldıkları puanların Yeme Tutum Testi puanlarını yordamakta mıdır?
Katılımcıların Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği ve Yabancılaşma Ölçeği toplam puanlarının Yeme Tutum Testi puanlarını yordamakta mıdır?
Araştırmanın Önemi
Literatür incelendiğinde yeme alışkanlıklarının farklı yaş gruplarında duygusal yeme ya da yeme bozuklukları adı altında çeşitli araştırmalarda incelendiği gözlenmiştir. Ayrıca araştırmamıza konu olan değişkenlerinin başka değişkenlerle ilişkisinin belirlenmesine yönelik çalışmaların da olduğu belirlenmiştir.
Yapılan incelemeler sonrası belirsizliğe tahammülsüzlük, sosyal yalıtılmışlığın ve yeme bozuklukları arasındaki ilişkisinin belirlenmesine yönelik bir çalışmaya rastlanmamıştır. Yetişkin bireyler üzerinde gerçekleştirilen bu araştırmada merkeze alınan değişkenlerin yeme bozukluğu ile ilişkisinin ayrı ayrı ve hep birlikte incelenmesi araştırmanın özgünlüğünü ortaya koymaktadır. Ayrıca 18 yaş ve üstü yetişkin bireylerde belirsizliğe tahammülsüzlük,sosyal yalıtılmışlığın yeme bozukluğu ile ilişkisinin belirlenmesinin ilgili literatüre katkı koyması ve uygulamaya dönük
pratikte yeme bozukluğu gösteren bireylerin tedavi müdahalelerine katkı koyacağı düşünülmüştür.
Sınırlılıklar
Bu araştırma Türkiye Cumhuriyeti’nin Ankara ilinde yaşayan 18 yaş ve
45 yaş üstü bireylerin katılımıyla sınırlıdır.
Bu araştırma 193 kadın 194 erkek toplam 387 katılımcı ile sınırlandırılmıştır.
Yapılan bu araştırma ankette yer alan sorular ile sınırlıdır.
Yapılan bu araştırma için sunulan anket sorularına yanıt veren katılımcıların verdikleri cevaplar ile sınırlıdır.
Araştırmada değerlendirmek için katılımcılara sırasıyla Belirsizliğe Karşı Tahammülsüzlük Ölçeği (BTÖ-12), Yabancılaşma Ölçeği, YemeTutumu Testi (YYT-40) ölçekleri ile sınırlandırılmıştır.
Tanımlar
Belirsizlik: Yaşanılan bir olay, durum ya da yapılan bir davranışın sonucunu kestirememeye belirsizlik denir. Kısaca gelecekle ilgili neler olucağını bilmemeye denir (Sarı, 2007).
Belirsizliğe Tahammülsüzlük: Sonucu bilinmeyen, tahmin edilemeyen olay veya durum karşı gösterilen bilişsel ve davranışsal olarak olumsuz tepki verme yakınlığına denir (Buhr, 2002).
Yeme Bozukluğu: Bedensel sağlığı ve psiko-sosyal işleyişi ciddi anlamda bozan, kilo alımını denetlemeyi amaçlayan yeme davranışının kalıcı olarak bozulmasına denir (Zeeck ve Herpertz 2016).
Sosyal Yalıtılmışlık (Yabancılaşma) : Bireyin ilk olarak nesneler dünyasından ardından kendisinden ve en sonunda farklı insanların dünyaya ait yaşam şekillerinden güçlü bir şekilde kopuşudur (Nettler,1959).
BÖLÜM
KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR
Belirsizlik
Türk Dil Kurumu (2020) belirsizliği, “belirsiz olma durumu, vuzuhsuzluk, belgisizlik ve müphemiyet” olarak tanımlamaktadır. Hayatta birçok sorunlarla karşılaşılmaktadır. Karşılaşılan bu zorluklarla baş edebilmek için bireylerin belli bir oranda öngörülebilir, denge, kontrol ve duruma hakim olma duygusuna ihtiyaçları vardır. Bireylerin karşılaştığı durumun ne olduğu, karşılaşılan durumda neler yapabileceği ya da karşılaştığı durum karşısında kendisinin nelerin beklediğini bilmeye ihtiyaçları vardır. Birey karşılaştığı her ne durum olursa olsun olumsuz olduğunu bilmesi, olumlu mu olumsuz mu olacağını bilmemesinden daha kabullenebilirdir. Çünkü bilinen bir sonucu kabul etmek bireyde daha az endişe uyandırır (Dugas ve ark., 2004). İnsanlar hayatları boyunca şimdi ya da daha sonra neler olacağını bilmezler ve bu durum belirsizlik içindedir (Sarı, 2007).Bireyde bu bilinmemezlik çoğu zaman negatif duygu yaratacağı için kişilerde bunalımlı bir ruh hali oluşmasına sebep olur (Çaplı ve Taş, 2009). Belirsizlik ilk kez karşılaştığımız, daha önce başımıza gelmemiş durumlarda meydana gelir ve elimizde hiçbir ipucu olmaz. Bu durumlarda bireyde tedirginlikle birlikte bunalım yaratır (Stanley Budner, 1962).
Bireyler, belirsizlik durumunu farklı algılar. İçinde bulunduğu, yaşanılan belirsiz durumu olumsuz olarak algılayan birey bu durumu ortadan kaldırmak için uğraşır. Yaşanılan belirsizlik durumunu olumlu algılayan birey bu durumu fırsata çevirmeye çalışmaktadır.
Belirsizlik kişilerin ne bildiklerinden emin olmaması ya da yetersiz bilgilerinin olduğunu düşünmelerinden kaynaklanır. Belirsizliğe neden olan bir etken de kişinin hayalinin ötesinde yaşanılan durumun olması ve karşılaşılan durum karşısında yapacak hiçbir şeyinin olmamasıdır (Arslan, 2013).
1930 yıllarında bugünkü Bulimiya Nervosa tanımları görülmüştür. O yıllarda genelde mülteci gruplarda ya da uyum sorunu yaşayan gençlerin sosyal hayata adapte olamamasından kaynaklı görülmüştür. Bunun sonucunda 1979 yılında bir yeme bozukluğu olarak Bulimiya Nervosa kabul edilmiştir (Parry-Jones, 1995).Böylece Aneroksiya Nervosa ya ek olarak Bulimiya Nervosa literatürde yerini sağlamlaştırmıştır.
Bulimiya Nervosa terim olarak da karşımıza 1979 yılında Russell tarafından yayımlanan akademik makalede karşımıza çıkmıştır. Yayımlanan bu makalede Russel, bu hastalık için bireyin kilo almadan korkması ve bu korkunun etkisiyle kendini kusturması ya da mushil gibi ilaçları kullanmasından bahsetmiştir (Oğlağu ve Küey, 2013). II. Dünya Savaşından sonra genel anlamda kadının toplumdaki yeri değişmiş, Aneroksiya Nervosa ve Bulimiya Nervosa gibi vakalarda dikkate değer artış olduğu gözlenmiştir.
Sınıflandırma
DSM-5’e göre yeme bozuklukları fiziksel ve psikolojik olarak ciddi sorunlara neden olmaktadır. Toplumda oldukça sık görülen vakalardandır. İnsan sağlığını fiziksel ve psikolojik olarak ciddi anlamda tehlikeye soktuğu için semptomlarını en iyi şekilde anlamak ve tedaviyi iyi planlamak önemlidir (Yücel, 2009).
Yeme Bozukluklarının sınıflandırılması:
Anoreksiya Nervoza
Bulimiya Nervoza
Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu (İlk defa tanımlanan)
Tanımlanmamış Yeme Bozukluklar
Anoreksiya nevroza
Anoreksiya Nervosa yeme bozuklukları içinde ilk tanımlanmış hastalıktır. Kişinin boyu, yaşı, cinsiyeti ne olursa olsun kişi olması gereken sağlıklı kiloyu kabul etmez ve bedeni olması gereken kilo da dahi olsa bu kişiler bundan sürekli olarak rahatsız hisseder ve kilo alma korkusu yaşar. Bu kişilere baktığımızda zayıf olmalarına rağmen kilo almaktan aşırı derecede korktuklarını görürüz. Bu kişiler kilo vermeye başlasalar dahi kilo almaktan kaygı duyarlar. Çoğu insan kendilik saygısını, iş hayatlarındaki başarı,
akademik başarıları ya da aile başarıları gibi durumlarda görürken, AN tanısı almış kişiler kendilik saygılarını kilolarında görürler. Bu yüzden de zayıf olmak ve bunu devam ettirmek için aşırı çaba gösterirler (Görgülü, 2013; APA, 1994; Beumont,1995). Anerosiya Nervosa tanısı almış hastaların zayıflama arzularını birçok araştırmacı farklı şekillerde dile getirmiştir. Bunlar; “Zayıflığın peşinde amansızca koşma”(Bruch), “ince olmak için kasti duyulan arzu” ( Selvini-Palazzoli), “sırf zevk için zayıflığın peşinde olmak” ( Ziegler & Sour) ifadelerini kullanmışlardır (Garfinkel,1995).
DSM-5’e göre Anoreksiya Nervosa Tanı ölçütleri aşağıdaki gibi verilmiştir:
İhtiyaçlarına göre erken (enerji) alımını kısıtlama tutumu, bireyin yaşı, cinsiyeti, gelişimsel olarak ilerdiği yol ve vücüd sağlığı anlamında etkin bir şekilde az bir beden ağırlığının oluşmasına neden olur. Görünür bir şekilde düşük vücut ağırlığı, olağan en düşüğün altında ya da çocuklar ve gençler için beklenen en düşüğün altında olarak tanımlanır.
Birey aşırı derecede kilo almaktan ve şişmanlamaktan korkar.Bireyin kilo durumu normal vücüd ağırlığındada olsa kendini şişman hisseder ve daha zayıp olmayı istemesidir.
Bireyin kilosunun ya da görüntüsünün nasıl gördüğüyle ilgili bir bozukluk vardır. Birey, kendini eleştirirken kilosunu ve görüntüsünü aşırı derecede önemser ya da o sıradaki düşük kilosunun önemini hiçbir zaman kavrayamaz.
Bulimiya nervosa
Bulimiya Nervosa genellikle genç ergenlik dönemlerinde sıkça rastlanan bir hastalıktır. Kişinin kendini kustarması genellikle tıkanırcasına yemek yedikten sonra görülen davranıştır. Bulimiya Nervosa’da da Anereksiya Nervosa hastaları gibi kilo kontrol sorunu görülür ve bu hastalarda utanırlar ve kendilerini kusturma davranışını uygularlar. Bulimiya Nervosa hastalarının kiloları genellikle normaldir. Çünkü ne kadar çok yemek yeseler de bu yeme tıkanırcasına da olsa yemenin ardından kendilerini kusturdukları için kiloları normal şartlarda olması gereken ağırlıkları içinde kalabilmektedir (Fairburm ve Harrison, 2003).
Bulimiya Nervosa’nın tanılarında bazı değişkenleri görmek mümkündür. DSM IV TR‘de tıkanırcasına yeme ve uygunsuz dengeleyici davranışların üç aylık bir dönemde haftada iki kez olma şartı var iken, DSM-5’te bu bire indirilmiştir.
Bulimiya Nervosa DSM-5 ‘e göre tanı kriterleri şöyledir:
Tekrarlayıcı tıkanırcasına yeme dönemleri. Bir tıkanırcasına yeme dönemi aşağıdakilerden her ikisi ile belirlidir:
Benzer koşullarda, benzer sürede, çoğu kişinin yiyebileceğinden açıkça daha çok yiyeceği, ayrı bir zaman biriminde (örn. herhangi iki saatlik bir sürede yeme)
Bu dönemde biray yemek yemeyle alakalı denetiminin olmaması (örn.Birey yemek yemesini kontrol altına alamaaz, durduramaz,birey ne kadar yemek tükettiğinin farkına varamaz).
Kilo almaktan kaçınmak çin, kendi kendini istifra, boşaltım yaptıran ilaçlar (laksatif) ilaçları, idrara çıkaran ilaçlar (diüretik) ilaçları ya da diğer ilaçları gereksiz yere kullanma, hemen hemen hiç yememe ya da aşırı spor yapma gibi tekrarlayan, uygunsuz davranışlar içinde olmadır.
Bu tıkanırcasına yeme davranışlarının ve uygunsuz ödünleyici davranışların her ikisi de, ortalama, üç ay içinde, en az haftada bir kez olmuştur.
Kendilik değerlendirmesi, vücut şeklinden ve kilosundan anlamsız bir şekilde etkilenir.
Bu yeme bozukuğu, sadece Anoreksiya Nervosa atakları sırasında ortaya çıkmamaktadır.
Tıkanırcasına yeme bozukluğu
Tıkanırcasına yeme bozukluğu 1994!te yayınlanan DSM-IV’de, Başka Türlü Adlandırılmayan Yeme Bozuklukları içinde yer almıştır (APA, 1994). 2013 yılında yayınlanan DSM-5 ‘te Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu ayrı bir kategori olarak yer almıştır.
DSM-5 ‘e göre Tıkanırcasına yeme bozukluğu tanı ölçütleri şunlardır;
Yineleyici tıkanırcasına yeme dönemleri. Bir tıkanırcasına yeme dönemi aşağıdakilerden her ikisi ile belirlidir:
Birbirine benzeyen şartlarda, benzer zamanda, birçok bireyin yiyebileceğinden açıkça daha fazla yiyeceği, ayrı bir zaman biriminde (örn. herhangi iki saatlik bir sürede) yeme.
Bu dönem zamanında, yemek yemeyle ilgili denetiminin kalktığı duyumunun olması (örn.bireyin ne kadar yemek yemesi gerektiğini durduramaması,açlık hissini geçmesinden daha fazla yemsidir.)
Tıkanırcasına yeme dönemlerine aşağıdaki 3 madde görülür ya da daha çoğu görülebilir:
Normal yeme süresinde farklı olarak daha hızlı yeme.
Bireyi huzursuz ve rahatsız olmasını sağlayacak şekilde tokluk olana kadar yeme.
Bedenen aç olmamasına rağmen çok fazla ölçülerde yeme.
Birey çok fazla yemek yemesinden çekindiği için yalnız yeme.
Bu davranışında dolayı kendinde iğrenme, tükenmişilik yaşama ya da suçluluk hissetme.
Tıkanırcasına yeme ile ilgili olarak belirgin bir sıkıntı duyulur.
Bu tıkanırcasına yeme davranışları, ortalama, üç ay içinde, en az haftada bir kez olmuştur.
Tıkanırcasına yemeye, bulimiya nervosada olduğu gibi yineleyen uygunsuz ödünleyici davranışlar eşlik etmez ve tıkanırcasına yeme, yalnızca bulimiya nevroza ya da anoreksiya nervosanın gidişi sırasında ortaya çıkmamaktadır.
Pika
Dsm-5 de yer alan tanımlanmış bir yeme bozukluğudur. Besin değeri olmayan farklı maddeleri yemektir. Örneğin; bireyin sabun, toprak, ip, yün, kömür, tebeşir gibi maddelerin yenmesidir. Daha çok batıda görüldüğünü düşünülse de artık bütün toplumlarda görülme sıklığı artmıştır. Görülme sıklığının artmasıyla birlikte toplumda toprak yeme olarak bilinmeye başlamıştır (Becer,2008). Aristotales ve Hipokrat zamanında Pika için ilk tanımlamalar yapılmaya başlanmıştır. Pika’nın kelime anlamına bakıldığında “saksağan” olan kuş türünden almaktadır. Çünkü bu kuş türünde de pika gibi besin değeri olmayan maddeleri yemesiyle bilinir.
Pika sendromu telafuzu ise ilk olarak M.Ö. 400’de Hipokrat tarafında literatüre geçmiştir. Özellikle pika sendromu daha çok çocuklarda ve kadınların gebelik dönemlerinde oldukça fazla görülmektedir (Rose vd. 2000).Ayrıca pika sendromu; gebelikte demir eksikliği ve psikososyal durumlarla bağlantılı olduğunu söylenebilir. “Psikoz, otizm gibi psikiyatrik hastalıklarda da sıkça görülmektedir(Göncü, 2017).
DSM-5 göre tanı kriterleri;
Bir ay süreden az olmamak şartıyla besleyici değeri olmayan gıdaları tüketmek ve birey bunları yerken mide bulantısı yaşamaz.
Besleyici değeri olmayan, besin olmayan maddeleri yeme tutumu, kişinin gelişimsel düzeyi ile uyumlu değildir.
Bu yeme davranışı,insanlar tarafında hoş karşılanmayan garip olarak görülen bir yeme davranışıdır.
Bu yeme davranışı başka bir ruhsal bozukluk bağlamında ortaya çıkıyorsa ayrıca klinik değerlendirmeyi gerektirecek denli ağırdır’’ (DSM5, 2013).
Ruminasyon bozukluğu (Geri çıkarma bozukluğu)
Ruminasyon,bireyin yakın zamanda yediği gıdanın regürjite olarak ağıza gelmesi durumu ya ağzından çıkarması ya da tekrar çiğneyerek yutmasına denir (Absah ve ark., 2017).
Kaçıngan/kısıtlayıcı yiyecek alımı bozukluğu
2013 yılında Dsm-5 te tanımlanmış bir yeme bozukluğu hastalığıdır. Bireyin alması gereken enerji ve beslenme kaynağının devamlılığının olmaması halinde oluşan yeme bozukluğudur. Bireyde gözle görülür şekilde çok fazla kilo kaybına neden olur. Bireyler ilerleyen zamanlarda tüp desteğiyle dışardan beslemesine neden olmaktadır. Bireyin yaşadığı sosyal hayattan ve psikolojik anlamda çöküşüne neden olan ciddi bir hastalıktır (Erdoğan, 2018).
Tanımlanmış bir diğer beslenme ve yeme bozukluğu
Bireyin işlevselliğin azalmasıyla birlikte başlayan şikayetleriyle görülür. Yeme bozukluklarının tanı kriterlerini tam olarak karşılamadığı için klinisyenler
tarafından ‘Tanımlanmış Bir Diğer Beslenme ve Yeme Bozukluğu’şeklinde idafe edilir (Işık, 2018).
Tanımlanmamış beslenme ve yeme bozukluğu.
Bireyin işlevselliğinin azalmasına neden olan yeme bozuklukları semptomlarının oldukça fazla görülmesine rağmen Dsm-5 tanı ölçütlerinin tam karşılamadığı durumlarda bu kategoriye başvurulmaktadır. Bu hastalarla çalışan klinisyenler herhangi özel bir neden belirtmek istemezler çünkü tanıyla alakalı ellerinde yeterli kriter yoktur (APD, 2014).
Yeme bozukluklarının epidemiyolojisi
Anerosiya Nervosa’nın görülme aralığını belirlemek için birbirinden farklı yöntemler kullanılmıştır. Bu sebepten dolayı yapılan çalışmalarda birbirinden farklı sonuçların çıkması görülmüştür. Genel olarak Anerosiya Nervosa’nın görülme oranı kadınlarda yılda 8/100.000 erkelerde ise yılda 0,5/100.000 olarak belirtilmeye çalışılmıştır (Neilsen, 2001; Hoek ve Hoeken, 2003). Erkek ve kadın arasındaki oran 6-10/1 arasında değişme göstererek erkeklerde artış olduğu görülmektedir (Hoek ve Hoeken, 2003).
Psikiyatrik hastalıklardan olan Anoreksiya Nervosa’nın yaşam boyu görülme sıklığı %1.0 olarak kayıt edilmiştir (Hoek ve Hoeken, 2003). Amerika’daki bir araştırmada Anoreksiya Nervosa için sonuçlar erkekler için %0,3 kadınlarda ise %0,9 oranında yaşam boyu görülebileceği saptanmıştır. (Hudson ve ark., 2007).
DSM-5 tanı kriterlerini lise grubu kız öğrencilerde kullanılarak yapılan araştırmada ise Anoreksiya Nervosa’nın nokta prevelansının % 61 oranında yükseldiği gözlemlenmiştir (Machado ve ark.,2013). Bulimiya Nervosa için epidemiyolojik çalışmalar sınırlıdır. Hoek tarafından genel yeme bozuklukları için yaptığı araştırmada Bulumiya Nervosa için genç kadınlarda %1 genç erkelerde için de % 0,1 oranından söz edilmektedir (Hoek, 2003).
2007 senesinde Amerika Birleşik Devletin’de yapılan araştırmada Bulimiya Nervosa yaşam boyu prevelansının kadınlarda %1,5 erkeklerde ise %0,5 olarak belirlenmiştir. Yakın dönemlerde yapılan çalışmada genç yetişkin grubunda DSM-5 tanı kriterleri baz alınarak Bulimiya Nervosa’nın yaşam
süresince en fazla olması ihtimali kadınlarda 0,8 erkeklerde ise 0,1 olarak saptanmıştır (Smink ve ark.,2014).
Yapılan epidemiyolojik çalışmalar genel anlamda bizlere Tıkanırca Yeme Bozukluğunun, Blumiya Nervosa’ya göre daha fazla yaygınlık gösterdiğini bildirmektedir. Bunun yanında yine yapılan çalışmalarda genç yetişkin yaşlarda yeme bozukluklarının daha fazla görüldüğünü göstermiştir (Striegel- Moore ve Franko, 2003; Wonderlich, 2009). Yapılan çalışmalar bize gösteriyor ki Bulimiya Nervosa hastalarının %94,5 psikiyatrik tanı alma riskini taşırken, %78,9 oranıyla Tıkanırcasına Yeme Bozukluğu, %56 oranıyla da Anoreksiya Nervosa gelmektedir. Buna göre de en az risk taşıyan grup AN tanısı almış hastaların olduğunu göstermektedir (Wonderlich, 2009).
Yeme bozukluklarının etiyolojisi
Yeme bozuklukları hakkında net olarak etiyolojik anlamda çıkarımlar yapmak güçtür.Hiçbir bulgunun olmamasına rağmen birçok değişkenler vurgulanmıştır. Bunlar;
Genetik yapı
Nörobiyolojik yapı
Psikososyal yapı
Son çalışmalar, yeme bozukluğu etiyolojisinin çok yönlü bir yapıya dayandığını bildirmektedir (Yıldız, 2019).
Yeme Bozukluğu etiyolojisinde aile sorunlarının olması, bireyin özgüven yetersizliği, genetik kiloya yatkınlığı ve sosyo-kültürel etmenler gibi değişkenler yer almaktadır. Yeme bozukluklarının nedenini anlamak oldukça zordur.
Yeme bozuklukları kendiyle birlikte çeşitli risk faktörlerinin beraberinde getirmektedir. Bunun yanında beslenme alışkanlığının yemek bozukluğunun oluşmasında etkisinden söz edilmektedir. Çevresel ve biyolojik sebepler kişinin diyet yapmasına neden olur. Yeme bozuklukları alanda yapılan çalışmalar hem psikolojik hem de biyolojik olarak yansımaları göstermektedir. Yeme bozukluklarında cinsel istismar, aile içinde yaşanan ağır olaylar yine çocukluk çağı travmaları önemli ölçüde etkilidir. Yeme Bozukluklarında
psikososyal kuram yani kişinin içinde yaşadığı büyüdüğü çevrenin etiyolojisinde etkisi olduğunu vurgulamıştır (CRISP A ,2005).
Yeme bozukluklarında psikanalitik yaklaşım
Yeme bozukluklarında bulunan anormal davranışlarla alakalı psikanalitik araştırmalar 1930’lu yıllara dayanan Freud’un kuramını esas alır. Freud’un kuramına göre; kusma ile anormal yeme davranışları arasında bağ kurulmuştur .Yeme bozuklukluğu cinselliğin kontrol edilememesi sonucunda oluştuğu söylenmiştir (Eren, 2012). Freud yeme davranışını cinsellikle aynı olduğunu söylemiştir. Genital olarak gebe kalmayla bilinç dışında yeme davranışı aynı olduğunu kabul etmiştir. Aç kalmanın ise oral yolla gebe kalmanın hayali olduğunu vurgulamıştır. Oral doyum sağlayan gebe kalma hayali ve ardından gelen kusma davranışı anksiyetenin önüne geçmek için bir savunma mekanizması durumundadır (Freud, 1905). Psikanalitik yaklaşımda; anne arayışına karşı obje olarak yeme, anneden bağını koparmak ve uzaklaşmak için ise kusma olarak ilişkilendirilmiştir. Modern psikodinamiğe baktığımızda ise; sembol yerine nesneyi görmekteyizdir. Bireyin büyümesi ve bireyselleşmesiyle birlikte dış dünyadan aldığı haz, zevk ve doyumun yetersiz olmasıyla narsistik beden hayalinin neden olduğu için birey dış dünyadaki nesnelerle arasındaki ilişkinin yerini almıştır. Anneden ayrılma ve ayrışma dönemi bireyselleşme dönemi olarak adlandırılır. Annenin bireyselleşmeyi engellemesi halinde bireyin nesne kavramı ve zihinsel gelişim sürecine engel olmaktadır. Kendilik duygusunu gerçekleştiremeyen bireylerde bireyselleşmek için yemeği reddederek bir kimlik oluşturma çabasına girmektedirler (Eren, 2012).
Yeme bozukluklarında bilişsel yaklaşım
Teoriye göre bilişsel bozukluklar işlevsel olmayan şemalardır. Birey vücut ölçüleriyle oldukça meşguldür. Kilosuna oldukça dikkat eden bu kişiler kendi saygınlıklarını bile kilolarıyla alakalı olduğunu düşünürler. Bundan dolayı da olması gerekenden daha fazla dikkat ederler (Sapmaz Yurtsever, 2014).
2.3 Sosyal Yalıtılmışlık (Yabancılaşma)
Din, felsefe, iktisat ve psikoloji gibi birçok bilimde yabancılaşma kapsamlı olarak ele alınmıştır. İlk olarak Yabancılaşma kavramı olarak Platon’un söylerimde görülmektedir. Platon gerçek dünyadan kopuşu, görüngüler
dünyasında yaşaması hatta ilk insanın cennetten kovularak ‘dünyaya atılması’ olarak yorumlamıştır (Yalçın ve Dönmez, 2017). Yabancılaşma kavramı üzerine birçok tanımlamalar yapılmıştır. Çünkü çok eski bir kavramdır. Yabancılaşmayla ilgili birçok tanım yapan Marx kendi yaptığı tanımlar üzerine dahi farklı tanımlamaları bulunmaktadır.
Nettler, kültürden farklı olarak yabancılaşmayı şöyle ele almıştır; içinde olduğu toplumdan uzak kalmak olarak tanımlamıştır. Nettler (1967) Bir başka tanımda ise bireylerin topluma ait hissetmelerini ölçen bir kavram olarak tanımlamıştır (Akt., Tekin, 2012) Yabancılaşmaya başlayan kişilerde öfke, nefret ve mantıksız davranışlar görülür (Yılmazlar, 2018). Yabancılaşma kişinin hem kendine yönelik bir kimlik kaybetmesi iken diğer yandan mekana, zamana ve topluma yönelik sosyolojik bir çözülmesidir (Aşkaroğlu, 2017). Bütün bu tanımlamalar yabancılaşma için kişinin hayattaki öz kontrollerini sağlayamamasından, dünyada var olan herşeyden, sosyal çevrelerinden uzaklaşmaları ve hayatın içinde aktif bir yaşamdan kaçınmaları olarak tanımlanmaktadır (Deryahanoğlu, 2019).
Yabancılaşma kelimesinin etimolojik kökeni Yunanca ‘alloiosis’ ve Latince karşılığı ‘alienatio’ kelimesinden gelmektedir (Stack ve Rotenstreich, 1991; Akt., Güğercin ve Aksay, 2017). Latince ‘alinare’ kelimesinden oluşmuş, günlük hayatta kulanım olarak üç tane anlam içermektedir. Bunlar; hukukta devretmek, sosyolojide yaşadığı toplumdan ayrılmak Tanrıdan kopma, tıp ve psikolojide ise çılgınlık ve ruh sağlığı olarak görülmüştür.
Yabancılaşma kavramının kökeni Homeros’un İlyada’sı ve Eski Ahit gibi çok eski dçnemlerden günümüze aktarılmış yapıtlara dayanır. Ancak; Platinus’un eserlerinde ilk kez görmekteyizdir (Çapan, 2009 vd.., 2012). Felsefe tarihinde ilk kez Platinus bu kavramı kullanmıştır. Platinus’a göre bu kavram ruhun maddeye dönüşmesi veya alçalmadır olarak yorumlanmıştır (Aydoğan, 2015).
Batı Dünyasında ise yabancılaşmanın putperes olunan dönemlerde karşımıza çıktığı düşünülmektedir. Buna göre insan kendi yaptığı nesneye tapıyor ve bu yaptığı nesneyle birlikte insan kendi yaratıcılık ruhunu kaybetmektedir. Yine insan kendini bulmak için kendi benliğine
yabancılaşmaktadır (Fromm, 2004,). Kronolojik olarak yabancılaşma konusu ele alındığında bizler İslam dünyasında yabancılaşma kavramına rastlamamaktayızdır. Sadece İbni Haldun’un eserlerinde karşımıza çıkar. İbni Haldun’un görüşüne göre ticaretin amaçsız olması ve haksız kazanç elde edilmesiyle bireyin kul olma bilincinden dışarı çıkmasını yabancılaşma olarak değerlendirir. İslam çerçevesinde bir çıkarımda bulunur. (Aksu, 2019). İbni Haldun ele aldığı Mukaddime eserinde yabancılaşmayı bedeviler üzerinden açıklamıştır. Göçebe olarak yaşayan bedeviler yeni hayat düzeninin getirdiği medeniyetle birlikte kendilerine yabancılaşmaya girdiklerini dile getirmiştir. İbni Haldun İslam üzerinden bu kavramı daha çok açıklamaya çalışmıştır (Koç, 2013).
İslam üzerinden yabancılaşmayı Gazali de İbni Haldun gibi düşünürler açıklamıştır. Gazali’de amaçsız olan bireyin yabancılaştığını vurgulamıştır (Aksu, 2019).
Tekrardan Batıya döndüğümüzde yabancılaşma kavramı için Rouesseu tarafından karar vermesi gereken konu hakkında içinde bulunduğu topluma göre karar alması şeklinde tanımlanmıştır. Rouesseu’a göre karar verme mülkiyet, otorite diğer insanlar olarak üç ayrı gruba ayrılmıştır (Tekin, 2012). Yabancılaşma kavramını Rouesseu kullanmış olsa da felsefi anlamda ve bilimsel olarak kullanan Hegel’dir (Osmanoğlu, 2016). Bazı felseficiler ise kavramı ilk Hegel değil, Fichte’nin kullandığını söylemiştir (Gültekin, 2017). Hegel yabancılaşmayı içsel ve bilinç olarak idealist bakış açısıyla incelemektedir (Ergil,1980). Yine Hegel’in felsefesinde yabancılaşmadan kurtulamamaktadır (Gültekin, 2017).
Marx’da dört farklı şekilde yabancılaşmayı açıklamıştır. İnsanın hür iradesiyle emek veren kapitalist sistemde işveren için sarf edilir. İnsan işi için sarf ettiği emeğine yani hakkına yabancılaşır. İnsan emek verdiği ürün artık kendi için değil işveren için yapar ve bunun sonucunda kendine yabancılaşır (Marx, 2017).
Weber’de yabancılaşmada bürokrasiyi ele almıştır. Marx’ın fikrinden yola çıkmıştır. Nasıl ki işçi yabanacılaşıyorsa burada da asker, katiplerin kendi işlerini kontol edemediği için yabancılaşmanın görüldüğünü belirtmiştir
(Dönmez,1985). Ayrıca Bauer’da yabancılaşma için dinin sömürü olduğunu ve zenginlerin daha çok zenginlemesi olarak tanımlamıştır (Varlıklıöz-Arıca, 2011).
Freud yabancılaşma için uygarlık kavramıyla ilişkilendirmiştir. Uygarlığın var olmasını yabancılaşmanın bir sonucu olarak nitelendirmiştir. Uygar olan kendisine yabancı olan kimsedir şeklinde tanımlamıştır (Özyurt, 1998).
Genel olarak yabancılaşma için birden çok araştırma yapıldığı söylenir. Yapılan bu çalışmalar bilimsel olarak literatürde karmaşık bir çeşitliliğin olduğunu gösterir.
Edebiyat, sosyoloji, felsefe, psikoloji, eğitim gibi birçok alanda ölçek geliştirilmiştir. Türkiye’de yabancılaşma kavramı daha çok yenidir. Son otuz yılda yapılmaya başlanmış olup genellikle sosyoloji alanının temelinde şekillenmektedir (Yiğit, 2010).
BÖLÜM YÖNTEM
Bu bölümde araştırmanın modeli, evreni, örneklemi ve veri toplama araçları açıklanmıştır.
Araştırmanın Modeli
Yapılan çalışmada yetişkin bireylerde belirsizliğe tahammülsüzlük, sosyal yalıtılmışlığın yeme bozukluklarıyla ilişkisini tespit etmek amacıyla, nicel çalışma olarak desenlenip ilişkisel tarama modeli ile gerçekleşmiştir. İlişkisel tarama formatı, iki yada daha fazla değişkenin arasındaki etkileşimin derecesini belirlemek için kullanılır. İlişkisel model iki şekilde uygulanabilmektedir (Karasar,1991).
Bunlar; korelasyon türü ilişki diğeri karşılaştırma yolu ilişkisidir. Korelasyon türü ilişki modeli araştırmalarında, değişkenlerin birlikte değişim olup olmadığına eğer ki bir değişim bulunursa bunun neden olduğunu öğrenmeyi amaçlar (Karasar,1991).
Karşılaştırma yolu ilişkisel araştırmalarında ise; denemesi bulunmayan fakat ona en benzer araştırma modelidir. Belli bir sonucun nedenini tek bir nedenine ulaşılmasını amaçlar.En az iki değişken olması gerekmektedir(Karasar,1991).
Evren ve Örneklem
Araştırmada evren olarak, Ankara ilinde yaşayan 18 yaş üstü yetişkin bireylerden oluşmuştur. Araştırmada örneklemi, seçkisiz olmayan örneklem yöntemi olan uygun kazara örneklem tekniği kullanılarak oluşturulmuştur. Seçkisiz olmayan örnekleme yöntemi,örnekleme alınacak katılımcıların seçkisizlik kuralına bağlı olarak belirlenmesine denir (Bickrnan ve Rog, 2000). Bu örnekleme yöntemi yansız bir tutumdadır.Uygun kazara örneklem yöntemi ise,yapılacak olan çalışma grubuna zaman, para ve içgücü gibi araştırmacıyı zorlucak şartların olmamsı ve katılımcı gruba kolay ulaşılmasını sağlayan yöntemdir (Arık, 1992). Araştırma grubu 18 ve 60 yaş grubu arası 387
bireyden oluşmuştur. Gönüllü katlımcıların %49.87 (193 kişi) kadın, % 50,13 (194kişi) erkek bireylerden oluşmuştur. 384 katılımcının yaş gruplarına göre dağılımı 24 yaş ve altı, 66 Kişi (%17,05) 25-34 yaş, 189 Kişi (%48,84) 35-44 yaş 78 kişi (%20,16) 45 yaş ve üzeri yaş aralığı ise,54 kişi(%13,95) yaş aralıklarında olduğu gözlenmiştir.
Veri Toplama Araçları
Araştırmada veri toplamak için Kişisel bilgi formu, Belirsizliğe tahammülsüzlük ölçeği, Yabancılaşma ölçeği ve Yeme tutumu testi kullanılmıştır. Araştırmada katılımcılların belirsizliğe tahammülsüzlük
düzeylerini belirlemek için Belirsizliğe Tahammülsüzlük
Ölçeği,
sosyal
yalıtılmışlık düzeylerini belirlemek için Yabancılaşma
Ölçeği,
normal
bireylerde yeme davranışlarında olan olası bozuklukları ölçmek için ise Yeme Tutumu Testi kullanılmıştır. Ayrıca katılımcılardan demografik özelliklerini belirlemek için araştırmacı tarafından oluşturulan kişisel bilgi formu kullanılmıştır.
Verilerin toplanması 4 ayrı bölümden oluşturulmuş anket formu ile yapılmıştır. Birinci bölümde kişisel bilgi formu, İkinci bölümde, Belirsizliğe Tahamülsüzlük ölçeği, üçüncü bölümde Yabancılaşma ölçeği ve son olarak dördüncü bölümde Yeme Tutumu testi yer almaktadır. Kullanılan veri araçlarıyla ilgili bilgiler aşağıda sunulmuştur.
Kişisel Bilgi Formu
Araştırmaya katılan bireylerin kişisel bigilerini ve özelliklerini belirlemek amacıyla araştırmacı tarafından hazırlanan kişisel bilgi formu kullanılmıştır.
Kişisel Bilgi Formuda; araştırmacı tarafından geliştirilen, bireylerin kişisel özelliklerini (cinsiyet, yaş, medeni durum), ekonomik düzeyleri, geçmiş psikiyatrik tanı hikayelerinin olup olmadığı gibi 8 tane soru yer almaktadır.
Belirsizliğe tahammülsüzlük ölçeği (BTÖ-12)
Çalışma evreninde yer alan 18 yaş üstü yetişkinlerde belirsizliğe tahammülsüzlüğü ölçmek amacıyla, Carleton ve ark., (2007) tarafından geliştirilen ölçeğin Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması Sarıçam, Erguvan, Akın ve Akça (2014) tarafından yapılmış ve 12 soruluk kısa form oluşturulmuştur. Ölçeğin uygunluk, geçerlik ve güvenirlik puanlarına sahip
olduğunu gördükten sonra Sarı ve Dağ (2007) tarafından Türkçeye çevrisi yapılan 27 maddeden ve 4 alt boyuttan oluşan Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği ile karşılanmasının ölçeğe katkısının olucağı tahmin edilmiştir. Öncelikle BTÖ12 iki alt boyuttan oluşuyor ve bu alt boyutlar toplam varyansın
%78,57’sini belirlenmiştir. 27 maddelik Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeğinde ise 4 alt boyut belirlenen varyansın %48.9 göstermektedir. BTÖ- 12’nin Cronbach alfa iç tutarlık güvenirlik katsayısı katsayı ölçeğin hepsi için
88 iken bu değer BTÖ27’de ölçeğin toplamı için 93 sayısına ulaşılmıştır.Kısaca değerlerin birbirine yakın olduğunu söylemek mümkündür. Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeğinin insanların belirsizliğe tahammülsüzlük düzeyleri ile ilgili bizlere bilgi vermesi endişe ve kaygının tetikleyicileri hakkında bilgi vermesiyle birlikte bu çıkan sonuçlara göre belirsizliğe tahammülsüzlük yaşayan hastalar için psikolojik danışma ve terapilerin içinde bizlere yol gösterici olucağı ön görülmektedir (Saatcioğlu, 2001). Bu araştırmada lisans öğrencilerinden elde edilen verilere dayanarak çalışma devam ettirilmiş, fakat ölçeğin psikometrik özelliklerinin birbirinden farklı çalışma gruplarıyla incelenmesi önem taşımaktadır.
Yabancılaşma ölçeği
Araştırmya katılan katılımcıların sosyal yalıtılmışlığını ölçmek için kullanılan Yabancılaşma ölçeği 1961 yılında ‘’Dean’’ tarafından geliştirilmiştir. Türkçeye ise uyarlaması ‘’Utku Güğerçin’’ tarafından geliştirilmiştir.Ölçeğin Türkçe formunun geçerliliği ve güvenirliği için Adana’da çalışan 218 ofis çalışanlarında anket çalışması yapılarak değerlendirilmiştir.Verilerin analizini açıklamada Açıklayıcı Faktör Analizi (AFA) ve Doğrulayıcı Faktör 2 Analizi (DFA) kullanılmıştır. Yapılan araştırmanın sonucuna göre Dean’nin yabancılaşma ölçeği Türkiye’de kullanıma uygun bulunmuştur. Dean(1961)’ yabancılaşma ölçeğinde güvenilebilir olmasında daha çok iç tutarlılığına odaklanılmıştır. Ölçeklerde olan maddeler arasındaki iç tutarlılık için maddeler arasındaki korelasyon değerlerine önem verir (Altunışık ve ark., 2010). Cronbach Alfa katsayısına bakarak iç tutarlılık incelenmiştir. Yabancılaşma ölçeğinde 88 olarak yüksek seviyede Cronbach Alfa katsayısı bulunmuştur. Ölçekten çıkarılsa dahi bu durum ölçeğin güvenirliliğine engel teşkil etmemektedir(Gliem ve Gliem, 2003).
Yeme tutumu ölçeği (YTT-40)
Yeme tutumu testi anorektik hastalarının yemek yemekle alakalı davranuşlarını ve tutumlarını sağlıklı bireylerdeki davranış ve tutuma göre olası bozuklukları ölçmeyi amaçlamıştır. Ölçek tür olarak özbildirim ölçeğidir.Yeme tutumu ölçeği,yeme bozukluğu olduğu düşünülen hasta gruplarına,ya da genel sağlıklı bireylerdede yeme tutumu taranması ve değerlendirilmesi içinde uygulanabilir.Ölçek 40 maddeden oluşmaktadır.Liker tipi 6 basamaklı yanıt formu şeklindedir.Teste katılan katılımcı tarafından doldurulmalıdır. Materyal ise,katılımcının ölçek üzerinde verdiği yanıtlardır. Yeme tutumu testi 11 yaş üstü bireyler için uygundur.Ergenler üzerindede yapılmış bir çok çalışma bulunmaktadır.Testi çözen bireyler her bi maddenin seçeneğini kendilerine uygun olarak işaretlemedir.Ölçekte kullanılan puanlama,maddeler 1,18,19,23,27 ve 39 için 1 puan ,çok sık olmasada arada
2 puan ve hiçbir zaman 3 puanı verilerek değerlendirilir ve diğer seçeneklerede 0 puan verilir. Türkçeye uyarlanan puanlamada kesme puanı hesaplanmıştır.Ölçeğin orijinal adı ‘’Eating Attitudes Test’’ ölçeği geliştirenler ise, ‘’Garnner DM,Garfinkel PE’’dir.Türkçe formundaki adı ‘’ Yeme Tutumu Testi’’ bu testi Türkçe uyarlamasını ise ‘’Neşe EROL ve Işık SAVAŞIR’’ dır.Testin Türkçe formunun geçerliliği ve güvenirliği için yeme bozukluğu olan hastalar ve sağlıklı hastalardan oluşmuştur.Bu yapılan çalışmada iyi derecede ayırt ettiği görülmüştür.Yüksek güvenirli kat sayıları göstermiştir( Köroğlu,E.2007).
Veri Toplama İşlemi
Yakın Doğu Üniversitesi İnsani Araştırmalar Etik Kurulun’dan YDÜ /SB/ 2021/ 1065 Proje numarası üzerinden alınan araştırma izni ve çalışmada kullanılması planlanan ölçeklerin yazaralarından onay yazısı alındıktan sonra araştırmaya başlanmıştır. Öncelikli olarak araştırmaya katılım gösteren bireylere araştırmanın amacı hakkında bilgi ve elde edilecek bilgileirn yalnızca bilimsel amaçlar için kullanılacağı ve kişisel bilgileirnin gizli tutulacağı, ölçekleri dordurmanın ne kadar süreceği (25-30 dakika) bilgisi paylaşılmıştır. Ardından katılımlarının gönüllülük esasına dayalı olarak gerçekleşeceği, araştırmanın herhangi bir aşamasında rahatsızlık hissederlerse çekilebilme özgürlüklerinin olduğu vurgulanmıştır. Araştırma
ölçekleri kapalı zarf içinde araştırmacı tarafından verilerek yine kapalı zarf içinde araştırmacı tarafından toplanmıştır.
Veri toplama süreci 1Temmuz- 15 Temmuz 2021 tarihleri süresince devam etmiştir. Araştırmanın evrenini oluşturan katılımcılar tarafından araştırmaya katılımları konusunda bilgilendirilmişlerdir. Araştırma anketleri incelendikten sonra yönergelere uygun olarak doldurulan 387 anket istatistiksel değerlendirilme için ayrılmıştır.
Verilerin Analizi
Araştrımadan elde edilen verilerin bilgisayar digital ortamında girişleri gerçekleştiirlmiştir. Araştırmada çıkarılan bulguların analizinde Statistical Package for Social Sciences (SPSS) 25.0 yazılımı kullanılmıştır.
İstatistiksel çözümlemelere başlanmadan önce katılımcıların Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği, Yabancılaşma Ölçeği ve Yeme Tutum Testine verdikleri yanıtların güvenirlik çalışması için Cronbach Alfa testi uygulanmış ve alfa katsayıları sırasıyla 0,886, 0,798 ve 0,864 bulunmuştur.
Katılımcıların sosyo-demografik özelliklerine, fiziksel-ruhsal hastalık ve covid-
19 öykülerine göre dağılımına ilişkin frekans analizi sonuçları, Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği, Yabancılaşma Ölçeği ve Yeme Tutum Testi puanlarına ait tanımlayıcı istatistikler verilmiştir. Katılımcıların Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği, Yabancılaşma Ölçeği ve Yeme Tutum Testi puanlarının notmal dağılıma uyma durumu Kolmogorov-Smirnov testi ve çarpıklık-basıklık değerlerine ile değerlendirilmiş ve elde edilen bulgular Tablo 1.’de gösterilmiştir.
ölçekleri kapalı zarf içinde araştırmacı tarafından verilerek yine kapalı zarf içinde araştırmacı tarafından toplanmıştır.
Veri toplama süreci 1Temmuz- 15 Temmuz 2021 tarihleri süresince devam etmiştir. Araştırmanın evrenini oluşturan katılımcılar tarafından araştırmaya katılımları konusunda bilgilendirilmişlerdir. Araştırma anketleri incelendikten sonra yönergelere uygun olarak doldurulan 387 anket istatistiksel değerlendirilme için ayrılmıştır.
Verilerin Analizi
Araştrımadan elde edilen verilerin bilgisayar digital ortamında girişleri gerçekleştiirlmiştir. Araştırmada çıkarılan bulguların analizinde Statistical Package for Social Sciences (SPSS) 25.0 yazılımı kullanılmıştır.
İstatistiksel çözümlemelere başlanmadan önce katılımcıların Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği, Yabancılaşma Ölçeği ve Yeme Tutum Testine verdikleri yanıtların güvenirlik çalışması için Cronbach Alfa testi uygulanmış ve alfa katsayıları sırasıyla 0,886, 0,798 ve 0,864 bulunmuştur.
Katılımcıların sosyo-demografik özelliklerine, fiziksel-ruhsal hastalık ve covid-
19 öykülerine göre dağılımına ilişkin frekans analizi sonuçları, Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği, Yabancılaşma Ölçeği ve Yeme Tutum Testi puanlarına ait tanımlayıcı istatistikler verilmiştir. Katılımcıların Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği, Yabancılaşma Ölçeği ve Yeme Tutum Testi puanlarının notmal dağılıma uyma durumu Kolmogorov-Smirnov testi ve çarpıklık-basıklık değerlerine ile değerlendirilmiş ve elde edilen bulgular Tablo 1.’de gösterilmiştir.
Araştırmaya katılanların cinsiyetlerine göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark vardır (p<0,05). Erkeklerin Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar, kadınların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur.
Katılımcıların medeni durumlarına göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark yoktur (p>0,05). Evli ve bekar katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar benzerdir.
Araştırma kapsamına alınanların aile ile birlikte yaşama durumlarına göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark yoktur (p<0,05). Ailesi ile birlikte yaşayan ve ailesi ile birlikte yaşamayan katılımcıların puanları benzerdir.
Araştırmaya dahil olan bireylerin eğitim düzeylerine göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlmalı düzeyde fark vardır (p<0,05). Eğitim düzeyi lise mezunu olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden almış oldukları puan ortalaması, eğitim düzeyi lisans ve üzerinde olan katlımcıların Yeme Tutum Testinden almış oldukları puan ortalamasından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir.
Katılımcıların gelirlerine göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark olduğu saptanmıştır (p<0,05). Geliri 2500-5000 TL arasında olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar, geliri 2500 TL ve daha az olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur.
BÖLÜM TARTIŞMA
Bu çalışmada yetişkin bireylerde belirsizliğe tahammülsüzlük ve sosyal yalıtılmışlığın yeme bozukluğu ile ilişkisi incelenmiştir.
Bu çalışmada, araştırmaya katılan bireylerin yaş gruplarına göre Yeme Tutum Testinden bireylerin almış oldukları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılık olmadığı tespit edilmiştir. 35-44 yaş arası yaş grubunda olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puan ortalaması, diğer yaş gruplarından olan katılımcıların aldıkları puan ortalamasında daha yüksek hesaplanmasına rağmen yaş gruplarından kaynaklanan puan farkı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde bulunamamıştır. İlgili literatür incelendiğinde bu çalışmanın bulgularını destekler nitelikte sonuçlar olduğu görülmektedir. Konu ile ilgili yapılan bir çalışmada bireylerin yeme tutumlarının yaş değişkenleriyle hiçbir ilişkisinin olmadığı bulgulanmıştır (Cenk,2019). Yapılan başka bir çalışmada bireylerin yaşları arttıkça puanlarda azalma olduğu ancak bu puanların anlamlı bir farklılık yaratmadığı ortaya çıkarılmıştır (Çakmak,2016). Alkan (2007), tarafından yapılan çalışmada ise bireylerin yaş düzeylerinin yeme tutumları ile ilişkili olmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Alkan,2007). Yetişkin bireylerin yeme tutumlarının incelendiği başka br çalışmada da benzer bir sonuç elde edilmiş ve bireylerin yeme tutumlarının yaş ile ilişkili olmadığı ifade edilmiştir (İlhan,2018).
Bu çalışmada bireylerin yeme tutumlarının cinsiyet değişkenine göre farklılık gösterdiği tespit edilmiştir. Erkeklerin Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar, kadınların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. İlgili alan yazın incelendiğinde konu ile ilgili farklı sonuçlar elde edilen çalışmalar olduğu görülmektedir. 750 sağlıklı katılımcıyla gerçekleştirilen bir çalışmaya göre, kadınların erkeklerden daha yüksek oranda yeme bozukluğu gösterdiği saptanmıştır (Sünbül, 2019).
Hem yerli hem de yabancı literatürde bu kadınların erkeklere nazaran daha fazla oranda yeme tutumu bozukluğu gösterdiğini belirten çalışmalar mevcuttur (Batur, 2004; Siyez ve Uzbaş, 2006; Batıgün ve Utku, 2006; Uzun ve ark, 2006, Büyükgöze- Kavas, 2007; Sart,2008; Kontbay, 2010; (Cooper ve Goodyer, 1997; Hoerr ve ark., 2002) çalışmalar bu sonuçları desteklemektedir.
Siyez (2006) tarafından yapılan bir çalışmada ise yeme tutum testlerinde kadınların erkeklere kıyasla iki kat daha fazla puan aldığı belirtilmektedir. Bu çalışmada elde edilen bulgular ile ilgili literatürdeki bulguların farklılık göstermesinin nedeni erkek katılımcıların sayısının kadın katılımcıların sayısından daha fazla olması nedeniyle ortaya çıktığı düşünülmektedir.
Çalışmada bireylerin medeni durumlarına göre Yeme Tutum Testinden almış oldukları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuca göre evli ve bekar katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar benzerdir. İlgili alan yazın incelendiğinde bu çalışmanın bulgularını destekler nitelikte çalışmalar olduğu görülmektedir. Şirin (2015), yaptığı çalışmada evli ya da bekar olan katılımcıların yeme tutumu puanlarında farklılık olmadığını bugulamıştır.
Araştırma kapsamına alınan bireylerin yaşadıkları kişi/kişiler değişkenine göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farklılık olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Ailesiyle ya da yalnız yaşayan bireylerin puanları benzerdir. Yapılan diğer çalışmalara bakıldığında yeme bozukları üzerinde ailenin oldukça yüksek etkisi olduğu görülmektedir (Cannat,1999). Ailenin yaklaşımı bireyler üzerinde yeme tutumu davranışını etkileyecektir. Korumacı aileye sahip bireyler ve mesafeli aile ilişkileri olan bireyler arasındaki yeme tutumu davranışı farklılık göstermektedir. Yani aile ilişkileri duygusal duyarlılığın göstergesidir (Ünlü,2006).
Araştırmaya dahil olan bireylerin eğitim düzeylerine göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlmalı düzeyde fark vardır. Eğitim düzeyi lise mezunu olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden almış oldukları puan ortalaması, eğitim düzeyi lisans ve üzerinde olan
katlımcıların Yeme Tutum Testinden almış oldukları puan ortalamasından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir. Yapılan diğer çalışmalar incelendiğinde bu çalışmaya benzer sonuçlar olduğu görülmekle birlikte farklı sonuçlar elde edilen çalışmalar olduğu da görülmüştür. Literatürde olan çalışmalarda eğitim düzeyi artıkça bireylerde yeme tutumu davranışında benzer sonuçlara rastlamak mümkündür (Bushi,2006). Başka bir çalışmada ise eğitim düzeyi artıkça bireylerde kaygı endişe gibi durumların arması ve gelece yönelik belirsiz olma durumları ya da gelecek kaygısı gibi durumlara verdikleri tepkilerde dolayı yeme tutumu davranışlarında bozulmaların arttığı görülmüştür (Beck,2019).
Çalışmada katılımcıların gelir düzeylerine göre Yeme Tutum Testinden alınan puanlar arasında anlamlı düzeyde farklılık olduğu belirlenmiştir. Bu sonuca göre gelir düzeyi 2.500-5.000 TL arasında olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar, gelir düzeyi 2.500 TL ve daha az olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir.
İlgili literatür incelendiğinde gelir düzeyinin de yeme tutumu üzerinde etkisi olduğu söylemek mümkündür. Konu ile ilgili yapılan bir çalışmada yeme bozukluğu sınıflandırmasında olan anoreksiya nervozanın sosya-ekonomik düzeyi yüksek olan bireylerde görülme sıklığı daha fazla olduğu bulgulanmıştır (McClelland L ve Crisp A.,2001).
Çlaışmada ailesinde kronik hastalık öyküsü olmayan katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar, ailesinde kronik hastalık öyküsü olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur. Kronik hastalık olarak şeker, tansiyon gibi aile üyelerine ya da bireyin kedisinde varsa yemeklerine daha dikkat etme eğilimi söz konusudur. Bu araştırmada da anlamlı bir sonuç bulunduğunu göstermiştir. Yapılan diğer araştırmalara bakıldığında buna benzer sonuçların görülmesi oldukça yüksektir. Gümüş (2016) yaptığı ‘’multipl skleroz’’tanısı olan kronik hastalığı olan bireylerde yeme tutumu davranışlarının sonuçları anlamlı düzeye az bulunmuştur.
Psikolojik/psikiyatrik tedavi öyküsü olmayan katılımcıların Yeme Tutum Testi puanları, Psikolojik/psikiyatrik tedavi öyküsü olan katılımcıların Yeme Tutum Testi puanlarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksektir. Yapılan diğer çalışmalara bakıldığında tanı alan bireylerde yeme tutumu davranışı ya çoktur ya da azdır bu durum bireyin yaşadığı hastalığın seyrine göre değişebileceğini göstermiştir. Yeme tutumu davranışından psikolojik yada psikiyatrik tanı almanın farklı etkileri olduğunu göstermektedir. Yani davranış artar ya da davranışın azalacağı yönündendir.
Yeme bozukluğu hastalıkları bireylerin fiziksel görüntülerinden kaynaklı olarak yaşanabileceği için bireyler yeme davranışlarını azaltabilir. Yada bireyin bastırmak istediğin yoğun duygulara istinaden yeme dürtüsüyle yeme davranışında bir artma olabilmektedir.Konu ile ilgili yapılan bir çalışmada katılımcıların Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği alt boyutları olan İleriye yönelik kaygı ve Engelleyici kaygı puanları ile ölçek genelinden almış oldukları puanlar arttıkça, Yeme tutum testi puanlarında azalmakta olduğu görülmüştür. Yapılan diğer çalışmalarda ise; bireylerde belirsizliğin yarattığı olumsuz duygu durumu ortadan kaldırmak amacıyla dürtüsel davranış olarak yeme tutumu ileri sürülmüş ve bu yeme davranış bozukluğunun artması yönünde bulgulara rastlanılmıştır (Pawluk ve Koerner, 2013). Yapılan araştırmanın korelasyon sonuçlarında da bu yönde bulgular görülmüştür.
Konu ile ilgili yapılan başka bir araştırmada ise, belirsizliğe tahammülsüzlük düzeyleri artan bireylerde yeme davranışın artması yada azalma göstermesiyle birlikte yeme bozukluklarının görülebileceği ifade edilmektedir (Bar Anan, 2009). Yapılan bir diğer çalışmada da belirsizliğe tahammülsüzlük ile kaygı, depresyon ve yeme tutumu arasında pozitif yönlü ilişki olduğu tespit edilmiştir (Carleton ve ark., 2016).
Çalışmada katılımcıların Yabancılaşma Ölçeği genel puanları ve ölçeğin alt boyutları olan Sosyal yalıtılmışlık, Güçsüzlük ve Kuralsızlık puanları arttıkça, Yeme tutum testi puanlarının azaldığı sonucuna ulaşılmıştır.İlgili alan yazın incelendiğinde yabancılaşma ile yeme tutumu arasındaki ilişkiyi inceleyen çok fazla çalışma olmadığı görülmektedir.
Bu çalışmada katılımcıların Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeğinde bulunan İleriye yönelik kaygı alt boyutundan aldıkları puanların Yeme Tutum Testi puanlarını istatisitksel olarak anlamlı düzeyde ve negatif yönlü olarak yordadığı belirlenmiştir. Araştırmaya katılan bireylerin Yabancılaşma Ölçeğinde yer alan Sosyal yalıtılmışlık alt boyutundan aldıkları puanların Yeme Tutum Testi puanlarını istatisitksel olarak anlamlı aynı zamanda negatif yönde olduğu tespit edilmiştir. Konu ile ilgili diğer çalışmalar incelendiğinde; sosyal yalıtılmış (yabancılaşma) ve belirsizliğe tahammülsüzlüğün yeme tutumu ile ilişkisine bakıldığında ikisinin arasında pozitif ve negatif yönlü değişimlerin olduğu görülmektedir (Luppino ve ark., 2010).
BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER
Sonuç
Yetişkin bireylerde belirsizliğe tahammülsüzlük ve sosyal yalıtılmışlığın yeme bozukluğu ile ilişkisinin incelendiği bu çalışmada elde edilen sonuçlar aşağıdaki belirtilmiştir.
Araştırmaya katılan katılımcıların belirsizliğe tahammülsüzlük, yabancılaşma ölçeği ve yeme tutum testlerinin puanlarına bakıldığında normal değere uyduğu görülmüştür. Ancak yeme tutum testinden alınan puanların uymadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Katılımcıların sosyo-demografik özelliklerine göre puan dağılımına bakıldığında, araştırmaya katılan katılımcıların yaş gruplarına göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark olmadığı görülmektedir. 35-44 yaş arası yaş grubuna mensup katılımcıların Yeme Tutum Testinden almış oldukları puan ortalaması, diğer yaş gruplarına mensup katılımcıların almış oldukları puan ortalamasında daha yüksek hesaplanmasına karşın yaş gruplarından kaynaklanan puan farkı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde olmadığı sonucına ulaşılmıştır.
Araştırmaya katılanların cinsiyetlerine göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Erkeklerin Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar, kadınların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Katılımcıların medeni durumlarına göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde farkolmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Evli ve bekar katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar benzerlik gösterdiği sonucuna ulaşılmıştır.
Araştırma kapsamına alınanların aile ile birlikte yaşama durumlarına göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Ailesi ile birlikte yaşayan ve ailesi ile birlikte yaşamayan katılımcıların puanları benzer olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Araştırmaya dahil olan bireylerin eğitim düzeylerine göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlmalı düzeyde fark olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Eğitim düzeyi lise mezunu olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden almış oldukları puan ortalaması, eğitim düzeyi lisans ve üzerinde olan katlımcıların Yeme Tutum Testinden almış oldukları puan ortalamasından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Katılımcıların gelirlerine göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark olduğu saptanmıştır
Geliri 2500-5000 TL arasında olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar, geliri 2500 TL ve daha az olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlardan istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Araştırmaya katılan kayılımcıların ailesinde kronik hastalık öyküsü bulunma durumuna göre Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark olduğu tespit edilmiştir.
Ailesinde kronik hastalık öyküsü olmayan katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlar, ailesinde kronik hastalık öyküsü olan katılımcıların Yeme Tutum Testinden aldıkları puanlarından istatistiksel olarak anlmalı düzeyde yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Katılımcıların Psikolojik/psikiyatrik tedavi öyküsü olması durumuna göre Yeme Tutum Testinden almış oldukları puanlar arasında istatistiksel olarak anlamlı düzeyde fark olduğu sonucuna varılmıştır.
Psikolojik/psikiyatrik tedavi öyküsü olmayan katılımcıların Yeme Tutum Testi puanları, Psikolojik/psikiyatrik tedavi öyküsü olan katılımcıların Yeme Tutum Testi puanlarından istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Çalışmada Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği genel puanları ve ölçeğin alt boyutlarından alınan puanlar arttıkça, Yabancılaşma Ölçeği genel puanları ve ölçeğin alt boyutlarından alınan puanlarda da artış olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu çalışmada katılımcıların Belirsizliğe Tahammülsüzlük Ölçeği alt boyutları olan İleriye yönelik kaygı ve Engelleyici kaygı puanları ile ölçek genelinden almış oldukları puanlar arttıkça, Yeme tutum testi puanları azalmaktadır. Çalışmada son olarak katılımcıların Yabancılaşma Ölçeği genel puanları ve ölçeğin alt boyutları olan Sosyal yalıtılmışlık, Güçsüzlük ve Kuralsızlık puanları arttıkça, Yeme tutum testi puanlarında azalma görülmektedir.
Öneriler
Kinik uygulamalar için öneriler:
Araştırmanın sonuçlarına göre klinik uygulamalarda yetişkin bireylerin belirsizliğe tahammülsüzlüğünü azaltmak üzerine çalışılırsa bu kişilerin sosyal yalıtılmışlık, güçsüzlük ve kuralsızlık durumları da azalacak ve daha işlevsel hale geleceklerdir.
Bu alanda çalışan uzmanların yeme bozukluğu çalışırken bu bozukluğa belirsizliğe tahammülsüzlük, sosyal yalıtılmışlık, güçsüzlük ve kuralsızlık gibi değişkenlerin de eşlik edebileceğini göz önünde bulundurarak tedavi süreçlerini planlamalarının önemli olduğu düşünülmektedir
Önlemek için öneriler:
Araştırmanın sonuçlarına göre sosyal yalıtılmışlık, güçsüzlük ve kuralsızlık durumlarının oluşmadan önlenmesi için bireylerin yetiştirilmesinde belirsizlikle nasıl baş edebilecekleri öğretilmeli ve yeni deneyimler için cesaretlendirilmelidirler.
Genç bir nüfusa sahip olan ülkemiz gibi ülkelerde yeme bozuklukları ve ilişkili patolojilerin olabileceği göz önünde bulundurularak devlet politikalarının bu yönde planlanması ve geleceğe yönelik adımların atılması önem arz etmektedir.
Araştırmaya yönelik öneriler:
Günden güne yaygınlığı artan yeme bozukluklarının bireyler üzerindeki hem psikolojik hem de fiziksel etkilerinin anlaşılması adına konu ile ilgili daha kapsamlı çalışmaların yapılması gerektiği açıktır.
Yapılan bu çalışmadan yola çıkarak, değişkenlerine ek olarak duygu düzenleme, uyku promlemleri gibi değişkenler eklenerek daha geniş katılımcılara ulaşılarak geniş kapsamlı çalışması ön görülmektedir.
EK 1
BİLGİLENDİRME FORMU
Sayın Katılımcı, Katıldığınız bu çalışma bilimsel nitelikte bir araştırma olup konusu “Yetişkin bireylerde belirsizliğe tahammülsüzlük ve sosyal yalıtılmışlığın Yeme bozukluğu ile ilişkisi” dir. Bu araştırma, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Yakındoğu Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Klinik Psikoloji Anabilim Dalı’nda yürütülmekte olunan araştırmacı Kevser YILDIRIM’ın yüksek lisans tezi kapsamında yapılmaktadır.
Bu çalışmaya katılmak gönüllülük esasına dayanmaktadır. Çalışmaya katılmama ve çalışmanın herhangi bir aşamasında, hiçbir cezaya/yaptırıma maruz kalmaksızın, çalışmadan ayrılma hakkına sahipsiniz. Araştırmada yer almanız nedeniyle size hiçbir ödeme yapılmayacak ve sizden de hiçbir ücret talep edilmeyecektir. Anketi yanıtlamanız, araştırmaya katılım için onam verdiğiniz anlamına gelmektedir. Araştırma hakkında daha fazla bilgi almak için araştırmacı Kevser YILDIRIM’a başvurabilirsiniz. Araştırmanın bilgilendirilmiş gönüllü olur formundaki tüm açıklamaları okudum/sözlü olarak dinledim. Bana yukarıda konusu ve amacı belirtilen araştırma ile ilgili yazılı ve sözlü açıklama aşağıda belirtilen araştırmacı tarafından yapıldı. Araştırmaya gönüllü olarak katıldığımı istediğim zaman gerekçeli veya gerekçesiz olarak araştırmadan ayrılabileceğimi biliyorum. Söz konusu araştırmaya, hiçbir baskı ve zorlama olmaksızın kendi rızamla katılmayı kabul ediyorum.
Gönüllünün Adı-Soyadı İmzası
Tarih:
Araştırma hakkındaki yukarıdaki ve istenen diğer bilgiler katılımcıya tarafımdan açıklanmış ve yazılı onamını alınmıştır.
EK 2
AYDINLATILMIŞ ONAM
Değerli katılımcı, Yürüttüğüm yüksek lisans tez çalışması kapsamında sizlerden aşağıdaki anketleri cevaplamanızı rica ediyorum. Ankete isminizi yazmanıza gerek yoktur. Verdiğiniz cevaplar sadece araştırma için kullanılacak ve size ait bilgiler kesinlikle gizli tutulacaktır. Anketlerde yer alan her bir soruyu dikkatlice okuyunuz ve size uygun olan tek bir ifadeyi işaretleyiniz. Anket sorularından herhangi bir rahatsızlık duymanız durumunda anketi doldurmayı bırakabilirsiniz. Çalışmamızda gönüllülük esastır. Soruları boş bırakmamanızı rica ediyorum. Her bir maddeyi içtenlikle yanıtlamaya çalışınız. Yardımlarınıziçin teşekkür ederim. “Yukarıda yer alan ve araştırmaya başlamadan önce gönüllülere verilmesi gereken bilgileri içeren metni okudum ya da sözlü olarak dinledim. Bu koşullar altında, araştırma kapsamında elde edilen şahsıma ait bilgilerin bilimsel amaçla kullanılmasını, gizlilik kurallarına uyulmak kaydıyla sunulmasını ve yayınlanmasını, hiçbir baskı ve zorlama altında kalmaksızın, kendi özgür irademle kabul etiğimi beyan ederim”
Yardımınız için çok teşekkür ederiz. Kevser Yıldırım