Varış Yanılgısı: Mutluluğu Sürekli Ertelemenin Psikolojisi

Eğer insanların gerçekten iyi yaptığı bir şey varsa, o da hayatlarını boşa harcamanın giderek daha yaratıcı yollarını bulmaktır. TikTok’ta sonsuzca gezinmek, aslında istemediğimiz işler için özgeçmişlerimizi cilalamak ya da tek misafirimizin köşede sessizce ağ ören bir örümcek olduğu bir evde Pinterest’e layık düzenler kurmak… Hepsi, “meşgul olmayı” “yaşamakla” karıştırma çabamızın göstergeleri. Ama bunların hiçbiri, en büyük zaman hırsızımız olan şeye yaklaşamaz: Gerçek hayatımızın —uğruna bu kadar çabaladığımız hayatın— aslında “daha sonra” başlayacağına olan sarsılmaz inancımıza. Psikologlar buna varış yanılgısı (arrival fallacy) der.
Harvard araştırmacısı Tal Ben-Shahar tarafından ortaya atılan bu kavram, mutluluğun ve tatminin belirli bir dönüm noktasına ulaştıktan sonra nihayet ortaya çıkacağına dair inancı tanımlar. Mezun olunca, terfi alınca, “doğru kişiyi” bulunca… Hepsi aynı hikâyenin varyasyonlarıdır: Hayatımızın gerçek hikâyesinin bir sonraki virgülden sonra başlayacağına, asla bu noktanın şimdi olmadığına inanırız. Çoğumuz bu tuzağı çok yakından tanırız —öyle ki bugün, yarının bekleme odası gibi hissettirebilir.
Beyin “sonra”yı neden sever?
Beynimizin sürekli “bir sonrakini” kovalamaya programlanmış olması senin hatan değil. Evrim bunu böyle yaptı—ve bunun da iyi bir nedeni vardı. İnsanlık tarihinin büyük kısmında rehavete kapılmak ölümcül olabilirdi. Hayatta kalanlar hem bir sonraki tehlikeyi hem de fırsatı doğru tahmin edebilenlerdi. Biz, durmadan ileri bakan o doyumsuz planlayıcıların torunlarıyız. Sorun şu ki, bir zamanlar bizi güvende tutan bu eğilim, artık bizi huzursuz tutuyor. Araştırmalar, beynin ödül kimyasalı dopaminin, ödülü aldığımızda değil, beklediğimizde zirveye ulaştığını gösteriyor.
Atalarımız için bu beklenti kışa hazırlanmayı sağlarken, bugün bizi e-posta kutusunu yenilemeye ve “sadece bir hedef daha” peşinde koşmaya itiyor. Beynimiz “sonra”nın vaadine bağımlı hale gelmiş durumda, oysa “sonra” hiçbir zaman tam anlamıyla gelmiyor. Araştırmalar, evlilik ya da piyango kazanmak gibi büyük olayların bile mutluluğu sadece kısa süreli artırdığını, sonra yeniden alışkanlık seviyemize döndüğümüzü gösteriyor.
Bir zamanlar güvenliğimizi sağlayan mekanizma artık tatminimizi çalıyor. Sürekli beklenti halinde yaşamak, elimizdekini fark etmeyi imkânsız hale getiriyor. İşte burada devreye daha yavaş, daha bilinçli düşünen zihnimiz giriyor. Bize hayatın amacının hazırlık değil, katılım olduğunu hatırlatmak için. Bu hafta bir tür küçük isyan başlat: Öngörüye değil, mevcudiyete yatırım yap.
Hazır olma mitini sorgulamak
Varış yanılgısına kapılmak kolay, çünkü modern yaşamın neredeyse her yönü onu besliyor. Çocukluktan itibaren bir sonraki sınıfa geçmek için notların peşine düşüyoruz, sonra bir sonraki yaşam tarzını finanse edecek işleri, ardından “nihayet yaşamaya” başlayacağımız istikrarı kovalıyoruz. Her dönüm noktası “varış” sözü verir, ama aslında sadece saati yeniden başlatır. Bu alışkanlığın farkına varmak başlangıçtır, ama yeterli değildir. Sadece farkında olmak bizi “gösterişli farkındalık”a götürür —doğru kelimeleri söyleriz ama dönüşümü yaşamak için çaba göstermeyiz. Gerçek panzehir eylemdir. Ve bunun en basit başlangıcı, kendimizle konuşma biçimimizi değiştirmektir.
Dilini değiştir
Hayatın hakkında nasıl konuştuğuna dikkat etmeye başla. Kendini “şunu yaptıktan sonra…” ya da “bir kere olunca…” derken yakalarsan, dur ve başka bir soru sor: “Oraya giden yolda bugün neyin tadını çıkarabilirim?” ya da “Vardığımda bugünden neyi özleyeceğim?” Bugünün en iyi yanlarını görünür kıl. Harvard’ın 2.200’den fazla yetişkinle yaptığı bir araştırma, uyanık saatlerimizin neredeyse yarısını o an yaptığımız şey dışında bir şey düşünerek geçirdiğimizi, bunun da daha düşük mutlulukla doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koydu.
Geriye bakmayı öğren
Aynı etkiyi geçmişe bakarak da elde edebilirsin. On yıl önceki halini düşün—şimdiki bilgeliğinle, kaynaklarınla yaşasaydı nasıl hissederdi? O kişi için sen zaten bir zamanlar hayalini kurduğu versiyonsun, hatta belki daha fazlası. Yani, farkında olmasan da çoktan “vardın”.
Coşkuyu değil, huzuru prova et
Mutluluğun gösterişli olması gerektiği efsanesini yıkarak başla. Basit şükran egzersizleri, insanların sadece haftalık minnettarlık notları yazarak zamanla daha mutlu ve iyimser olduklarını gösteriyor. Varış yanılgısı, neşenin büyük olaylarda saklı olduğuna inanır. Oysa çoğu huzur sessizdir. Bugünden itibaren, hayatı yaşanmaya değer kılan küçük detaylara kök sal: Taze kahvenin kokusu, kapıda seni karşılayan bir kuyruk sallanışı… Bil ki, hayatın mozaiği işte bu küçük anlardan oluşur. Ve yarın nihayet geldiğinde, bugünden daha özel olmayacağını —çünkü asıl kıymetin, zaten şu anda ellerinin arasında olduğunu— unutma.
Kaynakça: https://www.psychologytoday.com/us/blog/curiosity-code/202511/stop-saving-your-real-life-for-later-start-living-it-today
Türkçeye Çeviren – Düzenleyen: Fatih Özmez





