Sınav kaygısına neden olan faktörler


³ Ailenin ve öğretmenin öğrencileriyle ilgili beklenti düzeyinin yüksek olması,
³ Öğrencinin kendi gerçek kapasitesini bilmemesi ve kapasitesinin üstünde bir beklentiye sahip olması,
³ Öğrencinin kendisine yeteri düzeyde güvenememesi,
³ Kendi sınav başarı düzeyi ile başkalarının sınav başarı düzeyleri arasında kıyaslama yapma alışkanlığının olması,
³ Öğrencinin verimli ders çalışma yöntemlerini bilmemesi,
³ Gelecekte iyi bir mesleğe sahip olma konusundaki endişeleri,
³ Öğrencinin sınavları ölüm-kalım savaşı haline getirmesi,
³ Sınav sonucu başarısız olma durumunda çevresi tarafından (anne-baba, arkadaşları ve akrabaları) olumsuz eleştirilere maruz kalma endişeleridir.
Sınav Kaygısı Olan Öğrencilerin Genel Özellikleri
Sınav kaygısı yüksek olan öğrenci kendine güvenmeyen, her şeyi dert edinen, kararsız, kendini eleştiren bir yapıya sahiptir
Bu öğrencilerin kendilerine karşı olumsuz tutumları sınavdan sonra da sürer.
Sınav öncesi konsantrasyon zayıflaması, endişe, huzursuzluk, panik reaksiyonları ve bir takım sağlık problemleri öğrenciyi etkisi altına alır.
Sınav kaygısı yüksek olan bireyler herhangi bir sınav değerlendirme durumunda ‘öz varlığının’ tehdit edildiği korkusuna kapılır.
Yalnızca sınavlarda değil grup içinde konuşma, soru sorma, sorulara cevap verme, tartışmalara katılma, yüksek sesle okuma ve bazı etkinliklerde korkulu, sinirli, gergin ve heyecanlı olurlar.
Bu bireylerin kendilerine dönük olumsuz düşünceleri (kuruntuları) dikkatlerinin kolayca dağılmasına neden olur.
Sınav sorularını okuma ve doğru cevaplama, konuşurken düşüncelerini organize etme, doğru sözcükleri seçme ve düzgün ifade etmek gibi davranışlarda başarısız olurlar.
Genelde sınav kaygısı yüksek olan bireyler diğerlerinin eleştirileri ve yargılamalarına karşı aşırı duyarlılık gösterirler, sürekli olarak öz eleştiride bulunurlar. Öz güvenleri düşüktür, davranışları hep savunucudur. Dolayısıyla derslerde ve sınavlarda başarısız olurlar.
“Bir İlköğretim Okulu Öğrencisinin Ağzından Sınav Gerilimi”
Sınav, öğrencinin hayatı mı yoksa eğitim-öğretimin bir parçası mı? Ana babalar ve öğretmenler bizi ilgi ve yeteneğimize göre mi ölçecekler yoksa başkalarına göre mi başarılı ya da başarısız kabul edileceğiz? Ne zaman kendi özümüzü dinleyip kendimizle yarışacağız? Yıllarımızı bir iki saatlik sınava bağlayanlar, kazanamama korkusunun bizi nasıl bitirdiğini ne zaman fark edecekler?...
Mutlu ve rahat yaşamak sınavlara bağlanır. Yaşayanlar o anki duyguları çok iyi bilirler. Heyecan, telaş, korku, umutsuzluk...
Herkes iyi niyetiyle yardımcı olmaya çalışır. Veliler : “Kazanmalısın!” diyerek baskı kurar, gece gündüz çalıştırır, sürekli arkadaş, sınıf ya da okul ile yarış ettirirler. Rakiplerimizden geri kalırsak, onları geçmek için biraz daha yüklenirler. Yarıştıklarımızın eğitim olanakları, ilgi ve yetenekleri ne olursa olsun artık onları geçmek zorundasın. Bunlar bizi kazandıran değil daha sınava girmeden kaybettiren gerçeklerdir.
Aslında başarmak zor değil: Baskı kurmadan, dinlenme, eğlenme ve çalışma zamanını planlayarak, etkili bir moral, ödüllendirme, bizden kaynaklanmayan, olumsuzluk ve engelleri bize yüklemeden, başkalarının değil bizim çabalarımız ve özgüvenimiz. Bütün bunlar zaten sınavın değil yaşamın şartlarıdır. O zaman siz büyükler bizi sınava değil yaşama hazırlayın.
Binlerce öğrencinin girdiği sınavı hepimiz kazanamayacak elbet. Ancak hepsi yaşamlarını sürdürecek, kendisine, çevresine ve ülkesine olan sorumluluklarını yerine getirecekler. Eğer siz her şey sınav diyorsanız kaybedenlerin hayatını bitiriyor, kazananlar da: “Artık bundan sonra çalışmama gerek yok!” tembelliğe itiyorsunuz.
Bir arkadaşımızın yenilgisi üzerine kurulan başarı ile bizi mutlu ettiğinizi mi sanıyorsunuz? Çağımız bilgi ve emek çağıdır. Bizler bir diğeri ile yarışmayı değil, herkes ile yardımlaşmayı istiyoruz. Acıyı ne zamana kadar tek başımıza tadacağız?