Gençlerde Anksiyete ve Depresyon Neden Bu Kadar Arttı?


Günümüzde gençlerle çalışırken en sık karşılaştığım sorunlardan biri anksiyete ve depresyon. Sosyal medyanın hayatımızda bu kadar yer kaplamasıyla birlikte, gençler kendilerini sürekli başkalarıyla kıyaslıyor. Bu da yeterince iyi olmadıklarını düşünmelerine, öz güvenlerini kaybetmelerine neden oluyor. Özellikle lise ve üniversite çağındaki gençlerde sınav kaygısı, gelecek endişesi ve akademik baskı ciddi bir stres yaratıyor. Pek çok genç terapiye “içim daralıyor”, “kendimi çok kötü hissediyorum”, “uyuyamıyorum” gibi şikayetlerle geliyor. Bunlar anksiyete belirtileri arasında yer alırken, bazı gençler de içine kapanıyor, eskiden keyif aldığı şeylerden uzaklaşıyor ve hayattan zevk almamaya başlıyor ki bu da depresyonun en temel göstergelerinden biri. Sosyal kaygı da bu yaş grubunda oldukça yaygın. Kalabalık ortamlarda konuşmakta zorlanmak, sürekli olarak başkalarının ne düşüneceğini kafaya takmak ve reddedilme korkusu, gençlerin sosyal hayatını olumsuz etkiliyor. Tüm bu duygular, baş etmekte zorlanılan bir hale geldiğinde psikolojik destek almak son derece önemli. Terapi sürecinde gençlerin kendilerini tanımaları, düşünce kalıplarını fark etmeleri ve duygularıyla daha sağlıklı başa çıkmaları mümkün oluyor. Bilişsel davranışçı terapi, bu süreçte en sık kullandığımız ve etkili sonuçlar aldığımız yöntemlerden biri. Ayrıca dijital detoks yapmak, sosyal medyada geçirilen süreyi sınırlamak, düzenli uyku ve sağlıklı beslenme gibi küçük adımlar da gençlerin ruh sağlığını destekliyor. Ailelerin bu süreçte yargılamadan dinlemesi, anlayış göstermesi ve destekleyici bir tutum sergilemesi çok kıymetli. Eğer siz de çocuğunuzda bu belirtileri fark ediyorsanız ya da bir genç olarak bu duyguları yoğun yaşıyorsanız, bunu ertelemeyin. Psikolojik destek almak güçsüzlük değil, aksine farkındalık ve cesaret gerektiren bir adımdır. Unutmayın, bu zorlu süreçte yalnız değilsiniz ve destek her zaman mümkün.