Doktorsitesi.com

Romantik İlişkilerde Kaygı: Korkularımız İlişkilerimizi Nasıl Etkiler

Psk. Berivan Bat
Psk. Berivan Bat
30 Eylül 202513 görüntülenme
Randevu Al
Romantik ilişkiler, bağlılık, yakınlık ve sevgi gibi olumlu duyguların yanı sıra kaygıyı da beraberinde getirebilir. Birine değer vermek, aynı zamanda onu kaybetme korkusunu da taşımak demektir. Ancak bazı bireyler için bu korku, ilişkinin doğal akışını bozacak kadar yoğun hale gelebilir. Kaygı, bir duygu olarak olaylarda verdiğimiz tepkilerde önemli rol oynar. Duygularımızı tanıyıp kontrol edebilirsek, bu duyguların yaşamımız üzerindeki olumsuz etkilerini sadece romantik ilişkilerde değil, diğer yaşam alanlarımızda da azaltabiliriz. Kaygı ve benzeri duygularla başa çıkmayı öğrenmek, bireylerin ruh sağlıklarını korumalarına, yaşam kalitelerini artırmalarına ve bu duyguların en çok etkilediği romantik ilişkilerinin daha iyi yönetmelerine yardımcı olur. Kaygı yalnızca anlık düşüncelerden ibaret değildir. Çoğu zaman, geçmişteki deneyimlerimizin, çocuklukta kurduğumuz bağlanma kalıplarının ve kendimize dair inançlarımızın bir yansımasıdır. Çocukken duygusal ihtiyaçları karşılanmayan bir birey, yetişkinlikte sevgiyi hak etmediğini düşünebilir. Bu düşünce, ilişkilerinde sürekli onay aramasına ve partnerinin her davranışını kaygıyla yorumlamasına neden olabilir. Sevgi, yakınlık ve bağlanma gibi temel ihtiyaçlarımız, terk edilme, reddedilme ve sevilmeme korkularıyla iç içe geçer. Bu korkular, ilişkilerde kaygı olarak ortaya çıkar.
Romantik İlişkilerde Kaygı: Korkularımız İlişkilerimizi Nasıl Etkiler


Romantik ilişkilerdeki kaygı, genellikle kişinin çocukluk döneminde oluşan bağlanma deneyimlerinin bir yansımasıdır. Bağlanma kuramına göre (Bowlby, 1969), çocukluk döneminde bakım verenle kurulan ilişki, yetişkinlikteki romantik ilişkilerin temelini oluşturur. Güvenli bağlanan bireyler, ilişkilerde kendilerini iyi ve güvende hissederken; kaygılı bağlanan bireyler, partnerlerinin sevgisini kaybetme korkusunu yoğun bir şekilde yaşarlar.

Kaçıngan bağlanan bireyler ise yakın ilişkilerde bunalmış hissederek duygusal mesafe koymayı tercih ederler (Hazan & Shaver, 1987). Kaçıngan bireyler için bu, kendilerini koruma yöntemidir. Kaygılı bağlanan bireyler, partnerlerinin davranışlarını sürekli analiz eder ve ilgideki en küçük değişikliği terk edilme sinyali olarak yorumlarlar.

Mikulincer ve Shaver (2007), bunun nedenini, çocukluk döneminde tutarsız bakım görmenin yarattığı temel güvensizlik duygusuna bağlar. Kaçıngan bağlanan bireyler ise ilişkide aşırı ilgi ve duygusal yakınlıktan rahatsız olup geri çekilirler. Bu durum, partnerleri tarafından ilgisizlik ya da sevgisizlik olarak algılanabilir.

Araştırmalar, romantik ilişkilerde bağlanma kaygısının; kıskançlık, aşırı kontrol etme ve yoğun öfke patlamaları gibi ilişki memnuniyetini düşüren davranışlara yol açtığını göstermektedir (Collins & Feeney, 2000). Bu bireyler, partnerlerini kaybetmemek için ilişkide aşırı fedakârlık yapabilir veya tam tersine, kaygıdan kaçınarak duygusal mesafe koyabilirler.

Ancak bu kaygıların temelinde, “Sevilmeye değer miyim?” ya da “Yeterince iyi miyim?” soruları bulunur. Bu sorular, bireyin öz değer duyguları ve kendilik algısı ile doğrudan ilişkilidir.

SONUÇ

Romantik ilişkiler, sevgi, bağlılık, güven ve yakınlık kadar kaygı ve korkuları da barındırır. Kaygılarımız sadece bugünkü düşüncelerimizden değil, geçmiş deneyimlerimizden, çocuklukta kurduğumuz bağlardan beslenir.

Partnerimizin sürekli davranışlarını analiz etmek ve ilgisindeki en küçük değişiklikleri terk edilme sinyali olarak görmek, kendimizi değersiz hissetmemize neden olabilir. Her kaygının temelinde yatan asıl soru şudur:
“Ben sevilmeye değer miyim?”

Romantik ilişkilerimizde yaşadığımız kaygıları anlamak, onları yönetmenin ilk adımıdır. Çünkü kaygı bastırıldıkça büyür; görüldükçe anlaşılmaya ve iyileştirilmeye başlar.

Duygularımızı tanıyıp onları kontrol altına almak yerine anlamayı öğrenirsek, hem kendimizle hem de partnerimizle daha sağlıklı bağlar kurabiliriz.

Unutmayın, romantik ilişkilerde asıl iyileşme, partnerimizin bizi nasıl gördüğünden ziyade, bizim kendimizi nasıl gördüğümüzle başlar. Kendinize güvenmeyi, değer vermeyi ve sevilmeye layık olduğunuzu hissetmeyi öğrendiğinizde, ilişkilerinizde kaygı yerine huzur bulacaktır.

KAYNAKÇA

Bartholomew, K., & Horowitz, L. M. (1991). Attachment styles among young adults: A test of a four-category model. Journal of Personality and Social Psychology, 61(2), 226–244.

Bowlby, J. (1969). Attachment and Loss: Vol. 1. Attachment. Basic Books.

Collins, N. L., & Feeney, B. C. (2000). A safe haven: An attachment theory perspective on support seeking and caregiving in intimate relationships. Journal of Personality and Social Psychology, 78(6), 1053–1073.

Hazan, C., & Shaver, P. (1987). Romantic love conceptualized as an attachment process. Journal of Personality and Social Psychology, 52(3), 511–524.

Mikulincer, M., & Shaver, P. R. (2007). Attachment in adulthood: Structure, dynamics, and change. Guilford Press.

Yazar Hakkında

Psk. Berivan Bat

Psk. Berivan Bat

Psikolog Berivan BAT, Lisansını Nişantaşı Üniversitesi Psikoloji alanında başarıyla tamamlamıştır. Psikolog Berivan BAT sikoloji alanında sunduğu hizmetlerde modern danışmanlık yaklaşımlarını kullanarak danışanlarına duygusal, zihinsel ve davranışsal sorunların çözümünde destek sağlar. Özellikle hipnoz, duygu odaklı terapi ve çocuk resim analizi konularında sahip olduğu uzmanlık, bireylerin iç dünyalarına derinlemesine inme ve problemlerini kökünden çözmeye yönelik etkili bir yaklaşım sunar.

Klinik çalışmaları bünyesinde uzmanlaştığı ve çalıştığı ekoller; Psikodinamik Terapi, Şema Terapi, EMDR Terapi,  Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi, Duygu Odaklı Terapi ve Somatik Deneyimleme üzerinedir.

Psikoloji Biliminin insan hayatındaki değerli bir pusula olduğuna inanarak, sağlıklı bir ruh hali içinde olmanın herkesin hakkı olduğu düşüncesiyle çalışmalarını sürdürmektedir.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.