Psikolojik danışma, psikopatoloji ve psikanaliz

Psikoterapi söz konusu olduğunda en temelde iki farklı yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz: danışmanlık yaklaşımı ve patolojik(hastalık) yaklaşım. Bu makalede bu iki yaklaşım arasındaki farkı açıklıyorum ve psikanaltik terapinin benim pratiğimde nasıl konumlandığını betimliyorum.

Psikolojik danışma, psikopatoloji ve psikanaliz

Psikolojik Danışmanlık, Psikopatoloji ve Psikanaliz

Bir danışan herhangi bir şikayetle karşıma geldiğinde ilk eğilimim onu bazı kategorilere yerleştirmek olmaz. Bu yaklaşımım danışmanlık anlayışının temelinde bulunur. Psikoterapi söz konusu olduğunda en temelde iki farklı yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz: danışmanlık yaklaşımı ve patolojik(hastalık) yaklaşım.

Bu iki yaklaşım arasındaki farkı bir örnek üzerinden çok basitçe açıklayacağım. Ailesinin yanından ayrılarak üniversiteye başlamış bir öğrencinin birden çok hızlı şekilde kilo aldığı bir olguyu düşünelim. Patolojik yaklaşım burada bir yeme bozukluğu tanılaması yapar ve olguya bunun üzerinden yaklaşır ve yeme bozukluğunu tedavi etmek üzerine kurulu teknikler kullanır. Danışmanlık yaklaşımı ise sözgelimi sosyal ilişkilerinde doyuma ulaşamadığı yönünde bulgulara rastlamışsa yeme davranışına bu yüzden yöneldiğini düşünebilir ve müdahale de bu doğrultuda olur. Aslına bakarsanız çağdaş yöntemleri benimsemiş pek çok klinik psikolog hatta psikiyatrist bile patolojik yaklaşımı kullanmaz.

Patolojik yaklaşım psikiyatrik tanı sınıflandırmalarını kullanır ve DSM tanı kitapçığı ile belirlenen bu psikiyatrik tanılar kategoriktir. Görüngüsel (fenomenolojik) belirtiler üzerinden tanılama gerçekleşir. Psikiyatrik hastalıklar tanılanırken; tomogrofi, röntgen, kan testi, hormon testi ve benzeri bir yöntem kullanılmaz. Aşağıdaki tabloda bazı tanı kriterlerini sadeleştirilmiş örneklerine yer verdim. Bu tabloda göreceğiniz üzere psikiyatrik tanılama yapılırken organik bulgulardan yola çıkılmaz.

TANI

KRİTERLER

TANI

KRİTERLER

Yaygın Anksiyete Bozukluğu

6+ ay süren aşırı endişe, Endişeyi kontrol edememe, Huzursuzluk, kas gerginliği, uyku sorunu

Sosyal Anksiyete Bozukluğu

Sosyal ortamlarda yoğun korku, Olumsuz değerlendirilme kaygısı, Kaçınma davranışı, 6+ ay sürelilik

Obsesif-Kompulsif Bozukluk (OKB)

Takıntılı düşünceler (obsesyon), Zorlayıcı tekrar davranışları (kompulsiyon), Belirgin işlev kaybı

Histrionik Kişilik Bozukluğu

İlgi odağı olma ihtiyacı, Yüzeysel ve değişken duygular, Dramatik baştan çıkarıcı davranış

Borderline Kişilik Bozukluğu

Terk edilme korkusu, İlişkilerde uç noktalar (idealizasyon/yerme), Kimlik karmaşası, kendine zarar, öfke patlamaları

Narsistik Kişilik Bozukluğu

Kendini aşırı önemli görme, Sürekli hayranlık beklentisi, Empati eksikliği, eleştiriye duyarlılık

 

Psikanalitik yaklaşımda da bir psikopatoloji kuramı mevcuttur. Ancak psikanalitik psikopatoloji kategorik değildir. Freud obsesyon ve histeri gibi temel durumları tanılarken görüngüsel bulgulardan yararlanmaz. Henüz yapısalcı kuramın olmadığı bir çağda Freud buna metapsikoloji ismini vermişti. Metapsikolojik yaklaşım Fransız psikiyatrist ve psikanalist Jacques Lacan’da yapısalcılık olarak karşımıza çıkar. Bu yapısalcılıkta nevrozun altında obsesyon, histeri ve fobi vardır. Freud’un ifadesiyle fobi bir kaygı histerisidir. Obsesyonel ise psikanalitik çalışmada histerikleşir. Yani histeri aslında nevrozun çekirdeğindeki bir yapıdır. Histerik tatminsizlik tüm nevrotik öznelerin baş belasıdır. Hatta Lacan geç dönem çalışmalarında bu yapısalcılıktan da bir miktar uzaklaşacaktır.

Danışmanlık yaklaşımı hümanistik terapilerin ekseninde şekillenmiştir. Bu yaklaşımda terapist ve danışan arasındaki ilişki terapi için en belirleyici unsurdur. Güncel bilimsel çalışmalara göre de terapinin sonucunu etkileyen en önemli faktör terapistin benimsediği yaklaşım ve teknik değildir. Terapistin akademik yetkinliği ya da kariyeri de değildir. En önemli faktör terapist ve danışan arasında kurulan ilişkinin niteliğidir. 

Humanistik ve varoluşçu terapilerde süreç terapötik ilişkinin kurulmasıyla başar. İlerleyen evrelerde yüzleştirmelerle ve nihayetinde danışanın kendi yaşamının sorumluluğunu alması, kendinde ya da yaşamında bir takım değişiklikler yapabilmesi için onun cesaretlendirilmesiyle devam eder.

Freud psikanalizde hastalarının yaşamlarıyla ilgili önemli kararlar almasını engellemesi gerektiğine inanıyordu. Çünkü onun bilimsel tutkusu hastalarındaki nevrozu kökten bir şekilde iyileştirmek üzerine kuruluydu. Lacancı psikanalizde ise özneler için arzunun yolundaki taşları kaldırmak onlara hayatlarında önemli bir hareket kabiliyeti ve önemli bir yaşam enerjisi sağlar.

Bu makale 5 Mayıs 2025 tarihinde güncellendi. 0 kez okundu.

Yazar
Psk. Dan. Sinan Tayfur

Psk. Dan. Sinan Tayfur  , Paris merkezli IF-EPFCL’in Türkiye insiyatifinde (Ecole de Psychanalyse des Forums du Champ Lacanien’e bağlı Türkiye Psikanaliz Derneği) 2017-2020 yılları arasında psikanaliz eğitimlerine katıldı. 2020-2022 yılları arası IF-EPFCL’e ve Türkiye insiyatifine üye oldu. Psikanalitik metinlerin çalışıldığı okuma ve üretme grupları olan kartellerde bulundu ve bu kartel çalışmalarına halen devam etmektedir . Kişisel analiz ve süpervizyon süreci ile birlikte psikanaliz formasyonunda yer aldı. Psikanalist Zehra Eryörük’ten süpervizyon aldı. Dernek eğitim komisyonunda görev aldı. Çeşitli seminerlerde konuşmacı olarak bulundu.

Etiketler
Psikoterapi
Psk. Dan. Sinan Tayfur
Psk. Dan. Sinan Tayfur
Bursa - Psikolojik Danışman
Facebook Twitter Instagram Youtube