Doktorsitesi.com

Tekinsiz (Unheimlich)

Psk. Dan. Sinan Tayfur
Psk. Dan. Sinan Tayfur
7 Ekim 202516 görüntülenme
Randevu Al
Tekinsiz ve kaygı arasında nasıl bir ilişki vardır? Tekinsiz, pandemi ile birlikte en çok gündeme gelen konulardan birisi oldu. Tekinsizin psikanalizde gündem haline gelmesiyse Freud’un aynı isimli makalesiyle gerçekleşir. Lacan “Kaygı” seminerinde “Tekinsiz” isimli Freud’un bu makalesinin kaygıyı anlamak için başvurulabilecek en önemli kaynaklardan birisi olduğunu söyler. Psikanalistlerin bu makaleye hak ettiği değeri göstermediğini söyleyerek bir eleştiri de getirir.
Tekinsiz (Unheimlich)

Pandemide tekinsizin bu kadar ön plana çıkmasının iki sebebi vardır. Biri sezgiseldir diğeri teoriktir. Sezgiseldir çünkü pandeminin ilk gününden itibaren karşımızda beliren manzara tekinsiz bir manzaradır ve böyle bir manzara kaygı uyandırır. Aslında az önce söylediğim şey Lacan’ın Tekinsiz ve Kaygı ile ilgili teorisinin üstünkörü bir özetidir de diyebiliriz. Eksiğin olduğu yeri doldurabilecek bir şeyin belirmesi durumunda bu şeye tekinsiz derken, eksiğin olduğu yerin istila edilmesi olasılığının kaygı yarattığını söylüyor. Hatta seminerin başlarında şöyle söylüyor. “Bu sene tekinsiz ile kaygı yaratacağım.” Lacan’ın “Kaygı” ismini verdiği seminerde tekinsiz bir görüntü çizdiği ve büyük bir kaygı yarattığı kesin ve bu da aforoz edilmesinin bir tesadüf olmadığını bize pekala gösteriyor. Daha doğrusu buna tesadüf bile desek, tesadüfün ruhsallık alaınındaki kavşaklarda merkezi bir yeri olduğunu söylüyor Lacan. Freud tekinsizi ele alırken iki yoldan gidebileceğimizi söylüyor. Bunlardan biri etimoloji. Diğeri ise bizde tekinsizlik hissi uyandıran durumların ortak özelliklerinden yola çıkmak. Her iki durumda da sonuç aynı olurdu diyor ve tekinsizi kabaca şöyle tanımlıyor: Tekinsiz, korku yaratan şeylerin eskiden beri bilinen ve yabancı olmayan bir şeye geri uzanan türüdür. Lacan’ın nesnenin statüsünü sorgulayarak a nesnesine uzandığı Kaygı seminerinde tekinsizi ele alması boşuna değil. Freud Türkçe’de tekinsiz olarak kullandığımız unheimlich kelimesinin etimolojisinin tarihsel akış içerisinde izini sürerek dahiyane sonuçlar elde eder. Biz de bu izin peşinden gittiğimizde – Lacan’ın söylediği gibi – Freud’un henüz gösteren diye bir şeyden bahsedilmeyen bir dönemde bilinçdışının yasasını keşfederek dilbilime nasıl zemin hazırladığını göreceğiz. Lacan bilinçdışının yasası gösterenin yasasıdır der. Freud “Tekinsiz” isimli makalesinde bu kavram ile ilgili ayrıntılı bir çalışma yürütür. Kelime orjinal metinde unheimlich olarak geçmektedir. Unheimlich kelimesi, Heimlich kelimesinin önüne bir olumsuzluk eki gelerek oluşmuş bir kelimedir. Heimlich; tanıdık ve dostça olan, eve ait olan, gizli kalması gereken(mahrem) anlamlarına gelmektedir. Unheimlich’te ise bunun tersi bir durum söz konusudur; yabancılık ve ifşa. Ancak Freud kelimenin etimolojisini izlediğinde heimlich kelimesinin başlangıçta unheimlich için de kullanıldığını görmüştür. Başlangıçta tekin(heimlich) olan çift değerli(ambivalans) bir anlama sahipken, maruz kaldığı olumsuzlama(negation) sonucunda tekinsiz(unheimlich) olan parça kendisinden ayrılır. Dilde görmüş olduğumuz bu etkiyi bilinçdışında da görüyoruz. Freud “Olumsuzlama” isimli makalesinde, bilinçdışında “hayır”a yer yoktur, der. Bilinçdışında birbirine tamamen karşıt iki düşünce bir arada bulunabilir. Bu düşüncelerden bazıları ancak bir olumsuzlama sonucunda bilinç düzeyine çıkabilir. Örneğin; bir danışan seansta rüyasını anlatırken durduk yere “Rüyamda gördüğüm kadın annem değildi” dediğinde danışanın annesinden bahsettiğini anlarız. Dil ve bilinçdışı bu anlamda bir paralellik gösterdiği için Lacan, gösterenin yasası bilinçdışının yasasıdır, formülünü geliştirir. Tekinsizle ilgili bu bilgimizden yola çıkarak onu bir cümleyle şöyle tanımlayacağım: Eve ait olan ve mahrem olanın, dolayısıyla gizli kalması gerekenin, ortaya çıkmasıyla; bu ortaya çıkan şeyin yabancı olarak algılanması ancak aynı zamanda tanıdık da gelmesidir. Kısaca hem yabancı olan hem de tanıdık gelen... Freud bu makalede tekinsizin ayrıntılı bir lengüistik incelemesiyle vardığı bu çıkarımdan sonra tekinsizin ortaya çıktığı pek çok örneği inceler. Bu örneklerin ortak özellikleri olarak tespit ettiği şey kastrasyon karmaşasıdır. İlk olarak Kum Adam öyküsü üzerinden konuyu ele alır. Vaktimiz kalırsa etkileyici bir tekinsiz örneği olan bu öyküyü en sonunda etraflıca ele alabiliriz. Ancak şimdilik Freud için bu öyküde tekinsiz etkisi yaratan en önemli unsurun, Kum adamın gözleri yuvalarından söküp alan kör edici bir figür şeklinde resmedilmesi olduğunu söylemekle yetinelim. Elbette Freud, farkında olmadan babasını öldürüp annesiyle birlikte olduğunu öğrendikten sonra kendi gözlerini kör eden Oedipus mitinden de hareketle, gözlerin kaybedilmesinin kastrasyonu sembolize ettiğini düşünmektedir. Herhangi bir uzuv kaybının kastrasyonu sembolize edebileceğini düşünse de gözler Freud için ayrıcalıklıdır. Sadece oedipus mitinde değil pek çok mitte, düşte ve düşlemlerde fallus ve gözün yer değiştirdiğini söyleyerek gözlerin neden bu kadar önemli olduğunu bize açıklar. Bu formül birazdan bize Lacan’ın ayna şemasında tekinsizin ortaya çıktığı yer olarak neden (-fhi)’nin olduğu yeri gösterdiğini açıklamak için yardımcı olacak. Bir başka örnek olarak cansız bir nesnenin canlanması durumunun tekinsizi ortaya çıkaracağını söylüyor Freud. Bunun oldukça tekinsiz bir şey olduğunu fark etmek için Freud olmaya gerek yoktur. Ancak Freud bunun açıklamasını çocuksu bir arzuya denk düştüğünün altını çizerek yapar. Biliyorsunuz Freud bilinçdışıyla ilgili olarak çocukluk yıllarına odaklanır ve çocuklukta canlılık ve cansızlık arasındaki ayrım henüz net bir şekilde çizilmemiştir. Oyuncak bebeklerine canlı bebekler gibi davranırlar. Dolayısıyla Freud çocuksu bir arzu ya da çocuksu bir inancın tekinsize yol açabileceğini söyler. Çocukluk yıllarının kabedilmiş olan arzu nesnesini canlı şekilde karşınızda görmek tekinsizdir. Freud’un incelediği tekinsiz örneklerinden bir diğeri “ikiz” görüngüsüdür. Öznenin kendisini bir başkasıyla özdeşleştirmesi, böylece kendisinin kim olduğundan şüphe etmesi durumu tekinsizi ortaya çıkarır. Bu şüphe aslında nevrotik için karakteristik bir şüphedir. Ayna evresinde Ötekinin de onayıyla kendi yansımasıyla özdeşleşir. Özne için bu aşamada ortaya çıkan coşku, bir bütün olarak kendi imgesiyle girdiği hesaplaşma ve Ötekinin onayına dair duyduğu ihtiyaç sık ve süreklidir diyor Lacan. O yaşlarda bir çocuğun bu deneyimin gözlemlediğinizde bunu anlamak kolaydır. Ancak bilinçdışının öznesi kronolojik bir zamana ait değildir ve bu sıklık ve süreklilik sadece çocukluk yıllarına has bir şey değildir. İkiz, birincil narsizme vurulmuş bir darbenin ürünüdür. Yeni doğan, ilkel bir insan olarak düşünülebilir. Bu aşamada çocuk için birincil narsizmden söz etmek mümkündür. Bu birincil narsizme darbe vuran dildir. Yani birazdan tüm bu anlattıklarımızı formüle etmek için kullanacağımız ayna şemasında olup bitenlerin sorumlusu gösterenin etkisidir. İkiz, birincil narsizmin aldığı yara sonucunda özne tarafından bir güvenlik önlemi olarak üretilir. Hatta Lacan öznenin ayna evresinden bir zırhla çıktığını söylemektedir. Birincil narsizmin aldığı darbeye cevap olarak üretilmiş bu ikiz daha sonra eskiden beri bilinen ve yabancı olmayan bir şeye uzanıyor olmasından dolayı tekinsize davetiye çıkartır. İnsanın birincil narsizmi ve tekinsiz arasında, animistik çağın bir özelliğinden yola çıkarak ilişki kurar Freud. Bu ilişki için referans Totem ve Tabu’da yer alan “Animizm, Büyü ve Fikirlerin Mutlak Gücü” makalesidir. Animistik döneme ait ilkel insanın birincil narsizmi darbe almıştır. Bu darbe ile – ki bu darbe yine dilin vurduğu darbedir – ilkel animistik inanışlar terkedilmiştir. Animistik döneme ait olan ve artık terk edilmiş olan düşüncelerin mutlak gücüne olan inanç tekinsizin belirleyicilerinden birisidir. Animistik inançları terk ettikten sonra animistik düşünce biçimini doğrulayan izlenimlere tekinsiz niteliği yükleriz. Örneğin kötü düşünceler beslediğiniz birisi hakkında, tam o anda başına bir şey geldiğine dair bir haber almanız tekinsizi ortaya çıkartır. Ancak bu etkiyi yine birincil narsizm dönemine ait eskiden beri bilinen ve yabancı olmayan bir şeyden kaynaklı olduğunu görebiliyoruz. Bu terkedilmiş düşüncelerden bir tanesi de ölümün bir ruh olarak karşımızıda belirmesi durumudur. İşte bu terkedilmiş düşünceye rağmen ölümün karşımızda bir ruh olarak belirmesi tekinsizdir. Pandemiyle birlikte ölümün karşımızda bir manzara olarak belirmesi durumu söz konusu oldu ve tekinsizin sebeplerinden biri buydu. Tekinsizi ortaya çıkaran bir başka durum aynı şeyin istek dışı yinelenmesi durumudur. Örneğin; bulunduğunuz bir meydandan yola çıkıp belli bir süre yürüdükten sonra aynı yere geldiğinizi düşünün. Daha sonra farklı bir yol kullanmayı denediğinizi ve kendinizi aynı meydanda bulduğunuzu düşünün. İşte bu tekinsiz etkisi yaratır. Freud bu düşünceden hareketle “tekrarlama” ismini verdiğimiz semptomatik durumun tekinsiziliğine vurgu yapar. Bir durumun bize tekrarlama olduğunu düşündürmesi bu duruma tekinsizlik özelliği yüklememize sebep olur, der. Tekrarlamaya tekinsiz niteliğini veren şey de tıpkı diğerlerinde olduğu gibi tekrarlayan yaşantıların bastırılmış olana – aslında eskiden beri bilinen ve yabancı olmayana uzanan yönüdür. Tüm bu örneklerde ortak olan kastrasyon işlevidir. Bu, başlangıçta unheimlich kelimesinin tarihsel gelişiminde heimlichten olumsuzlama yoluyla ayrılmış olduğunu söylememizle aynı şeydir. Şimdi gösterenin bu etkisinin nelere yol açtığını ayna şeması üzerinden incelemeye çalışalım. Sol tarafta Lacan’ın gerçek görüntü olarak adlandırdığı şeyde fallus bir eksi/bir boşluk olarak gözükmektedir. Nitekim sol alttaki vazonun içi aslında boştur. Dolayısıyla fallus aslında sipeculer imgede/yansıyan görüntüde bir kesik olarak karşımıza çıkar. Aslında fallus imgesel olarak tam anlamıyla kavranabilecek bir şey değildir. Çünkü yokluğun bir imgesi yoktur. Her şeye rağmen, fallusun, hatalı da olsa bir organla ilişkilendirilebiliyor olmasının hiç de fena bir şey olmadığını söylüyor Lacan. Her ne kadar bu durum pek çok toplumsal probleme sebep olsa da adeta hiç yoktan iyidir demeye çalışıyor Lacan. Fallusun yansıyan görüntüden kestiği şey sanal görüntüye aktarılmaz ve bu işlemden sonra bir artık kalır. Dolayısıyla libidinal yatırımın da bir kısmını da bu artık nesne üstlenir. Küçük a nesnesi. Freud’un kaygı ile bağlantılı olarak nesne üzerine yaptığı her konuşmasında aslen bu nesneden bahsettiğini söylüyor Lacan. Sol tarafta fallusun etkisiyle yansıyan görüntüden kesilmiş olan şey – a nesnesi – sağda sanal görüntüye aktarılamaz. Fallusun imgesel olarak bir karşılığının olmamasının sebebi budur. Dolayısıyla arzu işlevini destekleyen şey yalnızca gerçek görüntü ile a nesnesidir. Sanal görüntü arzu işlevini desteklemez. a nesnesi özneye gözükmeyecek kadar yakındır. “İnsan, arzusunun nesnesi olduğuna inandığı şeye ne kadar yaklaşırsa ondan o kadar çok yön değiştirir ve dikkati dağılır. Ona yaklaşmak için bu yolda yaptığı her şey, bu arzunun nesnesinde speküler imgeyi temsil eden şeye daha fazla beden verir.” Yani specüler imgeyi temsil eden şeye daha fazla beden vermesi demek aynadaki kendi aksine daha çok aldanması demek. Bu aldanış onu cinsel ilişkinin var olma olasılığına inanmaya kadar götürür. Şimdi Lacan’ın öğretisinde merkezi yeri olan bu bilgilerden sonra kaygıyı ve tekinsizi yine onun öğretisinde belirttiği şekilde diagramda doğru noktalara yerleştirmeye çalışalım. “Kaygı sol tarafta arzu nesnesi olan a’nın yerine karşılık gelen sağ tarafta (-fhi)’nin olduğu yerde bir şey belirdiğinde ortaya çıkar. Tekinsiz ise eksi finin olması gerektiği yerde görünen şeydir. “ Peki bu eksi fi’nin olması gerektiği yerde beliren şey nedir? Tekinsiz üzerine çalışırken konunun en sonunda gelip “bakış” meselesine dayanmış olmasının beni endişelendirdiğini itiraf etmeliyim. Çünkü bu oldukça zor bir konu. Bu konunun anladığımı varsaydığım çok küçük bir kısmını size aktarmaya çalışacağım. Bakışla ilgili olarak sanıyorum başlangıç noktamızı Freud’un “Haz İlkesinin Ötesinde” metninde bizzat gözlemlemiş olduğu bir çocuğun tekrarlayan oyununu analiz ettiği yer olarak belirleyebiliriz. Freud’un çocuğun Fort-da oyunuyla ilgili yaptığı en öncelikli yorum şudur: “Öyleyse oyunun tamamı buydu; gözden kaybolmak ve yeniden gelmek.” Lacan’ın bu oyunu bakışın işleviyle ilgili olarak ele alması boşuna değil. Bu cümleyi çocuğun oyunundan bağımsız şekilde duymaya çalışalım. “Öyleyse oyunun tamamı budur; gözden kaybolmak ve geri gelmek.” Lacan bakışın zaman zaman bize kendisini gösterebileceğini söyler. Ancak tamamen olduğu gibi göstermez. Eğer öyle olsaydı bu ölümcül olurdu. “Bakış ancak kastrasyon kaygısını yaratan eksikliği ikame edebildiği ölçüde kendisini gösterir.” diyor Lacan. Ki bu –fi’nin olduğu yerdir. Kendisini olduğu gibi a nesnesi olarak göstermesi imkansızdır. Ancak (-fhi)’nin olduğu yerde kendisini bakış olarak gösterebilir ve –fhi’nin olduğu yerde ancak bakış gözükebilir. Peki bakışa bu kadar ayrıcalıklı bir konumunu veren şey ne olabilir. Lacan’dan alıntılıyorum: “Başta benim de parçası olduğum parıldayan ağların içerisinden bir göz olarak ben ortaya çıkarım. Dikizleme işlevi denilebilecek şeyin içinden çıkarım.” Bundan sonra insan artık bakılan varlık konumundadır. Kendisine bakılıyor olması onun seyre dalışından daha önceliklidir. Seyre dalmak cogitonun varsayımıyla kendini gördüğünü görmektir. Ancak öznenin kendimi gördüğümü görüyorum noktasına geldiğini düşünsek bile bu görme biçimi bilinçli olduğu sanılan bir görme biçimidir yani narsistiktir ve leke bu bakıştan kaçmayı başarır. Leke hem bakışı üzerine çeker hem de onu aldatır. Eğer bakış bu lekeyi yakalayabilen bir bakışsa o zaman a nesnesini barındırabilir. a nesnesiyle ancak bakışın kastrasyon kaygısını yaratan eksikliğin ikamesi olarak kendisini göstermesiyle karşılaşılabilir. İşte bu bakış –Fhi’nin yerine gelir. Ancak Lacan bakışa vücut kazandırabileceğimizi söyler. Dolayısıyla tekinsiz olan bazen bir oda dolusu insanın gözlerinden gelen bakışlardır bazense bir çift gözden gelen bakış.

Yazar Hakkında

Psk. Dan. Sinan Tayfur

Psk. Dan. Sinan Tayfur

Psk. Dan. Sinan Tayfur  , Paris merkezli IF-EPFCL’in Türkiye insiyatifinde (Ecole de Psychanalyse des Forums du Champ Lacanien’e bağlı Türkiye Psikanaliz Derneği) 2017-2020 yılları arasında psikanaliz eğitimlerine katıldı. 2020-2022 yılları arası IF-EPFCL’e ve Türkiye insiyatifine üye oldu. Psikanalitik metinlerin çalışıldığı okuma ve üretme grupları olan kartellerde bulundu ve bu kartel çalışmalarına halen devam etmektedir . Kişisel analiz ve süpervizyon süreci ile birlikte psikanaliz formasyonunda yer aldı. Psikanalist Zehra Eryörük’ten süpervizyon aldı. Dernek eğitim komisyonunda görev aldı. Çeşitli seminerlerde konuşmacı olarak bulundu.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.