Doktorsitesi.com

GENÇ HOMOSEKSÜEL SİDONİE ve ÖTEKİNİ ARZUSU

Psk. Dan. Sinan Tayfur
Psk. Dan. Sinan Tayfur
7 Ekim 202512 görüntülenme
Randevu Al
Sidonie Freud ile karşılaştığında 18 yaşındadır ve oldukça güzel bir genç kızdır. Analiz talebi kızın kendi talebi değil babasının talebidir. Freud bunun bir analizi başlatmak için en uygun yol olmadığını elbette bilmektedir. Kızın bugüne kadar histerik ya da nevrotik hiçbir semtomu ve yakınması olmamıştır. Babasının Sidonie’yi Freud’a getirmesinin sebebi, analizin kızın eşcinsel tutkularını önleyebileceğine dair bir umut beslemesidir. Daha önce kendi başına bu durumun önüne geçmeye çalışmıştır. Örneğin 13-14 yaşlarındayken hemcinslerine duyduğu ilgiden dolayı kızını şiddetli bir dayak ile cezalandırmıştı. Son dönemde ise aşık olduğu kadın ile dolaşırken kızına ters bir bakış atarak, kızın hemen koşup kendisini tren yolu üzerindeki geçitin duvarından aşağıya atmasına sebep olmuştur. İntihar girişiminin faili olan bu bakışın etkisine değineceğiz. Bu olaydan sonra bütün memnuniyetsizliğine rağmen kızına karşı hoşgörüyle davranmak zorunda kalmış ve kızının eşcinselliğine çare arama stratejisini değiştirmek zorunda kalmıştır. Freud’un psikanalizi de işe yaramaz ise kızını evlendirmeyi düşünmektedir.
GENÇ HOMOSEKSÜEL SİDONİE ve ÖTEKİNİ ARZUSU

Sidonie kendisinden 10 yaş büyük bir kadına aşıktır. Şovalyevari bir aşktır bu. Kadın Viyana’nın sosyete çevrelerinde hem kadınlar hem de erkeklerle ahlaka uygun olmayan ilişkiler yaşıyor olmasıyla bilinmektedir. Bu durum soylu ailelerinin itibarına zarar vermektedir. Sidonie Freud ile iş birliği yapmayı kabul etmiştir. Âşık olmanın başka bir yolunu tasarlayamadığını belirtmiştir. Ebeveynlerinin arzusuyla orada bulunmaktadır ve aslında bu arzu Freud’un çalışmayı sonlandırmasının da sebebi olacaktır. Sidonei çocukluk yıllarında aile içine romantik duyguların alevlendiği ödip kompleksinin olağan özelliklerini sergilemişti. Ödip kompleksi, çocuğun nesne seçimi ve özdeşleşmelerinin yarattığı karmaşayla boğuşması anlamına gelir. (Dipnot – Freud Ödip kompleksinde ilk aklımıza gelenin her zaman karşılaştığımız biçimi olmadığını söyler. Genital cinsiyeti ne olursa olsun her özne için ruhsal hermafroditizmin geçerli olduğunu söyler. Hatta fiziksel hermafrodizm ile ruhsal hermafroditizmin bile büyük ölçüde birbirinden bağımsız olduğunu söyler. Bu ruhsal hermafroditizm çocuğun erkeksi ya da kadınsı davranışlarında etkili olan ebeveynlerle ilişkisindeki nesne seçimi ve özdeşleşmelerine dair düşüncelerimizi bulanıklaştırır.) Hayatın farklı dönemlerinde tetikleyici unsurlar ödip kompleksini gündeme getirerek çeşitli nevrotik semptomların oluşmuna sebep olabilir. Nostaljik nesne seçimi ödip kompleksini harekete geçirir. Çeşitli tetikleyiciler sayılabilir. Bir ilişkinin başlaması ya da bitmesi, hastalık ya da kaza gibi travmatik deneyimler, iş değiştirmek ya da yaşadığınız yeri değiştirmek gibi... Özellikle ergenliği ödipin çok güçlü bir şekilde tetiklendiği bir evre olarak düşünmek faydalıdır. Freud ödip kompleksinin çözümlenmesinin kastrasyon ile gerçekleştiğini söyler. Kastrasyonsa kadınsılığın keşfedilmesiyle ya da kabul edilmesiyle gerçekleşir. Sidonie’nin eşcinsel olup olmaması önemli değildir. Söylediğimiz gibi daha sonra erkeklerle ilişkileri de olur. Ancak tüm bunlarda kandınsılığın tek bir izi bile yoktur. Sidonie çocukluğunda ödipin çemberinden geçer. Babası ve daha sonra kendinden biraz büyük erkek kardeşini nesne seçimlerinin hedefi yapar. 13-14 yaşlarındayken 3 yaşında küçük bir çocuğa abartılı bir ilgi göstererek anne rolüne büründüğü bir dönem olmuştur. Daha sonra çocuk devreden çıkmış, genç kızın ilgisi olgun kadınlara yönelmiştir. Nesne seçimi olarak babaya yönelişin yerini onunla özdeşleşme almıştır. Freud kitle psikolojisi isimli eserinin 7. bölümünde özdeşleşmelerin çift değerli bir niteliği olduğunu söyler. Ödip kompleksi nesne seçimi ve özdeşleşmelerin karmaşıklaştığı bir durumdur. Sidonie 16 yaşlarındayken 3. erkek kardeşi doğar. Bugüne kadar cinsel nesne seçiminde gidiş geliş yaşayan genç kız bu kardeşin doğumuyla birlikte adeta ödipte mıhlanır. Freud bu kardeşin doğumundan sonra genç kızın nesne seçiminin eşcinsel bir boyut kazandığını düşünmektedir. Çünkü bu doğumdan sonra kızın bütün ilgisi annelere yönelik bir hale gelmiştir. Ancak son olarak babasıyla başının belaya girmesine sebep olan aşkı annelik özelliği taşımıyordu. Öyleyse neden bu kadın cinsel nesne olarak seçilmişti. Freud bunun pratik sebeplerden olduğunu düşünmektedir. Bu önkoşulu sağlayan cinsel nesne ile gerçek yaşamda bir birliktelik sağlayacak şartların oluşması oldukça zordur. Cinsel nesnenin annelik özelliği taşıması gerekliliğinden bu yüzden vazgeçilir. Freud bu fikri olumsuzlama isimli makalesinde de savunur: Nesne seçimindeki önemli koşullardan bir tanesi de nesnenin gerçek dünyada ulaşılabilir bir nitelik taşıyor olmasıdır. Dolayısıyla Freud Sidonie’nin annelik özelliği taşımayan bir kadına aşık olmasını bu fikirden hareketle yorumlar. Ancak Freud’un kısa süren analizinden elde edemediği bilgileri daha sonra yayılanmış olan Sidonie’nin yaşam öyküsünden öğreniyoruz. Freud ile geçirdiği seanslarda annesinin kendisi ve erkek kardeşlerine olan davranışları arasındaki uçurumdan bahsetmşti. Anne, erkek kardeşlere sıcak ve şevkatli davranırken Sidonie’ye tam tersi şekilde sert, soğuk ve mesafeli davranıyordu. Babasıyla yakınlaşmalarında ise anne bunları bir şekilde engellemeye çalışıyordu. Yaşam öyküsünde anesinin evde doyumsuz, huysuz ve asabi birisi olduğundan bahsediliyor. Ancak her yıl tatil için gttikleri otelde erkekleri baştan çıkartan bir kadına dönüşüyor, onlarla filört ederek eşini aldatıyodu. Aslında Sidonie için annesi ahlaksız ve baştan çıkarıcı bir kadın imgesi de taşıyordu denilebilir. Annesi tarafından babanın bu şekilde aşağılanması Sidonie için katlanması oldukça zor ve müthiş derecede eksiltici bir durumdu. Lacan cinselliğin öznenin alanında eksiklik yoluyla kurulduğunu söyler. Ötekinin alanında, öznenin çevresini kuşatan bir söylem vardır. Söylem gösterenlerin birbirine zincirlendiği ve kapitone noktalarıyla düğümlendiği bir yapıdır. Ötekinin söyleminde özne, Ötekinin eksiği ile karşılaşır. Ötekinin söylemindeki eksiklikten öznede şöyle bir soru doğar: “Bana böyle diyor ama ne demek istiyor?”. Özne Ötekinin söylemindeki eksiklikte, Ötekinin arzusuyla karşılaşır. Sidonie, Ötekinin alanından kendisine sunulan gösterenler karşısında tam olarak böyle bir konumdadır. “Tüm bunlar ona ne söylüyor?” Erkek düşkünü bir anne ve küçük düşmüş bir baba... Annesine benzer bir cinsel nesneye yönelip erkeksi bir konum üstlenerek kendisinden esirgenmiş olan sevgiyi talep ediyor ve küçük düşmüş babanın ideal bir imgesi ile özdeşleşerek bir erkeklik gösterisinde bulunuyor. Annesi ile kurduğu ilişkide rekabetten çekilmiş olması annesinin onun eşcinselliğni üzeri örtülü bir şekilde onaylıyor. Babasının bu durum karşısında çileden çıkması da yetersiz olan babasına duyduğu hınç ile birleşerek aşkını pekiştiriyor. Lacan şöyle söylüyor: özne Ötekindeki eksikliği fark ettiği bir noktaya konumlandırdığı önceki bir eksikliği, kendi kayboluşunu getirir. Öznenin ilk eksikliği kendisinin Ötekindeki fallus olmadığını farkettiği yerdedir. Sidonie bunu çok şiddetli bir şekilde deneyimlemiştir. O kadar ki annesi bir erkekle filört ederken yaşını gizleyebilmek için bir kızı olduğunu bile inkar etmiştir. Bu durum onun için sarsıcıdır. Ötekindeki eksikliği ise babasının erkekliği üzerinden deneyimler. Kendi eksikliğini burada konumlandırarak burayı kapatmaya çalışır. Anne ikamesi bir nesneyi, babasının ideal imgesi ile özdeşleşerek elde etmeye çalışıyor. Buradan hareketle babanın bakışının etkisini tartışabiliriz. Genç kız, babasının bu ilişkiye tüm şiddetiyle karşı çıktığını bilmesine rağmen yine de onun iş yerine yakın yerlerde bu kadınla birlikte dolaşmakta ve ona sevgi gösterilerinde bulunmaktadır. Bir gün bu şekilde dolaşırken babası onları görür ve attığı tek bir bakış, kızının koşarak tren yolu üzerindeki geçitten aşağıya atlamasına sebep olur. Lacan’dan alıntılıyorum: “ Özne, Ötekindeki eksikliği fark ettiği noktaya konumlandırdığı daha önceki bir eksikliği, kendi kayboluşunu getirir. Nesnesi bilinmeyen bu ebeveyn arzusuna karşı teklif ettiği ilk nesne kendi kaybıdır. Yoksa beni kaybetmek mi istiyor.” Nesne a olarak bakış, ebeveynin gizemli arzusunun taşıyıcısıdır. Sidonie’nin bu nesnenin belirsizliğine verdiği cevap Lacan’ın söylediği gibidir. Ona kendi kayboluşunu sunar. Bakışın anlamı aslında açıktır. Bu bakışa maruz kaldıktan sonra dakikalar içinde sidonie ve leonie arasındaki konuşmadan da bu anlaşılır. Babası bu ilişkiyi yasaklar ve Leonie de artık görüşmemeleri gerektiğini söyler. Anlam bizim için açık gözükmektedir fakat Sidonie için öyle değildir. Ötekinin söylemi tarafından belirlenmiş bir özne olarak Ötekinin söylemindeki eksiklikle karşılaşması anlamına gelir bu. Bu durum için bulabildiği tek çözüm Ödipal sahneyi terk etmektir. Sidonie bu ilk aşkı ile cinsel ilişkiye hiç girmemiştir. Leonie’den sonra cinsel birliktelikler yaşamıştır. Ancak bunlar daima tatminsiz kalmıştır. Kitabın yazarlarına kendi yaşam öyküsünü anlattığında 90 yaşındadır ve bu yaşına kadar daima cinsel anlamda soğuk ve tatminsiz olmasının zorluğundan da bahsetmiştir. Hem Freud hem de Lacan genç kızın tutkun olduğu kadın ile ilişkisinde oldukça zorlayıcı duygularla baş etmeye çalıştığının farkındadır. İçinde bulunduğu durum onu tüketmektedir. 90 yaşındayken bile hala çekici bulduğu kadınların kendisi üzerindeki baştan çıkarıcı etkilerinden bahsetmektedir. Bu durumda Freud’un Sidonie için histerik ya da nevrotik herhangi bir belirtisinin olmadığını söylemesiyle ilgili ne düşünmeliyiz? Sidonie gerçekten analiz için uygun değli miyidi? Onun yaşamı boyunca nevrotik bir ızdırap çektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Freud’a gelmeden önceki girişimi tek intihar girişimi değildir. Yaşam öyküsünde iki intihar girişimi daha yer almaktadır. Sidonie’nin ilk intihar girişimiyle ilgili yaptığımız yorum passage a lact’a giriş niteliği taşımaktadır. Ancak intihar girişimi aslında tam anlamıyla yorumlanmış sayılmaz. Diğer girişimleri de ele aldığımızda Sidonie konusunda bazı şeyler bizim için daha açık hale gelir. İlk intihar girişimine babası, ikincisine Leonie, üçüncüsüne de Fritz isminde aşık olduğu bir erkek sebep olmuştur. İlkini diğerlerinden farklı kılan bir ayrım vardır. Bu aynı zamanda acting-out ve passage a lact ayrımının da bir parçasıdır. Sonraki iki girişim üzerine düşünülmüş intihar girişimleridir. Babanın bakışının sebep olduğu eylemse birdenbire ortaya çıkmıştır. Bu girişimde babanın bakışı eyleme sebep olmuştur. Ancak ikinci intihar girişimi de Leonie’yi tamamen kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya geldiğinde gerçekleşmiştir. Leonie 1922 yılında dansçı bir sevgilisinin peşinden Berlin’e gittiğinde bu intihar girişimi gerçekleşmiştir. Katıldığı bir davette arkadaşının çantasından - arkadaşı gerektiğinde intihar edebilmek için çantasında zehir bulundurmaktadır - aldığı zehir ile intihar girişiminde bulunmuştur. Semptomun, aşkın, aktarımın blinçdışının formasyonları olduğunu söylemiştik. Eylem de bilinçdışının bir formasyonudur. Göründüğü gibi Sidonie kastrasyona karşı bir cevap olarak sıklıkla eylemi tercih etmektedir. Sidonie, Leonie hakkındaki ahlaksızlık suçlamalarını reddetmektedir. Ancak daha sonra acı bir tecrübe ile bunu öğrenecektir. Leonie 1924 yılında hapse girmiştir. Sidonie ailesinin itibarını hiçe sayarak onu hapisten çıkarmak için ailesinin nüfuzunu ve maddi imkanlarını seferber etmiştir. Leonie eşini zehirlemeye kalkışmakla suçlanmaktadır. Bu dönemde polis tarafından sorgulandığında Sidonie uzun zaman inkar ettiği şeyi kabullenmek zorunda kalmıştır. Leonie tutuklandıktan sonra birkaç hafta içerisinde Sidonie bir avukat ile yaptığı titiz bir çalışma sonucu onu hapisten kurtarmıştır. Ancak bu durum gazetelere düşmesine sebep olmuştur. Bu sebeple ilişkisini bitirmeye karar vermiştir. Bu aynı zamanda babasının da isteğidir ve onu memnun edecektir. Hatta ilişkilerini bitirmek için Leonie’ye çektiği telgrafta bilinç düzeyinde daha etkili olacağını düşündüğünü söyleyerek açıklasa da, telgrafı babasının adı ile göndermesi özne düzeyinde de görülebilecek bir durumdur. Sidonie Freud ile çalışmasının sonunda da Freud’a babasını daha fazla üzmek istemediği için ilişkisini bitireceğini söylemiş ancak Freud buna şüpheyle yaklaşmıştır. Nitekim şüphelenmekte de haklıdır. Ancak yaşamöyküsünden öğrendiğimize göre onu hapisten kurtardıktan sonra ayrılık kararınını gerçekleştirebilmiştir. Analitik bir çalışma olmamasından ötürü yaşamöyküsünden bilinçdışı malzemeyi yorumlamak zordur. Ancak yine de düşünülebilir ki Sidonie, kötü yola düşmüş bir kadının kurtarıcısı misyonunu gerçekleştirmiştir ve Leonie’yi arzulaması için gerekli koşullardan bir tanesinin etkisi azalmıştır. Ayırca Sidonie’nin içerisinde babasını arzusuna meydan okumak ya da onu memnun etmek arasında sürekli gidiş gelişler yaşayan bir kız çocuğunun yattığı da görülmektedir. Leonie’den sonra Klaus ve Fritz isminde iki erkek Sidonie’nin yaşamöyküsünde önemli bir yer tutar. Klaus Sidonie ile evlenmek isteyen, onu beğenen ve ailesinin konumundan faydalanmak isteyen bir erkektir. Fritz ise Sidonie’de bunca zaman sonra heyecan uyandırabilmiş birisidir. Ancak tahmin edilebilir ki onunla filört etme konusunda pek başarılı olamamıştır. Firtz, Sidonie’ye karşılık vermemiştir. Klaus ise onunla evlenmeye can atmaktadır. Eğer Klaus ile evlenirse evli bir kadın kisvesi altında başka kadınlarla ilişkiler yaşamasının daha kolay olacağını düşünmüştür. Bu düşünce Freud ile analizdeyken de aklında olan bir düşünceydi. Ona eğer babası kendisini evlendirirse de kadınlarla ilişkilerine devam edeceğini söylemişti. Sidonie Fritz’e aşıktır ve Klaus’n arzusuna razı olmak üzeredir. Yeni bir ödipin içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Kendisini kabul etmeyecek bir nesne seçimi gerçekleştirmiştir ve babasının arzusuna razı olmak üzeredir. Kastrasyona doğru adım adım ilerlemektedir. Fritz’e aşık olarak Sidonie’nin bir erkeği nesne olarak seçtiğini düşünmenin bir anlamı yoktur. Lacan genç kızın eşcinselliğini bu yüzden önemsemez. Onun problemi babasının arzusuna nasıl cevap vereceği konusundaki belirsizlikle başa çıkamıyor olmasıdır. Heteroseksüel bir nesne seçimi yapmış gibi gözükse de onu yine erkeksi bir şekilde arzulamaktadır. Dahası, böyle bir durumdayken bile diğer tarafta Klaus ile evlenerek kadınlarla ilişki yaşamayı kolaylaştırmanın fantezisini kurgulamaktadır. Kadınlarla birlikte olarak babasının arzusuna meydan okumak ve Klaus ile evlenerek babasının arzusuna razı olmak arasında bölünmüştür. Razı olmak kadınsı bir pozisyonu üstlenmek anlamına geldiği gibi Klaus’un cinsel arzusuna da razı olmak anlamına gelmektedir. Nerden bakarsanız bakın yollar kastrasyona çıkıyor. Öznenin arzusunun – ki Lacan bunun zaten Ötekinin arzusu olduğunu söyler - kendisine bir alan bulamamasının, arzunun önünün bu kadar tıkalı olmasının, Sidonie’deki yaşama arzusunun önünde de bir engel teşkil ettiği görülmektedir. Sidonie bize psikanalizde intihar ile çalışmak konusunda da zengin malzemeler sağlayablecek bir olgudur. Sidonie Klaus’un evlenme teklifini kabul etmiş ve iki aile arasında söz kesilmişti. Sidonie’nin kaygısı katlanılamaz bir biçimde artmaktaydı, ancak evlilikten vazgeçmesinin ebeveynlerini utandıracağını düşünmekteydi. Bu yüzden kendisini bir çıkmazda hissetmekteydi. Klaus’un olmadığı bir hafta sonu arkadaşlarının evdeki bir davete katıldı ve Fritz de oradaydı. Başbaşa kaldıklarında son aylardaki gelişmeleri konuşmuşlardı. Yatmak üzere birbirlerinden ayrıldıklarında, Sidonie kollarını Fritz’e dolayarak: Her şeyin yolunda gitsin Fritz. Ben seni sevmeye devam edeceğim, demişti. Daha sonra odasına çekildiğinde, gecenin ilerleyen bir vaktinde, çantasında taşıdığı bir tabancayı ağzına dayamış ve tetiği çekmişti. Kanlar içinde hastaneye götürülen genç kız kendine gelir gelmez nişan yüzüğünü Klaus’a geri vermişti. Fritz’in hastanede kendisini ziyaret etmesini beklemişti ancak bu ziyaret gerçekleşmemişti. Bundan iki sene sonra Fritz Zührevi bir hastalıtan dolayı hastaneye kaldırımış ancak tıbbi bir ihmal sonucu hayatını kaybetmişti. Bu kayıptan dolayı derin bir acı ve yasa boğulan Sidonie, Fritz’in mezarını sık sık ziyaret etmişti. Genç kızı bu denli acı çekmesi anne ve babasını çok şaşırtmıştı. Fritz’in ölümünden sonra Sidonie, teselliyi Marianne ismindeki eski bir arkadaşında bulmuştu. Marianne ve eşi, Sidonie’yi bir süreliğine evinde ağırlamışlardı. Bu zaman zarfındaki dostlukları erotik yakınlaşmalarıyla farklı bir boyuta taşınmıştı. Sidonie ilk kez bir kadınla cinsel bir birliktelik yaşamıştı. Daha önceki en önemli cinsel yakınlaşması Klaus’un onu öpmesiydi. Klaus’un öpücüğünü iğrenç ve hayvanca bulan Sidonie’nin Marianne ile yakınlaşması da tahmin edileceği üzere tatminsizlikle sonuçlanmıştı. Daha sonraları binicilik kulübünde usta bir süvari olan Eduard von Weitenegg’ten hoşlanmıştı. O dönemde 28 yaşındaydı ve aklında evlilik düşüncesi vardı. Bu düşüncesinde hala babasının arzusu olan toplumsal alandaki itibarını kurtarma fikri ağır basmaktaydı. Eduard ile evlenmişlerdi. Onunla yaşadığı cinsel ilişki deneyimini de itici olarak tarif etmekteydi. Yaşam öyküsünün anlatıldığı kitaptan bir alıntı: “Tutku ve uyarılmanın ne olduğunu bilmekle beraber, o bu duyguları başkalarının özellikle uyarıcı olarak algılamadığı durumlarda hissetmekteydi. Sokakta tanımadığı güzel bir kadına bakmak veya Leonie’nin elini öpmek bedenini yakan fırtınalar yaratırdı, Fritzin gözlerine bakmak soluğunu keserdi. Ed ile böyle bir ateşi hissetmek için neler vermezdi. Ama bu hali, aşık ve hayran olmanın gıdıklayıcılığından gerçek yaşama geçisinde muhafaza etmeyi başaramıyordu.” Freud bu vakayı bize sunduğu metinde analitik çalışmayı çok yerinde bir eğretilemeyle tarif eder. Onu bir yolculuğa benzetir ve iki evreye ayırır. “İlk evre günümüzde çok karmaşık ve sonuçlandırılması enerji gerektiren zorunlu tüm hazırlıkları kapsar, sonunda kişi bileti elinde platforma girebilir ve trende bir koltuk bulabilir. Bundan sonra kişi uzak bir ülkeye yolculuk yapma hakkına ve sorumluluğuna sahip olur; ancak tüm hazırlık niteliğindeki çabalardan sonra kişi henüz orada değildir - gerçekten kişi henüz hedefine tek bir mil bile yaklaşmış değildir. Bunun gerçekleşmesi için bir istasyondan diğerine yolculuğu yapmalıdır ve eylemin bu kısmı analizin ikinci evresiyle kıyaslanabilir.” Freud vakanın bu iki evreli kalıbı izlediğini ancak ikinci evrenin başlangıcından sonra sürdürülmediğini söylüyor. Çalışmayı kendisi sonlandırmıştır. Freud bu vakada hastanın direncinin gücüne dikkat çeker çekmesine ama çalışmayı sonlandırmasının sebebinin de bu olmadığını söyler. Çalışmayı sonlandırmasının sebebi histeriklerde tipik olarak gördüğü babalarına karşı besledikleri öç alma duygusu olduğunu belirtir. Çünkü Freud’un aktarımı yorumlayış biçimi bu öç alma duygusunun kendisine yansıtıldığını düşünmesine yol açar. Alıntılıyorum: Hatanın analiste karşı bir ilişki biçimi olmalıdır ve bu ilişki hemen her zaman çocukluk çağına ait bir ilişkiden aktarılmıştır. Gerçekte bana babasında yaşadığı düş kırıklığından sonra her zaman ona egemen olan kapsamlı erkek reddini aktardı. Erkeklere karşı sertliğin hekimde doyurulması kolaydır. Hiçbir şiddetli duygusal dışavurumu uyandırması gerekmez. Kendisini sadece hekimin tüm çabalarını değersiz kılarak ve hastalığa yapışarak belli eder.” Freud kızın eşcinselliğinin babasından intikam almak amacı taşıdığını düşündüğünden çalışmayı sonlandırır ve onlara kadın bir hekim ile çalışmaları konusunda bir tavsiyede bulunur. Freud bu konuda haklı mıdır? Freud’un aktarımı yorumlayışını ve psikanalitik kliniği bunun üzerine inşa ettiğini düşünürsek elbette haklıdır. Hatta o kadar haklıdır ki babası Freud’tan kızın eşcinselliğini iyileştirmesini istediğinde, her ne kadar bunun tedavinin amacı olamayacağını söylese de, tedavi için başka bir yön de çizemez. Freud kendisini histeriklerin babası ilan ederek Dora ve Sidonie için arzularına alan açmak yerine tekrarlamalarını sergileyebileceği bir alan oluşturmuştur. Tedavileri bu yüzden yarıda kalmıştır. Sidonie’nin analiz içerisinde gördüğü rüyalardan Ötekinin arzusu ile kurduğu ilişkiyi değerlendirebiliriz. Sidonie Freud’a erkeklerle ilişiler kurduğu rüyalar getirir. Bu rüyalarla birlikte Freud kendisine tezini destekleyecek malzemeler sağlar. Rüyalar Sidonie tarafından tıpkı babasını kandırdığı gibi Freud’u da kandırmaya yarayan araçlar olarak kullanılır. Lacan bu rüyalar aracılığıyla kızın bilinçdışını şu şekilde konuşturur: Madem heteroseksüel olmamı istiyorsunuz alın size bol bol heteroseksüel rüyası. Freud için rüyaların bastırılmış olan bir arzuyu doyurmaya yarayan araçlar olduklarını biliyoruz. Öyleyse bu rüyaları neden bastırılmış olan erkekleri arzulama rüyaları olarak düşünmediğini sorgularız. Bu vesileyle rüyaların aktarım içerisinde bir anlam kazandığını tekrar vurgulamış olalım. Rüyaların yorumunda bunun için örnek oluşturan meşhur bir rüya daha var. Freud hastalarına rüyalarının bir isteğin doyurulması amacı taşıdığını sürekli hatırlatmaktadır. Hastalarından bir tanesi buna uygun olmadığını düşündüğü bir rüyasını ona anlatır: Freud bu rüyayı Sidonie’nin rüyasına benzer şekilde düşlerdeki çarpıtmaya örnek bir rüya olarak sunar. Rüyaların istek doyurma amacı olduğunu söyleyen Freud’a karşı meydan okurcasına rüyada kadın tatminsizlik içerisinde boğulur. Bu, ötekinin arzusunu tatminsiz bırakma amacı güden bir arzudur. Lacan’ın aktarımı yorumlayış biçimi Freud’unkinden çok farklıdır. 11. Seminerde şöyle söylüyor: Mesela aktarımın bir tekrar olduğunu söylemek geçer akçedir. Yanlıştır demiyorum. Freud’un tekrarlamayı aktarım deneymiyle ilgili olarak ele almadığını da söylemiyorum. Ben tekrarlama kavramının aktarım kavramıyla hiçbir ilgisi yoktur diyorum.” Lacan aktarım ve tekrarlama kavramlarını birbirinden kesin şekilde ayırır. Böylece psikanalisti oldukça farklı hatta ayrıcalıklı denebilecek bir yere konumlandırır. Lacan’dan alıntılıyorum: “Freud bir yana, herkesin aktarım konusuna getirdiği katkıda, açıkça kendi arzusu okunmaz mı? Sırf Karl Abraham’ın kısmi nesneler kuramından hareketle size onun analizini yapabilirim. Mesele sadece analistin bu konuda hastasıyla ne yaptığını düşündüğü değildir. Bir de analistin, hastanın onunla ne yapacağını düşündüğü meselesi var. Sözgelimi Abraham tam bir anne olmak istiyordu. Nünbergin de bazı niyetleri vardır; Aşk ve Aktarım üzerine hakikaten dikkate değer makalesinde kendini yaşam güçleri ile ölüm güçleri arasında arabulucu konumunda gösterir, ki bu notada ilahi bir konuma sahip olma arzusunu görmemek mümkün değildir.” Peki Lacan’ın analistlerin aktarım kavramına getirdikleri bakış açılarına getirdiği yorumu kendisine döndürürsek ne olur? Lacan bilme arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Peki bu bilgiyi nerde arıyordu? Hiç şüphesiz Freud’ta. Onun hakkında şu söylediklerine bakın: “O sadece bildiği varsayılan özne değildi. Biliyordu (...)”. Üstelik bunları söylerken yer yer ortaya çıkan o şakacı tavrından hiç eser yoktur. Çok ciddidir. Belki de onda kendi analizinin bile açığa çıkarmadığı şeyleri açığa çıkartan Freud idi.

Yazar Hakkında

Psk. Dan. Sinan Tayfur

Psk. Dan. Sinan Tayfur

Psk. Dan. Sinan Tayfur  , Paris merkezli IF-EPFCL’in Türkiye insiyatifinde (Ecole de Psychanalyse des Forums du Champ Lacanien’e bağlı Türkiye Psikanaliz Derneği) 2017-2020 yılları arasında psikanaliz eğitimlerine katıldı. 2020-2022 yılları arası IF-EPFCL’e ve Türkiye insiyatifine üye oldu. Psikanalitik metinlerin çalışıldığı okuma ve üretme grupları olan kartellerde bulundu ve bu kartel çalışmalarına halen devam etmektedir . Kişisel analiz ve süpervizyon süreci ile birlikte psikanaliz formasyonunda yer aldı. Psikanalist Zehra Eryörük’ten süpervizyon aldı. Dernek eğitim komisyonunda görev aldı. Çeşitli seminerlerde konuşmacı olarak bulundu.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.