Varoluşsal boşluk, bireyin yaşamındaki eylemleri, ilişkileri ve hedefleri anlamlandıramadığı bir içsel durumu ifade eder. Sıklıkla “Ben neden buradayım?”, “Hayatımın amacı ne?”, “Gerçekten ne istiyorum?” gibi sorularla kendini gösterir. Modern yaşam, bu sorulara kolay cevaplar vermez. Çünkü sistem, düşünmeye değil, devam etmeye odaklıdır.
Anlam arayışı, Viktor Frankl’ın logoterapi yaklaşımında da vurguladığı gibi insan doğasının temel motivasyonlarından biridir. Ancak günümüzde bu arayış; başarı, statü ya da dışsal övgü gibi yüzeysel hedeflerle karıştırılabiliyor. Bu durum kısa vadeli tatminler sağlasa da uzun vadede insanı daha derin bir tatminsizlikle karşı karşıya bırakıyor.
Varoluşsal boşluk yaşayan bireylerde sık görülen belirtiler:
Sabahları yataktan kalkmakta zorlanma
İş ve ilişkilerde anlamsızlık hissi
Sürekli yeni hedefler koyup kısa sürede onlardan da tatmin olmama
Tükenmişlik, depresyon ya da anlamsız bir huzursuzluk hissi
Peki ne yapılabilir?
Değer odaklı yaşamak: Hedeflerden çok değerlerin ne olduğunu belirlemek ve yaşamı bu değerlere göre şekillendirmek
Durmak ve sorgulamak: Bazen durmak, o hızın içinde kaybettiğimiz anlamı bulmak için ilk adımdır
Basit şeylerde anlam aramak: Bir çiçeği sularken, bir dostla kahve içerken ya da bir yabancıya yardım ederken bile hayat derinleşebilir
Psikolojik destek almak: Bireysel terapi, bu arayışta derinleşmek ve içsel kaynakları keşfetmek için önemli bir alandır
Anlam, bulunacak bir şeyden çok, inşa edilecek bir şeydir. Her birey, kendi yaşamının mimarıdır ve bazen o boşluk, yeni bir inşa sürecinin başlangıç noktasıdır
Uzman Psikolog Mustafa Cem Oğuz