Doktorsitesi.com

Kaygı ve Panik Bozukluklar: Klinik Özellikler, Toplumsal Etkiler ve Psikoterapötik Yaklaşımlar

Psk. Enes Erdem Barut
Psk. Enes Erdem Barut
24 Eylül 202544 görüntülenme
Randevu Al
Kaygı, insanın hayatta kalma mekanizmalarının temel parçalarından biridir. Belirsizlik ve tehdit karşısında ortaya çıkan bu duygu, uyum sağlama işleviyle bireyi koruyucu bir rol oynar. Ancak kaygının yoğunluğu ve süresi işlevselliği bozacak düzeye ulaştığında, bu durum psikopatolojik bir nitelik kazanır. Günümüzde anksiyete bozuklukları, depresyonla birlikte en sık görülen ruhsal bozukluklar arasında yer almakta ve bireysel olduğu kadar toplumsal düzeyde de önemli sonuçlara yol açmaktadır (WHO, 2021). Kaygı bozuklukları içinde özellikle panik bozukluk, beklenmedik panik ataklarla seyretmesi, bedensel belirtileri ve yoğun ölüm korkusu ile bireylerin yaşam kalitesini ciddi ölçüde düşüren bir bozukluk olarak öne çıkar. Bu makalede kaygı ve panik bozuklukların tanımı, etiyolojisi, klinik özellikleri, toplumsal etkileri ve psikolojik tedavi yaklaşımları incelenecektir.
Kaygı ve Panik Bozukluklar: Klinik Özellikler, Toplumsal Etkiler ve Psikoterapötik Yaklaşımlar

Kaygı Bozukluklarının Tanımı ve Sınıflandırılması

Kaygı bozuklukları, bireyin aşırı ve kontrol edilemez kaygı, korku ve endişe yaşaması ile karakterize edilen ruhsal bozukluklardır. DSM-5’e göre bu grup şu alt tipleri içerir: Yaygın Anksiyete Bozukluğu, Panik Bozukluk, Fobiler, Agorafobi, Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB) ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) (APA, 2013).

Panik Bozukluğun Klinik Özellikleri

Panik bozukluk, tekrarlayan beklenmedik panik ataklarla seyreden ve genellikle agorafobi ile ilişkili olabilen bir kaygı bozukluğudur. Panik ataklar sırasında birey yoğun korku, ölüm ya da delirme hissi yaşar ve bu belirtiler birkaç dakika içinde en üst düzeye ulaşır (Barlow, 2002).

Belirtiler arasında çarpıntı, terleme, titreme, göğüs ağrısı, nefes darlığı, baş dönmesi, depersonalizasyon/derealizasyon ve ölüm korkusu sayılabilir.

Etiyolojik Faktörler

Kaygı ve panik bozuklukların ortaya çıkışında biyolojik, psikolojik ve çevresel faktörlerin etkileşimi söz konusudur:
- Biyolojik Faktörler: Genetik yatkınlık, serotonin ve noradrenalin düzensizlikleri, beyin yapısındaki işlevsel bozukluklar.
- Psikolojik Faktörler: Olumsuz düşünce kalıpları, felaketleştirme eğilimi, çocuklukta yaşanan travmatik deneyimler.
- Çevresel Faktörler: Stresli yaşam olayları, aile içi iletişim sorunları, toplumsal krizler.

Kaygı ve Panik Bozuklukların Toplumsal ve Ekonomik Yükü

Kaygı ve panik bozukluklar yalnızca bireylerin ruh sağlığını değil, aynı zamanda toplumsal yapıyı da etkilemektedir. İş gücü kaybı, sağlık harcamalarının artması, sosyal izolasyon ve aile içi yük bu bozuklukların en önemli toplumsal sonuçlarıdır. Greenberg ve arkadaşlarının (1999) çalışmasına göre, ABD’de anksiyete bozukluklarının yıllık ekonomik yükü milyarlarca doları bulmaktadır.

Psikoterapötik Yaklaşımlar

1. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): Kaygı ve panik bozuklukların tedavisinde en yaygın kullanılan yöntemdir. Bilişsel yeniden yapılandırma ve davranışsal teknikler (maruz bırakma, gevşeme egzersizleri) ile etkinliği kanıtlanmıştır (Clark, 2011).

2. Maruz Bırakma Terapisi: Korkulan durumlarla güvenli bir ortamda yüzleşilmesini sağlar. Kaçınma davranışlarını azaltarak anksiyeteyi tolere etme becerisi kazandırır.

3. İlaç Tedavisi: SSRI’lar ve SNRI’lar panik bozukluk tedavisinde sık kullanılır, ancak tek başına yeterli değildir.

4. Mindfulness ve Kabul Temelli Yaklaşımlar: Son yıllarda mindfulness temelli terapiler ve Kabul ve Kararlılık Terapisi (ACT), kaygı bozukluklarında umut verici sonuçlar göstermektedir.

Türkiye’de Durum ve Güncel Araştırmalar

Türkiye’de kaygı ve panik bozuklukların yaygınlığı üzerine yapılan araştırmalar, bu bozuklukların özellikle genç yetişkinlerde ve kadınlarda daha yüksek oranlarda görüldüğünü ortaya koymaktadır. Toplumsal stres faktörleri (ekonomik krizler, afetler, işsizlik) bu bozuklukların artışında önemli rol oynamaktadır. Ruh sağlığı hizmetlerine erişimdeki kısıtlılıklar, bireylerin yardım arayışını geciktirmekte ve belirtilerin kronikleşmesine yol açabilmektedir.

Tartışma

Kaygı ve panik bozuklukların etiyolojisi çok boyutludur ve biyopsikososyal bir çerçevede ele alınmalıdır. Biyolojik açıklamalar tek başına yetersizdir; bilişsel süreçler, çocukluk deneyimleri ve toplumsal faktörler de etkilidir. Ayrıca, bu bozuklukların toplumda halen bir stigmatizasyon konusu olduğu görülmektedir. Bireyler çoğu zaman psikolojik destek arayışına geç girmekte, bu da tedavi süreçlerini olumsuz etkilemektedir. Bu nedenle hem klinik düzeyde etkin tedavi programlarının yaygınlaştırılması hem de toplumsal düzeyde farkındalık çalışmalarının artırılması gerekmektedir.

Sonuç

Kaygı ve panik bozukluklar, günümüz toplumunun en yaygın ve işlevselliği en çok bozan ruhsal bozuklukları arasında yer almaktadır. Erken tanı, etkin psikoterapi yöntemleri, toplumsal farkındalık çalışmaları ve ruh sağlığı hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması, bu bozuklukların birey ve toplum üzerindeki yükünü azaltmada kritik öneme sahiptir.

Kaynakça

American Psychiatric Association. (2013). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed.).

Barlow, D. H. (2002). Anxiety and its disorders: The nature and treatment of anxiety and panic (2nd ed.). Guilford Press.

Clark, D. A. (2011). Cognitive behavioral therapy for anxiety disorders. Dialogues in Clinical Neuroscience, 13(4), 413–421.

Greenberg, P. E., Sisitsky, T., Kessler, R. C., Finkelstein, S. N., Berndt, E. R., Davidson, J. R., ... & Fyer, A. J. (1999). The economic burden of anxiety disorders in the 1990s. Journal of Clinical Psychiatry, 60(7), 427–435.

World Health Organization (WHO). (2021). Mental health atlas 2020.

Yazar Hakkında

Psk. Enes Erdem Barut

Psk. Enes Erdem Barut

Psikolog Enes Erdem Barut, Atılım Üniversitesi Psikoloji (İngilizce) bölümünden onur öğrencisi olarak mezun olmuştur.Psikoloji alanındaki uzmanlığı ve deneyimleriyle Çocuk/Ergen/Yetişkin/Çift ve Ailelere psikolojik destek sağlamaktadır.

Önemli Bilgilendirme

Site içerisinde bulunan bilgiler bilgilendirme amaçlıdır. Bu bilgilendirme kesinlikle hekimin hastasını tıbbi amaçla muayene etmesi veya tanı koyması yerine geçmez.