İklim Kaygısı: Sessiz Bir Krizin Psikolojisi


İklim kaygısı nedir?
İklim kaygısı, çevresel krizler karşısında bireyin hissettiği yoğun endişe, suçluluk, umutsuzluk ve hatta yas duygularını kapsar. Özellikle genç kuşaklarda bu kaygı, gelecek planlarını bile etkileyen bir boyuta ulaşmış durumda. Artık birçok birey “çocuk sahibi olmamalı mıyım?” ya da “ileride yaşanabilir bir dünya kalacak mı?” gibi sorularla baş başa.
Kaygıdan inkâra, inkârdan eylemsizliğe
İklim değişikliğiyle ilgili bilgi arttıkça, bireylerde iki yaygın tepki gözlemlenir: inkâr ve felaketleşme. İkisi de pasiflik yaratır. Bazıları tehdidi görmezden gelirken, bazıları her şeyin çok geç olduğunu düşünerek hiçbir adım atmaz. Bu iki uç durum da bireyin psikolojik dayanıklılığını aşındırır.
Doğayla bağ kurmak, insanla yeniden bağ kurmaktır
İklim kaygısını azaltmanın ilk adımı, doğa ile bağımızı onarmaktan geçer. Doğada zaman geçirmek, toprağa dokunmak, sürdürülebilir yaşam alışkanlıkları edinmek hem bireysel ruh sağlığını korur hem de kolektif bilinç oluşturur. Bu bağlamda, psikolojik destek süreci bireyin yalnız olmadığını fark etmesine ve eyleme geçmesine katkı sağlar.
Umutsuzluk değil, eylem iyileştirir
İklim kaygısı ile başa çıkmak, sadece bireysel bir psikoterapi meselesi değil, aynı zamanda toplumsal bir dayanışma konusudur. Umudu yeniden inşa etmek, küçük ama sürdürülebilir adımlarla mümkündür. Tıpkı travma sonrası büyümede olduğu gibi, iklim kaygısı da bireyde anlam arayışını tetikleyebilir ve daha bilinçli bir yaşam tarzına yönlendirebilir.
Uzman psikolog
Mustafa Cem Oğuz